A e —Sahif e 6 -— Akşam Tanika numara: ABDÜLHAMİT VE AFRODİT Yazan: İskender Fahreddin Harem ağasının aşkı çok kuvetliydi. Mel- âhatı kollarının ara: mağa başladı. Genç gönül katlanır. lambayı sına alarak sıkıştır- kız: «Göz görmeyince » diyordu. Fakat, yakıca... Cater ağa iri düdaklı - hadım, sever bir mahluktu. Molâhat, gece yar pençesine Oda karanlıktı. > Herkes uyuyordu. — Ne olur? Bir defa da © ki- rez gibi dudaklarınızlâ yanağım- dan Spünüz! Cafer ağa bu sözü bir kaç defa tekrar etmişti. Melühat fazla tereddüt etmedi. *Cöz görmeyince katla: hatırladı. kırmızı düdaklarını, un kömür gibi siyah yanağına yapıştırdı. Cafer ağa artık iradesini kay- betmişti. — Çoktanberi — sevdiği Melâhatle >şimdiye kadar — bu derece tekli ve samimi memişti. Bu sıra Cafer ağaya Melâhatin ihtiyacı vardı. Yüzüne gülmeğe ve onun vası- tasiyle malümat almağa mecburdu. Karanlıkta bir busenin onun 'ne ehemmiyeti vardı?. Zaten Melâhat, Cafer ağanın kendisine olan temayülünü biliyor- du. Kolundan ameliyat yapılırken fırsattan istifade ederek Melâha- tin dudaklarını koparırcasına sıkan ve okşayan Cafer ağa değil mi ı? larem — ağası Melâhatin bu za'fından cesaret alarak genç kızın boynuna sarildı ve yanak- larından öpmeğe başladı. Melâhat, bu kudurmuş arabın kuvvetli kolları arasında bir müd- det mükavemetsiz.. Süküt etti. Cafer ağa otuz beş yaşında vardı. Hadım olmasına rağmen genç ve güzel kızlarla oynaş- maktan çok hoşlanır, eğlenceyi çok sever ve Padişahın mahrem işlerinde mühim rol oynar bir mahlüktu. Melâhate yalvarmağa başlı — Size çok teşekkür ederim, küçük hanım! Bu gece beni red- detmediginiz için size ebediyyen medyun ve minnettar kalacağım. Size bir ricam daha var... — Vakit geç oldu Cafer ağa.. haydi kimse görmeden yavaşça çıkıp odanıza gidiniz, Bu kadar yeteri Harem ağsı genç kızın kolla- rını birakmıyordu. K — Kuzüm - küçük hanıml şu Tambayı biraz yakalım. Beş da- kikacık o güzel yüzünü göreyim! — Canım, yüzümü / yeni mi göreceksin? Haydi gevezeliği bır rak ! Bu vakit lamba yakılır mi? Nerede ise sabah olacak.. başımı belâya mı sokacaksın? — Herkes uyuyor Melâhat ha- mim... Allah aşkına şu lambayı biraz yakınız. Benim gibi bir arabın meden öpen bir meleği görmek saadı etmeyin! Beni tiksinerek mi, yok- sa severek mi öptünüz? Bunu yüzünüzdeki çizgilerden anlamak istiyorum.. beni karmayınız Melâ- hat hanım! siz kazanırsınız... Melâhat lambanın fitilini çıkar- dı.. Bahçeye karşı olan pencerenin perdesini indirdiler ve kenarlarını #ıkıca kapadılar. fakat - azgın ve eğlenceyi çok 1 nihayet onun düşmüştür.. Melâhat, karanlıkta tahammül ettiği arabın korkunç ve simsiyah çehresile karşılaşınca birden ir- ildi ve kollarının arasından kur- tularak; — Sen benim başımı sokacaksın! Diye söylendi. Cafer ağanın gözleri güldü. Benden tiksinmediniz, değil mi küçük hanım? Melâhat sinirlendi. Hayatta ümit edilmeyen hi şeyi göreceğini tasavvur ct halde, bir arap tarafından sevile- ceğini hiç de tahayyül etmemişti. Sarayda çok şirin , sevimli ğaları vardı. -Onlardan belâya miyecek, bu kadar hiddetlenmiyecekti . Cafer ağa tahammül edilmez derecede çirkin bir mahluktu . Onun kolları arasında , bir kaç dakika, ancak karanlıkta kalma- ğa tahammül edebilmişti. Küçük bir lambanın odaya neşretti ziya, birinin güzelligini - digerinin le çirkinligini meydana çıkarmıştı. Bo L — Allah aşkına üzerime — sak dırmal Şimdi bağırırım... Dedi. (Mabadı var) Gümrük; müfettiş müavir 1 — Türk olmak. suretlerini raptedeceklerdir. 1 — Nüfus tezkeresi, 2 — Tercümeihâl varakası. 3 — Askerlik mükell; oldukları askerlik şubi Namzetler imt şifahi kı tahsil ve takibatı kanuniye. murakabesi şekilleri, ikyasat usulü. 8— Ü 10— vukuf dahi ayrıca Tütün piyasası Ecnebi fırmalar İzmirden harıl harıl tütün alıyorlar İzmirde * satışlarının baş- ladığı yazılmıştır. Bu seneki tütün satışlarının yeni müşterileri var- dır. Bunlardan yeni bir Amerikan fırması İzmirde tütün alışına baş- lamıştır. Bundan başka bu seneki tütün alıcıları arasında maruf Alman firmaları da bulunmaktadır. - Bir Alman firması İzmir civarından 4 milyon kilo tütün mübayaasına başlamıştır. Bu Alman firması 13 Alman sigara fabrikasını temsil Halk sütunu Vefa orta mektebi müdürlü- den davet Yezuniyet ve ikmal imtihanları olan glenlilerin —günlerini anlamak — üzare Deylül 1929 tarihine kadar mektebe müracaatları. Bir evlâtlık aranıyor İyi bir nilo nezdinde katmak üzere 12 yaşlarında evlâtlik ve kimsesiz bir kiz aranıyor. Adres: Akşam gazelesi Halk sütunu vasıtasıyle (Büyükada R. Hanım) Daktilo arayanlara Kız ameli hayat mektabi dakte kur- Sundkm mezunum. Ticaretbanelerde ve 'ya hazgi bir yazıhanede iş arıyorum. Unkapanında Haydarda Biçakcı alâottin mahallesinde No 27-Lattü Teşekkür Mübim bir boğaz hastalığından muzlar Tip olan oğlum. Cebbar Kerrarın - boğa: Za ameliyat iera ederek- çocuğumun hayatın - Yenibahçede kâin Gürabayi Mmöslimin hastanesi boğaz, kulak burun mütehassısı doktor. İhya Salih beya ailemle beraber alnen teşekkür ederiz. Beyoğlu Bekaf dalresi kâtiplerinden 5 — Türkiyede maliye ve Gümrük teşkilâtı bakkında 6 — Hukuku idare hukuk ve ceza mahkemeleri usulü 8 — Basit ve mürekkep faiz hesapları nisbet ve tenasüp kaideleri satıh ve hacım mesahaları ari usulü defteri usulü ba ğrafya Türkiyenin tabil ve idari ve (l irkçe ve Fransızca kitabet ( İmtihanda Fransızcadan başka İngilizce Almanca ve İtalyanca ari dikkate alınacaktır. ) Hafiz Nürattin * 2 — Âli mekteplerin birinden mezun olmak. 3 — Yaşı yirmi dörtten aşağı otuzdan yukarı olmamak .4 — Namzetler ilân tarihinden itibaren 15 e istidaname ile müracaat edecekler ve verecekleri istidalara vesika, umuümi malümat. isadi coğrafyası, 25 eylül 1929 tarihinde gümrük mü- fettiş muavinliği müsabakasına ait duhul şeraiti ile imtihan programı için İstanbulda ve Ankarada bir müsabaka imtihanı açılacaktır. İmtihana duhul şeraiti şunlardı lül 929 tarihine kadar Gümrükler umum müdürli aşağıdaki evrakı ve vesaikin musaddak tini ifa ettiklerine veya tecil edilmiş bulunduklarına dair olarak mensup den alınacak resi 4 — Mektep şehadetname veya tasdikname. lar andan evvel sıhhi muayeneye tabi tutulacaklardır. Lâzm gelen şeraiti haiz olanlar tahriri ve şifahi olmâk üzere icra kılınacak müsabakaya iştirak edeceklerdir. Müsabakanın birinci tahriri kısmı Ankara ve İstanbulda ve tahrirde muvaffak olanların ikinci Ankarada olacaktır. Tahrirde muvaflak olmayanlar şifahi imtihana kabul edilmezler. Müsabaka neticesinde kazananlar Gümrük müfettiş muavinliğine tayin olunacaklardır. (İmtihan programı ) 1 — Maliye ve İktisat ilimleri hakkını 2 — Gmrük ve Tarife kanunu ile Gümrük muamelatı umumiyesi hakkında malümat, 3 — Türkiyede bugün cari olan bilumum vergi ve resimler ile tarh ve cibayet usulleri, usulü 4 — Muhasebei umumiye kanunu alıkâmı ve bu busustaki mütalealar. Büt; i olduğı ş unu ahkâmı ve bu busust ütalealar. Bütçe ve tabi olduğu esaslı kaideler. Senci maliye ve devrei hesabiye: Mevzu kanunlar masarifin tediyesi ve ita emri, bütçenin imumi malümat. e dair malümat. le ve muzaaf hakkında muhtasar malümat, Macar hikâyesi Günde on busüsi dors veran ve ga: yet yknasak, cansıkıcı, körletici bir hayat süren fransızca muallimesi Marie” nin bütün ömründeki enheyecanlı vaka gudur: Bir kere muallimeliğe yeni baş- ladığı zaman, çocukluğuna dair bir. hikâye anlatmıştı.. Dokuz yaşındayken, bir çiftlikte, arı ko- vanları “ yanında — kaybolmuştu. Anlar onu sokmuşlardı. Ve, yüzü işmişti, şişmişti... Tam iki hafta yatmıştı. — Yüzüne ve ağrıyan yerlerine balçık sürmüş- lerdi. Marie, farkına varmıştı ki, bu bikâye, — dinleyenlerin — alâk; celbediyor. Bunu, yüzlerce defa, bütün talebesine, bütün tamıdık- larına anlattı. Bununla da kal- maz, hikâyesüin bütün cümleleri ins; sürdüler, mazüi şubudi, üçün- Cü şahs, cemi Ah, bu sarf ve naho... Mualli- meciğin iliklerine işlemişti. Her- şeyi, o noktai nazardan görüyordu. Yolda yürürken bile, nefsini müf- ret mütekellim addederdi. Bazen, pastacı dükkânında, kendi yorgun harap meslektaş ve vatan- daşlarila buluşurdu: O zaman, cemi mütekellim olurdu; fakat, konuş- mazlardı. Yan yana, süküt içinde otururlardı. Konuşmaktan o kadar bizardılar ki, senelerce böyle sus- salar, onlara eylence olurdu . Bir nisan akşamı, köprüni üzerinde, gözlüklü, miop bir deli- kanlı, ona yaklaştı. Bir şeyler söyledi. Mari, cevap vermedi. Erkekleri tanırdı. Bir vakitler, bu gibi geçici rabıtalar tesis nigğ.' Kıg:flyelıri, ondan, bedava fransızca öyrenmişlerdi. Lügatları genişleyince, onu eker giderlerdi. Niop delikanl — Hayır, ben, o cins adam değilim ! - etti; ve, gözleri, gö arkasından parladı. - Aylardanberi, sizi, bu köprüden saat yedide geçerken görüyorum. Dairha aynı haldesiniz: Sade ve mükedder... Yalnızlığınız reğimi burkuyor... Sizinle çok alâkadarım. — Benimle mi ? Muallime, kızmış gibi bakıyor: du. Delikanlı, mütereddit bir hal- de, alçak sesle konuşuyordu. Ma- mafih, Marie, dinledi: Kendisi ko- nuşmamak suretile, dinlemek taham: pek kuvvetliydi. Bu sözler, ve nahv değildi. Lügat değildi. Tatlı, canlı, kıpkırmızı kanlı, hara- retli ve gölgede ışıldıyormuş sini veren sözlerdi. Marie, vere- cek cevap bulamıyordu . Kendisile alay edilmesinden de korkuyordu... Keza, birşey anlamıyordu, Aksam Üüstü, odasına döndüğü zaman aynaya baktı. İhtiyarlamış, göç- müş olduğunu gördü. Miop — delikanlı ile — birkaç kere daha tesadüf ettiler. Son seferinde, delikanlı, >bir büyük kapınm . kuytuluğunda, onun elini öptü. Hattâ eldivenin altında bile, elinin çok soğuk olduğunu bi: setti... Mesele, bununla kapandı. Delikanlı, bir daha görünmedi Gözlüklü kavalyeye ne olmuştu, Allah bilir.. Öteki erkerler, Ma- 'den, nasıl bir az fransızca do- dırıp kaçtılarsa, bu da iztirap sızdırıp - kaçmıtı. Müstakbel bir şair olacaktı şüphesiz. Mısra- Tarındaki elemi muallimeden tat- ayi, böyle bir- gene, saat yedide, köp- rüden geçiyodu. İlkönce, gözlüklü adamın ortadan silindiğine dikkat de etmedi. Sonra, bunun farkına vardı. - Demek, döndü. Maziüi dini svretlerile bunu kendi kendine sordu: - Yani, — interrogativement ve interrondgativement... Bu Erkek, sinden fenadı. çalmıştı. ir erkeklerin hep- Çünkü, elemimi Ceneral karısının kaybolan çakısı, gözleri önünde açıldı. Büyük ağzı, kalbir Marie, sonra, birşey düşünmedi. Ders vermekte deyam etti. Eski sinden daha fazla ihtimam sarf- ediyordu. Yeniden kof ve boş kelimeler, dimağında uğuldamağa başladı. İki ders arasında, müsait bir ce- vap bulursa, sokaktaki sıralar üze- rine otururdu. Gözlerini *kapar ve park tahayyül ederdi. Budapeşte' de, derin mavilikte, esrarengiz parklar yoktur. " Marie, Berliç'te olduğu gibi, insanların amcaları ile bera- ber dolaştıkları ve ceneral karı- sının çakısını kaybettiği parkları severdi. Havuzlu, şelâleli, akasyalı parkları, Her gün, iki ders arasında, bir çeyrek, böyle tahayyül ederdi. Ahi Başını, mavi / gölgelikler ortasındaki bir aşk heykeline dayayarak azıcık dinlenmeyi oka- dar isterdi ki, Hdütercimiz (Hatice Süreyya) saplandı