Hadi Gürel, oturduğu evin önünde ara” basını durdurdu. Yore indiği zaman, kaldırımda, üstü P. A. markalı bir portföy gördü. Bu, şüphesiz ki, komşusu ve arkadaşi Pertev Muradoğlunun olacaktı. Biraz evvel yazıhanssine giderken, onun otomobili şu durduğu yerde bekliyop- du. Binerken düşürmüştü; anlaşılıyor. düşündü. ”'calın cüzdan avuçları içinde bir müğ- Dostunun meseleyi farkedince düştesği endişeyi gözünün önüne getiriyor; için için eğleniyordu. Acaba, otomobilini hemen harekete ge- tirsin, gidip haber versin mi? Müteredditti. Komşusu ve arkadaşı Pertev Muradoğlu ona dalma csrarengiz bir şahsiyet görün- üşLü, Bu güzel, bekâr adam, zengindi. Metresi filân olduğuna dair bir şayla işitii- memişti, Lâübali meclislerinde bu mesele- ye dair ne zaman istintak edilse, gülümser, hiç cövup vermezdi. Hadi kendi kendine: «-- Acaba şu muammanın Anahtarı şim di elimde mi?. dedi, kat «— Hayır, hayır. Du kadsr meral da iyi şey değildiri. Diye, aklından geçirdi. Geçirdi amma, kendin! tutamıyordu. «— Bu yaptığım fena şey... Lâkin bir şe- yine dokunacak değilim ki. Malını oldu- Bu gibi inde edeceğim! Kendisi de bundan, güphelenmez!» Karıştırdı ve portfoyun bir köşesinde ba- ni paralar olduğunu gördü, Bunair elli Xi- ralıklardı. Hadi, kaç tane olduklarını #üy- madı bile... Diğer bir tarafta resmi evrük vardı: Hü- viyet varakası filân. Derkan gözüne bir zarf fişli. Onu çekip aldı, «— Belki aşk mektuplarıdır.. Fakat zarfın üzerini okuyunca, hop etti. Şu söz gözüne çarpmıştı: «Bayan Mihriban Gürel'e» Nasıl? Komşusu ve arkadaşı Pertevin cebinde kendi karsı Mihribana hitaben yazılmış bir mektup vardı, özle mi? Peki amma ni- yüreği , Yücudünde kanının zmayileşmiş barut sibi döndüğünü hissederek zarfı aç- ta. Içindeki küğıdı di üstüne yaydı, «Senden ayrılıyorum, güzelim. çıkacağım artık görüşemiyde: ük bir izlirap çekiyorum. Yüzünü güzü- öpücüklerle örtmek isterdim. Sana her istediğini yapan kocanı fevkalâde kıskanı- yorum. , Hadi, daha nı okuyumadı, Şimdiye kadar, karısından şüphe etmeği aklından bile geçirmemişti, Birkaç sene €v- vel uşk neticesi olarak aldığı sarışın, güzel Mihriban dünyanın en saf ve nezih kızı sa- yardı Ne de körmüşüm... Bu aşk hayatı bel- le uzun zamandanberi devam edip du- rTuyordu... Şayed böyle bir tesadüf neticesi meseleyi anlamasaydım, ihtimal senelerce sürüp gidecekti! diye ösetlendi, Yerinden kımıldamamış olan“ arabasin- indi. Evine girdi, Merdivenleri aheste aheste çıktı. Ayak seslerini duyan Mihriban kendisine karşıcı çıkmışken, kocasının sapsarı ve asa bi olduğunu görünce duraladı. Büyük bir endişeyle; — Ne oluyorsun, kuzum? - diye sordu. Hasta mızın, elelm?... Yoksa bir felâket mi var) Hadi, gözlerini Mihribandan ayırmıyordu. değlidi, Bulduğu cüzdanı hâlâ elinde tutü- yordu. Sert bir hareketle karısına uzattı, Kadın, endişeli bir hareketle mektubu &ldı ve okudu. Hadi, gözlerini Mihribandan ayırmıyordu. Karısının ne gibi aksülâmeller geçirdiğini alâka İle takip ediyordu. Kadın, korkuya kapılmıyordu. Hadinin ayaklarına kapanıp hüngür hüngür ağlaya larda bulunmuyordu. Tuhaf şe, Acaba niçin? Mihriban, mektubun arka taraflarını okü neşeli neşeli gülmeğe başladı. Sonra kahkahayı kopardı. — Güzelim... - dedi, - Biliyorsun ki ben Pertevle arkadaşım. Biribirimize «Sen» diye hitap ediyoruz. Bu çocuk gayet mahcup- tur, Göründüğünden bile daha ziyade saf- derundur. Bana karşı, -Ihsas bile etmediği- derin bir his beslemiş. Düşüncelerini mek- tuplar halinde yazmış fakat hiç birini bana yollamadı. Şayed bu mektubu bana göster- meseydin Pertevin duygularına dair majü- matım bile olmıyacaktı. İşte şu mektubun arkasını oku... Sen de bunun böyle olduğu» na kanaat getireceksin... Hadi, hayretle açılan gözlerini sahifede gezdirdi, Meselenin hakikaten böyle oldu- gunu derhal anladı. — Affet beni Mihriban!... Zevahire kapıl- işim! - diye yalvarmağa başladı. Fakat kadın hâlâ gülüyordu: - Nasıl?... Ne tuhaf?.. - diyordu. - Per- tevcik demek ki beni bu derce seviyormuş da söyliyememiş... Karısının yüzünde belli olan bu derin ne- şe, Hadiyi yeni yeni endişelere düşüncelere düşürdü. Kendi kendine: «— Eyvah... - dedi. - başkalarının cüzda- rını karıştırdığımın oözasını bulacağım. Kiba.» Nakleden: (Hatice Süreyya) BULMACAMIZ - Saati düzelten. Vefakâr dost - Muska, 4 — Tersi tersinin işlerinden biri - Tersi muhtevi. demektir. Kusrlık - Sonuna «Ka gelirse erkek ir, a yap demektir - ile, ü - Tersi sudur - Yi minin başı. 8 — Hayvanın tuvaletini yapmak. # — Beki Türk kahramanlarından biri » Tersi güzel sanattır. 10 — Temiz - Bir nevi küçük balık. Yukarıdan aşağı; 1 — Şayialar (o - Fenni tababek 2 — Kundura. 3 — Parça parça yapmak. 4 — Başına «B» gelirse ikinin yarısıdır - Mamulât, 5 — Kilavuz - Rüzgür, 6 — Kamara - Levha, “ — Befine - 'Tersi mal demektir. 8 — Başına «As gelirse bie kavim olur. 9 -—- Yedirme yeri, 19 — Hakikatte, Geçen bulmacamızın halli Soldan saka: 1 — Oku, Manisa, ? — Dumlupınar, 3 — Ur, Amerika, 4 — Narh, Raşak, 5 — Kirpik, Tuzak içinde Tuzak Tefrika No, 83 — Yavrum! Sen dünyayı kendine azab etmek için elinden gelen herşe yi yapıyorsun. — Şayed müsbet birşey - bulsaydi, hemen gelirdi. — Heyecaia kapılma... Güzel bir tesadüf Bürhan beyi iyi bir iz üzeri. ne sevketmiş, - Genç kadın, iskemlesini, ihtiyar dostunun koltuğuna yaklaştırdı. Halide Vildan, Hidâyetin ellerini &vuçları içine aldı. — Anlatın... Rica ederim... Ça. buk... — Tafsilâta girecek değilim... Bİl- yorsun ki, avukat Ramiz Rıfkı, hiç bir müsbet şey bulamıyordu. — Evet, maalesef. — Bir kaç gün evvel müşterilerin- den biri ölmüş... Onun evrakında... Böyle başlayıp, Halide Vildan, me- geleyi Şerminin annesine hikâye et- ti. — Ve işte, bunun üzerine,Bürhan bey de Zonguldağa gitmiş... - diye sözünü bitirdi. Ve bir kâğıd uzatarak: —Al.., Oku... Nakleden : (Vâ » Nü) Halide Vildan hanımefendiye hita- ben yazılmış mektup şöyleydi: «Hanımefendiciğim, Verdiğiniz nasihatlerin ahvali rü- hiyem üzerinde ne derece müessir ol duğunu uzun uzadıya anlatmak lâ- zım mı? Zaten fikrim bir tarafa doğ- ru meylediyordu; siz makul sözleri- nizle, telkinlerinizle bana büsbütün kararımı verdirdiniz. Hidayetle konuştum. Cesaretim arttı, Gidip avukatımla görüştüm.» Kaptan, avukatla yaptığını bik diğimiz müzakereleri anlattıktan son» | ra, şöyle diyordü: «Şüphe yok; Zonguldaktaki evin kiracıları Şermin barım ve mahud aileydi. Fakat Pervin her nedense te- cennün etmişti. Bunun sebebi ne ola- bilirdi? Bana kimse söylemedi. Bir buçuk senedenberi Zonguldak muhitinden ayrılmış bulunuyorlar. Şimdi İstanbulda oldukları tahmin ediliyor. Âsabım öyle bozuk ki, tahkikatın derinleştiremiyorum. Rıfkı beye icab eden talimalı verdim. Araştırmalarını XN79 Türkiye Radyodifüryon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1648 m. 192 Keys. 120 Kw Ankara Radyosu T.A, P. 317 m, 9465 Ke/s 20 K. W. Türkiye santile Ankara radyosu 317 metre kwa dalga postasile her gün yapılmakta olan ecnebi dillerde haberler neşriyatı programı: Birinci servis (o İkinci servis İranca Saat 1200 Saat 17,30 Arapça » YS 1745 Elence » 1345 1845 Fransızca > HO 2100 Bulgarca » M0 18.30 PAZAR 3/3/9400 1240 Program ve mçeleket saat ayarı, 1225 Alans ve meteoroloji haberleri, 12,59 Türk müziği: Fasil heyeti (Karışık prog- ram), 1330-1430 Müzik: Küçük orkestra (Şet: Necip Aşkın), 1. Puccini: La Bohem | operasından fantezi, 2- Gangiberger: Be- nim küçük Teddy ayım (Saksolon parça- 41), 3- Franz Lehar: Klo kio operetinden potpüri, 4- K. Rilsager: Entermezzo, 18 Program ve memleket, saat ayarı, 18,05 Müzik: Radyo caz orkestrası, 18,30 Çocuk saati, 1855 Serbes saat, 10,10 Memleket saat ayarı, Ajans ve meteoroloji haberleri, 1930 'Türk müziği: Çalanlar;: Kemal NN, Seyhun Vecihe, Cevdet Kozan, Reşad Ere 1 Okuyan: Necmi Riza Ahıskan, 1- Bayati peşreyi, 2- Rahmi bey - Bayati şarkı; (Gül hazin sünbül perişan), 3- Mustafa çavuş - Bayati şarkı: (Casum tezdir), 4- Tanburi ati şarkı! (Daim seni ben ara- rim), 5. - Halk türküsü: Orldız), 7- Halk türküsü: (Bülbül, 2— Okuyan: Semahat Özdenses, 1- Lemi - Rast şarkı: (xok mu cina âşıka hiç mürvetin), 2- Arif bey - Rast şarkı: (Zahiri hâle bakıp), 3- Lemi - Micszkâr şarkı: (Son aşkımı can- Yandıran), 3— OK daş, i- Halk türküsü 2- Halk türküsü (Haticem saç Halk türküsü: (Urfahy Könuşma (Tarihten sahifeler müziği: Fasıl heyeti, 21 Türk müziği: Halk türküleri, İnebolulu Sarı Recep ve Azize Tüzem, 2115 Müzik; Ferdi Ştatzer tara- fından pi (PL), 22,15 Memleket saat ayarı, ajans bi berleri, ziraat, esham - tahvilât kambiyo - nukut borsası (flat) 22; visi, 22,40 Müzik: Cazband (PL), 23,25-23,30 Yarınki program ve kapanış. Abone ücretleri Türkiye 1490 Kuruş Ecnebi BENELİK 6 AYLIK 3 AYLIK 2100 kuruş Telefonlarımız: Başmuharrir: 20505 — Yarı işleri: İdare: 20041 — Müdür: 20497 Muharrem 23 — Kasım 117 8. İmsak Güneş Öğle İkinci Akşam Yatsı E 1050 120 024,933 1300 131 Va, 453 631 1226 1546 1802 1931 İdarehane: Babıfli civarı Acumusluk sokuk No. 13 Ra, 6 — Layunt, İy, 7 — Arat, İkmal, 8 — Kas, Af, Eda, 9 — Azerbayca&, 10 — Bit, AL, Ane. Yukandan aşağı: 1 — Odun, Lakab, 2 — Kurakarazi, $ — Um, Riyaset, 4 — Lahrut, 5 — Mum, Pa, Aba, 8 — Aperitifai, 7 — irak, 8 — İniş, İmera, 9 — Sakaryadan, 10 — Araka, ba» nt, Bulmacalarımızın iklibas hakkı mahfuzdur, İstarbulda yapmasını söyledim. Bir taraftan - taharriyatımızı İs. tanbula hasredeceğimizden dolayı * işi kolaylaştırdık sayılır. Fakat diğer taraftan da, İstanbul büyük şehir.. İşin içinden çıkmak nasıl mümkün olacak? Bu, her halde hakid ve vakit mese- lesi, Ben paradan yana bütün feğa- | kârlıkları göze alacağım. Zaman ci- hetinden ise, karımın fedakârlığa katlanması icab ediyor. Şermin Zonguldakta gayet güzel, zeki, tahsilli ye namuskâr bir kız in- tbaı bırakmış. Öyle imiş de. Rica ederim, annesine bunları söy- leyiniz: Bütün komşuları kendisin. den sitayişle bahsediyorlar. Birkaç gün münzevi bir hayat ya- şıyacağım. Ortaya çıkmıyacağım. Hi. dayetle yüz yüze gelmek — cesaretini kendimde bulamıyorum. Biliyorum: Zavalkcığı en onulmi- yan yerinden vurmuş bulunuyorum. Ümid ederim ki beklememiz kısa sür- sün; yeni bir iz üzerine düşelim. Şimdilik ellerinizi öperim, muhte rem hanımefendiciğim. iMürmetkârmiz; Bürhan Korsanoğlu» Kadın, bu satırları, mânalarını sin- dire sindire okudu. Halide Vildan: — Görüyorsunuz ki o buluşmak İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları 'Tefrika No. 70 Yazan: İskender Fahreddin Teodemir şaşırdı, derhal müdafilere emir verdi, Araplara ok yağmuru yağdırmağa başladılar 'Tsodemir bu suretle müdafilerin kuv- vetini fazla göstermeğe muvaffak olmuş- tu. Tarık, yorgun askerini belki biraz da bunun için harekete getirmiyordu. * Teodemir ve kale içindeki halk tamamli- le Estere bel bağlamışlardı. Hergün Tari- kın ölüm haberi bekleniyordu. Aradan bir gün daha geçmişti. İstilâ ordusunun kale önüne dördüncü günüydü. Ori - Hoella'da cemiyetten dalma uzak up bir şar vardı; Samgos: Filos idi, Şair, felsefe oku- duktan sonra Sarngos adını da almışlı. Saras gos İspanyanın tarihte meşhur bir kahra- man adı âdi. Filos kendine bu adı boş yere vermemişti. O da gençliğinde Saragos ka- dar cesur, atılgan bir mubaripti, Onu bir kadın yolundan çevirmiş ve Filosu ondan sonra belindeki kılıcın: atarak, şalr olmuş, sevgilisine, muhariplik zamanında düşma- na attığı ok sayısından fazla şiir yazmışta. Filosu fakir halk çöz severdi. Onun evi barkı yoktu. Bazen kırlarda, bazen bahçe- lerde ve yiraneliklerde yatardı. Meczup şair o gün Teodemirin şen sesi- Bi duyunca dayanamadı: - Bu adam kime güveniyor, dedi, benim milletimin tarihinde, harbi kazanmış bir kadın yoktur, Ester kahbesin biridir... Teodemir, Pilösun sözlerine ebemmiyet vermezdi, Fakat o gün, meczup Şairin sesle gelişinin Şu kö Diye bağırdı. Teodemirin adam biri Filosun yanına koştu — Haydi, kulübene gir.. ve çeneni tut! — Çenemi tutmamı kim emretti? duğunu isbat etmiştir. Meczup şair güldü: Kadınlara zırhlı elbiseler giydirmek bir muvatfakıyet midir? Bu hüdise eski Yu- hahnlhlar arasında geçseydi, halk, gi bir komedya hazırlanıyormuş gibi seyret ge koşardı. Nöbetçi dayanamadı. Pilosun nâ İ i karım € düşmanı çok Ayi tar eu bir k nde du. Bözle bir çöl aslanlarile dövüşmeğe hazırlanması çok gülünçtür... Sen -efendinin emrile- beni öldür. Bu & edyadır, fakat, son perdesi facia olacak.. ve bu komedyaya, en sonunda benden başka hiç kimse gülmiye- cek, Biraz ötede dolaşan Teodemirin bu sözli Tİ duyduğunu klın tahmin edebilirdi? İşte, gür bir 395. bir Kamçı şakırtısı “Teodemir, meczup şairin Kulübesine doğ- ru koşuyordu. Filos: — Gükten yere bir karabulut düş- | müş gibi üzerime doğru gelen bu tac buda» lası adamın acaba, şuradaki uyuz boğa ka- dar aklı var mıdır? Diye mırldunırken. Teodemir yetişti Söylediklerinin hepsini duydum.. Se- nl şimdi gebertebilirdim. Fazat, Araplara kudret ve kuvvetimi göstermek için, senin gibi kanına susamış serserilere ihtiyacım vardır. Belki bir iki gün daha yaşamak, ve güneşi görmek saadetine kavuşacaksın! ümidi çoğalıyor, « müti rüttü, Niçin? Öyle ya: Evlâdınızın size yakın bir yerde bulunduğunu; sıhhatte, gü- zel, gayretli ve terbiyeli olduğunu öğ- rTeniyorsunuz. Bu, azımsayacak ma lümat değildir. sini yi Anne cevap vermedi. Gözlerindeki sabit ifade değişme- mişti. Yüzünün adaleleri takallüs etti.) Göğsü, geniş bir soluk alıp kabardı. İntiyar kadın devamla: — Kaptan, elinden geleni yapıyor, Ona karşı artık haşin davranmama» Uisınız, Kendisini daha şimdiden af. fetanelisiniz - Hidayet acı acı güldü, Basını önü- ne eğdi ve sustu. Halide hanım; — Sizi teselli için, size cesaret ver- mek için buraya geldim. Çektiğiniz ıztırapların çok büyük olduğunu bili- yorum. Fakat Bürhan beyde pek fazla azap çekti; çekmekte devam edi- yor... Bunu da tasdik etmeli, — O, intikam aldı. » Doğru: Zalimane bir inlikam... Onu, bundan dolayı bir türlü affede- miyorsun... Evvelâ âşığın Celâli Kor- sankayada öldürdüğünü düşünmü- yorsun., .. Hidayet, heyecanından titreyerek Filos omuzunu silktâ: — Lukas şimdi sağ olsaydı, Hazreti İsa- ya isyan ederdi. Allahın, senin gibi lüzum- suz ve faydasız bir mahlüku ne diye yarat tığına şaşmamak kabli mi? Bir akrebin zehiri bir yılanın derisi, bir sırtianın dişleri bile insanların işine yarar. Fakat sen, 2a- yıları ezmek için fırsat arıyan bir cana- varsın, Teo! Ve emin ol ki, bu son tedbirin de neticesiz kalacak.. mahmur bakışlı, uzun saçlı müdafilerinle Araplara mağlüp ola- cakıın! Berekel ersin ki, karşımızda bütün Ispanyayı zapteden, dünyayı titreten bir kahraman var... ben boynumu öyle bir kah» ramanın kılıca uzatınağa her zaman İl“ zıım, Fakat, sen ne yapacaksın? Nereye kaçacaksın? Tarıkın kılıcından boynunu nas sil koruyacaksın? Teodemir elindeki kamşçısını şair Filosun ensesinde gezdirdikten sonra: — Budala! dedi - ben, o dünyayı titre- ten kahramanı çoktan avucumun içine al- dım, Yarın onun nasıl gebertildiğini ve Arap ordusunun nasıl dağıldığını duyacak ve gö- receksin! Filos bağırdı: — O zaman, ben de, Hristos gökten inmiş diyerek, bu mucizeyi semt semt, köy köy dolaşıp anlatırım. ve #enlu karşında: — I4- te yeni kralımız. işte büyük hâlâskârımız, diye eğilirim. ... İsa, gökten indi mi?! Teodemir, air Filosla konuşurken, bire denbire: Düşman geliyor... eri yükselmeğe başindı. Teodemir adamlarile beraber, Filosun ya uırdan ayrıldı. surlara koştu. Ori - Hoslia'dan bir saat uzakta karar güh kuran Areplar birdenbire kalenin eta» fını sarmışlardi. Teodemir şaşırdı... derhal müdafilere emte verdi. Araplara ok yağmuru yağdırmağa başladılar, Şair Filos tekru: fırlamıştı. Yeriileri feryadına: orkunuyun.. Hazreti İsa göklen yere kulübesinden sokağa «Düşman geliyoris ini hepsi burçlarda çalıştığı laşanlar ibtiyarlardı, Filos: eodemir etineyin! di diğini anlıy ıkaklarda korku ve heyocan içinde konuşuyorlardı. 'Tevdemir, Eslerin deruhte ettiği gorceoğinden”e kadar mindi ki. Bu hü- ordu, O, Arap ü Teodemir burçlara varınca, şöyle etrafa, bir göz attı, Ori - Koolla oyasını Arap or- lar önden Mlerliyordu. Zırhlı erkek elbisesi giyen kadınlar bu manzarayı görünce korkudan titremeğe, c0- saretleri kırılmağa başlamıştı, Teodemir: - Korkmayın! diye bağırıyordu - Bass kalan kuvvet dağılmağı. yenilmeğe mah kümdur. Onlar kalemiz önünde perişan ola caklar... Ve defolup gidecekler. “Teodemir müdafileri teşci edici sözler söyliyerek burçtan burca koşuyor ve maz- gallar arasından mütemadiyen etrafı ta» rassud ediyordu. (Arkası var) Yakında TÜRKAN HÂTUN — Eğer Celân öldürdüğünü düşü- nerek-ona kin beslediğimi sanıyorsar nız aldauyorsunuz. Celâle ancak, bir kardeşe acır gibi acıdım, Fazla birşey değil! Ona emin olunuz... Dövüştü. ler, mağlüp oldu, Öldü. Esasen kaba» hati vardı; kanile suçunu temizledi. Kocamdan nefretim bu yüzden değil. Celâle karşı nal kârans davrandı... Hayatımı ortaya koydu, vuruştu ve gar lip geldi... Beni seviyordu... Kıskanmış» 41... Yerden göğe kadar hakkı var... Fakat küçücük çocuktan ne istedi de İ onu meçhuller ortasına üttı? Annesi yaşadığı halde onu azap içinde kıv- İ randırdı!... İşte bunu birtürlü affe demem, hâlâ da edemiyorum... Dik yorsunuz ki, yakındaymış, İstanbul- daymış, zekiymiş, güzelmiş... Bu, da ha büyük bir ıztırap ya... Bu vaziyet. teki bir evlâddan mahrum kalmak... Tantal işkencesi diye birşey vardır; işte ona mahküm edilmiş gibiyim Bu İstanbul şehrini düşünün: Güzel, genç, fakir, himayesiz bir kızın bura da ne büyük tehlikelere maruz Kala» bileceğini göz önüne getirin... Iztırapla kıvraniyordu. İhtiyar kadın onu teskine uğraşı yordu. — Canım, hayalini niçin öyle fena şekilde işletiyor, kendini yoruyorsun? (Arkası var)