Mahallede ondan bahzederlerken: — Ayşe yok mu? O ne kirli çıkıdır. One tın küpüdür. O ne altın kumkumasdır.» derlerdi. Herkes köşe başında, küçük mescidin ya- nındaki evde oturan ihtiyar Ayşe kadını dehşetli paralı bilirdi. Onun hakkında ne dedikodular, ne riva- yetler dönmüyordu ki.. Geçenlerde Ayşe- nin yirmi senelik gelini kendi ağzile komşu- lara şunları anlatmıştı: .— Ah, ah... Şu kaynanam ölacak kadı- nın hiç insafı yok... Biz böyle parasızlık içinde kıvranıp dururken O altınları sak- ladığı yerden dünyada çıkarmıyor... Hem ne dersiniz? Paralı olduğunu da inkâr edi- yor. Geçen gün ağzını arıyacak olduk: «Pax ram yok!» diye yemin üstüne yemin etti. Baştım kaldım doğrusu. halbuki onda olam para acaba kimde var ki?.. Paraların nsre- de saklı olduğunu da biliyoruz. Yanından hiç eksik etmediği sarı yastıkta... Kayna- nam senelerdenberi bu sarı yastığı dünya» da yanından ayırmaz. Hahtâ hiç kimseye ona el südürmez. Bundan iki sene evvel kocam bu yastığı merak etmiş... Kaynanam uyurken yavaşça yastığı başının altından çekecek olmuş. Çünkü kaynanam yastığı Beteleri yatarken datma başının altına ko- yar, Kaynanam uykusunun arasında başının sltındaki yastığın hafifçe çekildiğini hisse- dince: - Hırsız var.. A dostlar yetişin... Beni goyuyorlar. Diye feryad ederek oğlunun üze- rine atılmış.. Az daha karanlıkta kocamı boğuyormuş.. Ah o yastığı bir ele geçire- bilsek.. Ah o sarı yastık!,. Ah o sarı yas- tik! Bu sarı yastık bütün mahallede meşhur olmuştu. Herkes onun esrarını merak edi- yordu. Lâkin ihtiyar Ayşe kadın bir saniye bile sarı yastığı yanından ayırmıyordu. Mi. safirliğe giderken bile yastığını bersbeğ alıyor, herkese: — Aman, diyor, arkamın ağrısından bes Mimi doğrultanuyorum, Onun için nereye gitsem bu yastığı da beraber Laşıyorum... diyordu. Dinleyenler de onun bu sözleri ne inanmış gibi görünüyorlardı. Hatlâ bir kere Ayşe kadın Bursaya kap- bealara giderken bile esrarengiz sarı yas- tığını tâ oralara kadar taşımıştı. Mahalle halkı bu sarı yastığın merakın. dan çıldıracaktı. Hele son zamanlarda biz badise onların merakını büsbütün arttırdı. Karlı bir kış gecesi mahalle: — Yangın var... Yangın varl,.. — Yanıyoruz... — Itfalyeye haber verin.. Sesleri ile çalkandı. Pencerelere koşü- şanlar köşe başında, küçük mescidin ya- nındaki Ayşe kadının evinden çıktığını gördüler, Bereket versin ki itfaiye çabuk yetişti. Evin bir odasının döşemeleri yandıktan sonra yangın söndürüldü. Lâkin bu esnada müthiş bir dedikodu bütün mahalleye yayılmıştı. Herkes bun- dan bahsediyordu. Ayge teyze evinin yandı- Zını anlar anlamaz hemen yerinden fırla mış, sarı yastığını kapınca kendisini soka- Ba atmıştı. Halbuki evinde kendisine ald birçok kıy- metli şeyler vardı. Ayşe kadın onlardan big birine el yalnız sarı yastığını yangından kurtarmak istemişti. Şimdi her evde bu anlaşılıyordu. Heş- kes bütün ümüdlerini bu sarı yastığa bağlamış- lardı. Çünkü Ayşe pek ihtiyarlamışta. Gözlerini dünyaya yummasi yakındı. bundan sonra sarı yastık onların eline Ah işte o zaman istedikleri gibi yaşıyacak- SARI YASTIK | di. İş bir kere sarı yastık ele geçse... Yalnız bu değil, sarı yastık sökülünce ma» halle halkinin büyük merakı da kökünden halledilmiş olacaktı. Nihayet beklenilen gün gelip çattı, Ayşe teyze yıllarca yanından ayırmadığı cara engiz sarı yastığın üterinde dünyaya gös- lerini kapadı. Yalnız evdeki gelinler, torunlar deği. bütün mahalle halkı yastığın sökülmesini dört gözle bekliyorlardı. Herkeste ayni me- rak vardı: Yastıktan ne çıkacak.. En xi- yade sabırsızlanan evin büyük gelini İdi, | İlk fırsatta sarı yastığı aldı. Heyecandan | titreyen parmaklarla sarı yastığı söktü. ! Tuhaf şey.. Evvelâ birşey görememişti. | Yastığın pamuklarını karıştırmağa başla dı. İşte bu sirada parmakları arasında bir- şey hışırdadı. Heyecandan kalbi duracak | gibi idi. Nihayet bütün pamuklar didik di- dik edince eline bir kâğrd, bir mektup gop” ti. Senelerce evvel bir erkek tarafından Ay- geye yazılan bu mektup: «Tende canım, gonca dihanım, muhab- Deli sultanım efendim... diye başlıyordu. Ayşe teyze hayatındaki biricik aşkın ha- tarasını sarı yastığın içinde senelerce sak» lamış durmuştu. Mikmet Feridun Es Adana Türkkuşu senelik kongresini yaptı Adana (Akşam) — Adana Türkkuşu gu- besi senelik kongresini yapmıştır. Türkku- $u idare heyetine Hava yolları meydan müdürü Hayri Yalçın, Reşad Güçlü, Vahi- de Birkan, üstteğmen Basri Şahin seçilmiş- lerdir. Ankara atelyesinde yapılan yerii piâ- nörlerden şimdilik dört tane gelmiştir. Bu hafta, içinde Adana gençleri hava yollari meydanında plânör uçuşlarına başlıyacak- lardır. Türkkuşu binasının üst kat salo- nunda tayyare modelellik kursu da faali- yete göçecektir. Her hafta Türkkuşu bina- sında halka havacılık hakkında verilmek üzere bir seri konferans hazırlanmıştır. Türkkuşu umum müdürü bay Osman Baykal şehrimizde buluninakta ve kayd İş- lerile alâkadar olmaktadır. WAOYO e Radyodifüryon Dalga uzunluğu 1648 m. 183 Ke/1. 120 Ker. :i Radyosu T.A P,31:T m. 465 Ke/3 20 K.'W. ALI 6/2/9409 1240 Program ve memleket saa ayar, 1245 Ajans ve metsoroloji haberleri, 1290 Türk müziği: Çalanlar; Vecihe, Reşad Erer, Ruşen Kam. Cevdet Kozan, Okuyan: Mu- zafer İlkar, 1- Hüseyni peşreri, 2- Suphi Ziya - Hüseyni şarkı: (Feryat ediyor), ? tan ve gümüş (vals), 2215 ayan, Ajans haberleri, ziraat Müzik: Opera band ie: 3 23,25-23,30 Yarınki böoğrmmi ” sonsuz bir refah içinde yaşatmağa yeter- | kapanış. Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika: No. 57 Kadın, bir tuvalet masasına dayan» mıştı. Dudakları hiddetten bembeyaz- dı. Kaşlarının arası, kinle düğümlen- mişti. Elleri göğsü üzerinde tekallâş etmişti. Sanki bu hareketile kalbini burkultan azabı oradan söküp atmak istiyordu. Nihayet: — Ah, niçin buraya geldiniz, ni çocuğun sizde, emniyette olduğunu düşünüyor; buna büyük bir ihtimal veriyor ve böylelikle teselli buluyor- dum. Siz ki milyoner derecesinde zenginsiniz, bir yavruyu balıkçı ku- Mibesinde barındırmak mecburiyetin. de değildiniz... Onu adamakıllı bir yere yerleştirebilirdiniz... İhtimam sarfedebilir, başına böyle bir felâket gelmesine mâni olabilirdiniz... Anne şefkatinden mahrum bıraktığınız biz masum yavruya ne yapsanız yerinde olurdu. Böyle düşünüyordum. Fakat Dasıl Aldanıyormuşun... Nakleden : (Vâ - mak istedi. — Bırakın beni!... — Kızınızı bulursam? — İmkânı yok, — Demin mAsıyı unutacağınızı söy» lüyordunuz... Unutuyor musunuz? Hidayetin gözlerinde bir ümid ışığı parladı. buk olun, bana çabuk bir cevap ve rin... Aksi takdirde, beni hayata bağ- | Jayan bütün bağlar koptu demektir... AKŞAM Sipahi ocağında gecemüsabakaları Üçüncü yarış da muvaf- fakıyetle neticelendi Her ayın İlk cumartesi akşamı muntazam bir sürette devam etmekte olan Sipahioca- | dinin kapalı manaj bizişlerinin 3 üncüsü | yapıldı. Müsabakalara ocağın fahri binlei- | Uk hocası By. Melâhat Azxelin güzel bir | parkuru ile başlanıldı. Bundan sonra yapı- | Jan ocak talebelerinin parkuruna 7 at gir- 4. Murat ile bayan Şenit birinci, Kreatura ile bay Basin Birsel Ikinci, Doğan ile bay Kon üçüncü oldular. Her üçü de hatasız atlayan bu atlar ara- sında ancak saniye farkı vardı. İkinci mü- aabaka 3 numaralı kolay kateyori Dresajdı. Buna iştirak edenler geçen ay 2 üümaralı Dresajı yapmışlardı, Bu ayki daha güçtü, Buraya 8 binici iştirak eldi, Bayan mii (Murat) ile birinci, bay Rasin kendi a (Kreatura) ile ikinci, bayan Piko (Smuga) ie üçüncü, bayan Rujiye (Efekizi) ile dör- düncü oldular. Daha mühim ve 20r olan hüm! fif kategori 4 numaralı Dresaja yalnız ba- yan Küvinke kendi atı Taylan ile girdi ve müvaffakıyetle bitirdi. Yeni başlayanlar için tertip edilen 1 numaralı kolay kategori Drtsaj müsabakasma 7 binle! iştirak etti. Bayan Cahide (Yilmaz) Ye birinci, bayam Gönül (Tuna) ile ikinci, bay Kemal (Ce- mile) ile üçüncü, bayan von Menizingen (Layla) We dördüncü oldular. Bu seferki müsabakalarda göze Çarpan nokta hem atlayış ve htm Dresaj da birin- ei ve ikincelliğin ayni atlarla ayni binlelerin kazanmasıdır. Hem Dresaj ve hem atlayışta ayni günde derece almak gerek binici ve gerek at için çok mühimdir. Zira bu binişler | atlar için ayrı çalışma tarzlarıdır. Birinci gelen (Murat)tir, kusursuz atlayışı ve bil- hassa keskin kıvrımları kısa ve kolay alışı ile kazandı. Karacabey harasında yetişmiş olan bu kısrak atlamadan sonra girdiği Dresajda tam dizginde ve binicisine her ha- rekette İtaatte idi. Aynile hem atlayış ve bem de Dresajda bay Râsin Bilsel'in (Kres- tura)sı Polonyadan gelen saf kan İngiliş Mısraklarından biridir. Allamalarda çok kam biliyetli olduğu gibi Dresaj çalışmalarında da uygundur, 4 yaşında olduğu halde az biz zamanda bayan Melâhat Aksel tarafından muntazam surette çalıştırılarak inkişaf et miş, büyük kabiliyetirr göstermiştir. Genç binicisi Rasin ile gittikçe daha iyi anlaş» makta olduğu bu son müsabakada görül dü, Sipahlocağı her ayin (İk cumartesi akşa» mu muntazaman bu müsabakaları tertip ete mek suretile binleiliğin inkişafı için mü- müsabakalarla yük- “misatini de Sipahi öcağı müsabakaları teşki! ediyor. Geçen aya na» yapılan binişlere 5 yeni binici eüniş ve hattâ bunların bir kısmı de- rece bile almışlardır. Ocağın bu çalışmalar ra devamını temenni ederiz, 7/11/1940 çarşamba günü yapılacak voleybol maçları Kız mektepleri Voleybol lig heyetinden: Saha komiseri: H. Atakol, Cümhüriyet b. » İönü lisesi saat 15, Kandili 1. - Şişli Terak- line kei - Seyhan bölgesinde futbol hakem kursu Adana (Akşam) — Seyhan böl gesi beden terbiyesi müdürlüğü şw batın ilk haftasında şehrimizde bir «Futbol hakem kursu; açacaktır. Bu Kurs diplomalı hakem yetiştirecektir. Bundan böyle futbol temasları ancak diplomalı hakemlerin nezaretinde olacaktır. O da ağlıyordu. — Allah bize acısın... — Allah acısın... " “ Tepebaşından Beyoğluna giden 80- kaklardan birinde, bazı pencereleri Haliç manzarası gören, İkinci sınıf bir otel vardır. | elini tu tutarak dudaklarına götürdü, Müzmin bir hastalık gibi, bu kin, bü- TTefrika No, 44 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları $ Şubat 1940 m Yazan: İskender Fahreddin Sarayınızda meşru bir mevkiim olursa saadetime kimse gös dikemez, sırtımı yere getirmek isteyenlerin cesareti kırılır Genç bir Arap cariyesi, Halifenin uyan- dığını haber vermişti. Maryana çarçabuk yerinden kalktı. Süslendi.. Saçlarına ve Yücüdüne İktif zi ve harem- ağasını Halifeye göndet — Haydi, baber ver benim geldiğimi... Halife Ved o sabah, Buğdaddan gelmiş İ ölân Naccar adlı bir kumandanı kabul edecekti. Naocar saraya gelmişti. Maryananın döndüğünü Hallfeye haber verdikleri zaman, Naccar da bahçede sa e re mütemadiyen Halifenin uyanmadığını soruyordu., ale Velid, Naccarı Hindistana gön- derecekti, Velid, gözdesinin Naccarı unuttu: — Beni dahâ önce neden uyandırma dnız? Derhal Maryanayı çağırttı, İspanyol dilberi Halifenin yanına girer- ken çok neşeliydi. Yaptığı İşin ehemmiye- tini takdir ediyordu. O, Halifenin en bü- yük düşmanını ortadan kaldırmış ve kayı ele vermeden dönmeğe muvaffak ol- muşta, geldiğini duyunca, Maryana Halifenin huzuruna girer gir- mez: — Şeyh Saldin canini cehenneme gön- derdim, hazreti e yere eğildi ve Velidin dizlerini Halife o dakikada kulaklarına inanama» dığı kadar gözlerine de inanamıyordu. — Maryana! Sen ne yaman kadınsın. Eğer şeyh Saidi gerçekten öldürmeğe mu- valfak oldunsa, adın tarihimize geçecek. Ve gelecek nesiller seni bayırla, takdirle anacaklar. Çünkü, şeyh Said, devletimizin büyümesine engel olan ve civardaki kabi- leleri biribirine katan, boş yere kam dökül- adamdır. Onun bile ihtilâfları ve bütün gürültüler nihayet bulacaktır. Maryana, kısaca, başından geçenleri sn- lattıktan sonra; — Şeyh Saldi ancak dün gece yalnız bu- bae yol gösteriyordu. Üçümüz birlikte kaç- Sİ rahi yardımı dokundu mu sana? — Evet, Fakat, ilk önce şeyh Sald onu — Vay haln vay! Tahir gibi bir zabiti de etmiş onu. — Ya seni?.. Ayni cezayı sana da ver- istemedi mi? — Hayır, Çünkü, ben halifenin sarayın- dan kaçlığımı söylemiş ve kendisini buna inasıdırmıştım. Halife gözlerini süzerek İspanyol dilberi- nin yüzüne dikkatle baktı; — Zekânı takdir ederim, Maryana! Şim- di inandım ki, sen, daha büyük işler de gö- rebileceksin! Fakat, bundan sonra da ne ka» dar iş görsen, bence yaptığım ve yapaca- Bin işlerin en büyüğü bu alacaklar. Velid yerinden kalktı ve gözdesinin al- nından öptü. Uzun saçlarını okşadı. Hali- Ye Velid. kadınların hemen hemen sâdece kadınlara elini bile uzatmazdı, tim mevcudiyetini kaplıyordu Bu odanın içinde yalnız olduğu için, âlem arasında maske gibi kullandığı vakarlı, ciddi çehre ifadesi kaybol muştu. Gözleri hırsla parlıyordu. « — Yüzde kırk... - diye düşündü. Mükemmel iş, doğrusu! Bununda arkasından İzdiyacı temin edersem, artık şu dünyada zerrece arzum kal. mâdı demektir...» « — Ah ey izzetli, itibarlı Kudret beyefendi hazretleri! - diyerek gaibe hitap etti. - Sana yaklaşmak için ara- mızdaki mesafe çok uzundu, Sen ki herşeye sahiptin; ben ki herşiyden Üzerine düşmesi muhtemel tehlikeli bir kılıç gibi, tepende duruyorum... Şu anda muhakkak ki senden daha kuvvetliyim...» Çekmesini çekerek bir tomar sarar- maş mektup çıkardı. Bunların üzerin deki tarih çok eskiydi. « — Bunlar benim silâhlarım... İ « diye düşünmekte devam etti. - Ev 1âd sahibi ettiklen sonra koyduğun metresinin metrükâlı arasında bulk duğum mektupların... Bunları her okuyan, Süha'nın hüviyetini anlar; : —— Maryananın saçları çök uzundu. Sag» larını başına topladığı zaman, ağırlığından, Adeta başı ağrırdı. Maryana saçlarının uzulme luğundan memnun değildi. Kendi kendine Söylenirken: — Halife kızmazsa, başımdaki bu ağır yü- kü çoktan hafifletirdim... derdi. Maryana halifenin heşelendiğini — ce, birşey istemenin sırası geldiğini anladı. Halife Velid: — Bu hizmetini mükâfatsiz birakmıyacan ım... Benden ne dilersin? Diye sorunca, rine kapandı: — Bizi daima sıhhatli görmekten ve mu- vâffakiyetinizden başka bir dileğim yok- tur. Size ölünceye kadar hizmet etmek ve dalma sizin gölgeniz altında yaşamak iste- halifenin dizle- Velid yastığının altından bir kese para alarak gözdesine ural: Al bunları, Maryana! Sana hazinem- den ayrtca birçok hediyeler vereceğim, Maryana paraları almak istemedi. Ve tekrar yere eğilerek: — Teşekkür ederim, hazret! dedi - Sa- yenizde hiç birşeye Ihtiyasım yok. Ben yal- Biz sizin Leveccühünüzü ve kalbinizi kazan- mak istiyorum. “ Velid gülümsedi: — Senin bu kadar tok görlü bir kadın olduğunu bilmiyordum. Teşekkür ederim. Tarık bana, gerçekten, Endülüsün biricik incisini seçip göndermiş. Burada olsaydı, onu da taltif ederdim. Maryana bir türlü fikir ve dileğini açık- ça söyliyemiyordu. — Benimle neden evlenmek istemiyorsu- nuz? Beni de zevceleriniz arasında görmek istemez misiniz? Diyecekli, Pukat, halifeye karşı da bu je- kilde bir teklif yapılabilir miydi? Nihayet, Maryananın sabri tükenmişti: — Bana sarayda lâyık olduğum mevkii veriniz. Başka birşey istemem, O zaman düşmanlarınızın gözleri de üzerimde kalma” muş olur! dedi, Velid birdenbire şaşırdı: — Hangi düşmanlardan bahsediyorsun, ? Diye sordu. Halifenin gözdesi: — Benim gibi güzel bir kadının elbette birçok düşmanları vardır. Beni herkes el- de etmek ister. yüzünden ya- rın gözünüzden düşebilirim. Halbuki, sara» yınızda meşru bir mevkilm olursa, saadeli- me hiç kimse göz dikemez.. ve sırtımı yere getirmek isteyenlerin cesaretleri kırılır. — Yani nikâhlı karım olmak istiyorsun, öyle mi? Maryana tatlı bir eda ile gülerek: — Evet, dedi, meşru zevceniz olmak istd- Velid cevap verdi: — Hakkın vari Fakat, seni alabilmem içim dört nikâhlı zevcemden birinin ölmesi lâ- zun, Onların hiç birini boşıyamam, Sonra birden ciddi bir tavırla gözdesine döndü: — Bundan sonra sen de onlardan fark- sız yaşıyacaksın, Maryana! İlk fırsatta sen de zevcelerim sırasına geçeceksin? ir fedakârlığı ebediyen unulmıyacağım. Müş- rik oi, Galen çk, TeirAhli et Bugün- dei Mibaren -tıplu nikâhlı zevcelerim gibi senin de hizmetine bakmak üzere on ild cariye ve altı harem ağusı tahsis ediyorum, Barayımda bundan sonra prensesler gibi yaşıyacaksın! & Halife sözünde duracak mı? Aradan birkaç gün geçince, Tahir, hali- fenin neşeli bir saatini buldu: — Kulunuza vadettiğiniz mükâfatı iste- yebilir miyim? Diye sordu. (Arkası var) bir mevzudan ötekine sıçrıyordu: « — Müthiş bir çeteye istinad ede- rek bütün emellerimi tahakkuk et» tiriyorum... Burlett ve Templeton!... Ne adamlar bunlar... Fenalığı şa hıslarında temsil eden iki dehâ, doğ- rusu... Onların teşkil ettikleri şirket gibi acayip bir cinayet şirketi, belki Amerikada bile nâdir bulunur... Bey- nelmilel dolandırıcı, hırsız ve katille rin en ustaları bu şirkete azadır. Her memlekette elleri var... Binbir dala vireli işe girmişler... Hariçten kendi- lerine bakan, onları namuskâr sarraf ve bankacı sanır... Şirketleri mücev- herat ve maden üzerine iş yapar. Ati- nanın en güzel bir caddesinde idare. haneleri var... Fakat bu meşru tica- ret nikabı altında, dünyanın en bü- yük dalaverelerini çeviriyorlar... Ah, bu adamlara raslayıp onlarla iş birli. ği edebildiğim için o kadar mes'ud ve bahtiyarım Ki... 'Templeton ve Burlet$ müesesesini, bir aile gibi, üzerimde hami hissediyorum. Nereye gitsem onlar beni düşünür, kayırırlar. İşte nitekim, elde edilecek menfaatin yüz- de kırkını bana veriyorlar, Artık işe DM başka yapacak şey kal- Gizir korkunç bir tebessüm be-