Sahife 6 Edebi terceme Büyük Türk romancı Halid Ziya Uşaklığilin sanat bahisleri etrafında yaz- dığı makaleler Hilmi Kitabevi tarafmdan, cild teşkli edeceği söylenen bu kıymeti eserin birinci elidi intişar etmiştir. Üstü dın muhtelif sanat meseleleri etrafında yazdığı yirmi beş makaleyi ları için Kullanır'ar, okuyucular da itham parmakları dalma kendisine doğru uza- nan bu enüerimi öylece, mühakemeye Tü- Mellüm edecek bir dili olmadığından su- #ar, ve esüküt ikrardan gelir» diye göğ- sünün üzerine mahkümiyet ilâmının he- men yapıştırıldığını görerek, boynunu bükerek kaderin bu elvesine rizadan başka bir çare bulamaz. Bu, bir perdenin arkasına gizlenerek, kendi aybını örtmekten başka. suretle tefsir edilemiyecek olan usule, mütercim- Yer, kendileri de, samimi bir kanaalle mü- Tacsat ederler. Ben, elbette benimle be- zaber pek çok insaf erbabı da vardır, bu fikirde değilim. Türkçenin aczinden, fak- rinden bahsederek asıl kabahatin kimde Olduğuna işaret etmemek yansı çirkin olanların “parmaklarını ilham edecekleri- ne kalemlerinin fenalığından dem vur- malarına benzer, Türkçe neden âciz, neden fakir İmiş? Bu, ya Jehçesinin darlığından, yahut, mahvinin hiç bir inhinaya tahammül! ede- miyecek sertliğinden, gelmek icabeder. Garb lsanlarının Jeh- gelerini teşkil eden kelimelerin kâflesine unamıyacak bir mahzur Elde bir kelimeyi üç beş kellöle de tsikirün nakletmek, Bü Ste müra- caat olunmayınca, tahşiye ile izah eyle- mek imkânı var iken bunu tereemeye bir mesi mahiyetinde telâkki etmek doğru inmaz, 'Vehieten doğru gibi görünebilecek ma- en yanlış olan iddia budur. Türkçe ka- dar nahri, şarkın ve garbin bütün Jisan- Yarı arasında, her şekle, “ her-nevi ünye usulüne uyan, eğilip bükülüp; kıvrılıp do- Yanan, bir camun mücelli sathında akı- yor gördüğünüz yağmur dereciklerine bir takib etmeğe hemen müheyya olan bir dil tanımıyorum, Türkçe nahvi hiç srapçanın, farsças sın nahvi değildir. Onlar da belki zaman We, istihaleler arasından geçtikçe, garb dil- lerile, temaslarını arttırıp onlardan mü- teesir oldukça daha seyyal, muhtelif eş- kâli almağa daha müheyya olacaklardır. Türkçeye gelince, bugün kullanılan Türk- genin tarihi arasında bir cevelân yapılsa görülür ki «Tazurruat. sahibi Binan pa- şadan, Akif paşa, Pertev paşa Türkçesine, Namık Kemal, Recaizade Türkçesine, Şi- naşinin ve bugünkü matbuntın Türçee- sine kadar hep başka başka suretlere girmiş bir dil buluruz. Naimanın tarihi ile bugünün tarih-d0!, eski Şürayı Devle; mazbatalarile âmedii divanı hümayun ve mektubii sadaret muharteratı bugünün zesmi dalrelerin- den çıkan yazılara nisbetle ne kadar de- Bişiklikler gösterir; bütün bu tahavvüller “Türkçe nahvinin. her nevi kahba girebi- AKŞAM'ın tefrikası AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — «— Galiba nişanlısını unuttu. Bu genç kızların kalbi çok garip! Bu ka- ummazdım. dar çabük vaz göçeceğini «Gözen üzakolan kalbten de irak — Öyleyse, babacığım, ben ata bin- wek istiyorum, Manejde epey ders aldım. Şimdi burada, kırlarda, bayır- larda ne güzel gezilir — Çok iyt o lecek bir yumuşaklığı malik olduğuna, | inkâri mümkin olamıyan, bürhanlardır. Hele edebi lisanda, matbuat dilinde Türkçe, tedricen artan garb temaslarında fıtratına, ald teyyaliyet kabiliyetini ge- rvraklık iktisap Kın bir makalesini, Peyami Safanın, Sad- Fi Etemin bir hikâyesini hi$ yorulma- dan Almancaya, Fransızcaya çevirmek ne, kolay ise maküs ameliyeyi yapmak ta © nisbette kolaydır. Bu dava bence öyle sabit ve zahir ol- muştur ki hu noktada daha ziyade te- vakkufa lüzum görmiyerek edebi kıymeti balzölan” bir eserin - misal olarak bu zeminde en mühim unsur olduğu için ro- hunmaktan uzağım; belki tecrübe ettim, fakat müvaftak olduğuma zahib değilim. Binaenaleyh fllân ve filân ile beraber ben de dahil olarak bu işte hiç bir çal yet .merru bahis olmıyarak yalnız mesele düşünülmüştür. Mademki yalnız romandan bahsetmek- Je iktifa olunacak, hatıralarımı en uzak- lara kadar sevkederek ariyorum, bir ede- bi kıymeti halz olmak üzere çocukluğum- da Manon Lescaut ile Alphonse Karr'in «Ihlamur altı» romanlarını buluyorum, Ahmed Mitat efendinin Octave Fevlllet- den ve Alex, Dumas Fils'den yaptığı ter- cemeler sonra gelir. Matbunaia hizmeti yalnız mühim bir edebiyat hareketine merkez olan Pisalenin sahibi bulunmak- tan ibaret olmuyan, yığın yığın tereüme- lerile “bir kütüphane dolduracak kadar hâlâ yorulmak bilmiyen faaliyetile pek kıymettar hizmetler yapan Ahmed İhsan edebi roman tercemesinde en başta zik- redilmek icab eden bir isimdir. Andre Tiemrisi, Paul Bourget. hattâ sun. zamanlarda Roland Dorgelis gibi Fransız. edipleri Türk okuyucularına ken- dilerini tanıtmak fırsatını onun himme- tine borçludurlar. lâkin bütüm bu tercemeler aynen ve harfiyen, aslınm aid hususiyetleri Tükçe- de gösterecek surette olmaktan ziyade mealen denecek bir mahiyettedir. Bunu söylemek mütercimlere karşı bir nevi si- tem mânasını tazammun edemez, öyle münasip görmüşler, öyle yapmışlar, her halde bir müfid hizmet yapmışlardır ki Aynen ve harfiyen tercemenin ilk nü- munesini Şemseddin Sami, Victor Hugo'- nun «Sefiller. terecmesile vermiştir. San zamanlarda da, belki daha çok olan nü- Mmuneleri arasında, şu dakikada Ismail Müştakın Emile Zola'dan «Assommoir, | Hüseyin OCahidin oAnstole France'dan sAllahlar susamışlardı. Yaşar Nabinin. Balzac'dan «Miralay Chabert. tercemeleri ve «Ulus» da Nasuhi Baydar tefrikaları- nı tahattur. ediyorum, Aynen ve harfiyen terceme demekle ne kasdolunduğunun izahı lâzımdır: Ede- bi bir kıymeti haiz olan eserde muharri- rinin fikirleri, fikirlerin idaresinde kaf- deleri, şahsına mid görüşleri itibarile hu- susiyetinden başka uslüb ve inşa husu- sunda bir hususiyeti verdir. Bu ikinci neviden hususiyet her zaman sarahatle bâriz değildir amma ekseriyetle vakidir. Yalnız Fransa Academlie'si âzası meya- mından misal olmak için Andrö Theurlet, Paul Bourget, Paul Hervleu, Marcel Prdvost, Henry Bordeaux başka başka malik muhsrrirler olmukla beraber uslüb itibarile pek açık şehsiyet- lere enmuzeç teşkili etmezler; daha ziya- de uslüblarında ananelere, meri ve res- Tefrika No, 43 Nakleden: (Vâ.Nü) yede iken ben de binerdim. Seninle bir: Jikte gezeriz. Ablan da muvafık görür- ağlar işliyordu. Ortalık aydınlıktı. Bah. çenin çiçekleri bile seçiliyordu. Birdenbire gözüne beyaz bir hayal ilişti, Bu, bir gölge gibi, ağaçların arasın- dan kayarak, kuytu tarafa gidiyordu. Dikkat ve merakla baktı, Beyaz hayal hızlı adımlarla leri. mi” mahve mutabakat kayguları hüküm sürer, buna mukabil meselâ Plerre Loti ber nevi hususiyetinden başka bir de us- 1üb ilibarile büsbütün başka bir şahsi- yete maliktir. Academle âzasinin hari- çinde misal zikretmek lâzmgelirse bu ikinci neviden hususiyet için Jean Gi- Tandoux ile Paul Morand isimleri kaydo- Yanabilir. Şu halde bir terceme tamamile sadık sayılabilmek için eser Türkçeye çevrilir. ken her neviden hususiyetini, uslüba sid hususiyeti de dahil olarak, beraber ge- tirmelidir. - Bir Alph. Daudet, bir Abel Hermant'dan, bir Goncourt, bir Marcel Proüst'dan inşa ve şive itibarile bile &yird edilebilmelidir. öyle KI yalnız vücud de- ğil, Hbas bile ayni olmak, arcsk bi fark var ise © libasın renginden, yani birinin Fransızca diğerinin Türkçe olma» sından ibaret olmalıdır. Bugün Türkçenin mahvi buna tamamile müsaittir, bunda muvaffak olabilmek için tereemenin lüzum gösterdiği esas şartlar- dan başka, mütereimin, metni fıkra fık- ra alması, her fıkranın eczasının İenazü- runu muhafaza etmesi, velhaml her uf- vun yerini en münasib mukabil naktads tesbit ederek hattâ tenkid tafsilâtına ka- dar aslna mutabık kalması kabilinden büyük bir sabır sermayesine malikiyeti lâzımdır. Öyle ki her Iki lisanda uslüb değişikliklerine Aşina olan bir okuyucu, nasl bir musikişinas bir Bach ile bir Mozart arasında-Güşünmeden farklar his- sederse, veley Türkçede olsun her hangi bir garb edibini sanki kendi dilinde oku- yormuşçasına hususiyetlerile beraber gö- rebilsin. İşte aynen ve harfiyen terceme denin- ce tercemede ülkü noktasını teşkil ede- cek olan mükemmeliyet noktası burada- dır. Bittabi bu edebi kıymeti halz edip- lerden bahsedilirken mezeli Maurice De- kobra kabilinden göz boyayan muharrir- ler bahıls harlcindedir. Son senelerin ter- ceme teşebbüslerinden biri, ki Fransz edebiyatınin en yeni ve en güzide bir eserine, yani Andre Gide'in pek nefis bir Kitabına taallüik ediyordu. nasılsa bir me- Tak sahibinin kı kırk yaran mürakabe- sinden geçti ve görüldü Ki bir küçük sü- tunda on beş mulabakat düşüklüğü, ya- hut, Hsan yanlışlığı var. Bittabi teşebbüs- leri böyle Fat neticeler veren mütercim- ler de bahis haricindedir. B. Refik Halidin eserleri B. Refik Halldin yeni hazırladığı İki romanla bundan evvel memleket içinde Or beş elld tutan bu seriyi teşkli edecek eserterin İsimleri şunlardır: Sürgün (roman), Çete (roman), Kirpi- nin Dedikleri, Sakın aldanma, inanma, kanma; Memleket Hikâyeleri, İstanbu- Jun İçyüzü, Ago Paşanın Hatıratı, Ay Pe- şinde, Guguklu Saat, Tanıdıklarım, Deli, Bir içim Su, Bir Avuç Saçma, Yezidin Kızı, Bu. serinin YİE Törmamelam, Kızı) Semih Lütfi Ki tapevi güzel bir cild halinde neşredilmiştir. Mu barririn diğer eserleri de kısa fanılalarin birbiri arkasından intişar edecektir. Türk ahlâkçıları Profesör Mehmed Ali Ayni, eski âlimle- rimizin ahlâk mefhumu Üzerindeki mü- taldalarını derliyen bir etüd hazırlamış- tır. «Türk Ahlâkçıları» ismile birinci eii- di intişar eden ve nadir bir tedkik mah- sulü olan bu eserde Türk ahlâkçıları şöyle bir sıra ile incelenmektedir. Âşık paşa, Hacı Hüseyin oğin Musa, Eş. Tef oğlu Abdullah, Kınalızmde Ali Çele- bi, Birgivi Mehmed, Koca Nişancı Mus- tala paşa, Durmuş oğlu Abdüllâtif, Bit- Teli İeris oğlu Defterdar Mehmed, Hasan Canlardan Abdülâziz, Süruri Çelebi. yor, âdeta koşuyordu. Perihan, bağırmamak için kendini zor zaptetti. Bunun Tendu olduğunu anlamıştı. Hemen, ses çıkartmadan, aceleyle odasından çıktı. Bahçeye indi. Kendi- si belli etmeksizin, genç kızı takibe koyuldu. Yaklaştığı zaman, Tendunün biri- sini beklediğini sezdi. Biraz sonra kü- rek sesleri işitildi. Rıhtıâ bir san- dal yanaştı. Bir erkek göründü. Bu, Ratipti, Delikanlı Tendunun durduğu tara- fa koştu. Parmaklığı atladı ve bahçeye İki nişanlı, biribirlerine muhabbetle sarıldılar, Genç kadın, saklandığı ağacın ar- 'kasından, kıskançlık ve iztırapla sey- Tedi; Uzun müddet, âşıklar, sessizce ba- kıştılar. Sonra tatlı bir aşk ahengi gi- bi, cümleleri yükseldi. — Seni seviyorum, Tendu!... Ebe- diyen de seveceğim! — Ya ben?... — Babanın reddi, beni perişan et- t. — Belki zamanla düzelir, Ratipei. ! ğim... Seni henüz iyi tanımıyor. Ne | mükemmel âdam olduğunu öğrendik- ten sonra maziyi unutur, kararından cayar, — Böyle bir imkânı umuyor musun? İ vaz geçecektir. Lükin ya aldanıyorsak?| vaş evine döndü. Hasan ecza deposu yangını tahkikatı ki suçlu dünkü sorgularında ilk ifadelerini tamamile değiştirdiler Üç gece evvel Bahçekapıda beş mak ağanın yanmasile neticelenen büyük yapgın etrafında adliye tahkikatı derinleştirilmektedir. Hasan ecza de- porun tutuşturduktan sonra kaçar» ye zabıtaca yakalanan işçi Ali ile, bir hafta evvel depodan vazifesine ni. heyet verilen ve bu yangını çıkarmak içir! Aliyi teşvik etmekten maznun Muftafa dün adliyeye teslim edilmiş. Terglir. pün yapılan müddeiumumilik tah. kikyit esnasında bu iki maznun ifadele- Ayi yakalandığı zaman polis karako- | lunda müddelumuminin huzurunda vergilği ifadede: r hafta evvel depodan çıkarılan vi Musta, depo sahibinden intikam ame” maksadile beni kandırdı ve de BEİ yakarsam bana beş yüz lira ve. ii vadederek peşinen 115 lira recai Ben de akşam işçiler mağaza- dan .çıktıktan sonra bir köşeye sak. ,m ve gece yanğını çıkardım. miştir. Bu ifad üzerine Mustafa da yakalanarak karakola getirilmiş, vaziyet kendisine anlatılınca: Benim bu işten katiyen haberim yokter- Ben bir hafta evvel mağaza- dan Fakat elimde, mağâ- za sahibi B. Hasan tarafından veril. miş sonservis vardır. Mağaza sahibi. le ardi intikamı ( icabettirecek birşeyi yoktur yoktur. Aliye böyle bir teklifde ve para vermedim. Ali bn ae ediyor. Diy£ hakkındaki iddayi tamamile redde İmişti. Dü) sabaha kadar her ki maznun bu igedelerinde ısrar etmişler ve tah- kikatın derinleştirilmesine lüzum gö- rüldülğü cihetle dün ikisi de sorguya ip haklarında tevkif kararı alın- mak 'üzere adliyeye verilmişlerdir. Maznunlardan Rizeli Ali ifadesinde kendisinin 1340 tevellüdlü olduğunu söyleme. bunu ispat için nufus tezke- resi çi bulunmadığından keyfiyet Rize nufus memurluğundan telgrafla 80- Sİ yet tuştur. Oradan gelen cevapta Ali- nin Rize nufus kütüğünde 1340 tevel- Tütüi olduğu bildirilmiştir. Bu vaziyet karşısında henüz 14 yaşında olan Ali- nin farık ve mümmeyyiz olup olmadı- ğınıin tesbiti icap etmiş ve kendisinin | muayenesine lüzum görülmüştür. Ad- Yiye doktoru B. Enver Karan tarafın- dar; yapılan muayene neticesinde Ali- nin) farık ve mümeyyiz olduğuna dair | rapor verilmiştir. Diğer maznun Mus- tafg 1337 doğumlu ve İstanbulludur. / Mlaznunlar ilk ifadelerini | değiştirdiler l Nufus tahkikatı ve muayene işleri | —< Umuyorum. Zira beni çok seviyor. inle evlenmezsem öleceğimi anlar- ölbet Tazı olacaktır. - Ah... Bu sözlerin doğru çıksa... Tİ Hem geçen gün halam diyordü İ«Bu devirde geçmiş politikaların kirli devam edemez.» ablam da... :Endişeli bir sesle Ratip sordu: E... Ablan ne diyor? Zavallı kardeşim... Benim üzül. dülğümü gördükçe ne kadar mütees- .. Hastalığım esnasında biç başım- çin ayrılmadı. Öyle iyi baktı ki, onun ya halamın şefkatı sayesinde kendimi kılrtardım, Abla değil, âdeta anne... kendisini bütün kalbimle seviyorum. sn de onu çok seveceksin, değil mi, atip? İkisi de muhaverelerine öyle dalmış- ı1dı ki, Perihanın biraz ötede ağladı- gm hissetmediler. Kardeşinin bu sözleri genç kadını na halde sarsmıştı. Âşıklar kendi derdlerine dalmışlar konuşuyorlardı. Ratip sordu: — Peki ama, Tendu... Ya baban fik. rinden caymazsa?... Bize merhamet et- yiez, inadında sebat ederse, o zaman ye yapacağını düşündün mü? Yavrucak: — Böyle bir şey olabilir mi? - dedi. iyır... Ben de zannetmem... Ü- yild 8 ederim ki, zamanla paşa fikrinden kalan bir kadın başı mankeni ile bir bebek bitirildikten sonra dün Ali ile Musta- fa müddelumumilikte tekrar isticvap edilmişler ve her iki mazmun da bu de- fa eski ifadelerini tamamile değiştir. mişlerdir, yangını başka birinin teşvi- kile çıkardıklarını iddia etmişler ve ilk ifadelerini nakzetmişlerdir. Tahkikatın tekemmülü için yangın yerinde keşif ve tedkikat yapılması, icap etmektedir. Fakat yanan ankaz ara- sında henüz ateş tamamile söndürüle- memiş ve ankaz kaldırılamamış oldu- ğundan dün keşif yapılamamıştır. A- teşin bugün tamamile söndürülmesi ve yarın bir ehlivukuf heyeti tarafın. dan keşif yapılması muhtemeldir. İhale edilen kaldırımlar Heybelindada İşküzar sokağı 2885, Teşvikiyede Ihlamur caddesi kaldırım- ları 1638, Unkapanında Salihpeşa so- kağı 390 ve Balata Kırkanbar soka. ğı kaldırımı da 834 liraya ihale edil. miştir, Bu sokakların derhal inşasına başlanmıştır. O zaman bu saadetimizi kaybetmeğe Tazı olacak mıyız?... Arzusuna inki- yad mı edeceğiz? — İmkânı yok, Ratip... den ayrılamam. — Ben de öyle... rilmam... — O halde, sevgilim, sen kararını ver... Erkeksin; daha ziyade aklın erer. Ne söylersen itaat edeceğim. — Bir çaremiz var, Tenducuğum... Rüştüne varmanı bekleriz Birkaç sene sabır lâzım... Asıl mesele: Sen şahsen bu metaneti gösterecek misin?... O za- man babana karşı gelebilecek mism? — Hiç şüphe etme... Bu işi olmuş bil, — Demek babanı darıltmağa razı- sin? — Pek acı olmakla beraber, ne ya- palım? Hissiyalımı mahvedemem ya... Hem o zaman babam, hissiyatımın pek ciddi olduğunu anlayınca elbette mer- hamet edecektir. — Hakkın var, güzelim... O halde beklemekten başka çaremiz yok... Ah seni ne kadar seviyorum... — Öyleyse şimdi ayrılalım... Yarın gene görüşürüz. — Peki güzelim... Yarına inşallah... - diyerek delikanlı genç kızı göğsüne bastırdı; uzun uzun öptü. Ratip sandala bininceye kadar Ten. du arkasındap baktı, Sonra yavaş ya- (Arkas var) Ben sen- Ölürüm, fakat ay- “5