S1 Mayıs 1929 MT H Telrika numerosı ABDÜLHAMİT VE AFRODİT Yazan: İskender Fahreddin Haydi yavrum! ÇGabucak soyun da havuza atla bakayım. “Kızi islanmış saçlarının. ucundan damlayan sular, havuzun içine birer inci danesi gibi ne hoş dökülüp sa; Hünkâr yi — Soyunsan a Melâhat! Bak, nerde ise güneş batacak... ortalık kararırsa sonra havuzda atanma! İşte, ben soyunuyorum... haydi entarini çıkar.. çamaşırla- Tını şu bohçanın üstüne bırak ... Hah şöyle.. aferin. aferin yavrum! çabucak soyun da - havuza atla bakayım ... Bu esnada Abdülhamit de so- yunmuş ve beline ince bir örtü sararak havuzun kenarına otur- muştu. Melâbat Padişahın arkasında soyunmuş çırçıplak — dürüyordu. Hünkârın bu manasız ısrarı genç kızin caninı sıkmıştı. Saçlarıle göksünü kapadı ve birden havuzun içine at u Melâhat mektepte de deniz banyosuna meraklı — olduğundan iyi yüzmek biliyordu. Padişah bu güzel kızın havuza âtladığını görünce artık bu lâtif manzara — karşısında tahammülü kalmamıştı. yavaşca havuzun mer- merlerine tutundu. ve ayaklarını suya soktu. Havuzun içindeki suyun derin- ligi bir metro kadar vardı. Havuz Padişahın gözü önünde ancak bir saatte dolmuştu. Abdülhamit havuz sularının zehirli olmak ihtimalini düşünerek, daima — havuza / girecegi zaman suyunu - degiştirir, yeni suyun dolmasını beklerdi. Güneş batar batmaz - ortalık birdenbire serinlemişti. Padişah mütemadiyen üşüme- mek için suyun içine bir defa üz ! Haydi bakayım, | B. ile Melâhat görüşürken, oda kapısından bir kadın onları göz! Abdülhamit — sev; çırçıplak yanında gördüğündeti dolayı çocuk gibi seviniyordu. Suların içinde çırpmarak Melâhâ- tin yanma gitti. — Kız benden niçin kaçıyor- sun? Dur şöyle bir az yanımda bakayım! Ben en büyük zevkımı gözlerimle tatmin ederim.. gel yanıma.. Kaçma benden! Melâhat havuzun sulrini elile dalgalandırarak — olduğu — yerde durdü. — Hava biraz serin galiba! — Ben sana çabuk soyunmanı söylemiştim.. - Lüzumsuz yere iki saat vakit geçirdin. Şimdi üşü- yorsun, değil mi? Abdülhamit havuzun içinden güzelliğin timsali gibi yükselen bu işvebaz kızın mütenasip ve penbe beyaz “vücudünü hayret ve dik- katle temaşa ediyordu. Padişahın şehvet kaynağına benziyen göz- leri dönmeğe başlamıştı. — Kad- dedi - ıslanmış saçla- Tn ucundan — damlayan - sular, havuzun içine birer inci danesi gibi ne hoş dökülüp saçılıyor! bak şu lâtif manzaraya...! Fakat, ne yazık ki, sen onları, benim gördügüm gibi görmiyorsun! Ufuktan €trafa yayılan penbe bir ziya, saçlarının üzerine akset- miş de, insana, başının üstünde bir yanar dag peyda olmuş hi: veriyor .. Gerçek, bu sevimli kumral - saçlarının her telinden bir kıvılcım - dökülüyor .. ve işte şimdi, o kıvılcımlardan biriside benim kalbimin sıçradı . Melâhat! Sen ne ğüzel, 'ne salsız bir melekmişsin... Çok yorsan, yanıma gel, seni deraguş edeyim! Kaçma benden... (Mabadı var) ALTINCI BÜYÜK TAYYARE PİYANKOSU 5inci keşide 11 Hazirandadır Büyük ikramiye 50000 Liradır Ayrıca: 25,000, 15,000, 12,000, 10,000 liralık ikramiyeler ve 10,000 liralık bir mükâfat.. Bu keşidede cem'an 3,900 numara kazanacaktır. İngilterede intihap Namzetler kazanmak için nelere baş vuruyorlar? Deyli Mey- lin Parlamento muhabiri yazı- yor; İngilterede icra edilmekte olan —umumi intihabat mü- çadelesinde mebus nam- getleri münta- haplerin — ve bahusus daha yeni bakkı İntihap sahibi Müntehiplerini üpen M. Ganzoni olan genç kızları kendilerine celbetmek”için kabili tasavvur her türlü tedabire Çaat ediyoylar. İpıvıç dairei bi muhafazakâran ırkâsından — sabık — meb'us Sir Ganzoni dairesinde intihap Kipılmak - üzere aktolunan mi> igde irat eylediği nutukta de- Biştir ki: “Müntehiplerimi mem- Gun etmek için elimden gelen her türlü fedakârlığı yaptım . Şehrin her perukâr dükkanına bir defa uğrayıp tıraş olalım. Her” irahaneye uğrayıp bir. kadeh bira yuvarladım. İpsviç şehrinde tesadüf edebildiçim bütün genç ve güzel kızları öptüm. daha me yapayım ?,, Sir Ganzominin —müntahipleri arasında 28000 kadın vardır. Ayni zamanda kendisi bekârdır. Hattâ güzel güzel güzlü bekâr ö e mbeatblamlar Sir Ganzoni halk arasında bü- yük teveccüh kazanmıştır. Filvaki akibi olan Liberal fırkası nam- dahi bekâr ise de ömrünü tarihi tetkikat ile geçirmiş oldu- ğundan genç müntahiplere busci teşekkür kondurmak — zarafetini öğrenmeğe fırsat bulduğu zanno- İunuyor. Bunun için Sir Ganzoni kendi ibi bekâr olan rakibinin genç | ızları memnun edeceğinden kork- mıyor. Muhafazakâr mebus sos- yalist rakibinden de hiç korkmıyor. Çünkü fabrikalarda çalışan genç kızlar bu namzedi (Tom Misk) e benzetiyorlar ise de maatteessüf evlidir. Sir Banzoninin genç kız mün- tahipleri kendisine celbetmek için bulduğu usulün ne netice verece; siyasi mahafilinde merakla bekle- niyor. KUMBARALARIMIZ GELDi Türkiye İş Bankasından: Halkı ve çoculdarı tasarrufa alıştırmak maksadile Bankamız tarafından tevzi edilmekte olan tasarruf kumbaraları gelmiştir. Herkes bu kutulardan Banka- 'nın Ankaradaki idarei merke- ziyesile — bilümum — şuabatına müracaat ederek alabilirler. Gazi Hazretlerinin yağlı boya Resimler Tayyare Cemiyeti tarafından sureti mahsusada celbedilen, Berlin sanayli nefisesi akademisi Reisi yessam Profesör Artür Kampf tarafından yapılan, Gazi Hz.nin yağlı buya resimleri Viyanada pek nefis bir surette bastırılmıştır. Bu resimler bir kaç güne kadar | İstanbul Vilâyet ve kaza şubele- | rinde satışa çıkarılacaktır. Cinsi, eb'adı ve fiyeti aşağıda yazılıdır. fiyeti Ci büyüklüğü — kuruş Müşür elbiseli 120x70 — — 350 « 505 — BO B 9x14 3 Frakhı 104x81 — 300 ” Söxd5 — 250 y 9xlâ 5 | Martin, bir gün, karısına: Kıpı hıılı vıını!ılu Kan kv:l paralarını saymakla meşguldular. Kadm bağırdı.. — Martin, sakla... Bu Çabuk — paraları saatta gelen kim ocası —paraları — kucakladı, koştu; odanın bir köşesinde duran yatagın şiltesini açtı, yün- lerin arasına yerleştirdi. O vakite kadar harısı kapıyı açtı. İçeriye, birdenbire şişman ve şık bir adam girdi. Yabancı bir şive ile söze başladı. — Velli... Ben meşhur. Şikago of. U. S.A. bankası müdür mu- sir Makbuş ... Hmmmm.. — Aman yarabbi... cüzdanımı kaybettim... Ah... patronum ne der? dedikten sonra kendini bir iskemlenin üstüne atti — Anladiniz. ya... — cüzdawimi kaybetmişim .. pek mühim bir şey değil ama.. Ne yazık ki içinde sizin dolarlar vardı. İhtiyar Martin bağırdı: — Dolarlar mi?! — Yes... Dolarır... Paladuyi değil misini İhtiyar Martin şaşırdı! — Hayır... Evet... Ben Palado- yıyımal.. Amerikalı devam etti. — Vellli... bundan bir çok zeman evel size bir gün bir fakir Siz Müsyö — Yes.. Siz ona baktınız! Elbise verdiniz! Karnımı doyurdu- 'nuz değil mi? ş — Ön... Evet... — Sonra size veda edip gitti.. Taaa... Şıkagoya... O, şimdi elek- trikle ısınıyor, pastalar yıyor; polisler görmeden viski içiyor. Ve, o,şimdi bir milyarder oldu... Fakat sizi unutmadı... Yaptığınız iyiliği unutmadı... Beni gönderdi.. 've size 30,000 dolar gönderdi... Kaybettim.. Fakat zararı yok! Şimdi bir telgraf çekerim hem 30000 dolar gönderir hem de mas- rafl Martinin - gözleri açılmış bir halde: — Ne masrafı ? —Şey, dolarlar gelinceye kadar burada kalacağımın — masrafı | Razımısınız ? faltaşı gibi Martinlerin *misafiri 'on on beş gün yiyip içtikden ve — keyfine baktıktan — sonra aklına telgraf çekmek geldi ve Martinden — 200 frank — alarak telgraf çekti. z Telgrafın cevabı uzadı. İhtiyar — Yahu .: gelmerse aç kalacağız ! bana, 10 şişe şampanya aldı — Al kocacığım, al!.. Kazın geleceği yerden piliç esirgenmez. Bir ay daha geçmişti. Artık sabrı tükenmişti. , misafirine: — Nasıl? Zannedersem artık boradan sıkılmış görünüyorsunuz!- dedi. Bu para çabuk Dün, — Bilâkis... Buradan çok mem- nunum... — Niçin — soruyorsunuz? — Şey, yani.. Biz, okumak viliyoruz da... — Neyi? — Gelecek havaleyi... Evsahibinin ne demek istediğini anlıyan misafir bağırdı: — Vayl Demek, beni kovıyor- sunuz!? — Hayır! Fakat, yani paramız öyleyse, —ben vapura biner; doğru Şikagoya gider ve paraları alır, gelirim. — Ah.. Bizi ne kadar mesut edeceksiniz! — Fakat, benim param yok. Yol paramı verin. — Ne kadar ? — 10000 frank. Bu sözler üzerine, ihtiyar Mar- 'tin müteessir oldu.. Bu adamı koğsa bir türlü, koğmasa bir türlü- En son bir ümit olmak üzere Amerikalıya : — Gidip son bir defa postaya bakayım. — Demin postacı geçti ya? — Evet namınıza bir şey yoktu. — Namıma mi ?1... Mektup si- zin Mösyö Poladonjinin Hamına * gelecek... Yes... Mektubun gelmemesinin sebebini-— şimdi anlamıştı. Hemen postaya koştu sordu; evet bu nama bir mektup gelmişti fakat bu aileden hayatta kimse yoktu; hepsi ölmüş- tü. Martin başını döve döve eve döndü ve Amerikalıya : — Hayır. Mektup yok alm parayı gidip getirin. “Amerikalı paraları cebine koy- du; ve Allaha ısmarladık. diyerek İhtimal bektemektedirler. Çünkü Makbuş, Şikagoya değil sadece bir iki saatlık uzak bir şehire gitmiş ve her vakitki usu- Tünü tatbik etmiştir. Yani şu usulüz , Şehrin mezarlığına gitmek Bü- tün ailesi, namı sönmüş bir isim bulmak. Sonra gidip Martenlere oynadığı oyunu oynamak... Ve böylece safdil fakat para hırsile yanan insanları faka bastırmak. Mektup meselesine gelince, o da, Şikagoda olan şerik cürmünden gelirdi... Mütercimli: M. Vedat — şimdi dahi fAkşam Halk sütunu « Abdülhak Hâmid » i küçültmek isteyenlere Tarklüğün (asırlara kaz gere ifühar edebileceği mün edep ve İrfen güneşi, dâhi 0 CAbdülhak Hamid ) i; müşardileyhin ge / mevcüdiyetine “malik — olmuyan aliz. Şahsiyetlerle müküyese - cür'etini gösterenlerin güldnç ve marasız taşkın uk ve şaşkağlıklarıcı, kadirşinaslık nok- tasından pek tecesüfe şayan görür ve edebiyat namına şiddetle reddederim. Fiorinalı Nazın Nufus tezkeremi kaybettim Peyanıt l6 çenberi taş ai yi eylediğimden bher zirdeki adresa - getirdiği merimun edilecektir Çenberli taşta- Eminpaşa han Xo Tarahim oğlu Zayi askerlik şubesin n aldığım kâ a oğlu Zeki Mme B. Merkel Tarafından Laypzig konser- yatuarı profesörlerinden “ Pe- ichmüller , in meşhur metodu ile piyano dersleri verir. Mektupla şu adrese müra- caat: Beyoğlu kabristan soka- ğında No 31 Pandasopulo 5 numaralı daire.