Sahife 6 2 Mayıs 1929 Tetrika numerosu: 33 MATA Hayatının ve öl kudretini muhafaza ederek bir kısımda bulunduğu zindan arka- ç::;ırilı idamei münasebat edi- Vazifeten kendisini — ziyaretim zemanlarımda daima bana bir kaç dakika birlikte e ederdi. M zamanla kaldığı zer Bindil sından midir, yoksa ke bir z&f telekki ettiğin kendisini bu zi tutan rürmden hiç bir bahsetmez; €en mahremi halde kalbini bana — açmazdı. — Hattâ bigünah bulunduğunu -olsun söy- lemezdi. Bunun için ne muhakemesi ne mücrimiyeti hakkında diğer insanlardan fazla bir malümatım yoktur. Bir çok erkekler gibi onun hal ve etvarı beni de teşhir ediyordu, fakat onun düştüğü hali de haksız bulmayordum. Bu kadar nefis, magrur, allalm aşk, zekâ gibi sıfatlarla bezediği bu vücudu, genç tayyarecileri yoldan çıkararak Fransız valanına biyanet etmekte kullanmak - şüphesiz ki büyük bir cürümdü. — | Onun idama mahküm edil - — diği günü asla unütamam. son günün yaklaştığını * zaten biliyorduk. Divani / harbe isten dikten sonra merak ve korku ile onun avdetini bekliyordum. Mahpushane kapısının yanındaki Umuhafız kıta kumandanının oda- — “sında bir aşağı bir yukarı dola- — şark onu getirecek otomobili bek- liyordum . — Esasen bu benim vazifemin icaba- tından idi. Çünki idama ve ya ağır cezalara mahküm n Mücrimler, bilhassa kadınlar bay- gınlıklar ve sinir buhranları geçi- rirler. o esnada yardım ise hapis- " hane doktorunun en büyük vazi- fesidir. Bir müdet sonra Mahpushane otmobili göründü, kapıdan içeri girdi ve mahkümu çıkardı. Dan- Sözün halinde hiç bir fevkalâdelik yoktu. - Bundan - cesaret” alarak yanına yaklaştım, benim geldiğimi görür görmez tebessümle bile — başladı. < Doktor, yakında aynıliyorüz artık. — Berat ettnir Tüşkllan? — Hayır idama mabküm edi- dim!.. s...nı._ 'ne cevap vereceğimi a Mayıs 1920 | HARİ | lümünün esrarı | Nakleden: M: Şevki | bilemedim.. O, gene tebessümün muhafaza ederek jandarmaların önünde hücresine doğru ilerledi gitti. | Bunu kendisindeki fartı gurura | hamletmiştim. Geceleyin çok müz- tarip olacağını — düşünerek “ve | yahıma bir kaç Verönal tableti | alarak hücresinin — önüne” kadar | gittim, ufak delikten içeri bak- tığım zaman hayretim” daha çok arttı. Dansöz yatağının Üstünde Omüşil müşil uyüyordu. | Mühakemesi 24 — haziranda / bitmiş ve hüküm ogün kendisi: nE tebliğ olunmuştu. ancak 27 haziranda ve öğleden evel saat 10 da Matamın kısmında hizmet eden — kadın — gardiyanlarından birisi yanıma geldi ve kulağıma | fısıldadı — Madam Mata Doktorun zi- yaretini rica ediyor. — Baş Doktorunu mu? — Hayır, genç, Doktoru. Genç Doktor bendim, kalktım, yanıma lüzumlu şeyleri aldım cünkü son günlerin vermesi tabit olan asap| gerginlikleri neticesinde bit bulr ranın - başlayacagını kati olarak biliyordum. Beni çağırmaya gelen kadına bir şey sormadan hücre- nin kapısına kadar geldik, içeri girdik, Dansöz gene hiç bir şey olmamış gibi yerinde oturuyordu. — Bonjur madam, beni istet- mişsiniz? neniz var? — Hiç bir şeyim yok doktor, dendini bu son günlerimde her yorüm, sizi doktor s arkadaş sıfatile istettim. — Arzumluz madam? — Güzel kitaplarâ çok ihtiya- cım var ve bunun teminini sizden rica edeceğim. — Pe madam, Benim çok bir kaç muharririn eser- " Küi ÖSi TAP laddi” ğiniz muharrirler? — Meselâ Bourget, Marcel Pre- vöst, Rosuy... — Rica ederim, bunları bıra- kınız. Bu efendilerin insanların her günkü kötü hayatını ânlatma: ya çalışan kitaplarını hiç okuma- dim, okumak viyetinde “dE “deği- lim: Benim boşuma giden yalnız güirlerdir. Bilhassa bunlar bir az da efsanevi ve dini olurlarsa. Sonra düşünerek ilave ct Benim fikfimce güzel tatmak için tek bir vasıta vardı günlük hayatın binlerce sefaletini arkamızda bırakarak (İdeal) in “yüksek “seması Halk sütunu iş arıyorum Yirmi iki- yaşıadayım. İyi Türkçe vasat derecede Almanca ve Frarsıncaya yakıfıni. Bir. Alman mmücssesesinde üç Sena Lereama mkulmborat. ve mühasebe işlerile meşgül oldüm - Münasip bir iş Beyoğlu - Tünel Şalıkulu sokağında & numarada M Diugoş Yasılasıyle, A, Tiza Bir. şikâyet - Posta başmüdürünün nazarı dikkatike - Zongüldak postahanetine 18 Mari, 929 tanbinde , (1488) “numaralı ve iadeli taahütlü verdiğim. mektabun Jade mak: buzü' idlâ ” gelmedi. - Zonguladaktan İstanbula - ve İstanbuldan / Zonguldağa her gün. postk vardir. Bu' mektuptan Sonta/ yazdığım iki Mektubuma cevap aldığım halde diger mektutum mahalline Ritmemiş; poşta / müdürüne — yaptığın Şikâyeller semeresiğ kahyor, ba şikâye |. trmin dercini gol rlca-ödetim. Zonguklakta İstanbul Gtelinde müstahteni ? Sodat, içine uçmak, İşte bunun içindir ki tekmil Av- rupai mevat, hattâ Avrupaf Dinler kabili — tahammül bunu size söylıyorum, çünki zeki ve mütefekkir bir ü sansınız, ( gülerek ilâve — etti) yoksa beni güya doğru yola sevketmek için — çalışan bapis- hane rahiblerine söyleyip önümde istavroz çıkarmalarına sebep ol- mam. Çünkü o zavallılar din ke- limesinin bence ifade ettiği ma- nadan - bihaberdirler. — Dinin manası madam, bana da anlatır mısınız? —- Ah doktor, korkarım ki si: zinle de anlaşamayacağız; çünkü ben bir hintli, siz ise bir avrupa- lısınız. — Benim üzerimde Avrupalıya benzer bir şey görüyor musunuz? Hayır, çünkü ben bir şarklıyım. Bu sebeple beni de yalız şark ve oranın$ini, oranın aşkı alâka- dar ediyor. — Fakat madam, sizin hakiki bir Hollandalı” olduğunuz mu- hakkak. — Ah doktor, benim aslım ve vatanım meselesi büyük bir sırdır, bu sırrın esasını ben bile temamen bilmiyorum. Belki bu sır ben ldükten — sonra — anlaşılacaktır; fakat bu gün muhakkak olan bir şey varsa o da bana vatandan ve memleketten bahsedildiği vakıt, sizce nedir gözünün önüne yılan gibi kıvrılan bir nehrin kenarındaki, çatısı yaldızlı (mabadi var) Her akşam bir hikâye | Temaşa — muharrirliği denilen çetin meslekte senelerce boş yere pala çaldıktan sonra, nihayet bit Piyesini tiyatrolardan birine kabul ettirmeye muvaffak olmuştu. O zamana kadar yazdığı beş on esere kimse iltifat etmediği halde, bü piyesi, “nâsil “blup 'da hemen kabul edilmişti? Muharrire sorarsamız, ©, eseri- nin bir- bedia Fakat, tiyatro müdürü, piyesi temsilden vaz geçeriz. Bu kadar para sarfettikten sonra, kendimi âleme maskara — etmi hiç hoşuma gitmez doğrusu! Bu kati sözler karşışında, za- vallı müellifin beti benzi sap - sari olmuştu. Piyesin oynanma- ması ihtimalini düşüindükçe yüre- ğine inecek gibi oluyordu. Bir 'at düşündükten sonra-: — Pe... Peki... - diye kekeledi. - Yatita kadar müsade ediniz. başka bir cepheden müyo= lı:ciıiıııııhyımı Piyes, alelâde olmasına, nlelâde Hü idi. Yani, üçüneli perdenin niha- L Terasil birinci ve yetine kadar, ele alınacak bir | ikinci perdeler can sıktı. yeri yoktu. Yalmız üçüncü perde- nin sonunda, tiyatro sanatında o zamana kadar misli görülmemiş bir yenilik, bir fevkelâdelik gös- terilmişti. İşte, tiyatro müdürünün de, bütün ümitleri bu yeniliğe Piyesin son perdesi, Afrikanın Yamyamı yuv: bir. ormanında cereyan ediyor ve oyunun eşha: sından biri olan seyyah, kuzguni bir yamyamın bıçak gibi keskin dişleri arasında can veriyordu. Son zamanlarda işlerin kesat- lığından fena halde bunaları tiyatro müdürü, bu sahneyi en canlı bir surette temsil edebilmek için, her. fedakârlığı göze almıştı. Eserinin tam bir muvaffakıyet kazanmasını hayati bir mesele telâkki eden müellif, tiyatro ürüne, Afrikadan hakiki bir yamyam getirtmesini teklif © Bu fikir, hiç de fena değildi. Afrikaya sipariş verildi. Temsil gününden bir iki gün evel, kuzgu-, ni bir yamyam tiyatro müdürüne teslim edildi. Fakat, ne yazık ki, son prova- da, orman sahnesi, pek ve hararetsiz. geçti. Yamyam, on günden beri, konserve yemek yemekten iyice usanmıştı. Onun için fena balde iştahasız görünü- yör; * piyese, — matlup derecede hareket vermiyordu. Buna muka- bil, bir aralık, kulis arasında, gö- züne ilişen bir perdeci, iştahasını öyle tahrik etti kâ, tamamile — ayrılıp istikamete —doğru — saldırır. gibi oldu in zevki kaçmış; tiyatro mü- dürü tamamile meyus olmuştu. Hattâ, bir aralık, beti benzi sararan müellifi yanına çağırı — Aziziml - dedi. - Bu iş o miyatak! — Afrikadan * yamyam götirmeyi bana teklif eden sizsi- miz. Ben de, büyük bir fedakâr- hık yaparak, bu arzunuzu yerine getirdim. Fakat, görüyorsunuz ki, olmiyor . Bu işin bir çaresine bak- mak size düşer. Eyer yapmazsanız, Fakat, üçüncü perdenin sonunda, yamyam, sahndeye çıkıp da. sey- yahın üstüne — saldırdığı - zaman, bütün tiyatro salonunda bir heye- can kasırgası dolaştı. Sararan, titreyeyen, bağıran, bayılan seyir- cilerin hali kıyametten bir numune oldu. Perde kapanmıştı Salonun yaldızlı tavanını çöker tecek bir alkış tayfunu yükseldi Halk, bir — taraftan, — avuçları patlatırcasına alkışlıyor: bir taraf- tan da, avazı çıktığı kadı — Muhbarri Muharrir!.. Mu- harriri isterizl.. - diye bağırıyordu. Bu hal, bir müddet devam etti. Nihayet, tiyatro müdürünün, sapsarı benzile, perde aralığından çıktığı göründü. Adamcağız, he- yecanından titreyen bir sesle şu kısa nutku irat etti — Hanımlar! Beyleri.. Müellif bir kahramandı. O, şimdi, lâyık olduğu mertebeyi buldu. Tiyatro sanatinde son — sahnenin bütün canlılığı ile tasvir etmek istedik. Müellif çok gayret etti. Aramadığı yer bırakmadı. Fakat, seyyah rolünü, istediğimiz tarzda oynayacak tek bir aktör bulamadı Nihayet, piyesin — muvaffakıyet temin etmek azinile o rolü bizzat kendi yapmaya — karar — verdi İşte, efendiler, bir az evel göz- lerimizin önünde yamyamın tüy bizzatmüellifti. Nükili: ( Hikâyeci ) tikrazı dal Bu gün İstikrazı dahili kupon- larından -biri tesviye edilecektir. Kupon nümerosu 23 tür. Hamiller Osmanlı Bankasna müracaat ede- ceklerdir. Sırbistna tuz ihracatı Sırbistana vakı olan tuz ihra- catımız azalmışlır. Sırplar son zamanlarda rüs tuzlarım satın almaktadırdar. CASUS MEKTEBİi Mis NORA DAVİS in sergüzeştleri — Bu fedakâr kadın aleyhinde bulunmanızın sebebini lütfen izah edermisiniz? « x — Bunun sebebini anlamak, sizi de benim gibi o melünenin aleyhine sevkedebilir. — Rica ederim söyleyiniz! — İsrar etmemenizi — tavsiye eder ğ — Niçin..? Beni merakta bırak- makta ne kârınız olabilir? —Azizim, bu kadın sizi hepimizi aldatıyor, anladınız mı? Amerikan — zabiti manalı bir tebessümle muhatabının yüzüne bizi, — Sizi dinliyorum.. — dilinizin altında bir sır gibi sakladıgınız baklayı çıkarınız bakalım! — NORA DAVİS kalbini bir | Alman zabitine kaptırmıştır.. hâlâ w ondan hayır bekliyorsunuz, değil | mi? | İki zabit gülüştüler. Filip, muhatabının k olmadığını anlıyarak süküt etti. | Fakat Kapiten Skot münakaşaya ayet vermek ve — Mülâzım Korbeyi tenvir etmek maksadiyle cevap verdi. — Dostum ! -dedi - siz bu gibi işlerde henüz pek acemisiniz. Bir “defar şunu iyi biliniz ki, Mis Nora Davis bizden aldığı talimat hari- cinde hareket etmişi — Binbaşı - Vellerle masına ne dersiniz? — Vazifesi haricinde bir şey yapmamıştır, derim. —O herifle evlenmesini de siz emretmediniz ya...! — Evet... Binbaşı VELLER ile evlenmesi hakkında da kendisine Tâzım gelen talimatı biz verdik. — © halde size söyliyecek hiç bir sözum yok..şimdi anladım ki, biz uyuyormuşuz! Beni istihbarat şubesinden uzaklaştırmaları pek de manasız. de; şu halde bana müsade! Mülâzım Korbey, Kapiten Sko- tun odasından — çıktığı ” zaman kalbinde tekrar yeni bir. ümit uyanmıştı. Kendi. kendine şu kararı vermişti: işanlan- — Madamki, iş bitinceye ka- dar icap ederse onunla evlenmesi hakkındaki — talimatı ” kendisine amirleri vermişler.. O halde Bin- başı Velleri sevmediğine ve beni unutmıyacağına hükmedebilirim. —— Madam BERTAnın kurşuna dizildigi gün.., | Mülâzm Korbey, o gün gaze- tede şu satırları okumuştu: Memleketimizde Alman. dar hesabına casusluk ettiği ve Fransız erkânı harp zabitlerile | fazla temas ederek aldığı bir | Çok askeri malümatı ve bunlara müteaallik krokileri Berline gön- | derdiği sabit olan Alman cususu | Madam BERTAnın divanı harpçe yapılan muhakeme ve tahkikatı hitam bulmuştur. Dünkü celsede Bertanın idamına hükmedilmiştir. Bu gece mahkeme kararı . reisi- cumhurun tasdikine iktiran etti-. ğinden, Alman casusu bu gün öğleden evel idam edilecekti.r... Mülâzım Korbey gazetede bu havadisi okuduğu zaman saat 12 ye gelmişti. — Zavallı kadın şimdi öteki dünyaya gitti bile... Diye söylendi. Madam Bertayı çok iyi tanıyordu bu kadın, diger zabitler gibi onu da kafese koymuş 've kendisinden çok şeyler öğren- mişti. “Ne olursa olsun, diyordu, bu kadının ölümüne Nora Davis sebep olmuştur. Kim bilir, belki de masumdur?, Fransız zabiti O gün büyük bir şaşbunlık ve kararaazlık içinde akşama kadar dolaştı. Korbeyin — Pariste — mahremi esrarı olan bir gazeteci arkadaşı vardı. Korbey O gece onu bir barda yakalamıştı. (Mabadı var)