Tefrika No, 74 TACLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR CENGİZiN OĞLU | İSKENDER FAHREDDİN Hanın sarayının iki başında iki yüksek kule vardı. Gözcüler bu kulede nöbet beklerdi. Bu sırada Papa, Romadan (Hiristiyanlığın tehlikeye düştüğünü) ütün dünyaya ilân ediyordu nel kurultaydan sonra... ü kurulta Mi kabul in Artık yola çıkmak sırası gelmi Oktay (Kora mabel unut- muyordu. Hanın sırrını dalkavuk Çıpa ile ğa vezirden başka bilen yok- İn enses Turakina e. kendini yiyor, hanın yüzünü gö- rebilmek için bütün Sil ialan sıkıştırıyordu. Üçüncü kurultay, Oktayın futu- hat siyasetini tasvip işti, Mo- ğol sınırları eskisinden çok fazla genişliyecekti. İlk önce, biri Song imparatorluğuna yani Çin budu- duna, öteki Koraya gitmek üzere iki büyük ordu hazırlan- mıştı. (1234 Koradaki kalkınma gittikçe büyüyordu Song imparatorluğu da, üç yıl 1 önce imzalanan andlaşmayı boz- iş ve Moğol askerlerini esir ak mağa başlamıştı, azırlanan ordular içinde Çin- lilerden esir alınan binlerce asker klif etmişti, Fakat, tecrübeli vezir aya- ğa kalkarak: suretle hareket edersek her iki askeri de yök va telef et- miş ii ağ aş le yaşıya- Müs! lar da ede telef olurlar, pa iklimlerine alışkin olan askerler böylelikle mahvolmak teklikesin- den kurtarıldı. Oktay, vezirin sö- zünü dinledi. Çin esirleri Moğol- ların arasına karıştırılarak, birinci ordu Song imparatorluğu üzerine hareket etti ya er cek ordunun başın- Burası için de on bin kişilik bir or- du hazırlandı., ve bu ordunun ba- $ina (Cuci)nin ikinci oğlu (Batu) geçti, Bu ordu (Hazer)den geçerek Karadeniz sahillerini baştan ba- şa fethedecekti. Onun için bu or- uğunu bildirmişti. Hind sınırları vaktinde tutulmıya- <ak olursa, bir takım türedilerin birleşerek irana akın yapacakları likesi vardı. Kurultay dağılma- dan, dördüncü ( mir ve Hind sınırlarına gönderme- ğe karar veri rdi, Üçüncü ve dördüncü ordular 9nar bin kişilik kuvvetten ibaret- » Birinci, ikinci ordular çok bü- Yük ve kalabalıktı. Üçüncü kurultayın Karakurum- da toplanacağı haberi Avrupaya 1234 tarihli beyanname- ©: «Cengizin oğlu dünyayı istilâ da Oktayın tek- etmek niyetindedir. Hıristiyanlar, birleşiniz! Türkler dünyayı sarar- sa, salip yere düşer...» deniliyor- du. Birinci, msi ve dördücü or- dular Kar n hareket et- mişlerdi. Kaliya ei olan ikin- ci ordunun kumandanlarından bi- ri ansızın hastalanmıştı, Sihirbaz- > ordunun hareketini tehir etmiş- © Kurultay âzaları dağılırken, Ok- taya ya — ek artık koca han biraz dinlen! Kora aral baka kumandanlar gitsin. e de, Okta; nın suyu bei çekiyor. Bir el karar verdim.. gitmez- sem olmaz. Koradan döndükten onra m cevap vermişti. Duz Karakurumdan ayrılır. ken (Kaçar)ı şehre vali olarak bı- rakacaktı. İhtiyar veziri (Çutsay)ı da Çin (valii umumi)liğine tayin tmişti. Çutsay, Song imparatorluğu ü- zerine yürüyen ordu ile birlikte Karakurumdan ayrılmıştı. Oktay, babadan kalma vezirini yanından ayırmak istemezdi. Fa- kat, Çinde Çutsay gibi akıllı ve ider bir devlet adamına ihti- an EMGİNdE tarkettiği vergi usulleri bir yıl sonra çok kârlı ne- ticeler vermiş ve Çinden yüzlerce at yükü para ve eşya gelince Ok- Sabahleyin, geniş bir Japon Re içinde, bol kollarını sal- lıyarak hafif, narin vücudile evin içinde dolaşmağa başladığı za- altın kelebek adını Her akşam bir hikâye . Kelebek- ler bir çiçekten kalkıp öbür çiçe- ge giderler, vefasızdırlar. Hal- buki o öyle hercai miydi? Onun yalnız bir çiçeği, yalnız bir aşkı ardı. # Agâh, mesud bir tebessümle ri rdu. çek, diyordu, bendan Buğka bir aşkın olmıyacak de- mek! Nursel hayretlerle gözünü açı- yor, diye kol rak gözlerinin i içine bakıyordu. meşhur bir avukattı, Genç kız büyük bir gündelik gazete- de çalışan bir memurdu. İdare işlerinde sabahtan a kadar rularak hayatını kazanmağa uğ raşıyordu. Tesadüfen biribirleri- ni tanımışlar, çok geçmi bi- ibirlerini sevmişlerdi. gâh her akşam onu köşe şında bekliyordu. Kır düşmüş saçlarına rağmen, hâlâ bir üniver- site müdavimi gibi kalbinde ilk gençlik. aşkının ateşleri sönme- AR isini tatlı e hülyanın bi ne kaptırırd Üvey bin bütün kazandığı» nı elinden alıyordu. Candan bir arkadaşı yoktu, İbtiyaç içinde, e en tabii arzularını tatmin amiye, , meşesiz bir hayat sürüyle; Bütün bunları Agâhın bilmesi- ni istemezdi. Fakat bir akşam: Altın kelebek tay, vezire: — Sen bu işin ehlisin... Çinde bulunacak Keki devlete daha fa ni olacaksın!. yerek, çok sevdiği bu devlet Mi gri göndermeğe mecbur olmuştu. Oktay, ve giden ihtiyar ve- irin yerine (Nankin) valisi (Se- a getirtmişti. Cengizin oğlu devlet işlerinde herkese itimad et- mezdi. Oktayın, ihtiyar vezirden sonra, en çok güvendiği adamla- rından biri de Sebutay idi. Sebutay, Karakuruma gelirken, hana birçok Çinli KES yi mişti. Bu sanatkârlar, Oktayı: Urhon kıyılarında yaptırdığı yeni sarayını süsliyecekler ve salonla- ını Çin işlerile tezyin edecekler- : « Çatay). Moğolları ii ok çalıştı. Karakurum Hed Çine gittikten son. Ri de ve Ke Ya ai medrege açtı. Bu medre- ii di Ta laa hesap ve ia inu” me kli du. Moğol derebe; Ml i > buralara okutmağa gönderirlerdi. el 'Mo Moğol illerinde halka okuma TN Mele din için pek $ ii ir ese okumağa gelirlerdi. meyi ela «Oktay, Mogolistanda 'a okuma zevkini veren ve za emle- Niş adalarına hürmet edilmesi- kene im eden, hasılı Karakurumda ye: ni bir sineği yaratan ilk M paratoru idi. Cengiz, istilâ ettiği yerl deki medeniy: ile yıkıp geçiyordu. Fe kat, Cengizin oğlu, babası gibi yapmadi tiği yerde yezlerip kalmak iiyordu Bunun için de ilim adamların. ta lere 1 Oktay vi vi Slim birer ya buldu ve onların el elek tereddüd sezme di- yor. (Kin) imparatorluğunun imha- sından sonra Karakuruma getiri- len Kinli sanatkârlar zaten üç yı içinde şehri göze görünür şekilde imar etmişler, zenginlere ve prens- lere güzel geli köşkler yapmağa gn n güzel, en sl en mgr gelirlerinde) biri olm: incü kurultaya ge- len er üç Sİ içinde Karaku- rumun çok değiştiğini, yeryüzün- de eşsiz bir şehir olduğunu söyle- mişlerdi. hrin dört çevresine büyük <5 rer kapı yapılmıştı. Hanın yeni rayı su başında ve cephesi debi karşı idi.. sarayın iki başında yük- sek birer kule vardı. Bu kuleler de on ikişer gözcü beklerdi. Kuleler şarktan ve garpten gelen yolcula- rı iki saat uzaktan görürdü. ortasına, Oktay şehrin kendi sarayındaki kulelerden çok alnız en üst katında altı gözcü nöbet beklerdi. Bu göz. cüler ordunun en meşhur okçula- rından seçilmişlerdi. Bunlara lardan Yarim evlenince kulede is- tihdam lerdi. Kulenin tepesinde yılda üç ker- re, bü milli bayramlarda 8 ve üst kata kadar çıkarak buradan şehri selâmlardı. - (Arkası var) ) «Artık dayanamıyacağım!» diye ağladı. Agâh onu beraber aldı, götürdü. Bu, masallarda görülen mesud bir hayatın başlangıcı oldu. Genç kız gözü bağlı bir itimad ile Agâha bağlanmıştı. Kalbinde eme şefkatten, neşe şetaretten vücud bulmuş bir iy yaşıyordu, Agâh arada kendi- ine müphem vaidlerde bulunu- yor, karısından ayrılmağa muvaf- fak olursa onu alacağını söylüyor- du. Fakat genç kız bu saadete mazar değecekmiş gibi, içinden kabaran bir korku i bir şey istemekten korku- yordu. se tuttuğu, döşediği kü- | bir apartımanıda, hiç bir şey düşünmeden, onu severek, a Pencerenin önüne oturmuş, Agâhın Yüce gelmesini bekli- du. azolardaki o çi tatlı ve baygın kokuları salonu doldurmuştu. Birdenbire kapı çalındı. Bu kim olabilirdi? Agâhın anahtarı var- dı, çalmadan aç nun bir şaka olabileceğini düşü- nerek kapıya koştu. Kapıyı açınca, karşısında uzun boylu, yer giyinmiş bir ka- rselin yüzüne ba- öl SN Son- ra, içeri sr Kapıyı kapadı — Nursel hanım siz misiniz? dedi. O kadar tatlı ve yumi sesle s0 ir ki sanki uzaklar- dan ei gibi bir ahengi vardı. uşak bir — hp Ağri karısıyım, Bura- a olduğunuzu, isminizi, her şeyi biliyorum. İzmirde babamın yanında idim. Fakat şimdi İs- tanbula geldim gene. Gelen kadın salona girdi, otur- “lu, eldivenlerini, mantosunu çı- sus ateşli bir ağzı vardı. Ahenkli sesile: — Şimdi İstanbula döndüm, dedi. sel kapının eşiğinde har&- ketsiz duruyor, bu sesin tesir tında kalıyordu, Gelen kadın söy- lüyordu: — Size karşı içimde hiç bir kin yok. Bilâkis, size acıyoru.n. Çün- kü pek gençsiniz. İyi bir kız ol- dühüzi da söylediler. Fakat ar- tık gitmeniz icap Evi Bunu an- İıyorsunuz, değil mi Ne? Ne aliş Gitmek mi? Nursel dünyadan alökâsı ke- siliyor gibi hissediyor, düşünme- ğe, kendisini toplamağa çalışı: yordu. Evet, bu kadı, : «Ben Agâhın karısıyım. Sana artık bu evde yer yoktur» diyordu, Nursel kapıldığı heyecan için- © Kadın ellerini irin şturmuş, ha- reketsiz, dinliyordu. Başını salla- dı, yorgun bir tebessümle: eğe, aşktan aşka dolaşıp d ğ — Çocuk! dedi. Bu lâflra inan- | cak avare, kimsesiz, hâmisiz. bir dınız mı? i hiç tanımı- | 'mahlüktü, gerçekten bir Tele . slm da Hikâye a mnye ee 28 VE z Pa ; İstanbul, | 0 Plâk meri atı, 18,30 Dama mel Pl) pa i a Hikâyeler ENE Cemil), Ki 0 Radyo caz ve tango orkestraları ve — dam iyi DRE nie 21.30 Son haberler - borsalar, 21,40 Piyano, sele Mz Rozi Venetianer), 22 Dan i (Plâk). emmuz Pazartesi yiz 3 Ecnebi Türkiye ai kuruş 2700 bra olmayan ei e leri şi vü ra 1900, üç kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. EM 271— Hızır günü B4 İmsak Güney Öğle İkinli Akşamı Yatsı 747 9,22 4,50 v4 2 Asi Va 247 452 12201617 1931 21,22 un gitmeğe niyeti önemi gören ın: , edi, Şimdi gelir, han- gimizi ii ak ederse o kalsın. Bi Nurseli | gösteriyordu. ! diyerek başını eğdi. i altın kelebek, Kası ları arasında, Mr giye