17 Kasım 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

17 Kasım 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

terzi madamın şapkasını dadıkafanın Beyefenciye karşı göstermediler. Sahife 8 İDRİS EFENDİnin tetki katı Ku AHRET Ruh, bedensi var mı? yok mu? iz yaşarmı? Felsefei islâmiye mualiimi olan bu muhterem zat, hovardalık âleminde ne arıyordu? Evelki kısımların hülâsası Eylenmekten başka Dirşey düşünmiyen | paşazade Savni Bey, dalkavuğu meşlmr | Şaklabanlarden Hilmiyi yanıra alıp S0 leymaniye medresosine geliyor, ve, ço | mezlerden birine tecvit dersi vermekle | Meşgul olan. (o saman İ7 yaşınılaki ) Hoca fâris Efendiyi Beyoğlunda bir yene götürmek istiyor. Fakat, medrese höcrs. ginde, softaları bir arada toplu görünce, bir tuhallık ililmi emnast dalkavuğuna <akb sıra » yaptırmak arzusuna - kapıliyor. İimain olacak; medlresonişinler Koç, horoz döğüştürmek met bulünan paşırade, bu döğü, nevi sahada Ja tatbikten hoşlamyor. Bir gün, bir hahamlas bir papası münakaşaya yakalatmıştı. Başka bir gün, bir ayyaşa bol para vererek, onu akşam rakısın- dan mahrum birakmış; ömründe ağzına rakı koymamış olan Sarı Mıstığı onun karşısında zilzurna sarhoş etmişti.Gene başka bir gün, başına zorla geçirmişti.İşte şimdi de, aklı sıra, böyle tuhaflıklardan birini yapmak ve Beyoğlundaki eğlencesine gitmezden evel , şura- da, geçerayak gönül oyalamak istiyordu. Kendime © zaman velinimet- zade bildiğim bu paşazadenin ağraştığı işler, bu gibi şeyler idi. Zenci dadıların çerkes balayıkların ellerinde “maşallah - beyim, in- gallah paşaml,, diye büyüyen; yedi yaşında iken “mütemayiz,, dokuzunda “ülâ sanisi ,, onund: *“ülâ evveli, , on birinde “bâlâ, rütbeleri alan; mektebi sultani'ye canı istedikçe devam eylemesine rağmen, sene — sonunda — sınıfi daima birincilikle geçen; ve mek- tepten birincilikle neşet eyletilen bu tsfeyli paşazade, o zamanlar, benim de, başkalarının da gözüne pek yüksek görünüyor idi. Her emri yerine getirilmek — lâzım sanıyor idik. Buna rağmen, höc- renin kapısı önündeki softaların, - bu son teklif üzerine - dini asa- biyetleri rencide oldu! Hilmi gibi soytarının imameti arkasında maza dürülür mü - idi? Haşa | Haşa! Bu adam ihtimal aptessiz, | ihtimal, gusülsüzdü. Hem, namaz- dan maksat, ibadet değil Maskaralık idi. Mamafih, med- resenişinler, bir az evel Hilmiye karşı göslerdikleri feveranı - ki zade olduğunü bildikleri - Savni Telrika numarası:15 | Daha mütedil bir tedbir ile,teker tüker, öteye beriye dağıldılar. Paşazade, arkalarından : — Nereye yahu? - diye bağır- dı ise de, istiğfar çektiler; cevap vermediler. - kim söylediğimi ya- parsa, bir altın var! Gene gelen yokl! Hilmiz — Hem böyle sefalet içinde yaşarlar; hem de, para kazanmak istemezleri! Şu sarmısak - kafalı heriflerde de akıl var mı? - dedi. Bu hadise, Savni Beyefendiyi sinirlendirmekle beraber, ona iyi bir ders oldu: para ile herşeyin yapılamıyacağına — hayatında — ilk defa olarak gördü. Şu noktayı istitraden arzedeyim: Daileri, bütün badiseleri olduğu gibi tespit azminde bulunduğum için, medrese rüfekamın o zamanki salâbeti diniyelerini buraya böy- lece mavakaa mutabık sürette kaydettim: Savni Bey, bir altını onaltına çıkardığı halde, battâ bazı — diğer — höcreleri — teker teker dolaşarak talebei ulüm dan bazılarına onar altın vad eylediği halde, teklifini kimseye kabul ettiremedi; ve, bu işe hayli canı sıkıldı. Bilâbera on kuruşa ne habasetler yaptıklarını gördü- ğüm sabık meslektaşlarım, o gün ihtimal ki, birbirlerinden sıkıldık- ları için, bu yağlı teklifi kabul etmediler. Sütbiraderim, medresede eylen- — Haydi, artık gidelim! - dedi.- Arabada Apti Efendi hocamı yal- niz biraktık. Beyoğluna gideceğiz diye onu da beraber almıştık. Geciktik. Bize hiddetlenecek! Savni Beyin Apti Efendi dedi; Mektebi. Sultanide - felsefei islâ- miye muallimi idi. Savni Beyle dalkavuğu Beyoğ- lunda hovardalığa gitmiyor mu idi? Bu muhterem zat, onlarla be- | raber ne arıyordu? 16Teşrinisani 1929 — | — BAĞ BOZUMU Setâmi Ben durüculardan | allah size mübarek Doğuru den, gözlerinden, söz söy- irarını katiyen ver- diği anlaşılıyordu. Murat efendi, gelininin boşa göylenmediğini anlayınca homur- dandı: — Lühavle... Ve, daha fazlasını dinlememek çin uzaklaştı. Saş5 Murat efendi sade “Lâhavle..., çekmekle kalmadı. Çatısının al- İzzet tında olup biten —şeylerin — gayrl e kanaat gel İrfanın garip balleri, bepsiz şiddeti, Hürmüzün coşkun kini, gözlerine kara bir bulut şeklinde göründü. Fırtına patlak verecekti. Düşünmeğe başladı. Düşündükçe, Zihni efendinin sözüne geliyor, o söze hak veri- yordu. Zizi'yi evlendirmek lâzım- d En eslem tarik buydu. Fakat evlenmek için;yalnız bir kız kâfi değildir; bir de erkek lâzımdır. Zizi'nin peşinden koşan delikanlılardan hangisi onunla evlen- Genç âşıklar! | Erkek 81, kadın 75 yaşında ikisi de beş parasız — | Fransada, Amins — şehrinde garip bir izdivaç / akdedilmiştir: miens şehrinin kadınlar ve er- kekler darül'acezesi biribirine pek | yakındır. Erkeklerinkinde bulunan 81 ya- şında Emil Löbek, bahçede do- laşırken . kadınlar” tarafında bü- lunan 75 yaşındaki matmazel Mar- garit Madarı görmüş ve çok beğenmiştir. İki ihtiyar bahçeler- de gezerlerken “tanışmışlar ve evlenmeğe karar vermişlerdir. Geçen hafta iki âşık darülace- zede tanıdıkları ahbapları bir çok ile belediye dairesine giderek nikâh muamelesini yaptırmışlardı Fakat meselenin asıl garip ciheti bu iki ihtiyarın hiç kimse- siz olmalarıdır. Bunlar ister istemez eskisi gibi erkeklerin, diğeri kadınların ta- rafında / oturacaklar aoncak haf- tada bir gün pazarları birleşerek | bir arada gezecekler ve otura- caklardır. Bu vakayı haber alan Amiens fukaraperver - cemiyeti — bu ihtiyara acımış, ve yeni evliler re bir oda bularak döşemeğe ve kendilerine ayda muayyen bir para tahsisine karar vermişti. Bu haberi işiten yeni evliler fevkal- âde sevinmişlerdi. imdi cemiyetin odayı kendi- lerine teslim etmesini sabırsızlıkla bekliyorlar. « Nadir Hilkat » Trabzonda şıkan * Yeni yol gazetesi yazıyor: Manifatura - esnafından - Çulba zude Pir efendinin cumhuriyet bayramı gecesi yüzü duvaklı, sün- netli bir oğlu doğmaştur. Haki- katen nadir bir hilkat olan ve adı da “Nadir Hilkat, — konulan yavruya uzun ve mesut - Ömür tememni ederiz. X Adolf Menju varmış. gözü açılmıştı, parasız kızı biraz zor alırlardı. Onlar alsalar bile, anaları, babaları razı olmiyacaktı. Hem bütün köy halkı için, Zizi, ne idüğü belirsiz bir kızdı Murat efendinin hatırına bir- denbire jandarma çavuşu geldi. Kenan pekâlâ Zizi'yi alabilirdi. Eğer bu izdivaç olursa, pek nefis | bir şey olacaktı. Kenan köye | mıhlı değildi. Yarın başka yere tahvil edildi mi alıp karısını gider, köyü, kara gözlerin der- dinden kurtarırdı. Murat efendi, bu izdivacı iyice aklına koyduktan sonra, akşam, imamın yolunu gözlemeğe koyul du. Zihni efendi, daha hâlâ “ecelle lamağa gidiyordu. O akşam, ilk defa: — Akşam şerifler hayrolsun! selâmını, Murat efendi verdi'. Varşovada bir kadın 10 gün üç arslan yavrusunu emzirdi |8 arslanın süt ninesi Elma Movgil Lehistanın, Varşova şehrinde Varşava — hayvanat — bahçesinde bulunan dişi bir arslan geçenlerde yavrulamış, fakat hastalanarak yavrularını emzirememişi | gayet garip bir vaka olmuştur: | müdürü, üç yavrunun ölüm tehlikesine maruz olduğunu anlıyarak, ilerde bahçe için bir servet teşkil edecek olan arslan yavrularını kurtarmak ça- resini Müdür şehsin baytarlarını davet ederek bir konsültasyon yaptırmış- tır. Baytarlar bu yavruları kurtar- mak için, bunlara bir sütaine lâzım olduğuna karar vermişler- dir. Gazetelere ilânlar verilmiş, ve arslan - yavrusunu emzirmek için bir çok müracaat edenler olmuştur. Bunlar arasına sütü en bol olan Elena Movgil isminde ş ve on beş gün yavruları emzirmiştir. Bu müddet zarfında yavruları anneleri tedavi edilmiştir. Yavru- larını emzirecek — hale anlaşılınca yavrular yanına verilmiş, fakat yavrular arslandan ilk günleri güçlükle süt emmişler, alıştıkları Elenayı aramışlardır. Yahudi menahim dünyayı geziyor Londrada konser veren küçük kemancı İstanbulda ilk keman dersini kimden aldı On iki yaşındaki Kemancı ya- hüdi Menahim Londraya gelmiş ve Albert Holda bir konser vermiştir. -Bütün ingiliz musiki sanatlar mahafili bu küçük ke- mancı ile meşguldür. Bu çocuk Avrupa ve Kmerikada “Yahudi Üzelümı diye veblelir Menahim, aslen İstanbullu olup — Aleykümselâm Murat efendi — Ne var ne yok? ilik sağlık.! — E gel'otur bakakm... Hürmüzle Macit Bağlarbaşına gitmişlerdi, İrfan kahvede idi, evde Zizi'den başka kimse yoktu. Kahveyi Zizi getirip çekildi. Kısa bir sessizlik oldu. Bir an, içilen kahvelerin şapırtıs duyuldu. Mu- rat efendi bir “Ahi, çekti, imam sordu:. — Bu sene mahsulden memnun musun? — Çok şükürl. Amma insan dertten kurtulamıyor. — Lârahati fiddünyı — Filvaki öyle, öyle amma, bazen tepeden inme dertler var ki, insanı şaşalatıyor... Beni şa- şalattı... Başımda olan derdi. bi- liyorsun. Hani bir gün bana ne demiştin, hatırında mı? i bar ve sinema meraklıları! ailesinin - yaşamış olduğu — esmt Galatada kuledibidir. Çocuk İstanbulda iken musiki muallimi M. Brovndan ders almış- tır. M. Brovn hâlâ — İstanbul konservatuarında muallimdir . Çocuk sonra - ailesile birlikte Amerikaya hicret etmiş ve Nev York şehrinde yerleşmiştir Ku TTXHü Ayşanım, gramofon çalıp evde çile çıkaracak ne var ayol. Haydi kalk sinemaya gidelim. — Çok yorgunum Hanifanımcığım, sorma, dün gece (bar) da sabahladık ! — KÖROLU — Aman Hanım anncler bardan, sinemadan evel şu evlerinizi düzeltseniz! IKöroğlu refikimizdeni söylemiştim ?.. —Züzi'yi evlendir demiştin... Şim- di hakkın olduğunu anladım. İmam kafa salladı : Elbet hakkım vardı. Onun gibi güzel bir kız boş duramaz. Onun boynuna lânet halkası geç- meden, köy - delikanlılarının içi tahat etmeyecek, —İyi amma, koca nerede bulaca- gız?.. Hani kızı şöyle, olduğu gibi alacak biri lâzım... Senin aklına gelen kimse var mı? Zihni efendi bir an düşündü, sonra: — Kenan var, dedi. Murat efendi, kurnazca gözle- rini açtı — Sahi mi? Vay canınal.. Bak, © hiç aklıma gelmemişti, dedi, Sonra kaşların çattı: (bltmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: