16 Ağustos 1935 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

16 Ağustos 1935 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAM a Tefrika No. 93 TAOLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR CENGiZiN OĞLU İSKENDER: FAHREDDİN (Çatal dağ) dan gelen bir çoban, prense (Ankin) in sağ olduğunu söylemişti. Oktay bunu duyunca general Kaçarı, sevgilisini aramağa gönderdi General Kaçar (Ankin)i bulmağa gidiyor. “gelirki en, Me- ın düş- man tarafından ulaştırıldı ha- ber almış ve (Şe- ong Me on bin kişilik bir yardımcı or- göndermişti. Cengizin oğlu, Kora dönüşünde Tahatsızlanmamış olsaydı, maiye- tindeki ordu ile beraber (Song)lar ine ep ecekti. Okta; 5 pe dindrberi (Temuta San sıkıcı haberler suy hanın Meşesini kaçırıyord Çin ressam ve he la iile bütün hünerlerini elen ek yap- tıkları yeni sarayda Oktay sıkıl- Mağa male o rakuruma bir günlük tay, nlü uzakta selami (Ormek) yaylâ- — küçük bir saray yaptırıyor- Sapağı dr Bizi e ak keçeden yapılmış ça- dırlarda oturacaktı, ay, Or mek sarayına fazla Ve mimari fenninde üstün ve bu güzel eserle isbat etmişlerd Bu küçük sarayın yüz kişi ala- cak kadar büyük bir salonu vardı. Çinlilerden dan kendisini ziyarete gelen-prens- İere ve asilzadelere burada ziya- fetler verirdi. Oktay (1) dalkavuğuna: — Gene Turakina ile başbaşa rm e (1) Okuyucularımdan birçokları (Ok- tay)ın manasını Gi ai > Yük- *elen,'yukarıya çıkan Cengiz ölürken, oğul ler rını yanı İararakı Si sonra, hanlığa Oktayı Mile Oktay Mhl ifade ediyor. a Bir gün Cengiz, gelini (Turakina)ya aşı » (Yüksel ve 'n) mâ- > sözleri söylemiştir: «Oktayla bi a ava gitmiştik.. Karşımıza bir, yokuş Si - ven ortasında kaldım, yo- Yi dum. e kadar çıktı. Anladım i Oray Eni sonra, yurduma, dağ- 40) aşmağa muktedir bir baş ölabicek AT. Çin tarihleri, Cengizin, oğlun. adı eğen koyduğunu da şöyle e engiz bi; I kı © kuşu YLM *ğ mA üstünde korkm: a Yus, Ye i or.. Kuş n inden emin olduğu yerimden bile | kalma di: k kuvvetli ve ee e yı di ie oğluna bu adı v. ie dai kaldık, Çıpa! Cariyelerimin hep- sinden nefret ediyorum. Kadınlar hep biribirlerine benziyorlar. Fa- kat, Turakina bunların hepsinden bambaşka bir kadın. Derdi. l Çıpa, Tı aley- hinde bir şey söylemeğe anak edemezdi: — O, kadınların en akıllısı, en sevimlisidir. Diye cevap verirdi. hizi bu rini kendini da- ha çok içkiye vermişti. Sarayın yapı ilk yil içinde, Oktay Or- Radyo 16 4 Cuma Budapeşte, Klarnet müziği, 21, 5 Macar Rk 23,40 Budapeste konser orkestrası, Bükreş, 13-15 Plâk ve duyumlar, 18 tl orkestrası, 19,15 Konserin sü- , 20.20 Piyano müziği, Zİ, ag-r nerin «Trietan und İsolde» operası (plâk 5 Popüler sarkılar, 20,4 Salon orkestrası, 2330 Plâk, 23, lâk. ya İleri Plâk, 20,05 Yarının gramı, 20,15 Reklkmlar, 20,30 Şar- Elek, 20, 50 ipelek a Sözler, 21, a Plâk, 22 Senfonik konser, 23,10 Salo ve dans müziği plak arı, 0 Eğlenceli müzik, 2 e den marş ulusal şarkıları, erimi ai Budapeşte, 20,05 Simi Kurina Çigan üzik orkestrası, 2 ir 0 ii Çisan müziği, 23,30 Reportaj 0 Çiga 5 Radyo orkestrası, 13, Konserin sü- 21 sık ya; uartet müziği, a 50 Bi? rirçuma a, 15 Spor, 23,30 Plâk, 23,45 Hafif müzik, di . Ka- rakurumda bıraktığı Çin Yalüsofu gm ie ye Oktaya: raşıra nefsini müra- ali ve vi teri ye etmek için, bir kenara çekilmeli ve e uzak- tan seyretmeli!» Demişti, Kimini ii rim > severdi; sö: — Ben senin ila edi “bir dam olsaydım, dünyayı dediğim .— ii yerek daima elini öperi.” ) Pane çok akıllı, faka& çök ihtiyatı sever bir adamdı. ktay ona, şaka olarak: «— İhtiyat, korkaklıktan doğan bir hastalıktır!» eyince, felezof: — Doğrudur, presi > ni hem alilii Dil de ll dodişikii Ver Oktay o günlerde prenses (An- kin)i Siriliyarile dalkavuğuna: ru kadını kurdlar paralama- ydi ne iyi olacaktı, Gönlüm o kadına çok kaymıştı. Ankin cana yakın bir kadındı. Onu o kadar çok| göresim geldi ki.. Zavallının yer- yüzünde ziyaret edilecek bir me- zarı bile yok. Diyerek acınırdı. Oktay Kora seferinde iken, Ka- rakurum valisi general Kaçarı kulağına şöyle bir haber çalınmış- tı: 53 »Çatal dağ geçidinden Moğol iline gelen bir çoban, Mersanın ya- nında bir Çinli kadın görmüş.. Adı Ankin imiş. Bu kadın çoktanberi Mersanın ie olarak la li a yaşıyormuş. O) ei a diye bildirmir, ler! Gen eral Kaçar o gündenberi bu haberin doğru olup olmadığını öğ- Gi çalışıyordu. ün Kaçar, mdan Miri sarayına gelmişti, | Hanla * konuşurken: — Size prenses Ankinin sağlık haberini versem, sevinir misiniz?., Diye sordu. Hanın neşesi yok- tu; yüzü gülmüyordu. Bu sözü işi- dince gülümsedi: — Sahi mi ei re Kaçar? Ankin ölmemiş mi mi çipi duyduklarını anlati — inin, mide karılık et- so söylüyor lar i. Bu söz, ENE beyninden yılar vurulmuşa çevirdi. — a şimdi nerelerde?, uda sorunca, Kaçar: — Çatal dağda, kabilesine baş olmuş . vay hildeisl Dedi. Okt pacağını bilmiyordu. Ankinin onun tarafından kaçırıldığını anlamak- ta güçlük çekmemişti. mn aten onun kurdlar ta- all bd SEŞİMi duyunca anmamıştım amma,. Kanlı bir gömlek göstermişlerdi. Bunu gö- güzel Ankinimi Mersanın elinden kurtar!. Sonra birden elini Kaçarın omu- zuna Vul — — Mersayı da sağ akmı; caksın! Gi mürit e yaptığım iyi- liklere lâyik bir adam değilmiş, O- nun da kafasını koparmalısın!. varan i isa General Kaçar Karakuruma dö- ner dönmez Oktayın muhafız ala- yından en cessur okçuları seçerek bir tabur düzdü. Ve kendi na değerli zabitlerde! alarak, muhafızlarla birlikte -kim- seye sezdirmeden- yola çıktı General Kaçar, Mersanın Kara- kurumda adamları bulunduğunu tahmin ederek, yola çıkarken kim- seye görünmemişti. hanın gittiği gün- yanı- , denberi Karaku n bir yere ayrılmamış, site emadiyen sevgilisi (Sarıkuş) ile başbaşa ya- şamıştı, Okuyucularımız pek iyi hatırlar. lar ki, (Ulak) adlı bir zabit, bu rumda kalmıştı. Fakat, aradan ye- di ay geçtiği halde (Ulak) rakibin. den öç almak fırsatını bulamamış. tı, re a) aydır dünya yü. zü görmüyo: Kaçar, onu evinin güneş göri yen damı altında, bir kuş gibi sak- lamıştı. rıkuş artık general Kaçarın karısıydı.. Ve ondan da gebe kal mıştı. Karnında yedi aylık bir ço- cuk taşıyordu. Ulak, öcünü almak için fırsat Fat Ml (Çataldağ)a gi- rıkuşu zi evinden be karar vermişti, Ulak, Sarıkuşu ii çıramazsa bi- le, onu Kaçara bırakmıyacaktı. Ar. kadaşına: — Sarıkuş benimle beraber gel- mezse, karnını deşip gebertece- ğim... demişti. Kaçarın balsa ayrılı- şının b i. Ul ir ge- ce ce hançerini beline eni soka- | şey i Her akşam bir hikâye P v l Nailin evleneceği haberini Ye- gâne çok hayrete düşmeden, fakat derin bir teessürle karşıladı. el yaşında idi. Nail ise daha beşinde yoktu. Bim tanıdığı ve se diği zaman, bir rülen kendisini bürilkereğiin ve > ğini pek tabii olarak tahmin 3 > a. Zaten, o vakte kadar tanımış ol- duğu erkeklerin hepsi böyle yap- yasla Yegâne her defasında ız- ırap çekmişti. Sanki Se ile- Ee evlenecek erkeklerin çıraklık vrelerini im ii ahsu hir kadın olmak üzere gelmiş gi- biydi. Nailden evvelkilerden pek büyük bir teessür duymadan. ay- rılabilmişti, Tanıdığı erkeklerin — akları Y e büyü sa- tır almıştı. Ömrünün son günlerin- de Darülâcezeye düşmemeyi temin etmiş sayılabilirdi. Nail de sanki bu ananeye riayet eder gibi, Yegâneye epice mühim bir para hediye etmişti. Fakat bu hediye şlarını L nme habermi büyü ü dı. di ayrılacak olurlarsa hayatını tan- zim etmek, başka bir münasebete başlamak imkânını bulabilirdi. Yegâne bu sözleri işidince başı- ni çevirdi, kendisini artık bitmi: telâkki ediyordu. O yaşa gelinceye kadar o kadar ıztırap çekmişti ki, erkek kalplerini düşündükçe tatlı hülyalara dalmak imkânını bula- mıyordu. — Sana darılmıyorum, şekerim. Tabii, evleneceksin, bir aile ha- yatı kurmak isteyeceksin, ben ar- tık ihtiyar bir kadın sayılırım, Nail itiraz etti: — Neler söylüyorsun, bi ibtiyar, hastalıklı bir kocanın ya- nında bir hasta bakıcı hayatı sür- meğe razı olur da evlenmeğe kal- kar mıydı hiç?. beni düşünme, şekerim. Bana anlat bakalım, hangi hanım- la evleniyorsun?. — Neden merak ettin buna?. — Etmez olur muyum? Seni artık onun eline emanet edeceğim demektir. Sana bakılmak ister. Bir- az zayıfsın; Miden — Nail güldü: — lari annem ona anlatır, dedi. — Sen söyl küçük hanım bu? Spor, kibar ha- yatı meraklısı, m plâjlarda do- laşır bir şey mi Nailin canı yi im Alacağı kız tam bir aile kızı idi. Hem zengin, hem çok iyi ahlâklı idi. — Böyle zengin bir kızı yirmi beş yaşına kadar nasıl olmuş da kimse kapmamış? Demek ki, gü- zel değil. — O! öyle hatları var ki... — Demek ri sun?. bir aile hayatı- na keyakilkezk iyimi onu da bil- e bana, ne türlü bir mem, Mahsus seni kızdırmak i için bözle söyledim, şekerim. Sana bir sorabilir ME. Son aşk ğa başladı. — Pei e n geceyi seninle bera | | ber Secimmeki isterdim. İ — Ne faydası var, YARAT Na- file yere müteessir olac. olsa bu iş olacak, ce, dostça biribirimizden ayrıla- um, — Hakkın var. Öpüştüler, ağlaştılar ve ayrıldı- Kk, Yegâne İstanbulda duramadı. Ankarada akrabalarından birinin yanına gitti. Gazetelerde Nailin evlenme havadisini okudu. T: dülem Ankarada tanıştığı hanım- ların içinde bir tanesi Nailin aldı- ğı kızı tanıyordu, Yegâne bu ha- nımın ağzını arıyarak yeni gelin hakkında malümat aldı. Zeynep annesinin tazyikinden kurtulmak için evleniyormuş. Bu malümatı veren genç hanım ilâve ediyordu: Fakat Zeynep eski mahrum l haya yatın acısını çıkarmağa hazır. | dır. Zannederim ki, kocasının ba» şına gelecek şeyler var!. eğâne bu buğamala dostluğu aşi Onun vasıtasile Nail me a malümat alabileceği presi idi. İstanbuldaki rok ı, buldu. Bir kaç keriz bir rae hayatı ndan son- ra Nailin yorgun gö: i, ge- 2» e sıhhati mide tmediğini, gelin hanımın başka Sen de plâjlarda dolaştığı: © nı haber aldı. Hattâ kocasının dostlarından birile korta yaptığını bile MM rmuş. iri adam!, — ei yin Remzi — Ha, rt kendisini... Bir gün, bu hanı valiz, bir zamanda Yegânenin evine geldi. — Haberiniz var mı? dedi. Rem- zi ile Zeynep işi ilerilettiler. Bera- ber gizlice geziyorlarmış. Bir oto- mobil kazası oldu. İş meydana çık- tı. Bütün İstanbulun ağzında çal- — üyükadada sa- anatoryomda, karısının vakasın- dan Me haber vermemişler. acak hali var? O da hafif Mi kin j Yegâne uzun bir tereddüdden | sonra, kararını verdi. Nailin yanı koştu. Nail onu memnun bir te- bessümle karşıladı. — Yalnızlığını duydurı'da gel- dim, şekerim, dedi. Ben söylemiş- Ni sana başka bir kadın baka- Tadı tatlı konuştular. ve ayrık ziyaretlerine razı olmadığını söy- j ediler. k Ankarada tanımış olduğu genç hanım birkaç gün sonra Yegâneyi | gene ziyarete geldi: hiç erkeklere inanma- malı! dedi. Nail ne fena adammış. ş — İnsan r bir şırfıntı!, Zeynep ayrılmak için ava ir miş, i — u duysa birisi pek mem- nun di — Kim bu?. — Kim olacak, o ihtiyar şırfın- tl, Yegâne hüngür hüngür ağlama- | Hihüyesi ği İ / j İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: