Shaife 8 “© Kadın - Erkek meselesi Samiye Burhan Cahit H. fikirlerini izah ediyor « Ben ölçümü beynelmilel bir şık kadın üzerine yaptım ,, (Erkek - kadin'meselesi hakkında ge- çende Samiye Burhan Cahit hanımın fikirlerini. neşretmiştik, Bu münasebetle Halide, Nusrat hanım gâzetemize bir mektup (göndermişti. Evvelki günkü nüshamızda, çıkan bu mektup münase- betile Sâmiye Burhân Cahit hanımdân, Halide Nusrat hanıma hitaben şu mek- tabur aldık; Aynen nöşrediyoruz.| Mühterem Hanimefendi: Pek garip ve lüzumsuz bazı tefsirlere yol açan anket balisinde doğrudan doğruya bana bir mek- tup yazarak çok nazikâne bir şekilde mütalealarınızı bildirme- nize ve bu suretle banada bu husustaki telâkkilerimi söylemek fırsatını vermenize çok teşekkür ederim. “Kıymetli - yazılarınızın aşinası olmakla beraber'muhterem şahsı- nizi tanımaktan (o mahrumiyetimi iltifatınıza tahriren olsun muhatap olmak suretile telâfi ediyorum. — (Akssm) in son. anketinden iki ylevel (H nımlarımız ve tasarruf) sunu we anketi daha vardı. Bunlara: — Türk kadını müsrif midir? diye soruluyordu. Aynen şu cevabı vermiştim: — “Türk kadını müsrif değik dir. Bilâkis kanaatkâr ve hattâ cefakârdır,, . Bunu gene (Akşam) im 18 Kânunusani 1930 tarihli nüsbasında okuyabilirsiniz. Bu sefer şıklık bahsinde şöyle bir sual soruldu: — Şık bir kadın ne kadar sarfeder?.. Dikkat ediyor mısınız Türk kadını değil alelümum (şık kadın ) ! (Şık kadın) a Türk, Ingiliz, İsveçli hepsi dahildir. Dahil olunca bu şik kadının masrafını bize büyük görünen küçük rakkamlarla ifade etmeğe imkân yoktur, Eğer sual “Memleketimize göre şık ka- dın,,şeklinde olsaydı cevabı tama- mile başka olurdu. Çünkü şık kadının kendine gö- re de muhiti olmalıdır. Çülde pır- lantanın . kiymeti yoktur. Iki yüz Tosuna gitmeğe bile deymez de- gil mi efendim? Bütün dünya ka- dinliğr rasında bir şık kadın için Hattâ sönede on iki bin lira dâ hiçtir. Her sen Amerikadan Isviçre dağlarına gelen, cönuba, Montekarloya inen lügiliz ve Ame- #ikan zöngitilerinin giyinmesini hiç de bilmeyen ve hattâ kendileri de hiç güzel olmayan kâdınlari için ayda ön iki binlira pek fakirane bir hesaptır. Küçük bir hatıramı anlatmama müsaade €diniz... İsveçrede uzun bir tedaviden sonra doktor biray için (Montreu) üzerindeki oteller- den birime gitmemi söylemişti. Ne- kahet devremi geçirdiğim bu otel- de bütün kış sporları yapılıyordu. Otel halkı kömilem: ecnebi, çoğu Ingiliz, Amerikalı idi. Burada bir ay kalabildim. Gördüğüm manzara şu oldu: Bu çok zengin insanlar hergün muhtelif sporlar yapıyor, akşam oluncı da muhteşem suvare kıya- fetlerile. yemeğe iniyorlar... Bir kadının bir akşam olsun âynı elbise ile yemeğe. indiğini görmedim Hattâ taktıkları mücevherler. bile giydikleri elbiseye göre değişi- yordu. Ve bu kadınlar hemen her gün telefonla (Paris) in meş- hur moda mağazalarile görüşüyor; iki günde bir posta ile paket paket yeni #lbiseler getirtiyorlardı. Bu. kadınlardan birinin garsona (S0) isviçre franğı yani yirmi lira bahşiş verdiğini de haretle gör- düm ; Yazınızda benim kadın tuvaleti için gösterdiğim rakkamlar kâr- şısında duyduğunuzu söylediğiniz sinir bozucu hisleri ben bu ka- dınların tuvaletleri karşısında his- settim. Ve eizin (makul) kelimesini (çılğın) diye kabul etmenizi pek haklı olarak ben de bunlar kar- şısında telâffuz ettim. Şık bir kadına senede on iki bin lirâ lâ- am diyen bü Türk kâdını hiç bir gıpta ve kaset hissi duymıyarak ayni yün elbisesile bu şatafatlı tuvaletler arasinda bir aylık nekaheti geçirmiş ve bu karşısında tamamile seyirci mıştır. O kadıların; masrafi; şüphe ok ki ayda bin liradan çok tozla idi. Maamafih her hangi Tevk sahibi bir kadın dahâ az masrafla daha çok şık olabilir. Fakat zevki ince ve hali müsait hiç bir kâdın yoktur ki güzel bir (elbisenin daha güzeline malik olmak iste- mesin. Bütçesine göre şık olmak haşkadır. Böyle bir kayıt altinda bulunmadan şık olmak oyene başkadır. Ruhunda incelik ve tabiatında zevk olan kadın yerine, haline göre şık olabilir. Hattâ biç evin- den çıkmıyan bir kadın bile ev halile şık görünmesini bilir. Fakat zannedersem (şık) diye sorulan sual başka idi. Lâalettayin bir şık kadin diye sorulmuştu. Bunu memleketin halile mukayese &tmekte mana yok zannedetim. Hele “böyle bir şık kadının bir aylık masrafile bir ailenin bir sene geçinebileceğini söylemek pek lüzumsuz. Çünki kadın tüya- letine gitmeğe hacet yok, her hangi bir zengin erkeğin bir akşamlık kumar parasile bir aile- nin bir sene geçinebileceği de iddia edilebilir.. Bilmem böyle mukayeselere lüzum var mı? Hulâsa etmek lâzım gelirse söyliyeyim efendim: (Aüket) in hedefi (Şık Türk kadını) değil, (Şık kadın) dı. Ben ölçümü bey- pelmilel bir şik kadin üzerine yaptım. Muhterem Halide Nusrat ha- rımefendi. Bâna bu bahsi tenvir etmek firsatını ve aynı zamanda sizinle omuarefe peyda etmek zevk ve şerefini verdiğinizden dolayı teşekkürlerimi tekrar eder, hürmetlerimin kabulünü rica ede- rim efendim. Samiye Cahit Kâçakçılar Bursadâ beş kaçakçı yakalandı Bursa 26 ( Hüsüsi ) — Bursâ polis ve adliyesi kaçakçılık işlerine pek ziyade ehemmiyet vermektedir. Son günlerde Ali oğlu Ahmet namında bir kaçakçı, tütün ve sigara kâğıdı kaçırırken yakalan- mıştır. Meşhur kaçakçılardin Salman ile Hatice, Hacer ve Ali isminde dört kaçakçı muhtelif zamanlarda tevkif &dilmişlerdi.. Bunlar muha- keme: neticesinde altışar ay hapse mâhküm olmuşlardır. ee Aİ Kari'lerimizin mükâfatlı fıkraları — 442 — Amerika li nin biri inciri çok s6- Vermiş. Orada yaş incir bulun madığı için kuru inçiri iyerek Elb Bü anıl yaşı no güzeldir?» dermiş. Birgün kâti- biti alârak Aydın İncir yerheğe gelmis. Incir yemek üzere birer ağacın altina giderler. Az müddet sonr. Amerikalı katibihe kaç incir yediğini sorar, kâtip te; «fh; 15 - 20 tane kadar» der, Amerikâlı hayretle, yahu ben bir tanesini bile bitiremedim? Meğer Amerikalihin yemeğe uğraştığı incir ağacına sarılmış bir «su kabağı» imiş, Gönül Süreyyâ — 443 — Bir ağam sa atçinin birine ta- mir için bir saat gösterir. o Saatçı «bu saatın tamiri ) bahasınıni iki mis- lini vermene muh- taçdır» demesile adam ; #peki seh yap» diyerek dışarı çıkar. Yanındaki arkadaşına merak olur: — «Yahu öyle, pazarlık olur mu?» diye sorunca, adam: — Bön o saati tenha yerde bir ada- mın koynundan. 2 yumrukta aldım, bahaşının 2 misli 4 yumruktur. Saâtçı yapsın, 4 yumruk ta bunun başına Vutur, cebren alırim. dör. Harika — 444 — Zerigin olduğu kadar zoki ve akıllı olan bir zat birgün fazlaca iş- ret öder. Arka daşlarile sermest mubahasası esnâsında denizlerin sularinı birden içeceğini söyler. Içemediği taktirde bütün mal ve mül- künü haziruna dağitacağına senet verir. Senedi alanlar ertesi günü bü gayri kabili icra sözün ifasını talep ; ederler. Işin vehametini kavrayan zengin hazi- Tuna: — Size verdiğim sözü ifaya hazırım, İâkin denizlere akan ' suları içeteğimi söylemedim, siz denizlere akan suları kesiniz, ben de denizleri içeyim cevabını verir; Hulüsi Vecihi — 445 — Bir adamcağız koyuna arapcada ganem denildiğini bilirmiş, (fakat kuzunun arapça sını bilmediğinden bir gün merak edip âlim geçinen bir hocaya sormuş. ÂKsi şeytan hoca da bilmeyormuş, dü- şünmüş, taşınmiş nihayet: — Oğlum: beklersin de büyüdüğü zaman ganem dersin, demiştir, Ziya Talât — 446 — Dilencinin biri bir gün bir lokan- taya girer ve lo- kanta sahibinden sadaka İster. Ga- : Yek dert bir aJam olani lokântacı hiddetli fıkarayı, kapı dışarı eder. Zavallı dilönçi Tokantadan koğulduktan sonfa yolda bir arkadaşına rasgolir ve lokantacının ken- kisine ettiği fena müameleyi ona anlatır. — Vay merhametsiz herif vayi Elbet günün birinde bu fena hateketi için Allah onun cozasini verecektir. Dilenci cebinden bir gümüş kaşık çıkararak: — Merak etme, merak etme, verdi bile, det Nezihe Röfik ; Fikra mükâfatları Fıkraları. dercedilen : kari'lerimizin idarehanemize müracaatla mükâfat- larını almaları rica olunur, Manisada yol parası Manisa 25 (A.A.) — Umumi vilâyet meclisi 1932 varidat büt- çesini , 82000 lira olarak kabul etmiştir. Vilâyet meclisi yol para- sını 6 lira olarak kabul eylemiş- tir. Sihhiye bütçesini 56888 lira ve baytar adi ve fevkalâde büt- çeleri - 25300 lira olarak tespit edilmiştir. Ispanyada talâk Madrit, 26 (A.A.) — Kortesler meclisi talâka ait kanun projesini 23 muhalif reye karşı 260 reyle kabul etmiştir. > > 3 4 an Suygunculuğun “bir de kumar- cılık suretile yâpılan şekli verdir. ki, bu, (Fırıldakçılık) ve (Papel cilik) namlarile iki kısma ayrılır. Her ikisinde de soyguncular iki taraflı istifade ederler. Birsi ku- mafı idare eder, bir kişi de sizi tavlamak için arasıra kumara işlirak eder, bu sırada diğer ar- kadaşları da rahat, rahat ceple- rinizi karıştırabilir. Fırıldakçılar ve papelciler daima üç, dört kişilik birer kumpanya halinde çalışırlar. Fırıldakçıların bir kaç lira sermayeleri de var- dır. En ziyade mahalle aralarında, yaz günleri bilhassa mesire yer- lerinde dolaşırlar. Boynunda bir torba, koltu- gunun (altinda bir portatif sehpa, bir elinde yuvarlak, genişçe bir tabla, mütemadiyen dolaşır. Kalabalıkça bir yer buldu mu sehpasın kurar, tablasını üzerine koyup tanzim eder. Tablanm içerisi ufak, ufak muhtelif gözlere taksim edilmiştir. Fırıldakçı bu gözlderden her birine, saat, kolonya, ipekli çorap çıkolata ve saire gibi mütenvvi eşya dizer. Tablanın ortasına bir mihver geçirerek üzerine, ortasın- dan delinmiş bir demiri ufki bir vaziyette takar. Bu demir elle çevrildiği zâman tablanın üzerinde dönet ve kendi kendine durduğu vakit demirin ucu tabladaki eşya- dan hangisini gösterirse fırıldağı çevren onu alır. Fırıldağı çevir- mek için beş ve yaon kuruş verilir. Fırıldakçı, tablasını . kurduktan sona müşteri . toplamak için bin bir dil dökerek bağırmaya başlar veaz zaman sonra etrafına bir iki kişi toplanır. Kalabalık gittikçe artar, Onluklar, beşlikler yağmaya başlar. Parayı veren fırıldaği çevirir, bütün gözler tablarin içine dikilir, herkes heyecan içinde fırıldağın durmasmı bekler. — Acaba şu saat kime çıkacak? — Bugün benim işlerim biraz düzgünce gidiyor, her halde benim kısmetimdir. Saati alıncaya kadar çevireceğim; — Ben lirayı gözden çıkardım, ya saati alırım, yahut lira uçar. Nihayet fırıldak durur, hem de nerede?! Tam saatin, yahut ipek çorabın yanında kırk paralık bir çıkolatanın oüstündel. Fırıldak, tekrar çevrilir gene ya bir çiko- latanın, yahut ufak bir adi sabun kalıbının üstünde veyahut ta büs- bütün boş yerde düruür. Elli defa, yüz defa buiş teker- rür öder. Artık herkese usanç gelir, saat bir türlü çıkmıyor. Birakip (gitmek istersiniz. Fakat fırıldakçı buna meydan verir mi ya. — Haydi efendim, on kuruş on liralık sâat kazanıyor.. Falan diye tekrar bağırmaya başlar. Bu- Sırada yeni bir müşteri daha gelir, on kuruş verip fırıldağı çevirir. Hayret... demir bu defatam saa- tin üstünde durmaz mı?! Gördü- Büz mü şansı? Herif saati alıp gider... Merak etmeyin: fırıldakçı, onun yerine derhal başka bir saatdaha koyar. Artık siz de çevirebildiği- hiz kadar çevirin, Inat değil mi? Saat ö adamaçıktıktan sonra size niçin çıkmasın?l. 7 Fakat beyhude uğraşıp para- nızı veriyorsunuz... Akşama kadar çevirseniz gene bir kaç cıkolata ile adi sabundan başka bir şey alamiyacaksınız.. Çünkü fırıldak öyle bir şekilde yapılmıştır ki, kendi hâline birakıldiğı zaman ya boş yerde ve yahut da bir çiko- latnın üzerinde durur. Saatin üzerinde durması için mutlaka, demir duracağı sırada fırıldakçı- nın size hissettirmeden tablanın altından elile idare etmesi lâzım- dır. Bunu da, sizi yeniden tavla- mak için bir az evvel saati alan kendi arkadaşından © başkasına yapar mı ?1.. On kuruşa on lira- lık saat kazanmak o kadar kolay mıdır ?... İşte, tâblanm içindeki fırıldak böylece dönüp cebinizdeki para- ları birer birer ügütür. Bu bir... Gelelim ikincisine... Siz tablanın içindeki fırıldağı çe virirken etrafınızda ne fırıldaklar döndüğünün farkında mısınız?. Bunu da biraz sonra para cüzda- nınızı cebinizde bulamayınca an- larsınız. Fırıldakçı hem paranızı almış, bir av vaziyetine şokmuştur. Siz fırıldağı çevirirken yanınıza daha bir çok kimseler de sokmuştur Acaba bunların hepsi de hakika- ten fırıldak çevirmek için mi gel- mişler, yoksa cebinizdeki para cüzdanınızı uçurmak için mi? Tabladaki saati alacağım, der- ken kendi cebindeki saatini de çaldıran zavallılar pek çoktur. İşte fırıldakçılık suretile dolan- dırıcılik ta bu şekilde yapılır... Fırıldakçılar, polise (aynasiz) tabir ederler. Fırıldak çevrilirken etraf- taki gözcüler polisi gördüler mi, aynasız, diye bagırırlar. Bu işaret üzerine fırıldakçı dörhal tabladaki eşyayı torbaya doldurur ve boş tablayı koltuğuna alıp, malını bi- tirmiş: bir simitçi gibi oradan uzaklaşır. Tâmirat meselesi Alman başvekilinin Reiştagda beyanati Berlin, 25 (A.A.) — Başvekil M. Brüniig oReiştag meclisinde vaki beyanatında harici siyasstteki gerginlikteh ehemmiyetle bahset- miş ve hükümetin Avusturyadaki iktisadi vaziyeti hafifletebilecek tedbirlere iştirake hazır olduğunu söylemiştir. M. Brüning, Alman murabhas Heyetinin tahdidi teslihat konfe- ransında ileri sürdüğü tekliflerin esbabı mucibesini de kaydettikten sonra demiştir ki: Tamirat (borçları meselesinin halli bütün dünyayı alâkadar eden diğer iktisadi meseleler hakkında bir itilâfa vâsıl olmak için ilk ve Gti esasli bir şart mahiyetindedir. M. Brüning bu sözlerden sonra dahili siyaset hakkına izahat ver- imiştir. Bu izahat muhalefet fırka- sının tahkirleri ve gürültüleri ile karşılanmıştır. Hitler nihayet Alman tebeasi oldu Berlin, 25 (A. A.) — Hitler, kat'i olarak Alman vatandaşlığını iktisap eylemiş ve Almar tabiiye- tine girmiştir. ubat 1923 Hırsızlar akdi çalışıyorlar ?.. Soygunculuğun yeni bir şekli: Fırıldakçılık Siz tablanın içindeki fırıldakla meşgulken etrafınızda da başka fırıldaklar döner bem de sizi diğer arkadaşları için *