ABDÜLHAMİT Sarayda, iki canbaz Melâhat tıbbiyeliyi 5 Ağustos 1929 — İ VE AFRODİT * Yazan: İskender Fahreddin bir ipte oyniyordu.. odasına çağırdığı zaman, Nuri kendi vaziyetini tehlikeli görmüştü! © Bu mektup sakın başkası Melâhate kendi el Melâhat huzuru: hümayundan çıkınca doğru odasına gitti. Artık, sarayda, NURİ nin mev- cudiyetinden başka bir üzüntüsü kalmamıştı. Melâhat, günün birinde Nuri tarafından başına bir belâ gele- cegini tahmin ediyordu. Nuri evvelâ isyankâr ve samimi bir genç ruhiyle kedisini Melâha- te sevdirmişken, bilâhara yaptığı çılğınlıklarla genç kızın canını sıkmağa başlamıştı. Melâhat odasında Nurinin va- ziyetini düşüniyordu. Tıbbiyeli genç, Padişahın na- zarında yalnız şüpheli değil, aynı zamanda da tehlikeli bir adamı Abdülhamit onu - doktor Ali bey grubunu meydana çıkarmış olmasına rağmen - serbest bırak- miyordu. Nuri hakikaten muvazenesini kaybetmişti. -Kendisine hariçte boşbuğazlık etmemesini - tenbih etseler de o dinlemiyecek ve sa- rayda gördüklerini ve bilhassa Rumelihisarı hadisesini önüne ge- lene anlatacaktı. Böyle mühim bir hadisenin ha- Tice aksetmesi Padişahın işine Yıldızda o ğünlerde o kadar esrarı engiz vakalar oldugu halde kimsenin haberi olmıyordu. Padişah: — Nuri gibi bir boşboğaz dışarıya çıkınca çenesini tutar mı?'| Diyordu. İşte Abdülhamit bu endişe ile Nurinin vücudunun ortadan kal- dırılması vazifesini - bu gibi işlerde muvaffakıyet gösteren Melâhate havale etmişti. Genç kiz, / odasında, — kendi kendine uzun boylu düşündükten — Ne olursa olsun, velinime min bu son arzusunu da yerine getireceğim... —| Melâhat, Nuriye kısa bir mek- tup yazıp gönderdi. Bu metupta diyordu — “.. Bana karşı muğber ol- dağunuzu biliyorum, Nuri bey! Fakat, ne yapayım? Sizi şimdiye kadar iyice anlayamamı “Kapal zarf nsnlik ım eline geçmesin İkbalcigimi aya kadar gelirim... Şimdi bu hatayı tamir etmek istiyorum.. Beni her halde affede- ceksiniz! Buna eminim.. - Bunun için görmek — istigorum . Benim - sizin odanıza — şelmeme imkân yok.. Fakat siz benim odama gelebilirsiniz! Cevabınızı bekliyorun sizi Melâhat Nuri, — Melâhatin — mektubunu aldığı zaman kız kardeşi İkbal yanında oturuyordu. Nuri, bu mektubu yüksek sesle — kiz |kardeşine — okudu. Nurinin çehresinde memnuniyet ifade eden en ufak bir tebessüm bile görülmedi. Mektubu avucunun içinde bu- ruştardu ve: — Galiba gene yeni bir pilân var... Diye mırıldandı. Nuri hemşiresile çok akıllı bir insan gibi konuşıyordu. bal, dedi, ben artık bu bırakacağını.. yahut haki- ele alarak, bu kome- dyaya - kanlı bir facia ilâve ct- mek süretile - nihayet vereceği Zira, bu . esarete kalmadı! İkbal — biraderinin — boynuna sarılarak : — Kardeşim — sonra — hayatın tehlikeye düşer Diye ağlamağa başladı. Nuri ne yapacağını kız karde- şine söylemedi. Odanın içinde dolaşıyordu. İkbal gitmek istemişti. Nuri defterinden bir boş y Tdur dedi, götür de.. Nuri, kız kardeşinin mümana- atine ehemmiyet vermedi.. Şu satırları karaladı : Gönderdiğin mektubu aldım. Beni ne kadar çok sevin- dirdiğini izaha lüzum yoktur zannediyorum. Eğer rahatsız et- mezsem şimdi odanıza gelece- gim. . Nari — Bu mektup sakın başkasının eline geçmesin İkbalcigim! Kendi elinle ver... Ben on dakika sonra Könür nn badi AkASASI Ali ticaret mektebi mubayaat komisyonundan Mektep için mubayaası muktezi Sartaş İ Gatlaik bökadir p 110 ton Kıriple maden kömürü $ artesi günü saat on dört buçukta ihalesi icra olunmak üzere kapalı zarf usulile münakasaya konulmuş- tur. Taliplerin evsaf ve şeraiti sairesini öğrenmek için pazartesi, perşembe işin de yüzde yedi P İ ünleri mektep idaresine müracaatları, münakasaya iştirak ü buçuk nisbetinde teminatı muvakkateleri ik binası dahilinde Müessesatı Ticariye ve zıraiye muhasibi mesulluğüne yatırarak alacakları makbuz ile vesaiki saireyi muhtevi teklif mektuplarını ihale yonumuza tevdi eylemeleri. atınden evel mektepte müteşekkil komis- istanbul Posta ve telgraf başmüdürlügünden İstanbul, Galata, beyoglu ve Panğaltı merkezleri meyanesinde moto | sikletli Telgraf nakliyatı aleni olarak münakasaya vazedilmiştir. mü- nakasa şartnamesini görmek ve almak isteyenler her gün tahrirat kalemine müracaat edebilirler. Münakasa Ağustusun onuncu Cumartesi günü badezzeval saat 14 te icra kürde */ade 7,5 nisbetindeki teminatı muvakkatelrini olunacağından talipler yevmi mez- müstashiben baş müdüriyetle müteşekkil komisyona lüzumu müracaatları ilân olunur. tahammülüm | . Oları çenesine düşüyor; boynun- Dul bir zabit karısının sayfiye- sinde oturan ressam Egor Çavinç kendini —sabahin — malihülyasına bizakmış. — Odasında — dolaşıyor Sonbahar gelmek — üzre: — ağır, şekilsiz bulutlar, sürü halinde gök yüzünü kaplamışlar. Soğuk, ilik- lere işleyen bir rüzgâr esiyor. Ağaçlar inliyerek hep bir istika- mete doğru yatıyorlar. Havalarda ve toprakta sarı yapraklar di yor. Yaza elveda.. Eğer tabiatın bu hüznüne sanatkâr gözüyle bakılacak olsa güzel ve şairane bir tarafını bulmak habil.. Fakat ressam Egor Çavinç bi likleri görecek halde değil: Can sıkıntısı içini yiyor, kafasında yal Ünuz bir fikir var: artık yarın bu evde bulunmiyacak, Karyola, kemleler, döşeme - hep yastıklarla, battaniyelerle, sepetlerle dolu. Oda süprülmemiş, pencere- indirilmiş. den patiska perde Yarın şehre gidiyor. rın eşyaları götürmek için araba kiralamağa — gitti. 20 yaşındaki kızı Katya annesinin evde olma- masından istifade ederek, çoktan: dir, genç adamın odasında oturuyor. Yafın ressam - gide- cek. Halbuki söyliyecekleri - var ki... Söylüyor, söylüyor; fakat söylemek istedik- lerinin onda birini söyliyemedi anlıyor. Yaşlı gözlerle sanatkârın uzun saçlı başına bakıyor,- hüzün- le,coşkunlukla bakıyor.Kılh ressam, harikulâde mendebur ve çirkindir: dan, burun deliklerinden, kulak- larından kıllar. fışkırmış. / Gözle- ri, sarkık kalın; kaşların içine saklanmış. Saçları öyle sık öyle harma” karışık eğer içlerine sinek ve ya bir hamam böceği düşse ebediyen bu karanlık or- mandan kurtulamaz. Egor Çavinç Katya'yı dinlyor, esniyor. Yor- | gundur. Katya hıçkırmağa başla- / dıkça, sarkık kaşlarının arasından ona bakıyor; sı şuyor. — Ben evlenemem.. Katya yavaşça soruyor: — Niçin? — Çünki ben ressamın; umumi- yetle?, sanatkâr — bir adamın evlenmemesi lâzımdır. Sanatkâr, serbest olmalıdır. Rahat olmalıdır. — Ben sizi nasıl rahatsız edebi- lirdim, Egor Çavinç? — Kendim için söylemiyorum.. Yani umumiyetle.. Meşhur edipler ve ressamlar hiçbir. zaman evlen- memişlerdir. — Siz de meşhur olacaksınız biliyorum.. Fakat bir de benim i Annemden kor- ki. Sizin benimle evlenmiyeceği- nizi bir duyarsa dünyayı başıma yıkar.. Ah başıma gelenler.. Siz, oda kirasını da vermediniz.. — Ne olacak, veri Egor Çavinç daha sür'atle oda-, da dolaşıyor. —Awrupa'ya gideceğim.. Ve Eger Çavinç Avrupa'ya mekten daha kolay bir şey olma- dığını anlatmağa başlıyor." Mesele bir tablo yapıp satmaktan ibaret. stik ediyor:' . Neden yazın resim yapmadınız? — Hiç bu ahır gibi yerde çalı- şabilir miydim? Sonra modelleri nerede bulmalı ? Aşağı katlarda bir yerde bir kapı kızla kapanıyor. Her an anne- sinin avdetini bekliyen Katya kalkıyor ve odadan dışarı fırlıyor. ona okadar çok | Anton Çehof Ressam yalnız kaldı. Aşağıda, avdet eden ev sahibesinin tabak- ları tıkırdattığı ve eşya - başına kendisinden iki ruble isteyen mujiklere küfrettiği işitiliyor. Ressam masanın üstündeki votka kadehini yuvarladı. Sanki karnın- daki her uzvu gülüyormuş gibi bir şeyler hissetti.. Hülya kurma- ğa başladı. Nasıl mehur olacağını tahayyül ediyor. İstikbaldeki meş- hur eserini bir türlü kestiremiyor Amma, gazetelerin kendinden na- sıl bahsettiklerini, mağazalarda kendi. fotoğraflarının nasıl satı- dığını, arkasından dostlarının na- sıl kıskançlıkla baktıklarını iyiye, apaşikâr görüyor. Kendisini mükemmel döşenmiş bir salonda, etrafını bir sürü güzel takdirkâr- lar sarmış olarak tahayyül ediyor. Fakat hayalinin bu tarafları biraz karışık! Çi mründe ne bir salon ne de Katya,dan başka bir takdirkâr görmüştür Aşağıda gene ev sahibesinin sesi: — Yanmıyor allah canını ala- sıca.. Kömür ver şuradan Katya.. Hülyalı — sanatkâr, — ümitlerini hayallerini daha aşikâr görebilmek için birisile konuşmak ihtiyacın- dadır. Aşağı iniyor. Mutfakta semaverin dumanı arasında çö- melmiş olan ev sahibesile Kat- ya'nın yanına oturuyor. - Başlıyor anlatmağa: — Ressam olmak mükemmel iştir.. Canım nereyi isterse oraya giderim; canım ne isterse onu yaparım. Memur değilim, toprak sürmem.. Ne amirim var, ne ka- rışanım, Kendi kendimin efendi- siyim.. Bununla beraber beşeriyete de muazzam hizmetlerim dokunur. Yemekten sonra istirahata çe- kildi. Her zaman gurup zama- 'nina kadar yatardı. Fakat bu sefer sanki birisi ayağını çekiyor- müş; ismini çağırıyorlarmış gibi geldi ona. Gözlerini açtı arkadaşı Ppeyizajist Ükleykin'ı gördü. — Vay sen misi Kucaklaştılar; sualler cevaplar başladı: —Eh. yeni eserler var mı bakalım? — Şöyle böyle çalıştım. Sende 'ne var? Egor, karyolanın altına giriyor ve oradan büyük bir muşamba çıkarıyor: — İşte “Nişanlısından ayrıldık- ftan sonra, pencerde mütehayyil bir genç kız ,, ismindeki eserim. Tabü daha bitmedi. Muşambada açık bir pencere- de oturan Katya'nın resmi gö üyor. Ükleykin tabloyu beğen- Fakat şöyle bir iki kelime ile, işi atlatıyor. Ortaya votka şişesi çıkıyor.. Akşama Egor Çavin'çe komşusu, tarih ressamı Kostiliyef misafir geldi. 35 yaşlarında olan bu ressamın uzun saçları ve Sha- kespeare üsulile biçilmiş bir yakası vardır. Votkayı görüyor, suratını buruşturuyor, midesinin rahatsız- lığından bahsediyor; fakat arka- daşlarının israrlarına dayanamıya- rak bir kadeh yuvarlıyor. Dostlarımİ- diyor- bir mevzu ü /le bir Neron tasvir etmek istiyorum. Neron olmasa da olur ya.. Neyse onun - karşısına hristiyanlığı çıkaracağım. Bir ta- rafta Roma, diğer tarafta hı tiyanlığın ruhu.. Ruh! anlıyor mu- .. Ruhu tasvir etmek arzu- Aşağıda ev sahibesinin ses - Ratyü löyer " gellei 0 Nor çıkasıca karı su nerde? den, kafese girmiş kurt 'nın bir köşesinden öbür köşesi gidip geliyorlar. Durmaksızın hep birden konuşuyorlar. Samimiyetle, heyecanla, ilhamla konuşuyor- dar.... Eğer onları dinleyecek Yeni neşriyat — Yeni ruh Hasan Cemil bey tarafından bu serlavha ile bir eser neşredil- iştir. 450 sahifelik güzel bir teşkil eden yeni ruh edebi olmaktan ziydde içtimai ve felsefi mutelif'tetkiklerden, makalelerden mürekkep bir eserdir. Bir asır evel Napolyon Bona- partın istilâsına, kahrına uğrayan Prusya - bizim gibi - çok ezildil- ten ağNlü dryaninişir " İyter dd © zaman Prusyayı süratla tedavi için yapılan şeyleri tetkik etmel ediyor. Canlı azım sahibi büyük bir milletin hareket ve hayat menba- larını tanzim ile muazzam 1870 inkılâbını hazırlayan — kuvvetler aynile bizde' de harekete gelmiş- tir. Prusyada — 1870 zaferini ilk mektepler muallimlerinin kazanmış olduğunu daima tekrar ederler. Milli mukaddes duygunun kalp: lerde büyümesini temin için Prus yada neler yapılmış, nasıl çalışıl miş olduğu ehemmiyetle | te! olunmağa şayandır. c Hasan Cemil B.f. bunun tetkik ediyor, ve büyük işler başaracak yeni ve hür kuvvetle hazırlanacak par- lak bir istikbal nasıl vücut bul- duğunü, — bütün içtimai sınl arasında vahdet tesis ede terbiyenin ne seretle verildiğini gösteriyor. Bu vadide bizdede az zaman içinde ne büyük adımlar alıldığına işaret ediyor. Böyle ciddi faydalı es: çoğalmasını temenni'edelim. - Müzeler idaresi izahat veriyor üzeler müdüriyetinden: Mute- ber gazetenizin 1 Ağustos tarihli nüshasında “ Seyyahat acentaları ve müze idaresi , serlevhasile bir fıkra gördüm. Bunda bazı yanlış- lıklar bulunduğundan — bervechi ati tashıhıni rica ederim: 1 — Aym sahada bulunan Asarı Atika Müzesi, Çinili köşk ve Şarkı Kadim müzesi salıdan başka her gün yazın saat 10 dan 17 ye, ve yalnız cumaları saat 13 den 17 ye kadar açıktır. 2 — Süleymaniye camii civa- rındaki Evkaf Müzesi pazartesin- den başka her gün yazın saat 10 dan 17 ye, cumaları saat 13 den 17 ye kadar açıktır. 3 — Topkapu sarayı Müzesi haftada dört gün, yani Cuma, Pazar, Salı ve Perşenbe günleri, yazın saat 13 den 17 ye kadar açıktır. Seyyahat acentalarının şikâyeti burası için olsa gerektir. Fakat şimdilik - bu tertibi. değiştirmek kabil olmadığından her türlü te- lerin gayel meşhur, gayet zengin insanlar olduklarını zannedersiniz. Üçü de memnun, mes'ut, heyecanlı Gece saat ikide Kostiliyef evine | gidiyor. Peyizajist,Egor da misafir kalıyor. Egor yatmazdan evel mumu alarak mutlağa su içmeğe gidiyor. Karanlık, dar koridorda Katya yere oturmuş, kollarını dizlerine sarmış, tavana bakmakta; | sarı, yorgun yüzünde acayip bir | tebessüm var; gözleri ışıldamak- tadır. Egor Çavinç ona yaklaşıp so- — sen miin Ü Pit zz düyü nüyorsun? Katya mırıldanarak cevap ve- riyor — Sizin nasıl meşhur. olacağı- nızı, ne büyük, ne büyük bir adam olacağınızı düşünüyorum. Konuş- tuklarınızı dinledim.. Neler düşü- nüyorum, neler kürüyorum neler. Katya mesut bir gülüşle yerin- den kalkıyor, ağlıyor, ve ellerini nim ilâhını omuzlarına koyuyor.... Mütercimi ( Hikâyaci )