21 Ekim 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

21 Ekim 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

dönmüşi Kilio, bağların arasında t« bir sedirin üzerinde yordu. Bağçevanlar sırtlarında “caklarında - taşıdıkları 'nasıl koparmışlarsa öylece, 'nun önüne getirdiler. * Bizans dilberi bir kadeh d içti.. — Biraz “zel rumca konuşiyordu. Zannederimki - dedi - dim, fakat bukadar güzel, — Bakınız, dedi, şu salkı — tanelerin iriliğin — Bir tane almaz mısınız? Klio, ömründe- nasıl bu zel, Şirin ve cazibeli görmemişti. Elleri titriyordu... Uzatılan — salkımdan — muhafazaya çalışarak bir “Bever.. — İnci tanesi gibi.. güzel manzarası varl! — Bizans üzümlei niçin / dar güzel değil? Fakat siz rumcayı İnerden diniz?, — Bizansta.. Bizansta kaldınız? , — Evet, — Ne münasebetlı — O vakit tüccardım. — Tahaf şey! Tüccarın işi ne.?1 Töçlük çeksmedi. kardeşim saraya li - dedi - ben de 6 Edizneye - gelmiştim. üzümleri, izin Bizansta emsali yoktur. olduğunu tahmin etmezdim. - > Elindeki salkımı uzatarak: yerde yattığını hayretle gördüler. tesadüf oturi- ve ku- | Klic şarap daha - açı- saçıldı ve gelen üzümlerden salkım alıp yemeğe başladı. Yunus bey Bizans şivesil üzüm- ımdal Mis kokuyor. kadar “ iri taneli ve güzel üzüm görme- “miş se , Yanus bey de, kırk ya- “gına geldiği halde, bu derece gi kadın | itidalini tüzüm “tanesi kopardı ve ağzına attı. — Efendimiz de bu üzümü çok Ne kadar bu ka- — Bizansta üzümleri şarap yap- /—maktan yemeğe vakit kalmiyor öğren- Onbir sene kadar.. sarayda| — Yunus bey, konuştuğu kadının manayı keşfet- Ka intisap esnar Carip Yazan: iskender Fahreddin Klio Edirnede kaldığı müddetce Türk sarayıda| ilk evvel Yunus beyi elde eimişti. Bizans dilberi güzel vücudunu göstererek: «Bakınız, | dedi, şu üzümler ne kadar güzel kokuyorl» iki bardak şarıplıruırçahuk s_arlınş olan Yunus beyin gözleri bayğın bir halde, (Klio) nun yanına yıkıldı... bir tesadüf eseri clarak Padi hın tevccühünü kazandım, © vakit- ten beri saraydayım. —| — Sarayda sizden başka rumca bilen var mı? — Var... fakat okuyıp yazma- sını benim kadar güzel bilen yok- tar. — Şu halde bizim dostluk mu- ahedesini siz kaleme alacaksınız.! — Bt — Ne izel tesadül ümit edi böyle bir dostluk muahedesinin akdini siz de arzu edersiniz? — Tabit.. Senelerce Bizensta yaşadım. Orada bir çok dost'arım var. Elbette arzu ederim. — Bizansta en ziyade lerle görüşürdünüz? » Yunus bey, bu şeytan kadının kim- karşısında bir pot kırmamağa | çalışıyordu. — Tüccar kiminle görüşür orlar, — Saraydan — ve zabitlerden kimseyle tanışmadınız mı? — Hayır... Klio , muhatabından bir şey öğrenmeyince , göğsündeki tülü açarak çıplak vücüdünü gösterdi. — Bugün havada çok- sıkıntı Yunus bey hayretle gözlerini açtı. Karşısındaki kadını çırçıplak görünce — söyliyecek bir söz bu- lamadı. Yutkundu! Yutkundu!! Mütemadiyen yuv.sudull! Yunus beyir üstüste içtiği başını döndürdü. Daha fazla ayakta durmağa mecali kalmadı. — Müsade ediniz, şuraya otu- rayım Dedi ve Kliodan cevap almayı beklemeden, sedirin bir kenarına oturdu. Klio bu mülâkattan çok mem- nundu. Madamki dostluk muahe- desini ( Yunus) bey yazacaktı... Artık, daha fazla düşünülecek bir mestle kalmamıştı. Edirne - sarayının — bağlarında, Bizans dilberinin ağına düşen Yunus bey, acaba, Klionun her istediğini yapabilecekmiydi? (Mabadi var) gözleri karcrmıştı. kadeh. şarap Ömürler uzayacak | 'Telsiz telgraf mucidi Markoninin kehanetleri Telsiz telgrafçılığın piri Mar- koni beşeriyetin âtisi hakkında bir İngiliz gazetesinde şayanı | hayret kehanetlerde bulunmuştur. Mumaileyh yazdığı makalede de- miştir ki nederim ki hifzüssıha ve kimyayı | hayati beşeriyete uzun müddet yaşamanın - yolun - özretecektir . Şu kadar var ki bu keşifler bi ler için geç olacağından bunlar | dan istifade edemiyecegiz. ,, Markoni istikbalde beşeriyetin bedeni mesaisi bir kat daha azı ni tahmin etmekte dir. Bir relik (yani yarım okkalık) bir kuvvetle dev gibi bir transatlar- ü Bahri Muhiti - Atlasinin bi sagilinden - öteki sahiline götüre- cek derecede pervanesini işlete- bileceğini tahmin ediyor. Bu harikülade netice atomun yani cüz'üferdin parçalanması im- kâni hasıl olduktan sonra kabil olacaktır. Markoni kendi ihtisası sahası — olan ” telsizcilikte yeni keşfin telsizle kuvvet nakli ola- cağını söylemiş Afganistan vekayii Geçen — hafta — Asyada da mühim vakalar olmuştur. Afga- nistan ahvalinde şayanı - dikkat yeni bir inkilâp olmuştur. Amanul- İah hanın Avrupa seyahatı esna- sında memleketin idaresinde gös- terilen ihmal ve gaflet bu mem- | lekette kanlı bir isyan ve akabinde | müthiş bir harbi dahili çıkmasına | bais olmuştur. Bu karışıklık esnasında Sal ir. | | | Fakat devlet adamı olarak ye tişmiş olduğundan hükümetinin dairesini Kâbilin etrafından ve şimali Afganistandan ileriye tevsi edememişti. Halkın ekserisi ve bahysus mü- nevver sınıf bu idareden memnun degildir. 1919 senesinde İngiltereye karşı açılan harpte Afgan ordularına baş kumandan olan Nadir han şimdi ki/ karışıklık ve bahusus Habibullahın idaresi devam ettiği takdirde küçlükle vatanına temin ettigi istiklâlin kaybolacağını an- ladığından biraderleriyle mücade- leye alılmıştır. Şimdi mumaileyh Kâbili zaktederek -Saka oğlunun idaresine nihayet vermiştir. Fakat bununla iş bitmiyor. On ay devam eden karışıklık esnasında memle- ket' harap olmuştur, — Ezcümle Celâlabat yerle yeksan olmuştur. Memleketin imari çok büyük himmete muhtaçtır. Fakat en bü- yük ihtiyaç kuvvetli bir hükümet tesisidir. Böyle bir jhükümet tees- süs edemediği takdirde Afganis- tanın istiklali tehlikede kaldıktan başka İngiliz ve rus rakabetine müsait bir. meydan olacağından n müsalemetini ciddi ve ha- ir surette tehlikede bıraka- | DEUTSCHE ORİENTBNK Istaubul şuhesi Tesis tarihi : 1322 Müessisleri : Dresdner bank, Aşafhavzernşer bank — ferayn, Hasyonal bank” für. Döyçland Merkezi idaresi: BERLİN Şubeleri: Hamburg İstanbul: galata kisim, telefon : Beyoğlu: 247, 249, OBA, 985 İstanlarl kısmı, telefon: İstanbul: ) — Deposu: İstanbuldaki tütün gümrüğü, Bilumum . banka mbamelâti içra ve hususi kassalar icareder. “Hayat çok kısadır. Fakat zan- | 7; Berto iminde bir düzembaz, Venedik| papas süsü veriyor. Rahip Albert nami: le meşhur. 6 kâr diya, yalancık- dan tahkir. ediy maksadile, evine gi dip ayaklarına — ka: panışor: Sözde, Cet Tall Aleyhistelâım, o gece, rahibi ziyara- te gölerek onu döğmüş. Bunun da sebe- V, Meleğin Lisette'ye âşık olması imişt Onunla / bulüşmak İstiyormuş amma, neylersiniz ki, çekiniyormuş, - Öy Bir gece, ansızın koynuna gire ga, kadın korkabilir. Sonra, — efondim, Cebrall Aleyhisselâm, sada yuh « Bir nasnaloyh,sahto rahiple Lisotta, araların- GA anlaşıyorlar: Melek, Albart'in - cismi- 'ne bürünüp, bir gece, kadının odasına *giriyor. Bu müddet zaründa, rahilin Tuhü, cannette dülüşiyor. - Üç taraf da (2D meranun! Ertesi sabalı, kadın rahibe diyor ki: «Vocudunuz, dün gace, sabalı Jara kadar, Hazreti Cebrail ila” birlikte bende kaldır — <Sahi mi?> — «İnan- mazsanız omuzlarınıza. bakın; isirmiş ve faraalamıştm!' » — «Yall Pokil Eva Gidince soyunur bakarımle Derken, Meleğin ikinci ziyareti için konuştular. Üşüncü, dördün- cü, beşinci ziyaretler bunu takip etti. Artık, Lisette, sahte rahibin adamakıllı metresi olmuştu. Bir gün, genç kadın, kadınlar meclisinde - oturürken, bermutat öğünmeğe — başladı. Güzelliğini ileri sürdü. “Benim vücudumda cemalullah varl,, dedi. İlâve etti: — Hiçbiriniz, benim dereceme vasıl olamamışsınızdır ve olamaz- sınız! Hey gafiller heyl! Bana Cebrail Aleyhisselâm âşık! Bana, ölüyor, bayılıyor. Koynumda onu ne hallere uğrattığımı bilseniz. Kadınlar kahkahaları bastılar » — Biz de Hazreti Cebrail'i daha ciddi bir melek sanırdık! - diyerek, kadının safderunluğu ile alay ettiler. Yalancı - vaziyetinde kalmak, Lisette'nin sinirine dokundu. Me- selenin nasıl olup nasıl bittiğini, evelinden aharına kadar, yağlan dira ballandıra anlattı. Son söz olarak: d gafil “hemşirelerim! -dedi - Siz, meleklerin kadından yanlamadıklarını mı saniyorsunuz? Emin olun ki, kocamın erkel ği, meleğinki yanında solda sıfır kalır ! Kadın kısmının — boşboğazlığı malüm! - Lisette'nin — arkadaşları, akşam üstü evlerine döndükleri zaman, tekmil işittiklerini kocala- rına anlattılar. Aradan yirmi dört saat bile geçmemişti ki, bütün Venedik (meseleyi duydu. Hattâ, Meleğin çapkınlık maceraları, Li- sette'nin - kayınbiraderlerine — ka- dar ulaştı. Rahip Alberi, dedikoduları du- yar duymaz, hemen o gece, cüp- pesini toparladı. Lisette'ye, geve- zeliğinden dolayı iyice çıkışmak maksadile, kadının evine gizlice girdi. Gizlice!... Hah, hah!,.. Ne saf- dillik!... Albert'in gizlice girdim sandığı evi, kayınbiraderler mu- hasara altına almışlar, medhalleri gözliyorlardı. Cebrail'le kadın tam kavga ettiler; barıştılar; ve, Melek, 80> yunup, kadının koynuna girdi ki, “Çatl Çat Çat!, kapı.. Baskın!.. Eyvahlar olsun!.. Kaçacak yer yoktu... Yalancı rahip, çırıkçıplak sağa koştu; sola koştu; kendini pence- zeden Venedik kanalına atmaktan başka çare bulamadı.. Elbiseleri içerde kaldı. Bereket versin su fazla idi de, adamcağız - yaralanmadı |— Yüze yüze, karşı tarafa geçti. Rastgele, bir eve girdi. Burası, bir gemici evi idi. Papas, gemi Gemici onu, evinde, 5: dar barındırdı. Fakat, der — Benim bir tanecik elbisem var! O da sırtımda! Duür helel Şurada azıcık bekle de, sanı dışardan, giyecek birşey getireyi Albert'e hakikaten elbise buk mak maksadile sokağa çıktı Lâkin, dışarıya çıkar çıkmaz va- iyeli anladı. Zira, hütün şehir, Cebrail Aleyhisselâm'ın, pencere- den çırılçıplak / kanala atladığını birbirine anlatıyordu. Bahriyeli, misafirinin melek ol duğunu anlamakta güçlük çek- medi. Bu işe bıyık allından güldü. Arkadaşlarına giderek meseleyi anlattı. Ve, bir meyhane dolusu külhanbeyi, şehrin bütün sokak- larını dolaşarak bağırdılar : — Cebrail Aleyhisselâm'ı gör- mek isteyen a Saint - Marc meydanına gelsilitin ! Haydi bakalım, halk, hürya oraya, Bu müddet zarfında, bahriyeli, koskocaman bir ayıpostu alarak evine dönmüştü. Bunu, rahibe verdi; ve dedi ki: — Aziziml Sen galiba, Cebrsil Aleyhisselâm olacaksın. a, bu meleğin, pencereden kendini ka- Hala atarak bu evlerden - birine saklandığını — herkes — öğrenmiş. Civar muhasara altındal Şayet yakayı — siyirmak — İstersen şu ayıpostuna — bürün. Biz. bahri- yelilerin Saint-Mark meydanında maskeli balomuz var. Seni oraya götürürüm. Kurtulursun! Albert çarnaçar razı oldu. Ayı bi paL y Fakaaat... Tam, kalabalık mey- dana gelmişlerdi ki, bahriyeli; — Ey ahali! İşte Cebrail Aley- hisselâm! - diye ayının yüzünü açmasın mi?. Venedik'te — muhteşem — rahibi tanımıyan yol — Âl Rahip Albert! — Evet! Ol — Yuhal — Tal Tul Başladılar efendim, ayıyı alaala- heyle sokaklarda dolaştırmağa... Bereket versin, diğer rahipler meseleyi öyrendiler de onu kur- tarmağa geldiler. Onu, - (cezalandıracağız! diye) - HmptladİA rğ çğk Tni Lâkin, başbaşa kaldıkları zamaı — Behey adam! -dediler.- M: dem sende bizdemn sahte abit ve zahit diyı kendini sattın? Haydi halka neyse, bize olur mıydı bu? Tereciye tere satılır mıydı?İşte muavenetimizden mabrum kaldın ve böylace rezil bilseydik, seni elbirliği ile korurduk. Mütereimi : (Vâ - Nü) n

Bu sayıdan diğer sayfalar: