YE 10 Kânumuevvel 1935 Güvercin meraklısı sek- senlik kız mahkemede! Hayvanı üşümesin diye torbaya sokup evine götürmüş! İstanbulda olduğu mis Sy .Bin bazı yerlerinde güve: tüleri görülür. . . Paris belediye lem dam- MU güverci! irülerinin Yuvalarile doludur. Geçen hafta belediye polisle- Tinden biri, nöbet beklerken,Rose Pöti vr seksenlik bir baki- Fenin güvercin yavrusuna yem verdiğini görmüş ve bunu hayvanatı koruma cem emiyeti üye- rinden biri sanmıştır. Fakat bir aralık ihtiyar baki- Tenin bir güvercin yavrusunu ya” dığı gibi, uzun el torbasının İçine attığını görünce, derhal kendisini yakalıyarak hakkında zabıt varakası tanzim etmiş ve hırsızlık cürmile sulh mahkeme- #ine vermiştir. Bu güvercin hırsızlgı davası Pa- Tis sulh mahkemesinde görül Müştür, « Davacı, Paris hayvanatı koru- ma cemiyetiydi. Suçlu kadın era isnad Sdilen hırsızlığı redde ve: — lg güvercin yavrusunu çal- Bilâkis evimden geri ge- erip demiştir. Reis sormuştur: - — Güvercinin m işi ne? Niçin götürüyordun < — İki gün evvel ea çok ao- Kuk ol duğu için zavallı ei Hiye evime alıp götürdüm vk— Davacılar, güvercin yavru- vermek bahanesile, aklini ve sonra kesip ye- Hiğinizi iddia ediyorlar. > — Aman bayreis! Bu nasıl #öz? Ben ömrümde güvercin eti Yemedim. Ben güvercin siinderi enirim, OÖmrümd r İhtiyar kızın bütün inkârlarına en sulh mahkemesi kendi- #ini üç gün hapse ve 20 beyi ank ta Para cezasına mahküm etti, Göbekteki ri Paris hâllerinde bir adamın Zarip hal ve hareketleri orada va- CENGİZİ İskender Fahreddin Kublây, yatak odasına, bu dev- rin fenalıklarından korunmak Hint dili ile yazılmış in taşıyan büyük bir levha Astırmıştı, Budistlerin inanışına göre, De içel yopanlar slk kla, Sr ei a uzun zaman yanar- lar ve in görürlerdi. Buda dini, canlı herhangi bir Mahlüku öldürmeyi, ML. alına ve ırzına göz İş Zİ- Mayı, 2 ve yün “şiddetle lu, Kublây Budist olun- kanunla da ai İri Mideniz dini milâddan sonra İn ci yüz yıl içinde Çinde baş- yarak Tibette ve küçük Asyada leşmişti," zife gören polislerin nazarına çarpmış ve onları tahkikat mağa sevk etmiştir. İsmi meçhul tombulca bir adam, her gün bir yumurta ve tereyağ tacirinin dük- kânından çıkar çıkm. doğruca biraz ötede kâin bir şarap tica- rethanesine giriyor, orada bir müddet kaldıktan sonr: şen ve şatır, hattâ biraz daha gençleş- miş olarak çıkıyor soluğu, karşı taraftaki kızartmacı dükkânının helâsında alıyordu. , Meçhul adam helâdan kocaman eği düşmüş, vücudu zayıfla- miş, 5 elbiesleri bollaşmış olarak çıkıyordu. Bu tuhaf haller, lislerin merak ve tecessüsünü griye iyim bu şişman adam, yu- iii tacirinin dükkânındai çi- karken polisler kendisini çevir- mişler ve üzerini aramak iste- mişlerdir. Şişman Ka polisleri karşı- sinda görü! — indr iğ. dokunma: yu demiştir. Tabii polisler, bu söze aldırış etmemişler ve herifin üzerini arayarak göbeği siratandleki ge niş bir kemerin içinden 70 - 80 yumurta ile paketlere sarılmış bir iki kilo tereyağ çıkarmışlardır. Bu hal, herifin şişmanlığı suni m mey ıştır. Herifin, her gün bu Aa yu eray göbeğini saran geniş kemer içine rak açırması, şürmüştür. polisleri hayrete dü- emirle. ve tereyağları ça- lan bu ma hırsızla bunları bi- an şarapçı ve kizart- macı suç vga sıfatile mahke- meye verilmişlerdir. z ve zekdlınızı Türk hava kurumuna veriniz. Bun- lar Türk hava kurumu, Kızıl ay ve Çocuk esirgeme kı ları arasında kardeşçe payla- mız, yumurtaları ir. AKŞAM Sahife 9 pin akşam bir hikâye | akıyor musun? Yemeğin sonuna doğru Şükran kocasma bu suali soruyordu. — Evet şekerim, meclis topla- nacak. Fakat, ümit ederim, er- ken dönerim. Nevzad o kadar tabii bir ses- le cevap vermişti ki karısı dik- katli dikkatli yüzüne baktı, Şükran sessizce sofradan kalk- tı, eline bir kitap alarak bir kol- ğa ii Ki da elinde gazete ile karşısına geç u- duğu kitaptan bir bile kadın soruyordu: işa sonra klübe gide- ei misin — iri Eve döneceğim, Sen beni bekliyecek misin? — Bilmem. Biraz yorgunum. Başım ağrıyor. Başının ağrısı emi uğ fandı. Bir müddettenb. un- sini falan yerde bu- Tuştuklarını haber verip duruyor- du. Zaten Şükran kadınlara mah- sus ince bir sezişle kocasının hiyanetini hissediyordu. Bu mek- m şüphesi bütün bütün ar- tını ziyadeleştirmiş ocasının her halinden bu babe verilen felâketin doğru ol duğuna emi niyet getirmişti. Kocasi, bir meclis için pek fazla görülecek bir itina ile uzun uzun hazırlandı. Kitabına dal i görünen karısının larından öperek çıktı gitti. Şükran kocasından izahat istemeğe te- nezzül etmiyordu. Buna izzeti nefsi mâni oluyordu. Üç senelik r şüphesi olsa bile bu aldığı malümat nasıl bir felâket karşısında bulunduğunu genç ka- dına açıkça anlatmağa kâfiydi. Nevzad o gece yarısına doğru eve döndü.. Şükran hâlâ uyanık- tı. Genç kadın hiç renk verme- di. Fakat sabaha kadar da gö- Kıskançlık züne uyku girmedi. Çırpındı dur- du. Nihayet şafak sökerken onun da gözleri kapandı ve radan bir mevsim geçti, Ko- casının Nimet ile Dalma seki de- vam ediyordu. Şükran her şeyi biliyor ve susuyordu. Çehresine muzlim bir solgunluk yaklaştı. u: O acı bir sehemiiinle bir şeyi olmadığını söylüyordu. Bu münasebeti herkes artık bi- e Bir akşam Nimetle kocası Şük- rana misafir gelmişle; ranın gözün“ dan gene ia geçti. Şük- ranın kalbindeki azap artık ta hammül edilmez bir dereceyi buluyordu. O taş kesilmiş gibi VE. kayt çehrenin altında, kalpten v ateş kasırgaları çırpını- ara bu suretle, evlenmelerinin dördüncü senei a yaklaş- ti. Nevzad si ordu arıcığım, sana ne hediye alayım? Hiç — Nasıl hiç? Olurmu böy- le? Küçük bir hatıra... — Lüzumu yok Nevzad. — Çok garip şey. Hiç bir ar- zusu olmıyan kadın olur mu? eki, öyleyse... Seninle Bü- ye * gün geçirmek iste- terim... İlk ev miz günler- 'deki yi Yapayalnı: — Yeni bir balayı esneme Bukadar aç gözlü de- ğilim. Sadece iki gün baş başa bir yalnızlık... — Peki... Nevzad o gün gittiği zaman ile Nimetin | Şükran derin derin düşündü. Bek ki bütün ümitler h enüz mahvol- Nevzad pek inik bir beril eve ei — İşinde için mi sıkıldı? ır canım Yemek tatsız geçti. en nihayet Nevzad: — Beni dinle, Şükran, dedi, Sonra yutkunarak, kızararak ertesi günü Büyükadaya gidemi- yeceklerini, in çok i işi olduğunu, hât kocasını — teselli- ye bile kalktı: Ne yapalım, kabahat senin değil ya... İşlerin müsaade et- medi işte dedi. Nevzad büyük bir minnettar- ık hissile: — Ah sen melek gibi bir a sın! diye saçlarını okşuyori buluşacaklarını müjdeliyordu. alinde a mü ekilde tecelli la bir takım lal yavaş yavaş okadar vuzuh ve katiyet kesbetti ki birden odadan çıktı. Gözünün önünden müthiş bir fa- ia sahnesi kabil değil yaln yordu. del müthiş bir için, korku hamlesile sokağa fırladı. Bir otomobile atlamak, Nevzad nın önünde bir mi gördü. bi Bir kocanın karı: ve sevgilisini ldürüüyüni anlatı- yorlardı. Hikâyeci şılacaktır. N OĞLU Tefrika No. 209 Çinde müslüman hocaları da islâmiyetin neşrine (çalışmaktan geri durmuyorlardı.. Çinde mil çevresine O kadar dal budak eri o kadar süratle yayılmıştı ki, Kublây gibi demir iradeli bir hükümdar bile bu cereyana kendini e yg Çinde rahiplere (Hoşan), ponca Gişe (Mogolca la) derlerd makudun adı (Saki- li idi. Yerliler bu mabudu başa adlarla da anarlardı. dinine girince, Gi Çinliler gibi, ataları na- Kây) dan itibaren ecdadından her biri için ayrı birer mabet yaptı- rTarak, bunların açılma törenle. rinde bütün dünya devletlerinin ilerini ine davet etti. Bu Sia, mabetler arasında, Cengiz hanın, Oktayın ve Kublâyın babası Tu- linin namına yapılan mabetler, yeryüzündeki mabetlerin en bü- yüğü ve yapılış itibarile en değer- lisi idi. Kublây budist olduktan sonra, istiyen Kublây, Cengiz zamanındanberi ygur harflerile yazılmakta olan Mogülayı ıslaha karar vermişti. Bu işi bütün ei e vap bir ki- şi yapabilecekti: Pakba. Bu adam Çindeki rahipler ara- sinda ilim ve irade sahibi olmakla tanınmış genç bir Lama idi. Bir çok, yabancı diller bilen (Pakba) Çinde meşhur bir aileye de mensuptu. Gözü toktu.., Yaptı- ğı işlerin karşılığı olarak takdir. n başka bir şey beklemezdi. Lama, Mogol harflerinin. ıslahı taraftarıydı. Mogol dilinin başka dillerden üstün olması ve asırlarca yaşaması için, harfleri- arfleri olması ge- rekti. Lama bu maksatla Mogol harflerini islah ederek hakana takdim etti. Mogollar zaten ken- di bei ir az çok biliyorlardı. Bu harfleri yerliler de kabul edin- ce, hakan, yeni bir buyrukla yur- dun her üyesinde bu memiş ni- hayet bir'yıl içinde öğrenilmesini ilân etti. Devlet hizmetinde bulu- nanlar ve orduda müstahdem ©- lanlar yeni Mogol harflerini altı ay içinde öğrenmeğe ur tw tuldular.. Öğrenmiyenlerin MA ne nihayet verileceği de ilâ; ve yerliler yeni zaman içinde öğrenmişlerdi. (1) Kublâyın Çinde yapmağa mu- vaffak olduğu dil birliği yüzün- den, bir çok kabileler arasındaki 11) Mogel e - Küblâyın hayatı faslı: — 280) « Muraj anlaşmazlıklardan eser kalmamış- Herkes bu suretle istediğini kolayca okuyabiliyor, birbirile ko- layca anlaşıyor: RE Kublayın ölümü Aradan uzun yıllar geçmişti. Kublâyın kırk dokuz öğkü eğ akat, hiç birini Timür kadar sev- iii Benden sonra, bu yurdu Timür koruyacak!» derdi, Kublây 6 sene seksen yaşına basmıştı. vee Mogolistan tahtına çıkı- otuz beşinci yıl dönümü şen- ileri Yapmiryoreli. (M. 1294) rayın ön rt fil ile çe- vE Di alir. muh- teşem (Arkası var ! İ . İ | | r tahterevan bekliyordu. . j