8 Şubat 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

8 Şubat 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

V © Rüştünün sokağa çıkması içir hiç bir s8- bep yoktu. Fakat yürümeği sevdiğinden, ha- nın bozukluğuna rağmen çıktı. Taksimi i. Gümüşsuyuna doğru gidiyordu. Der- şakır şakır yağmur başladı. O dertctde ki, nihayet apartıman kapılarından biri- © min içine sığındı. — Berbad hava... - diye söylendi. « — Amma ne berbad.. © — Meğer, arkasında, şemsiyesini sokağa “eğmiş vaziyelle, bir kadın duruyormuş da İarketmemiş. Küştünün yüzüne bakıyor ve | © gülümsüyordu. | — Sekiz gündenberi bu yağmur hep böy- — Ve siz, sekiz gündenberi bu kapının | “ #çinde yağfinur dinsin diye.mi bekliyorsu- | i muz?! Ikisi da gülmekten kırıldılar. . Delikanlı, bir sigara yakıp kadını süz- | dü. Kırk yaşlarında kadar olan bu Jâti€ | mahlük ciöden pek güzeldi. İnceydi, ufak “tefek, büyük bir zevki selimle giyinmiş. Şimdi artık gülmüyor, borulardan sa“ — Çaklardan akan sulara bakıyordu. — Pek acele işiniz mi var? - diye sordu — Evet... Hem zannederim yağış azaldı. nn çıkıp bir adım açi Sonra üp; — Merkez sokağına doğru gidiyorum... — Şayet sizin de yolunuz benimkine uyuyor- Ba, şemsiyemin altına sığının. Bir şey konuşmadan Taksim meydana Vardılar, Galatâsaray istikametinde tram- vay caddesini takip ettiler. İmam sokağı- Ba dönerken, meçhul kadın tereddüd etti, Göslerini muhatabına kaldırarak: — Sizl gideceğiniz yerden alıkoymuyorum Ya.. Her halde bu taraflara sapacak de- Bildiniz... «- Eğer sizi burada bırakırsam kendi kendimi affedemiyeceğim bir hata işlemiş Olurum. — Niçin?... beyefendi! Rüştü, samimiyet tesis etmek niyetile Gülümsedi. Sonra, kadının şemsiyosini “#linden «aldı, Onun elini kendi koluna Maksadınım anlamıyorum, Kadın, içini çekerek bu işe ran oldu © (Şimdi artık süratle yürüyorlardı. © — Söyleyin Allah aşkına... İşiniz pek ao8- le değil her halde... Bir şey söylemeden erkeğe bakan gözle- Tİ kocaman kocaman ve siyahtı. Rüştü, bu bakışları zevkle seyretti. Sonra gözler kırpıldı, kirpikler kapandı, baş öne eğildi. — Bilâkis. Çok işim vardı. — Vardı... Fakat kalmadı demek... Öyle ya... Aksi takdirde adımlarınızı niçin böyle yavaşlatacaktınız? — Doğru söylüyorsunuz amma, bu âk- şam ben galiba çıldırıyorum... Ayrılalım âr- tak. Şemsiyemi veriniz... — Hayır... Görmüyor musunuz? Gökler delinmiş gibi boyuna yağmur Yağıyor. Şu ösen girelim... liklerimize kadaz Aslanıyoruz. İşeri girdiler, — Kimüllir benim hakkımda ne düşü- o meceksiniz... — Fena bir şey düşünmiyeceğim ber halde... Harikulade bir hanımefendi ol- duğunuzu görüyorum... — Hayır.. Rica ederim efendim... Kom- © © pliman yapmayınız... Bilhassa ağırı bir gey de söylemeyiniz... Bana acıymız... Şu esma” da kendimi her zamankinden bümbaşka ım... Benden bir şey ümid et- meyiniz... Eminim, iyi adamsınızdır.. Bo- Dim şu bir anlık zaafımdan istifadeye kalk- mâyınız... Garson, ısmarlananları getirdi. Kadın Busuyordu. Çayından bir yudum içti, Erkek bir siçara yakınca, alçak sesle: — Bana da bir tane verir misiniz? « di- ye elini uzattı. Yağmur camları kamçıliyordu. Dışarda geçen bir otomobilin frenleri gıcırdadı. — Gece bastırıyor, Saat yedi oldu. Me- rak edecekler, Alelâcele püdralandı. ENİ erkeğe uzattı. — Allaha ısmarladık efendim... Umarım Ki beni fena kadın telâkki etmezsiniz... Bi- Hyorum, pek hafiflik etilm.. Hem de sizi boşuna alıkoydum. -— Boşuna mı?.. Bilâkis hanımefendi. Kadını bileğinden — Bana isminizi olsun söylemez misiniz? Bizi tekrar göremiyecek miyim? Kadın bu sefer gitmek için hakikaten acele ettiğinden, Rüştü artık itiraz etme- — Bunu alın.. Belki bana günün birin- de bir mektup yazmak İstersiniz. Kadın, aldıktan sonra elile bir cAllaha ısmarladık» işareti yaptı ve kaçarcasına > ... Rüştü ertesi sabah, bir mektup aldı: «— Dooo! - diye düşünd. « Demek böyle bemen ha?» Şu salırları okudu: Muhterem dostum? Sizi bundan sonra en yaam cağım. İsterseniz gelip bi otelinde görün. Kocam Şükrü hemen bir gazete aldı. Birinci a- hifede, yıkılmış bir bina resminin üzerin de şu serlâvhaları okudu: Dün akşam pek feci bir kaza oldu. Nakleden: Hatice Süreyya eesesesserenensesera sera saaasaaesı sean İstanbul Voleybol - Basketbol ajank- ği ile futbol ajan muavinliği ve hakem komitesi azalığı vazifelerini ifa eden ve İstanbul #por muhitine kıymetli mesaj- sile kendini sevdiren | Süleymaniyeli Muhtar Uygurun bu vazifelerden istifa ettiğini dün bildirmiştk. Bölge ares lığına verilen istifa kabul edilerek vazifelere bir yenisinin tayini genel > rektörlükten istenmiştir. Türk sporuna büyük hizmetlerde bu- lanan B. Muhtarın bu şekilde bütün spor işlerinden uzaklaşması hakiki bir zıyadır. Ga GALATASARAYIN JİMNASTİK MÜSABAKASI i eye ek oi yüzme havuzu bu- lunmadığını salon jimnastiği ve muhtelif oyunlarla geçiren Galatasaray yüzücüleri arasında eği jimnastik müse- 5 tertip edilmiştir. Müsabaka paralel bar, kasa atlaması, ipe trmanma, beygir ve minder üzerin- de yapılacak harekâttan ibarettir, 10 şubat cumartesi günü saat 4 de klübün jimnastik salonunda icra edile- ii olan bu müsabakaya herkse gele- bilir. Müsabakayı müteakiben Robert Kol- tej muallimleri ile Galatasaray basket- bol takımı arasında bir maç yapılacaktır. KLÜP MURAHHASLARINI DAVET Beden terbiyesi İstanbul Bölgesi Fut- bol Ajanlığından: Görülen lüzum üzeri- ne birinci küme lig heyetinin toplanma- sına karar verilmiştir.” Klüp murahbaslarının 9/2/940 cu ma günü akşamı saat 18 de Bölge mer- kezine teşrifleri rica olunur. Tevfik oğta | bu çalışmalarda köyünden Mustafa Dinç Tevellüdü 320 Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 59 — O derece rica ederim ki; dikkat ve #htimamla etralında öyle bir bava yaratırım ki sefaletini unutur, beni dinler... Babalık: — Peki, Kolon beyler?... » diye sordu. Gözlerini muhatabının gözlerine dikmişti — Biliyorsunuz ki, Belkis'i sevmi- yorum. — Bununla beraber fevkalâde gü- yel, ince, tahsilli, lâtif, bahusus zen. gin bir kız olduğunu da inkâr ettiğin yok, şükür... — Şüphesiz... Beikis'le önay bir ticaret işi sayıyorum. Baha, çapkın çapkın; — Halbuki öbürü, Şermin, aşk, | zevk, ideal... — Hissiyatım tamamile anlaşıldı. — Şayet müstakbel kayınpederin işi çakarsa, Sühi Elstanbuli'nin bir Mmetresle yaşadığını öğrenirse?... Bil hassa izdivacın mevzuu bahsolduğu şu sıralarda projelerimizi altüst et- mez mi?... Ne dersin?... — İstanbul şehri dünyanın en ge- iş çebi « Bunu biliyoruz... Eğer 'Nakleden : (Vâ - N&J ii nel garmemriyelr diği kadar manevra çevirmek kudr& tini halı değilsek yazıklar olum yi. | . Demek ki öbür işlerimizi yap- | makta büsbütün Aci kalacağı... unutamadığım bu kızı ele geçirdim... Bir daha bırakır miyım? — Bulunmaz Hind kumaşıydı. — Alay etmeyin... Sizin telâkkini- 78 göre belki bir şey değil... Fakat bir de ona benim gözlerimle — Bir pazarlığa girelim. . | Fenerli Hasan Kâmil futbol | Hı, gidiyor... ajanı oldu Galatasaray - Beşiktaş maçının de ğurduğu saha ihtilâf dolayımle eden avukat Abdullah Güzden inhi eden İstanbul futbol ajanlığına, bölge başkanlığı tarafından Fenerbahçe klü- bü ikinci reisi ve kıymetli spor idareci- lerimizden Hasan Kâmil Sporel namzed olarak gösterilmiş ve genel direktörlük bölge (o başkanlığının o gösterdiği bu namzedi kabul ederek Hasan Kâmilin futbol ajanlığını tasdik ettiğini dün böl ge merkezine bildirmiştir. Türk milli takımında senelerce “sağ müdafi oynayarak iştihar eden Hasan Kâmil Amerikada bulunduğu müddet zarfında da yüksek ve geçilmez bir mü- dafaa oyunu göstermesinden kinaye olarak (Dardanel) Çanakkale ismini alacak derecede muvaffakiyet | göster miş ve daha o zamanlar Türk futbolü lehinde propagandaya vesile o Bu kıymetli ve dürüst spor idarecimi. zin yeni vazifesi ğ şüphesizdir. Kendisine muvaffakiyet» ler dileriz. Balkan güreşlerine hazırlık için kamp açılıyor barile kabul edilmiştir. Müsabaka gününe kadar devam ede- cek olan bu kampta ayın nihüyetinde namzedler arasında bir müsabaka ya- pılacak ve milli güreş takımı kadrosu belli olacaktır. Federasyon tarafından bu kampa iş- tirak etmek üzere İstanbuldan ayrılan güreşçiler şunlardır: “akiklüm kampa tefrik edilen güreş- giler yakında şehrimize geleceklerdir. Yugoslavya, Romanya ve Ymanistan güreşçilerinin Türkiyenin organize ettiği bu müsubakalara girecekleri kati surette anlaşılmıştır. Bulgar güreşçil, de iştirakleri için teşebbüslere girişilmiştir. Hakemlerin toplantısı İstanbul hakem komitesi, teşkilâta mensüp bütün hakem ve hakem namzet lerini bu akşam bölge merkezine bir toplantıya davât etmiştir. Bu toplantıda hakem işleri etrafında görüşülecek müsabakalar hakkında kri- tikler yapılacaktır. Haber aldığımıza göre, son maçlarda zuhur eden bazı hâdiseler dolayısile de hakemlerin nazarı dikkati celbedilecek ve badema müsabakalarda oyunculara karşı daha şiddetli davrantmıları istene- cektir. Yüzücülerin çalışması İstanbul Su sporları Yaklaşmakta olan sü sporları mevsimine idmancılarımızın hazırlıklı bulunmasını temin maksadile 12/2/940 tarihinden itibaren haftada iki defa Galatasaray klübü salonlarında antrenman yapıla” caktır. Bu antrenmanlar pazartesi ve çarşam- ba günleri saat 16,30 dan 18,30 a kar dar devam edecektir. Su sporlarile iştiral eden ve yeniden etmek istiyen klüplerimiz idmancılarının bulunmaları ehemmi- yetle tebliğ olunur. — Söyle bakalım, — Bana bin liralık bir kredi açın. — Vay vay vay! — Bu arada dâ şu kuyumcu mesö lesini hallederiz, — İzdivaç? Delikanlı, çenesini eline dayadı; bir iddet düşünceye daldı. — Şu kıza yalan söylemek fenama Fakat mâdemki arzu edi. i yorsunuz... — Öyleyse? — İzdivaca da razıyım... Yalnış yapacaklarımı siz tayin edersiniz; ben, münasip göreceğiniz şekilde harekt AN hin İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Tefrika No, 46 Yazan: İskender Fahreddin Tarık yakında muhakeme edilmek üzere Şama gelecek, o zaman Arehiatan halkı onun suçsuz olduğunu görecektir Diye sordu, Maryana islâm satvetini gördükçe gözle- ri kamaşıyor, hıristiyanlık tesirile -memle- ketine dönmek ihtimali kalmadığı halde- Halifenin sarayında yeni entrikalar çevir. mek hülyasına kapılıyordu. Halifenin fevkalâde itimad ve teveccühü- nü kazanan Maryana, Emeviye devletini İçinden vurmak için ele geçirdiği bu fırsat- tan istifade etmek istiyordu: — Endülüsten ne bekliyorsunuz, hazret?- diye söze başladı - Orada saltanat süren iki büyük kumandan var: Musa bin Nasir. Ve Zeyyad oğlu Tarık, — Onların ikisi de benim emin kuman- danlarımdır. — Birincisini bilmiyorum. Pakat, ikinelsi- | ni çok yakından tanıyorum. — Tarıktan mı bahsediyorsun? — Evet — 0, benlin kılıcimdir. Girdiği yeri bir hamlede fetheder. Şimdiye kadar üç ülke- de, üç hıristiyan tacını yere devirdi. On- dan çok geyler bekliyorum, Maryana ümidsiz bir tavırla başını salla- dı; — İnsan bu kadar meşhur olursa, ele gö- çirdiği taşlardan birini de kendi başına ge- çirmek sevdasına düşmez mi? Velid gözlerini açta: — Onun bir hıristiyan tahtına oturaca- Bını mi sanıyorsun? — Hüristiyan tahtını yıkar, yerine yeni bir müslüman devleti ve yeni bir taht kurar Bu ihtimali düşünmüyor musunuz? — Hayır. Şimdiye kadar böyle bir şey dü- şünmedim. Bundan sonra da Tarık hakkın- da böyle şeyler düşünmeğe lüzum görmem. erbangi bir insanın, günün birinde değişebileceğini ve bütün sadakat bağları- nı koparacağını aklınızdan geçirmediniz mi? — Sen neler söylüyorsun, Maryana? Ta- rık hakkında bunları düşünmek Adeta bir küfürdür, — Insanlar bazen yalnız sadakat bağ- larını değil, bütün dini rabılalarını bile ko- layca koparabiliyorlar, Dinlerini değiştiren. leri görmediniz mi? Halife teroddüdle sordu: — Ne demek istiyorsun? — Şunu demek istiyorum ki, Tarık İs- panyadan garbe inecek olursa, Avrupanın göbeğinde yeni bir islâm devleti kuracak ve bu devletin başına kendisi geçecektir. O zaman &İz Arabistan çöllerinde yalnız ka- lacaksınız, hazret Velid birdenbire şaşaladı: — Nereden biliyorsun bunları sen? — Rahip Fernandodan... Ve mühim bir sır ifşa ediyormuş gibi, ba- şın önüne eğerek, titrek, hazin bir sesle ilâ. ve etil; — Femando, babama anlatırken duymuş« tum: «Tarık, ikinci bir islâm devleti kur- mak ve halifenin buyruğu altında yaşa- maktan kurtulmak istiyor. Hıristiyanlık âle» mi, bü korkunç tehlikenin önüne geçmeli dir. Tarık, garbe inerse, yalnız Avrupa hü- kümdarlarının tahtlarını değil, halifenin tahtını bile yıkacaktır!» demişti. — iyi amma, rahip Fernando bunu nasıl sezmiş? — Fernado, İspanyayı parmağında oyna- tan zeki, uzağı görür bir adamdı. O, kralın kafasındaki esrarı her zaman kolayca keş- iedebildiği gidi, düşmanlarının da neler düşündüğünü ve neler yapmak istediğini anlamakta gecikmezdi. Bütün İspanya onur hafiyesiydi... Velld düşünmeğe başladı; — Tarık... Bu, çok güvendiğim küman- dan da nihayet saltanat hırsına düşmüş, Öle mi? Maryana, halifenin zihnini çeldiğinden © kadar emindi ki.. Artık bu bahsi kapa” mak ve halifeyi neşelendirmek için vesile- 'Templeton şeraltimizi muvafık gör- müşler. Bu iş hem kolay, hem pek parlak! Elimizi bulaştırmıyalım diye mürin kırın etmek abdallığın en âlâ- sıdır. Hissemize büyük bir servet isabat edecek... Hissemize diyorum amma, hakikatte, bu, senin paran olacaktır. Zira ben dünyadan elimi eteğimi çekmiş bir vaziyetteyim. Serveti ne yapayım? Ne kazanırsam hep senin için... Sonra izdivaç. — Bozulmazsa... Bakalım... Bahaeddin, kurmaz kurnaz gözleri. ni kırptı. — Benim parmağımı doladığım bir Iş bozulmaz, korkma... Sende hüsnü niyet olsun; kâfidir... V im ti Umata riayet ettiğin takdirde beheme- hal muvaffak olursun, Hem tereddü- de mahal yok! Benim tavsiyelerimi bütün ömrünce tutuyorsun, Şimdiye kadar başına bir belâ in mi? — Hayır. — Hürriyet, lüks, eğlence, nen eksik? Delikanlı düşünceliydi: Fakat şu esnada Zonguldakta mü ler aramağa başlamıştı. Velid kendi kendine: — O halde (Musajnın onu hapsetmekte hakkı varmış... Diye söyleniyordu. Maryana bir aralık, duvarda duran sap- ma püsküllü bir kılıcı göstererek sordu; — Bu, sizin kılıcınız mıdır, hazret? — Hayir, Hazreti Alinin kıhcıdır. Torun- ları bana hediye ettiler. Öteki: duvara döndü; — Ya şuradaki ucu kıvrık bıçak?... — O, Eiharis'in Irak kalesini fetheder- ken, bir düşman kumandanını kendi elile katlettiği cenbiyedir, — Çöldeki Arapların belinde hep böyle ucu kıvrık bıçaklar var. — Evet. Bunlarla insanın bağırsaklarını deşmek kolay oluyor. Çöl Araplarının icadi bunlar... — Bliharis dediniz de aklıma geldi, hat- ret! Bu kadar değerii bir kumandanmızı neden Endülüste bıraktınız? Endülüsü ida reye Musa ile Tarık yetmiyor miydi? — Onu orada tutmağa mecburdum. Ta- rıkla Musanın arası açılır ve yahud İkisin- den birisi saltanat hursına kapılırsa, Elhariş bunun ününe geçmesini iyi bilir. O, Endü- Yüste, herhangi bir tehlikeyi derhal önliye- cek yıkılmaz bir settir, Onu hiç kimse de- viremez. — Ben, Tarıkı ondan daha kuvvetli gös Kuvvetli olsaydı, Müsaya mukavemet eder, hapse girmezdi. Bu hâdize de göste rir ki, Tarıkın bana karşı hiç bir zaman is- yan etmek fikri yoktur. Manamafih, Tarık yakında muhakeme edilmek üzere Şama gelecektir. O zaman hakikat meydana çika- cak ve eminim ki, bütün Arabistan halkı Tankın suçsuz olduğunu görecektir, ... Tahir, Maryana ile görüşmek istiyor.. Maryana bir akşam odasında otururken, Gariyelerinden biri yavaşça -kimseye dez- dirmeden- yanına, sokuldu: — Tahir biraz sizinle görüşmek istiyor, sitil dedi - Bu gece zindanda sizi bekliye- cek. Maryanâ birdenbire şaşırdı. — Ne dodin.. Tahiri zindana mı attılar? Evet. Yeni mi duyuyorsunuz? Haberim yok. Suçu nedir? — Kimse bilmiyor. Halife hazretlerinin emrile atılmış, Maryana. Tahirin kendisini arayacağını ummuyordu. O, şüphe yok ki, Maryanadan yardım is» tiyecekti. Maryana, bu haberi getiren cariyenin yün züne dikkatle baktı; — Sen onu nerde gördün? — Zindanda. — Zindanda senin ne işin var? — Beni çağırtmıştı. — Sen Tahiri saniyor musun? — Evet, Tanırım. Bir gün ben bahçede halifenin kuşlarına yem verirken birdenbire sendeleyip havuza düşmüştüm. Tahir beni kurtarmıştı. — Pekâlâ. Ne dedi sana? — Sizinle bu gece mutlaka görüşmek 1s- tediğini söyledi, — Seni bunun için mi çağırtmış? — Evet, sltti! Çok yalvardı. Size mühim şeyler söyliyecekmiş. Maryana birdenbire kaşlarını çatarak söylendi: - Behim, Tahirle bir alış verişim yok. Halifenin hapsettiği bir zabitle ben nasil konuşabilirim? — Fakat, bu gece onunla herhalde ko- Buşmalısınız, sitili! Eğer gitmezseniz, ba sizin için çok fena olur. (Arkası var) alıştım. — Görüyorsun yâ... Demek senin için de takip edecek bir bu yol kaldı demektir... Öyleyse cesaretle, cüretle bunda ilerle... Para mı İstiyorsun? Paran da olur... — Mersi, — Yalnız kulağını burayım: Baş- kalarınm yanında eğranmızı nasi saklıyorsan bu kizin yanında da sır küpü gibi ketum olacaksın. Baha ciddileşmişti. Parmağını du- dağı üzerine koydu. 3 — Sen sakinleş hele bakalım... «de di, - Unutma ki dünyada soğukkan- hilıklarını kaybedenler yalnız abdal, avanak insanlardır. Bunlar hayatta muvaffak olamamağa namzetâirler. Delikanlı dudaklarını sıktı. Başını şüpheli şüpheli salladı Bir müddet maziden bahsettiler. Anhesi ölünce Sühaya bakan ihti- yar kadını konuştular, Tahsil haya» dındaki hatıraları yadettiler, Baha, Burfett ve Templeton miles- sesesine karşı hayranlığını arnlatıyor- du. Bahis bir taraftan öbür tarafa sıg- radı. Mısırda, Yunanistanda oturduk” ları evlerden, ahbaplarından dem vur dular, Bu hatıralar üzerine, delikanlının yüzünde nahoş bir ifade belirdi, Ahi Bu sözleri konuşmak değil, biliş tekmil bu düşünceleri dimağındağ silmek isterdi. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: