73 Kânunuevvel 1935 AKŞAM # v Hes ökşam bir bilye j Ambargo İl gi ç Hiç şüphesiz Hulya hanımefen- | sefaret kâtibi gelmişti. Bir rus ka- | le. O gözlerini kalbindeki drama i diyi tanırsınız. Tanımıyor musu- |: dını ile bir İngiliz erkeğinden doğ- | çevirmişti. nuz? Gerçek mi? Bu bana pek | muş olan bu delikanlı gayet zarif İçinden: «Kendimi m garip geliyor. Hiç olmazsa uzak- | ve kibardı. Bütün Beyoğlu kadın- | edeceğim, diyordu. Yalnız tan görmüş olacaksınız. İnce, ka- | Tai i çalışacağım. Bu benim için sa burnu azacık yukarıya doğru kal- n sevgili nımefendi kırkını doldurduğuna itiraz ettise de Imadı Yaşlı hanımlar hâlâ seyin Rüştü ile evlenmesinin de- dikodusunu tazeleyip tazeleyip or- taya Lr see gi Halbuki aradan on sene geç! 1925 yine idi. Hulya, bir riyetinde idi. Hüseyin a ona acıdı ve ricasını kabul et İbtiyar e va önle kadar ayıplanacak bir nokta yok, diyorlar, Fakat sonra kim bilir yapmış, adamcağızı aradan ile olan aaun kesildiği ken- disine haber veriliyordu, Ötekin- Hüseyin Rüştü kendisine evlenme teklifinde bulunuyordu. Halbuki o âne kadar kaç tane ne genç kız Hüseyin ek için çaba- ca, biç tereddüd etmeden peki ce- vabını verdi. Hulya dünyaya sanki kibar b hanım, »arak yaşamak için çel di.: Kendisini muşlardı. Kocası paylaşamaz >ol- güzel karısına son dere- ce âşık görünüyordu. Zaten ona dair i yoktu, etrafta hiç bir dedikodu Hulya için de esaslı bir şey söyle- ar oaaeğk Fakat iki sene evvel aziyet tamamen değişti, Yeni bir Etrafınd i, Onun bulunacağı yerlerin biç birini kaçırmayordu. Mesele iptida göze çarpmadı. Çünkü bir âdet şeklini almıştı. Fa- kat yavaş yavaş de. dikodular baş- ladı. Hulyanın Hüseyin Rü n- çli- uçup gittiğini esefle müşahede Kâtip genç, -güzel, neşeli ve inadcı idi. Hulyaya âşıkane hü- cumlarını gittikçe şiddetlendiri- yordu. Hayır, Hulya hiç bir zaman m sadakatsizlik (etmiye- i, O miki aldatacak kadın değildi. Gizli münase- betleri pek mez bir hareket diye telâkki ediyoi Hulyanın v3 “yüksek ahlâkını pek iyi anlamış olan genç kâtip on- dan hiç böyle bir fedakârlık iste- i. Yalnız beraber bu memle- kettten kaçıp gitmeyi teklif edi. yordu. Uzak diyarlara gidecekler, orada bir âile hayatı kuracaklardı. Hulya bu ricalara da kep hayır cevabını vermişti, Fakat içinden, kim bi te belki bir günleri uzundur, Maa- safi, > kısa olduğu da vakidir. Saçlarımızda bir aktel bize çok şeyler yapabilir. Hulya içindeki fırtınaya kocasında bir çare bula- mıyordu. Hele bu son zamanlar- da Hüseyin Rüştünün her zaman kaşları çatıktı, Hali pek düşünceli olmuştu. İşler fena gidiyordu. Buh- ran vardı. Hulya etrafında öy- le şeylerden bahsedildiğini işidi- yordu ki bunları anlamıyordu bi- etmek kadar fena bir şey olamazdı. gün... diyordu. t bu sre işi gün geç- tikçe eee Nihayet bir es irirabalir gi- deceğini söyledi. Hulyanın da be- raber gelmesini istiyordu. Zavallı Hulya, böyle müthiş bir vaziyet arşısında kalınca, içindeki aza- bı ve mücadele, eyi belli için mütebess görünmekte kadar zorluk Mia cl kararını verdi, Evinde, herşeyi bi- rakıp gidecekti. Son mma de Hulya ile Hü- seyin Rüştü Kocası gazel etmemek rini düşünüyordu! Sevdiği ves hatırına geldi, Biraz sonra veda bahanesile buraya gelecek, Semi yanına son kararını anlamak i yecekti. Hüseyin Rüştü bir müddetten beri Hile soğuk muamele edi- yordu. Aacaba bir şüphesi mi var- dı? Hayır, buna imkân yo rağ Hulya kocasına dikkat ettikçe, onun gazete okurken hiddetli hid- detli bir şeyler mırıldandığını işi- tiyordu, Böyle bir dakikada ga- zetede gördüğü şeylere bu kadar ehemiyet vermesi Hulyaya pek gülünç geliyordu, Hulya, işittiği kelimelerden bir tanesini merak etti, sordu: — Rüşti, dedi. Ambstğe npslp) Hüseyin Rüştü kısılmış dişleri- le cevap verdi: — Düşmanların yüzüne kapıyı kapamak deme! Hulyanm hafifçe başı ks Sustu. Bir saat hizi kâtibin geldiğini haber verdi. Hulya sakin bir ta — Kabul edemiyeceğimi söyle. Mare içinde yüzüne bal > pert a döndü: — Ona e koydum, diil Hüseyin Rüştü anladı, gazetey attı ve çok sevdiği karısını kolla. rının arasına aldı. Hikâyet: Kârını ve dimi spiralli O! pullerini Erik ta ercih ediniz lâmbaların çifte spiralli az çok a; Bu cereyanla ZI GÖZETİN © SRAM ydınlık ver- ne ededir. Parfümöri L.T. PİV ; Şişi SİMAYİ YARATAN RAYİKADİR İVER A: i Ahmet Bey sokak No. 56. Telefon Reve dor ESANS-LOSYON Ş. Istanbul ik eme 43044 iktisat Vekâleti Iç Ticaret Umum M 30 ikinci teşrin 1330 ta: ga izinli balm veyyans - Sociğtö Gen hli kanun hü e Türl an ei sükelerinden ni tabiiyetli iie İnen âti rale Hüreiğinden — ikümleri dai: e 5. A) sikeli'bu defa İN İskender Fahreddin Siz de ya bir hükümdar zev- ve yahut hükümdar ka- ü ve kuvvet “sahibi bir arkadaşı ola- Ben ne ki talihli bir kızmışım.. Bugün yıldı- zı bu kadar parlak bir kadının fa- lina bakıyorum. Beni o zaman el- bette hatırlıyacaksınız, değil mi? bugünkü gibi i ve hür- yordu. Fak: biliyordu ki, Asyalı falcının söy- lediği sözler tamamile hakikatti.. Genç Falcı, prensesin başından e- sen fırtınaları, gözile görmüş ve sezmiş gibi, ne kadar da güzel ve öylemişti! bir aj il ÇOCUKLARI| pia No. 174 | sevind dan m ! tırdıktan sonra, fendi düşünmeğ: mecbur olan Malki öldürmeğe karar veremiyordu. Falcıya inanmak icap er prens dediklerini (Kefren) in yapmak lâzımdı, (Kefren) in diz — vi tahta çıkacağı ve Keüp- çok yakında öleceği anlaşılı- yan, Mikerinos iki akşam sonra tek- rar gelecekti. Prenses Naca o za- mana kadar hangisile birleşs-e. ğini, kimi öldüreceğini kararlaş- tırmış olacaktı. Güzel prenses, Asyalı Titena- nın konuşmasından hoşlanmıştı. A Mikerinosun geldiği gece o- a çağırtacak ve genç prensin de taliine Ea < O gün Firavunun sarayında korkunç fırtınalar esiyor. Prenses Neca, o geceyi prens ünürken, Firavunun sarayında kanli hadiseler oluyordu. Firavunun kızı Narayı kaçır. mak istemişlerdi. Prenses sarayın arka bahçesin- de dolaşırken, iki siyah yüzlü a R kızını kucaklı- yarak bir hasıra sarmışlar. . Fa- kat, kaçırmağa muvaffak olma- dan yakalanmışlardı. Bu adamların ikisi de Habeş or- dusuna mensup olduklarını söyle- mekten çekinmemişlerdi. Firavun Keüps bunlardan biri- ne sordu: — Kızımı nereye götürecekti- niz? — Napata; Napata Haheşlerin hükümet merkeziydi. Firavun hiddetinden ateş püs- ürüyordu. Kızımın içindeki ateşin nereden geldiğini şimdi anladım, dedi, bu vazifeyi size Sabaka verdi, de- gil mi? Habeş <zabitleri çekinmeden larını salladılar yi birden . Biz prens Şabakanın EM. — Sarayıma ne cesaretle girdi- niz? — Kızınızı tatlılıkla istedik.. vermediniz! Başka türlü ne yapa- bilirdik? — v kızımı şeytani veri- rim.. fakat, Şabaka ile evlendir- mem, — Ne Ge ki bu izdivacın ö- geçemiy: iniz! Prenses değilse, yarın: Şaba- i a, bugün kann karısı olacaktır. vwun bu sözü işitince büsbü- tün hideetlenmişti is — Vurun şu hainlerin boynu- nu. Diyerek cellâtlara emir ns Cellâtlar baltalarını kaldırm dan, zabitlerden biri bağırdı Bir kı: inden, iki mille- tin arasını açi iç yoktan tınız, eden kan düktürüyorsunuz? Bizi öldürmekle, Habeş kanını ve Ha- beş kinini büsbütün ateşliyeceksi- niz! Kulağınızı biraz da arkaya veriniz... Halkı sizden ne kadar nefret ettiğ küm. çi mükemmel bir koca bulabi! nizi mi sanı eüps ş zabitlerini fazla lite, istemedi.. Cellâtların baltası bu iki za ının başını bir vuruşta gövd müne de iki kargılı nöbetçi d mişti. Keüps: di — Kalan içini yakan Hab ateşini söndürünceye kadar, ona güneş ve yıldız yüzü göstermiye- ceğim. Diye yemin etmişti. enses Nara penceresiz bir daya atılmıştı. Laz Veliakt Mikerinos, kız