23 Mart 1930 Yefrika numarası:12 Mütareke senelerinde ELE GEÇMİYEN Çamur Ziya mezar taşının arkasın- “Aferimbe.. gördün mü karıyı?! işte insanda böyle yürek olmalı dan seslendi Ob. ne alâl memleketin bir köşesinde mühim bir sirkat oldu mu.. hemen şu hükmü karaku - #iyi - veriyorlardı. Rüzgür Kadri getesi yapmıştır! Bir tarafta bir mühim cinayet olsa, faili” bulunmadımı.. - derhal ayni hüküm.. Dokuzlar yapmıştır! Zabıta memurlarının bizim hak- kımızda kolaylıkla verdikleri bu hükümler İngiliz polislerini dehşetli korkutmuştu. — Onlar, — geceleri Karaköy ve Yüksek kaldırım civarında teker teker gezemez bir hâle gelmişlerdi. Celâl beyin İstanbuldaki İngiliz Polislerine zerre kadar itimadı yoktu. Onların ekseriya, azgın bir kedi karşısında sinen kuzu ruhlu arslanlar gibi, geniş, aydınlık ve Bizi ele geçirmek için İngiliz- lerden ümit yoktu. Ş Kolonel Maksivel'in, kaç defa, Celâl beye: — Bu çeteyi siz yakalıyacak- sınız! Dediğini işitmiştik. Hattâ, o gece Mulatyede Celâl bey, çay içerken, bana aymı sözü tekrarlamıştı: — Azizim Misbah beyl Gaze- telerin diline düşen şu maruf çeteyi ele — geçiremiyeceklerine kanaat getiren İngiliz zabıtası, gözümün içine bakıyor. Şu he- rifleri ele geçirirsem size büyük bir ziyafet vereceğim! —3 ölü nasıl di Bu da, İstanbulu telâşa düşüren sayılı vakalarımızın üçüncüsüdür: Bir yaz gecesi... Gökte ay yıl- dızdan eser yok... Üstümüzden siyah yağmur bulutları geçiyor. Edirnekapı mezarlığının bir şesinde, servilerin karanlık gölge- leri altında birer kedi gibi sinmiş, duruyorduk. © gece bir kuyumcu dükkânın- dan çaldığımız elmasları, torba içine koyarak, Edirnekapıda yıkı mış bir mezar taşının altına göm- müştük. Etraftan geçen gölgeler, hiç güphe yok ki, bizi takip eden zabıta memurlarıydı. Fakt, biz, mezarlığın kenarından ” geçerek, caddeden Topkapıya kadar koş- muş ve Topkapı surlarına doğru giden yollarda izler bırakmıştık. Sonra, hakiki izimizi kaybede- rek, tekrar arkadan dönüp Edir- nekapı mezarlığına - ilticaya mec- bur olmuştuk. Memurlar O izleri takip ede- rek , Topkapıya doğru - gittiler.. ve gözden uzaklaştılar. Taharri - memurları — mezarlık kenarından geçerken, ellerindeki elektrik — fenerlerini " mezarlara doğrü tutmak - ihtiyatkârlığını da ihmal etmiyorlardı. Memurlar O civardan geçer- ken , biz , birer mezar - taşının arkasına yatmış ve katiyen göze ünmiyecek bir şekilde gizlen- sıra ince bir ses, hepimizi derin bir uykudan uyandırır. gibi harekete getirdi. ı | ş Galatada mübayaat komisyonunda bulunmaları, | HIRSIZ ÇETESİ Yazan: İskender Fahreddin » — Anladım.. Anladım.. bepiniz buradasınız! Bu ses, Bedia'nın sesiydi. raya geleceğimizi arkaya gözcü olar Başımı kaldırdım ve yavaşca: — Yere yatl Diye seslendim. Üzun ve korkunç - servilerin hışırtıları arasından bir. kahkaha ydi canım: O kadar kor- kak olmayınız! Enayiler | tabiri mazur gö e arasında polis memurunu ifade için kullanılan bir paruladır ) bizi » Hattâ oradan otomobillerle karşıya Beğmiş olman yahsediyorlar... (Bedia) nın kolundan çekerek yere oturttum: — Sen neden biliyorsun? Diye sordum. — Ben mi? -dedi- lâkin bu © kadar hoş bir tesadüf ki... anlatırsam, bana bir ziyafet bile verirsin! Bedia anlatıyordu: — Edirnekapıdan - geçerken , mahalle arasında, yanıma iki kişi sokuldu. “Hemşire hanım, bura- dan bir kaç kişinin geçtiğini gör- dünüz mü?,, dediler. Ben de: *Hayır, ben şuracıktaki eczaneden geliyorum. Kimseyi görmedim!,, dedim. Filhakika eczaneye de uğramış ve bir aspirin almıştım. Ne olur ne olmaz diye buna lüzum görmüştüm. (M: | bu müessir olacaktır. Allesek's Plasters Alkoks mariçt istimal edil Asri HALK MU: Mısırlı Hasan, Ükş Göğüs ağrılarına ve soğuk algınlığına, zaif ciğerlere, bağo, romatizma, ve ya her hangi mev. ve tecrübe radyoda icrayi ahenk eden kemani İhsan, klârnit Şeref ve Hafız Numan beylerle g: n iştiraki 'Elle alaF M MA İsiz Y İ e ol NL M L l <i LA L z | 4 aha | ao ea b S eei sfalahale li L ll eaT SYalk S ae DNDN » V a» FNM e B e lll » İT R e? LK slalal Mtf iİK Dünkü bulmacanın halledilmiş am Halk sütunu Samatya yolları Sametyada oturuyorum. — Sulu manastırdan itibaren Koca Mus- tafa paşaya kadar bütün cadde- nin taşları yerinden fırlamıştır. Yağmur yağdığı zaman cadde derhal bir çamur deryası halini . “Yazın tozdan bu civarda hiç bir evin penceresini açmak mümkün - değildir. Bütün yaz günleri ber evin pencereleri” sıkı sıkı kapalı olduğu halde geçer. Bu hususta emanetin nazarı dik- katini celbetmenizi hemen hemen rica ederim. Başka zaman yok mu? Pangaltıda Hidayet sokağında iki aydan beri parke kaldırım yapılmaktadır. İnşat içir olan taşlar, katranlar sabahlayın saat 3 ile 4 arasında getirilmekte ve bütün mahalle halkı uyandırı.- maktadı Taşların ve katranların araba- | lardan indirilmesi saatlerce sür- mekte ve o civarda oturanların bu müddet zarfında gözüne uyku | girmemektedir. Acaba bu taşları sokağa getirmek için başka ve A]koks ile ağrıları izale ediniz miş ilâç €n seri Ağrıyan yere Alkoks'u ilen ilâçların en iyisidir. ©: Birkenher | ADT AT KETEEEEARECTAU SŞ | SİKİ HEY'ETİ | kemani Ahmet, | her akşam Taksim'dı henk etmektedir | işsiz durmağı | hiyama: mih Ürfi, trenden inip ayağını toprağa basar basmaz şişman, görmez, neşeli bir çığlık kopardı. — Hele şükür, geldin, azizim... Ne iyi oldu da geldinl... Vallahi, seni görünceye kadar Şeleceğine inanmamıştım .. Eece, elbettel... Senin gibi meşhur bir zatı ele geçirmek kolay mı? — Gelmez olur miydim. biç, Sen beni davet edesin de.. — Tam bir ay ğil mi? Telgrafinı alır. almaz, hemen koşup Mahmure'ye haber verdim. — Hanimefendi nasıl? - İyidir inşallah ?. ğ “Çocukluk ahbabım, 'Senih Ürfil Bana y müddetle misa- dedim;. Ne kadar görseydin... Haydi, Üşak bavuk- büyük ress: gelecek ve fir kalacak! sevindikli otomobile bin: larla meşgul olur. Birkaç dakika sonra, daş, yan yana oturmuş, akşamının aydınlığı — arasında, ilerliyorlardı... Ertuğrul, samimi / ve babacan tavrile konuşmakta devam etti : — Buluştuğumuza inanamıyaca- ğım geliyor. Düşün ki, beş sene- denberi görüşmiyoruz... —Ancal İstanbul'da Ğn saat... lluuî fakıyetine pek memnunum... Bü- tün mecmualar kapak resim- lerini sana yaptırıyorlar.. fişler de öyl — Fakat, bilhassa i — Elbette, / elbetti emeksiz olmaz.. biç di On beş sene evel ber bulunduğumuz zaman neysen gene osunl... Genç, çalâk, şık... Halbuki ben, epice kendimi kap- 'tam koyverdim.... Eece, napa: buraların he İnsana yarıyor... Sonra, saadet, rahat. — Demek hep mesutsun, azizim? | — Tamamile mesut.. On sene- | denberi evliyim; karımla aramız- da şu kadar bir anlaşamamazlık olmadı.. Mükemmelen geçiniyoruz. Hâlâ balayı yaşıyoruz.. Hattâ bal ayından iyi.. Mahmure, bulun- maz Sen onu az tanırsın. ceksin gi tablo filân da yapmak 'ondan daha muvafık bir model — bulunamaz!.. senin sanatına, senin sanatında onun güzelliğine lâyık! — Sahi, çok iyi olur.... Bütün bir ay zarfında elim kolum bağlı, istemem... Şayet | Hammefendi, bana bir iki saat poz verirse... Semih Ürfi, bu kadının yi deki kututu hatırlamak istiyordu. Fakat, kocasının yağlandıra ballan- dıra anlattığı güzel intibar hatır- — Buraya geldiğinden dola sevincimi sana bir kere daha hatır- detimi tamam | zannediyordum. eksikmiş. — Azizim, emi adeti yalnız sen Ben de duyuyorum. Otomobil, gayet güzel bahçeli sirin bir köşkün önünde durdu. Semih Ürfi'yi geniş, tamamile Tahat odasına götürdüler. Res- Sam , — çamaşırlarını — elbisesini değiştirdiği ve silindiği esnada tam sükün içinde rahat bir ay geçireceğini ”- düşünüyordu. Hem, :- Ertuğrul'cuğun — nezaketi ve lostluğu insanın k ieridöldt he © Buraya kadar geldiğine pek iyi etmişti doğrusu! Yemekten evel, salonda, Mah- müre Hanımı gördü. Ve, onun hakkında - hatırasında — yaşattığı müphem hayalin pek doğru oldu- gunu hatırlardı: Uzun boylu, sarı saçlı, oldukça güzel, fakat nüşte pek bati hareketli., Elâ gözlerinin — ifadesini sesinin azıcık bozuk musikisini tetkik ettil f Salonda başka davetliler de vardı; ve, kadın, bir perestişkâr ortasında oturuyordu. Bu- Tada ç. İstanbul'lu karı koca bir geçkince - kız, bir Öi aeti e duymiyorsun, sanatı ve bilhassa, yevmi ve mizahi gazetelerde 'yaptığı kari- katürler noktasından pel ve sitayiş edildi. Mamafih, Semih Vei ea “çardı t aei koltuklıyanlardan bir çokları, ne “kendini - tanıyor, ne> sanatını, hattâ ne de alelümum resimden anlamaktalar. Bir talebe ile bir karikatürü ayırt edemiyecekler... Ressamın hatırı için, Mahmure, tenezzülen, daima işgal eylediği mevkiüi bâlâdan aşağıya indi. Di- erlerice: karşı' “takandığı gl ten atma vaziyetini terkederek, ressamı kendisile müsavi derecede görmek lütfunu gösterdi. Azıcık canlanarak — mebzulen — konuştu. Âşık kocası, karısına perestiş- kârane bakıyordu. “Neler de bi- iri, diye söyleniyordu. Fakat, bilitizam yüksek sesle söyler yordu: Civardan işitsinler diye.. Nihayet, arkadaşına: — Nasıl? Hakkım yok miymiş? -diye sordu. - Tam tablosu yapı- lacak emsalsiz bir sima, değil mi? Gerek — Şüphesiz, şüphesiz. çizgi, gerek ifade itibarile.. Hanmefendi, bana, poz vermek lötfunu gösterirlerse? Bu sözleri, arkadaşının batırı için, onun coşkunluğunu inkisara uğratmamak için söylemişti O, ne Bahçenin ta ötesinde minimini bir köşkçük Orasını sana atölye yapaı var, İ Benim sevgili karım da senin şaheserinin modeli olur... Görür- sün. (Sonu yanrın ) (Vâ - Nü) 5,000 kilo Gaz mübayaası ni daimisinden: Balıkesirde müceddeten inşa edilacek ana mektebinin bedeli keşfi Tütün i On beş santigratta 830/840 — dere nhisarı umum müdürlüğünden ecede olmak ve dökme halinde variller derununda Cibali levazım anbarına teslim şartile 5,000 kilo gaz pazarlıkla mübayaa edileceği günü saat 10,30 da yüzde yedi en taliplerin 26/3/930 Çarşamba buçuk teminat muvakkatelerile 25178 lira 88 kuruştur. Proje ve şartnamesi dah v 16 Nisan 930 tarihine müsadif edilmek üzere kapalı zarf usulile bir ay müddetle münakasay: le inşa edilmek Çarşamba günü saat 15 te ihale a vaze edilmiştir. Talip olanların ” dipozito akçelerini vezneye teslim ettikle- irne dair makbuz müracaatları ilân olunur. ve yahut banka mektubile encümeni - vilâyete l iei eln y SD AĞNi çe