272 Mayıs 1932 Akşam, Teirika No. 69 22 Mayıs 1932 | SEBA MELİKESİ | BELEES KENDER FAHRETTİN Yazan: Rodit: “Zaplon böyle istiyor, melikem! Enverano masumdur, fakat idam edilecektir..,, dedi. (Altın kapı)dan içeriye girdikleri zaman Belkıs hiddetliydi. Sam odasından çıkarken, Ro- ditle karşılaştı: — Nereye gidiyorsun, Rodit? — Sana geliyordum... Söyliye- ceklerim var! Odadan içeriye girdiler. Rodit çok heyecanlıydı. — Bu akşam Enverano'yu asa- caklar, Sam ? Onu bu ölümden ancak sen kurtarabilirsin ! — Ben mi..?! — Evet.. Hükümdarın ayakla- rına kapanır ve şairin affını ister- sin! Çünkü bütün yabudiler (Büyük mabed) e toplandılar. Dağların oğlunun kurtulmasını istiyorlar. Enverano idam edilirse Kudüste müthiş bir kıyamet kopacak.. Kan dökülecek.. Hepi- miz rahatsız olacağız. — Hükümdar beni reddederse, derhal kendi kılcımı çekip boy- numu vurmalıyım ! — Çıldırdın mı? o Affetmezse ümdara sevketme, Çünkü, ben hayatta Rodit! hiç bir işten reddedilmiş bir adam değilim. Beldemizin çok fena âdetleri vardır: Reddedilirsem ya- şayamam... Bir daha yüzümü gö- remezsin! — O balde kalsın. için seni feda edemem! Sam, şairi kurtarmak için her türlü fedakârlığı göze almıştı. Enverano Rodit ( Sam )ın teessürünü görünce: — San! - dedi. Onu kurtar- mak için bir çare var: (Altın kapı) nın anahtarı bendedir. Kim- seye görünmeden oradan gire- bilirsen, Enveranoyu (kurtarmış olursun! — Onu kaçıracak mıyız?! — Evet.. * (Belkıs ) idam mahkümu ile görüşürken .. Belkıs, idamdan evvel, Enve- rano ile görüşmek üzere Süley- mandan müsaade almıştı. Beni Is- rail hükümdarı, şairin idamında israr ediyordu. (Büyük mabet) te toplanan « halkın dağıtılması için Zaplona şiddetli emirler vermişti. Enverano zindandan çıkarılarak sarayın zemin katındaki daire- lerden birine nakledilmişti. Bu dairenin çok kıymetli bir kapısı vardı. Sarayda kısa cezalar gören cariyeler burada hapsedilirdi. Bu kapının üstü, mısırlıların hazreti Davuda hediye ettikleri Tefrika No: 34 Dost çekiştirmek bana hâli ayıp geliyor! Garibinize gitmesin, şimdi ahbap O çekiştirmeyenlere aptal diyorlar. Bir masa başına geçip, sabahlara kadar iskambil oynamaktan zevkalınabileceğini hav- salam almıyor. Dans esasen müte- reddi bir zevkti, bütün bütün te- reddi etti, Velhasıl burada işim ve gücüm- le meşgulüm. En' büyük zev- kim çalışmak, geceleri de okumak. “Ne olur, bana okumasını sev- diğiniz eserleri söylesenize... Her- halde ookuyorsunuzdur. Sizinle edebi, hattâ isterseniz tarihi mü- nakaşalara girebilirim, “Kabil olsaydı kalkıp Tutak'a altın Javhalarla tezyin edildiği için, altın kapı tesmiye edilmişti. Altın kapının altından ( hüküm- darların mezarlığı ) na giden gizli bir yol vardı. Belkıs bu yolu gör- meği de arzu etmişti. Altın kapı- nın önünde durduğu zaman, nö- betciler geriye çekilmişlerdi. Bu dairenin anahtarı haremde duruyor- du. Son günlerde Süleyman, kapı- nın anahtarını Rodit'e teslim et- mişti, Süleymanın bu hususta Zaplona bile itimadı yoktu. Cariyelerin iaşe- leri için daireye girenler, genç kızların o tazallümüne dayanamı- yarak istediklerini yapıyorlardı. Süleyman bunu bildiği için, son zamanlarda altın kapının anahta- rm: hassa kumandanından alarak Rodite vermişti. Belkıs kapının önünde bekler- ken Rodit yetişti. Kapıyı kendi elile açtı ve içe- riye birlikte girdiler. Seba melikesi, Roditle ilk defa konuşuyordu: — Mahpeste çok kadın var mı? — Hayır melikem.. Yirmiden fazla yok.. — Bunların kabahatleri nedir? — Hassa askerlerine temayül... Kıskançlık yüzünden birbirlerile kavğa... ve men edildiği halde hariçle temas etmek gibi cürümlerdir. — Cariyelerin ailesi efradiyle temas etmesi menınumudur ? — Şüphesiz.. Saraya giren bir kız artık anasına, babasına, bütün ailesi efradına ebediyen veda etmiş demektir. Işte bunların bir çoğu bu arzuyu gösterdikleri için daima ceza görürler. Belkis, Roditin açık göz bir kız olduğunu görünce, cariyenin ağzından lâf almak istedi: — Enveranoyu bu gün idam edeceklermi? — Evet melikem.. — Onu zındandan buraya ne- den getirdiler? — Halk kaçırmağa teşebbüs eder endişesile.. — Böyle bir ihtimal var mı? — Geçen sene bir ihtilâlciyi zındana hücum ederek kurtarmış- lardı. O vakitten beri idam mah- kümlarını, idam edilecekleri gün zindandan buraya getirirler. — Enveranonun masum cldu- ğunu söylüyorlar.. — Ben de öyle zannediyorum, melikem! — Sen de öylemi zannediyorsun? 22 Mayıs 1932 Küçük Ha gelirdim. o Bilmezsiniz (o içimde Anadoluyu, en kuytu Oköşe- lerine kadar gezmek için ne sert bir hamle var. Orada kendime bir iş bulamaz mıyım? “Siz, o güzel mektubunuza saçma diyordunuz. Halbuki asıl ben saçmalıyorum. Kusura bak- mıyın ve bu saçmalarımı tahlil eden bir mektup gönderin,, “Bu sefer çok bekletmezsiniz değil mi? Hörmetler beyfendi. Beyza Hidayetten Beyzaya “ Muhterem hanımefendi, “ Istanbul ve Istanbulun zevkleri hakkındaki fikirlerinize tamamile iştirak ediyorum. Asri eğlence- 47 emir! Koca nihayet isyan etti iş mahkemeye düştü Roos isminde bir Amerikalı geçende Rebecca Roos namında bir kızla sevişmiş ve evlenmek istemiştir. Kız evlenmek için 47 şart ileriye sürmüş, genç adam da bunları kabul * etmiştir. Bunun üzerine o izdivaçları (yapılmıştır. Fakat Roos şimdi zevcesinin bu kadar çok emir tesbit etmesini fazla görmüş ve bütün cihanın evamiri aşere ile iktifa ettiğini karısına söylemiştir. Madam Roosun tesbit ettiği 47 emir araşında en şayanı dikkat olanları şunlardır: OElli yaşına vardığınız zaman 10,000 dolara malik olacağınız hakkında bana kati teminat vermelisiniz. Iki seneden evvel çocuğumuz dünyaya gelmiyecektir. Evde gö- receğim hizmetler, mesela yemek pişirmek, evi temiz tutmak için bana muayyen bir ücret tahsis eylemelisiniz. Bütün dini ayinlerde bulunacak- sınız. Benim veyahut ailem hak- kında, nahoş herhangi tenkit ve muvahezede bulunacaksınız. Bana vereceğiniz ve istediğim gibi fark edeceğim paralar için hesap sormayacaksınız. Şahsi ihtiyacatım için bana muayyen bir para vereceksiniz. Dermeyan edeceğiniz esbabı mu- cibeyi ohaklı görmedikçe ben- den boşanamıyacaksınız. ,, Kadın, kocasının itirazları üzeri- ne mahkemeye müracaat etmistir. Trabzonda umumhaneler kapatılıyor Trabzon, 21 (Husui) — Belediye şehirdeki umumhanelerin kapatıl- masına karar vermiş ve bu kara- rın tasdiki için vilâyete müracaat tmiştır. Fakat vilâyet bu kararı henüz kabul etmemiştir. Umumhanelerde bulunan kadın- sinin memnun olduğunu görünce biraz daha açıldı: — Enverano katil değildir, meli- kem ! Amonlu başkasıdır. — O halde bu biğünah deli- kanlıyı niçin idam edecekler? — Zaplon böyle istiyor, melikem! — Bu memlekette Zaplonun istediği insanlar derhal idam mı edilir? — Şüphesiz melikem! hüküm- darımızın Zaplona fazla itimadı vardır. Halbuki Enveranoyu öldü- ren bizzat kendisidir. Belkıs, genç kızın kolundan tutarak hiddetle yanına çekti: (Arkası var) cariyeyi öldüren lerden ben de kâtiyen hoşlanı yorum. Şuursuz bir hayihuy, nük- tesiz dedikodu ve gölge eden bir kalabalık.. Bir çiçek bahçesinden menekşe toplamak her eğlenceden güzeldir. “Size edebiyattan büyük bir vukuf ve salâhiyetle bahsedeme- yeceğim için çok müteessifim. Size nihavet şahsi fikirlerimi söyleyebileceğim. Romanda Reşat Nuriyi, şiirde Necip Fazılı nasıl buluyorsunuz? Bana en >ziyade zevk veren onlar..,, Belmanın gırtlağı düğümlendi. Hidayeti nasıl anlamamıştı!.. Ne- cip Fazıldan, Reşat Nuriden zevk duyan bir adamın ruhen ve his- sen haşin olmasına imkân yoktu. Belma heyecanla devam etti: “Bilmem musikiyi sever misi- niz? Benim burada en çok has- retini çektiğim şey musikidir. Her akşam bir hikâye Küçük Ali, haftada bir kerre, sade cuma günleri, babasını gör- meğe gidiyordu. Diğer günler, Annesinin evinde kalıyordu. Yukarki bu iki cümleden, aile- nin vaziyetini anladınız, değil mi? Küçük Ali'nin babası Fazıl beyle, annesi Fahire hanım, birbirlerin- den ayrılmışlardı. e Dargındılar... Aralarındaki münasebetin büsbü- tün kesilmesine mani sade Ali'ydi. Yoksa, Fazıl bey, Fahire'yle hiç bir hissi alâkası kalmadığını anlı- yordu. Ali, cumaları babasına geliyordu amma, bu adamcağızı bir türlü tatmin edemiyordu. İstiyordu ki, evlâdile mütemadi surette müna- sebette bulunsun. Bunun için, o gün, çocuğu öpüp kokladıktan sonra dedi ki: — Buraya bak, oğlum! Sen maşallah yedi yaşını bitirdin. Mektepteki vazife defterlerinden de yazmasını öğrendiğini görü- yorum. Haydi bakalım: Bana her hafta mektup yaz... Kaç tane mektup yazarsan sana o kadar on kuruş var... Ali'ciğin minini mini gözlerini birdenbire hırs börüdü: Demeki, bir mektup on kuruşa... Çocuk hayalhanesinde bu para, ne müt- hiş bir yekündur... Onunla neler, neler alınamaz... Çikolatalar, kura- biyeler, oyuncaklar, zıpzıplar... Daha nelerde neler... .Ali ohafta mektebe gider git- mez vazife kâgıtlarına yirmi satır- lık upuzun bir mektup yazarak babasına yolladı... Babası oğlunun titrek ve acemi hattile zarfı aldığı için memun... Cuma günü, oğluna on kuruş sundu. On kuruş, Ali'ye pek tatlı geldiği için, ertesi hafta, onar satırlık iki mektup yolladı. Bittabi iki kere on kuruş alacaktı. Bunu da aldı. Fakat, Ali, bütün yeni nesil gibi hattâ yeni nesilden de fazla, (zira, o, yeni neslin de reisiydi! ) Spor taraftariydi. Yazıp çizmeği pek sevmezdi. Üçüncü (hafta, mektup yazmak, onu pek sarmadı. Bilhassa, eline bir hazine geçmişti. Bu hazine. annesinin dolabında bulduğu (obir sürü omektuptu, mektupları açtı. Bittabi okuyama- dı. Fakat saydı. Tam yirmi bir tane hazır mektuptu! Hazır mek- tuplar dururken yeniden mektup yazılmaz â... Hepsini kocaman bir zarfa doldurdu; zarfı postaya ve- rince, babasına gönderdi. O hafta, Fazıl bey, eline kos- kocaman bir zarf geçince hayrete düştü. Bu ne! oğlu, ona ne gön- dermişti (o böyle... Koskoca bir arap bestelerini armonize ettiği için kredisi düşkün olan Saint - Saens'e bayılırım. Danse macabre ne güzeldir. Be- ethoven'in İ'Appassionatası sizi costurmaz mı? Bilhassa Chopin, asabi gülüşlere karışan hıçkırıklar bestekârı musiki dâhisinin hasreti beni çok üzüyor. Filvaki burada vahşi ruzgârların ahengini, Murat- lının sesini dinliyorum. Fakat bu kâfi değil En vahşi nağmeler insana gene neşeli bir zevk verir. “Rica ederim, bana neşeli şey- ler yazınız... Musikinin yerini tuta- cak kahkahaya ihtiyacım var... Hörmetler ederim. Hidayet Muhlis Hidayetin daussıla ıztırabi çek- tiği anlaşılıyordu. Belma derhal cevap verdi. Beyzadan Hidayete “Azizim Hidayet bey, “Musıkiyi ben de sizin kadar Zarfı yırttı. Gözlerine inana- madı: Kendi yazısı! Evet, bu mektuplar, kendi hattı destile yazılmıştı! Nişanlılıkları zemanında, Fahire- ye gönderilmişti. Göz attı: “Ah, sevgilim, seninle başbaşa kaldığımız zaman.. İşte o zaman... Yüreği attı. Bu satırları yazdığı esnadaki tahassüsünü düşündü. Eski devir- ler gözlerinin önünde canlandı. Daha da okudu: “Seninle ben iki kişi olduğu- muz vakit... O zaman, saadetime payan olmıyacak!,, Şimdi, “iki değil, üç kişi olmuşlardı... Fakat saadetleri... Fadıl beyin gözleri sulandı... Bü- tün vaziyeti muhakeme etti... Kendini kabahatlı buldu... Deme! ki, Fahire, hâlâ, onun hatırasına kıymet veriyor... Onun mektupla- rını saklıyor... Ertesi gün cuma... Ali geldi. Babasının boynuma sarıldı. — Baba.. Sana yirni bir tane mektup yolladım. Aldın değil mi? — Aldım, oğlum, — Öyleyse bana yirmi bir tane on kuruş vereceksin: — Hayır, Alil.. Yirmi iki tane on kuruş vereceğim. Al işte.. Fakat bu mektupları sen, annenin çekmesinden almışsın.. Bu mek- tupları annene ver.. Fakat, yirmi bir mektup, şimdi yirmi iki tane oldu.. Annene söyle... Nâkili: (Hatice Süreyya) Karısını bıcakla yaraladı Şehremininde oturan Esat efen- di karısı Hacer hanımla kavga etmiş, bıçakla kadını yaralamıştır. EMLÂK SAHIPLERİ! Emlâkiniz için süratle kiracı bulmak inizin kiralarını muntaza- Emlâkinizin men tahsil edebilmek inizin varıdatımı temin Emlâkinizin Sinek hususatmda muteha; Emlâk nn tecrübesin '* edebilmek için FMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDiNiZ!I Adresi: Bahçekapı, Taş han No.20-21-22 Telefon: 20307 severim. y yı hasreti ve bu yüzden çektiğiniz ıztırabı anlıyorum. Fakat siz, ki diyar diyar dolaşmış bir insan- sınız, bu hasreti çekmeğe alış- mişsınızdır. Oo Ben O Istanbudal- yım, fakat bu saydığınız bes- tegârların (o bestelerini (o dinliye- biliyor muyum? Hayır. Siz de burada bulunsanız, dinleyemiye- ceksiniz... Bunun için - zannede- rim- siz musıkiden ziyade İstan- bulun hasretini çekiyorsunuz. “Edebiyata gelince. Ben Fazıl'a hayranım. Reşat Nurinin de bütün eserlerini okudum. Fakat ne yalan söyliyeyim, beni bunlar doyurmuyor. Ben Nâzım Hikmet- ten de kuvvetli bir şair, Falih Rıfkı'dan da kuvvetli bir nâsir istiyorum... “Pardon, benden neşeli mektup istediniz, halbuki ben boş yere gevezeliğe başladım. Size geçen cuma yaptığımız bir gezintiyi anlatayım. (Bitmedi )