_1 Tefrika numarası: 96 / Mı ARDÜLHAMİT M MA MA TÜCARMR ŞK AA A «Köleniz xendimden VE AFRODİT Yazan: İskender Fahreddin şüphe ederim; Melâ- hat hanımdan şüphelenmem.. Fakat ins- anlık Lâli bu.. genç kız.. belki de, iğfal edilerek elde edilmiştir. Abdülhamit hiddetinden bir çocuk » bi odanın içinde zıplıyor.. birbirini tutmayan haberleri duydukça ne yapacağını bilmiyordu. Abdülhamit Fehim paşanın teminatına ehemmiyet vermemekle beraber. içine bir şüphe girdi. *Sinek pis olmasa da mide bur dandırır.., darbi meselini hatırlı- yarak: — Peki, dedi, O adamı bulup getirde bir defa konuşalım.. ona göre tedbir alırız! Dedi. Fehim paşa, Efendisinden gör- dügü bu kadar iltifat Üzerine, huzuru bumayuna çıkar çıkmaz Beyoğlunda faaliyete geçmişti. Fehim paşa padişaha “Cemiyeti hafiye. meselesinden bahsederken bu işe İzzet paşayı da karıştırmış 've kendisine yardım etmesini rica etmişti. Padişal — Haydi sen git. O adamı bul ğetir. İzzet paşanın yardımına ihtiyaç hasıl olduğu zaman ben Demişti. Fehim paşa o akşam yıldızdan çıkdığı zaman İzzet paşa da bir başka mesele hakkında zati şa- haneye maruzatta bulunmak üze- ini aradığını söyler İzzet paşa Abdülhamidin huzuruna çıkınca bu mesele ile karşılaşmıştı. Padişah, kâtibine de ayni söz- leri söylemişti. İzzet paşa, Melâhatin ismini işidince başını aşağı eğerek süküt etti. Abdülhamit: Neden öyle, Melâhatin ismini işidince başını ğı eğdin? şı;)rye uu ğdi İzzet paşa, daha geçen akşam Padişahın | başı ucunda | (Cevdet beyle aktettiği itilâfı ve itilâftan Abdülhamidin ne kadar çok mem- nun oldugunu düşünerek — bu işe burnunu sokmamağı muvafık bulmuştu. — Padişahım, dedi, Fehim pa- ga kulunuzu aldatmış olabilirler.. bendeniz Melâhat hanımın böyle işlere girdiğini gözümle * görsem inanmam... O, Efendimize — her zaman fedayı câna ömüde, tam manasiyle sadık bir kızdır.. ondan böyle bir ihanet beklemek günah olur. Allah insanı şaşırtmasın ya.. Abdulhamit gözlerini açarak bağırdı:. — İzzet! Öyle diplomatça lâf öyliyorsun ki.. — “Allah şaşırtmasın ya... Diye ortaya, şüphe uyandıracak bir fitil atmakta ne mana var? İzzet paşa Efendisinin Melâhate olan itimadının sarsılmak isteme- diğini —anlayınca, Padişahı yarı şüpheli bir vaziyette bırakmak emelile şu cevabı vermişti: — Köleniz kendimden şüphe vim, Melâhat hanımdan şüphe- icadem. Fakat insanlık hâli bu.. genç kız.. belki de iğfal edilerek elde edilmiş olabilir. Günahını almak istemem.. Abdülhamit ayağını yere vura- rak, odanın içinde bir çocuk gibi, letinden zıplıyor... Melâhatten böyle bir şey ümit etmek istemi- yordu. Abdülhamit daima fenalığa mü- Homayil olduğundan menfi muha- :e ve mütalâalara daha fazla ansanı ehemmiyet verir ve bu gibi söz- leria. tesiri altında” kalmaktan kendini kurtaramazdı. Padişah: — Neticeye kadar fikrimi de- Hiştiremem. Fakat, madamki tıb- biyeli Nuüri bu işde de yardım edecek ve faydası dokunacakmış. O halde kendisine iyi muamele edilmesini söyleyiniz! Demiş ve İzzet paşa huzardan çıkıp Cevdet beyin odasına gelince bu iradeyi teblig etmişti. İzzet paşa, bu meselede Eehim paşaya kızmakla beraber, padi- şaha da başka türlü söyliyemezdi. — Ya hakikaten, aksi gibi, bir şey çıkıverirse, ne yaparım?! (Mabadı var ) Olümden korkmamak Bunu ispat için küçük çocukları zehirliyorlar Prag şehrinde parklardan birin- de oynamakta olan iki buçuk kâğıda sarılı bir çukolata bulmuş ve annesinin mani olmasına rağ- men çukolatayı derhal ağzına atarak yemiştir. Çocuk bir kaç dakika sonra , yere yuvarlanmış , aztıraptan — yerlerde kıvranmağa başlamıştır. Bu sırada - biraz ile- ride kitap okumakla meşğul olan genç bir talebe çocuğun imda> a yetişmiş ve onu kolları ara- sına alarak hastaneye götürmek istemiştir. Fakat daha yolda iken çocuk ölmüştür. Genç talebe çocuğun valdesim “Arsenikli çukolata yemiştir, bundan öldü , demiştir. Yapılan doğru si müştir. lemiş olduğunu göster- unun “üzerine talebeye kolata yedi- sorulmuştur. Talcbe önceleri tahminen söyledi- ğini anlatınış, fakat sıkı bir | tak neticesinde * her şeyi itiraf etmiştir. Talebenin söylediklerine naz: ven Pragda “Ülüm arkadaş! namt altında bir cemiyet mev- cuttur. Bu cemiyetin azaları 16 dan 20 yaşına kadar olan mektep talebelerinden müteşekkildir. Bu gençler ölümden korkma- dıklarını ispat için bir çok yere zehirli şeker, çukolata, atarak çocukları zehirlemektedirler. Genç talebe de bir çok parklara bu şekerlerden attığı için çocuğun bu şekerden yediğini anlamıştır. Cemiyet azaları tevkif edilmiş- tir. Yakında muhakemelerine baş- lanacaktır. — Eksa Halk sütunu Mürebbiye aranıyor 9 ve 18 yaşında iki örkek çocuk için aslen F Fransız gibi bilen bir mürebbiye aranı yör, Gazetemiz idare müdüriyetine mü- iş arıyorum 10 yaşında Ve orla Ülsn mezunuyam. Fransızca bilirim, İngilize vo usulü delteriye aşınayım Ticarothanelerde ça Tişmak istiyorum. Adrosi - Beyoğlu — kürlülüş — eYazıcır apartmanı Rüştü. yaşında bir çocuk kumlar arasında fethi meyyit ameliyatı da talebenin m Akşanı Meraklı hikâye tefrikası: 6 İngilizceden nakleden: Cingöz İhtiyar adam korkusundan tit- remeğe başladı. Yalan ve yanlış degildi; cüce- deri fabrikaya — kendisi - kabul | etmişti.. Hattâ bunların simalı bile hatırlamıştı . Fakat cüce olduklarını bir türlü batırlayamı- yordu, Cüceleri — bilerek — fabrikaya almasına imkân yoktu. Fabrikaya kabul edilecek işcilerin nizamen bir buçuk metrodan kısa olma- ması lâzımdı. Bununla beraber, fabrikatorun — cüceler“ hakkında ayrı bir kanaatı daha vardı ki, bu itibarla da cüceleri fabrikaya kabul etmesine imkân yoktu. Kâtip af talep eti — Bir yanlışlık olmuş efene ayitlerini terkin eder Amele başı söze karışt — Bana sorarsanız, cücelerin diger amelelerden çok daha ma- hirane ve sadıkane çalışdıklarını söylemekle iftihar ederim. Direktör hiddetle elini salladı: — Bir müessesede cücelerin adedi birden fazla olamaz! Olursa bile üç, beş, yedi. Yani tek olmalı. Çift cüceler herhangi bir müessese için meşum addedilir. Ben katiyen birden fazlasına taraftar degilim; zaten beş on ğünden beri harice yapılan çıkolâta ihracatımızda bir durgunluk vardır.. her- halde se- bebi bu olacak! derhal bunlardan ıkarınız! bağırdı: de., İkisini de.. — Birini çıkarmak kâfidir. Dedi. Amele başı, büyük cüceyi da- ha fazla seviyordu. — Cakl sen kal.. kardeşin git- Dedi ve Tomun hesabını gör- dü. Küçük cüce — fabrikadan çıktı. Cak, kardeşinin kulağına : — Merak etme.. Ben çalışır, sana bakarım. Şükret ki Felâket ikimize birden gelmedi. Demişti. Cak artık fabrikanın belli başlı bir adamı olmuştu. Cüce aşağı. Cüce yukarı.. Herkes onunla meş- gul oluyordu. Çikolata fabrikasının cücesi pa- ketlerin arasında dolaşırken kar- deşini düşündü v — Zavallı Tom, batıl bir itil Aşağıya dercettiğimiz hikâye, meş> hur rüs müharriri Lev Tolstoy'un kü- Çücük, —bir şaheseridir. Malüm olduğu Üüzere, Tolstoy, yanlız edip değil, aynı zamanı akil bir felsafe - sahibi Hattâ bu - sebepledir ki, Sina rağman, — rüs kili- arıştı. Tolstoy daş bür fikirlerini, berkesin anbyabi gi basit hikâyelor haline sokmuştu. p nerden doğar hikâyesi de, bunlardan biridir. 'nun Üzerin Bir keşiş, vahşi — hayvanlardan korkmaksızın bir ormanda yaşı. yordu. Keşiş ile vaşi hayvanlar birbirlerile konuşup anlaşıyorlardı. Bir gün, keşiş, bir ağacın altına uzanmıştı; — ağacın — dibinde, geceyi geçirmek üzre, bir karga, bir güvercin, bir geyik ve bir de yılan bulunuyordu. Bu hayvanlar dünyadaki iztirabın menşei hak- kında münakaşaya giriştiler. Karga dedi — İztirap açlıktan gelir. Bir dalın üstüne konup iştıhalı iştıhalı karnını doyürürken, dünyayı gül- lük gülüstanlık görürsün. Fakat iki gün aç kalda bak; gözün dünyayı görmek istemez; sinirle- nirsin; yerinde duramaz olursun; rahatını kaybedersin; — hele bu esnada gözüne bir lokma et iliş- sin, hiç düşünmeden hemen üstüne saldırırsın. Seni sopayla dövseler, taşlasalar; köpekler, kurtlar seni asırsalar da ağrındaki lokmayı bırakmazsın. Böylelikle içimi açlığa kurban giden nicelerimiz vardır. Her iztirap açlıktan gelir. Güvercin dedi ki: — Bence iztirap açlıktan gel- miyor. İztirabı doğuran aşktır. Eğer tek başımıza ” yaşasaydık, bu kadar azap çekmezdik. Hiç olmazsa, bu azabı yalnız kendimiz duyardık. Halbuki, biz her zaman çift olarak yaşıyoruz. Eşini okadar seviyorsun ki, rahatım kaybedi- yorsun; her an onu düşünüyorsun: Acaba karnı tok mudur? Acaba öşüyor mu? Eğer eşin senden biraz uzaklaşırsa, mahvoldun demektir. Onu ya bir atmacanın kaptığını, yahut insanları çaldığını düşünerek çıldırırın. Aramağa başlarsın ve €n nihayet felâket senin de ba- şına gelip çatar. Ya bir şahinin pençesinde can verirsin, ya aa bir. ağın içine düşersin. Başına bu iş- ler gelmez de, arayıp taramana rağmen eşini bir. türlü bulamaz- san, yemekten içmekten - kesilir, çeşme — ahüfigana başlarsın. Böylelikle içimizde aş- ka kurban gitmiş nicelerimiz var- dir:.. İztirap açlıktan değil, aşk- tan geliyor.. Yılan dedi. kir — Hayır, iztirap, ne açlıktan, ne de aşktan gelir. İztirabın men- şei bettiynetliktir. Eğer uslu uslu yaşasak, kimseyi sokmağı düşün- mesek, işler mükemmelen yolunda giderdi. Halbuki bunu yapıyor mıyız ya? Eğer arzunun hilâfına rir iş olursa derhal hiddetleniyor- kıvranıyor, islık çalarak sah diriyor, ve — sokuüyorsun. Artık içkimseye karşı merhametin yok- Ananı babanı bile ısırabilir. Hiddetin © dereceye gele- bilir ki, kendikendini öldi İztirap , bettiynetlikten geliyor. Geyik dedi ki: — Hayır, iztirap ne açlıktan 'ne aşktan, ne bettiynetlikten gel- mededir. İztirabı doğuran şey kor- kudur! Eğer korkmamak elde ol- saydı, ne rahat yaşanırdı. Ayak- larımız ince ve hafiftir; yüreğimiz sağlamdır. Küçük hayvanlara kar- şı kendimizi. boynuzlarımızla, bü- yüklere karşı ise bacaklarımızın koşmak — kabiliyetle — müdafaa edebiliriz. Fakat buna rağmen korkuyu duymamak kabil -değil. Ormanda, bir dal kırılsın, bir yaprak kımıldasın; - derhal irpererek titremeğe — başlarsın . Kalbin, göğsünden fırlıyacakmış atar; bir ok gibi uçarak san.. Bir tavşan geçmiş, bir kuş kanatlarını çırpmıştır; sen vah- şi bir hayvan tarafından kovalan- dığını zannetmiş, tehlikeye doğru koşmağa başlamışsındır. Bazan bir köpekten kurtulmak için avcının kucağına düşersin; bazan, sebep- siz bir korkuyla yıldırım gibi gi- derken birdenbire ayağın takılır, tepetaklak olur ve bir uçurum içinde can verirsin. Uyurken bile bir gözün açıktır; vücudunda da- imi — ürpermeler vardır. Rahat, sükün yok. İztirap korkudan gelir. Hayvanların münakaşasını dine liyen keşiş, dedi ki: — İztiraplarımız, felâketlerimiz, ne açlıktan, ne aşktan, ne bet- tynetlikten, ne de korkudan gelir. İztirabı bizzat kendimiz doğururuz. Zira, açlığın, aşkın, bettiynetliğin korkunun menşei bizzat kendimiz- dedir... Mütercimi : gi kaçarsı (Vü - Nü) Devlet Demir yolları ve limanları Umumi idaresinden: Münakasası fesholunan 60 km. yol malzemesinden yalız — büyük malzeme takrar kapalı zarfla münakasaya konmuştur. Münakasa 26 Eylüöl Perşembe günü saat 16 da Ankarada Devlet Demiryolları İdaresinde yapılacaktır. Münakasaya iştirak edenlerin teklif mektuplarını ve muvakkat temi- n kurbanı oldu... iye söylendi. | İKİNCİ KISIM Aradan üç ay geçti. Cak fabrikada çalışıyordu. Tom iş bulamamıştı. Bir akşam cüceler vermiş kpnuşiyorlardı. — Tom! Ben fabrikada çok yorulıyorum. Buna mukabil kazan- cımın yarısını sen yiyorsun! Dün- yada bundan daha büyük hak- | sızlık olmaz.. biri çalışsın, kazan- sın. Diğeri çalışmasın, hazır yesin, Buna tahammül olunur mu? (Mabadı var) başbaşa natlarını ayni günde saat 15,30a kadar Umumi müduürlük kalemine vermeleri lazımdır. Talipler münakasa şortnamelerini 10 lira mükabilinde Ankarada, Malzeme dairesinden, İstanbulda Haydarpaşa mağazasından tedarik l Şehremanetinden: Bedeli keşfi 11040 lira olan Cerrahpaşa hasta- nesinin asansör montrajları kapalı zarfla mi liplerin şartaame almak zım müdürlü 2 Eylül 929 pazartesi akasaya konmuştur. Ta- keşif evrakını görmek için her gün leva- üne gelmeleri. Teklif mektuplar Mektep kitaplarına fiat tayini Devlet matbaası müdürlüğünden: Mektep kitapları fiatını tayin etmek üzere Maarif vekâleti celilesi tarafından bir komisyon teşkil edilmiştir. Tab'ı bitmiş olan kitaplarını | matbaaya hemen tevdi etmeleri lüzumu tabilere ilân olunur. L