£ Nian 1909 | 10 kuruşa hem yiyecek — hem yatak veriliyor Yalnız bir şart var: ıptıda sınıfa gırerek hocanın deı'smı dinlemek iden sopra Ame- şakavet vak'aları yanı dikkat derecede artmış, yetler çoğalmıştır. Evvelâ — kaçakçılığa şlıyanlar bilâhare işi hırsızlığa, şakavete dökmektedir. Bunun için zamanlarda Amerikada ser- lerin mıktarı ” fevkalâde art- maştır. — Bunu gören Con Mey isminde i bir mahkeme reisi Amerika- ü serserileri ıslah için bir gece Bizim para ile günde 10 kuruş erenler bu mektebe devam ede- mektedirler. Serseri talebelere tepte yemek verilmekte ve tmak için de temiz bir. yatak gösterilmektedir. Con — Meyin mektebinde — talebeye tarih, grafya, hesap, içtimayyat ve sir dersler gösterilmektedir. lektepte gayet sıkı bir disip- yardır. Talebe muayyen saatta tebe gelmeğe, muayyen saatte e girmeğe, muayyen saatte ğa mecburdur. erseriler bu. intizama alışmca yavaş — serserilikten vaz . Mekteplen — mezun dar hem islah mefs etmekte Seresri mektebini açan âski hâkim Con Mey hemde bir iş bularak namuskâ- Amerikalı ranc yaşamaktadırlar. serseriler bu mektebe rağbet — göstermektedi, Meyin mektebinde hepsi birbi- rinden uslu 230 serseri vardır. Con Mey gösterilen rağbeti nazarı dikkate alarak gelecek sene mek- 'tebini tevsi edecektir. - Kış sporlarının son günleri isviçrede Dnvoıtı. yıpılı.ıı yı.ı'ışlu /— Buradaki Otalardan — çoğu —açık — havada. lar içinde dolaşır. Geçen hafta yapılan yarışlarda sanatoryomlar- has- hafif olanlar ve ya iyileşmeğe / daki hastalardan bir çoğu seyirci Volarak — bulunmuş, Ferit, o sabah, yatağından | kalkar kalkmaz öyleyi iple çekti. 'Tam saat 12 de müvezzilerir —AKŞAM! AKŞAMI 12 sakifeli AKŞAMI * diye haykırdıklarını işitince, Divan Yolundaki evinden sokağa fırladı. Bir gazete aldı. | Oh, yarabbi şükür!... Makalesi | konulmuştu. İşte, hayatında defa olarak yazısı intişar ediyor- du. Sütünları yutar parçalarca- sına okudu. Bir defa, bir daha, okudu. Belki 10 kere, belki 20 kere okudu. Hayrandı. - Evet, kendi eserine kendi de hayran kalmıştı. “Acaba AKŞAMın patronlarıyle muharrirleri de yazının ne fev- kalâde şey olduğunu anlıyacaklar mı? - diye düşündü.- Anlamazlar, yahut dikkat etmezlerse vaaah bana, yazık bana .. Binaenaleyh, tedabir almalıyım... Nefsine yapır lan reklam gayet meşrudür.» Ferit, böyle düşünerek, derhal yazı masasının başına geçti. Şöyle bir mektup yazmağa başladı: tahrir mü: Enis Tahsin bey efendi, Bravol Aşkolsun! Aferin! Çok yaşayın!... Guzelenizi öteden beri cidden nefis çıkarıyorsunuz! Sa- dık bir kariinizim... Millt irfana ettiğiniz hizmet tarihe altın harf- lerle yazılacaktır. Lâkin, efen: dim, bu günkü 12 sahifalı nüs- hanızda “Ferit, imzalı o şaheser mekale ne harıkadır. ne nefaset- tir... Okudum okudum da par- mağım ağzımda kaldı... Şayet karilerinize hadim olmak ister- seniz, çok rica ederim bu Ferit bey kimse ona daima yazı yaz— dırin 1 . Şimdi, mesele, imza bulmağa kalıyordu: Mehmet Alimi demeli? Ali Riza mı demeli? - Lâkin, bunlar uydurma tesirini yapardı.. Binaenaleyh.. Binaenaleyh?.. Feridin aklına, birdenbire, arka- daşı Hüsrev geldi. Arnavutköyünde) oturan bu Hüsrev kendisini son derece kıskanırdı. Şayet, yazısı- nn intişarını — görecek - olursa, kim bilir nasıl küplere binecekti. Ferit: *“ Bari, kırk yılda bir kere işe yara, ey Hüsrev!,, diye düşündi; ve, mektubun altına: * Arnavat köyünde Tramvay caddesinde İ7 nümeroda sakin Hüsrev . diye imza attı. Sonra hizmetçisini çağırdı: yöeş ahai ar lda çanlara di — A şu mektubu, Hatice! | ğıdı açtı. Hüsrevin hakiki el ya- iştirak etmiştir. Atlı kızak yarışını| Derhal bir tramvaya atla! Ara- — zısını tanıdı. sanatoryomdaki veremlilerden biri — vutköyüne gitl Hüsrev — beyin | — Müdüz bey. hastalıkları | kazanmıştır. 'evi yanında postahane vardır, Gazetenizi her gyün dikkat ve | | biliyorsun yal İşte mektubu, ora: dan postaya verirsin! — Pek âlâ efendim! Hatice mektubu aldı. Sokağa çıkıp da Babiâli yokuşunu aşağıya doğru inmeye başlayınca bir de zarfa göz attı ki Enis Tahsin bey “Aşam, gazetesi tahrir müdürü Acımusluk sokağı 13 Babtâli caddesi Hayretl. Ferit bey delirmiş miy: ne?... Hem vakit, hem de maki sarfettirerek, onu, Arnavutköyü- ne kadar yolluyordu... Halbuki, AKŞAM, işte — şuracıktaydı.. Daha evelki gün, oraya gitmişti... Gene de gidicekti; ve, tramvay Pparasıyla posta ücreti ona kala- caktı! AKŞAMda, — mektubu beyin eline verdi. Enis — Bizim Ferit bey gönderdi efendim. Tahrir — müdürü, zarhı — yırttı. Yüzünde büyük bir hayret alâmeti belirdi. Bu yazı, hiç de Feridin el yazısı değildi... Hem, a.. İmza başka... Oo00... Neler yapımış bu adam bu mektuba... | — Hmmm... Bu mektubu Ferit bey gönderdi öyle mi? lizmetçi, Enis beyin halinden bir pot kırdığını sezer gibi oldu. Kekeledi: — Evet, efendim.. Daha doğru- su, hem evet, kem hayır... Zira, Ferit bey, bu mektubu size gelir- memi değil, Arnavut — köyünden postaya — vermemi Ben de, size get efendim, vallahi geciktirmedim.. Vallahi geciktirmedim... buraya geldim... — | Ertesi sabah, Ferit bey, zarfı AKŞAM damgalı mektup, alınca, son derece sevindi. / “Hahl Yaşasın! - diye düşündü. * Mektubum, tesirini gösterdi, çok) şükür! Benden bir makale daha istiyecekler!,, Zarfta iki mektap vardı. Evelâ şunu okudu: Efendim, Hüsrev beyin gazetemiz ve ma- kaleniz hakkındaki fikrini bize Tütfen teblig ettiğiniz için size müteşekkirim. Lâkin, dostunuzun bir dediği öbür dediğine uymu- yor. İşte, gönderdiği diger mek- tup. Bakın, ne kadar ztt fikirde. Bilvesile selâmlar. Enis Tahsin Ferit, eli titreyerek, öteki kâ- Hemen Gökten düşen madenler Amerikada bir haceri semavi işletilöğek Amerikada, Arizona civarında bir kaç yüz bin sene evel düşen bir haceri semavi vardır. Geçene lerde Filadelfiya darülfünunu ilmi arz muallimi M. Baringer hükümete — müracaat ederek bu haceti semaviyi işletmek için ruhsat istemiştir. Haceri - semavinin ağırlığı 10 milyon ton tahmin edilmektedir. İçerisinde pek çok platin ve radiyum , yüzde yedi nikel yüzde doksan da demir olduğu anlaşılmıştır. Madenlerde olduğu gibi, bunun işletilmesine müsaade edilirse yüz milyon dolarlık mademi mevat çikarilacağı anlaşılmıştır. Vaktiyle bu haceri sema arza düştüğü zaman 1800 metro kat- runda ve 300 metro derinliğinde bir kuyu açmıştır. Otomatlar Otomat vastasıyla telsiz dinleniyor Avrupada halk her türlü ihti- yacını otomatik aletlerile görüyor. Siğarasını, llmonatasını çokolar tasini muayyen bir parayı otomatile dolaba atarak tedarik ediyor. “Şimdi Londra otellerinden biri- nin idaresi herkese otömatik do- laba bir pens atılmak — mükabi- linde telsiz konseri dinletmekte- dir. Otelin büyük salonuna 300 lau- atarak kulaklığı başına gecirip telsiz konserini dinliyor. Bu usul gayet taammum eylediğinden sa- londa müşteriler nöbet bekliyor- lar imiş ehemmiyetle takip ederim; pek beyenirim. Makaleleri, haberleri, tefrikaları, hikâyeleri, fıkraları nefistir. Lâkin, dünkü nüshanızda Ferit imzalı Bir yazı gördüm ki, pek çocukça.. Bu şabı emret kim oluyor ki, ona yazı yazdırıyor- sunuz. Tamamile bitaraf ve hayın hah bir kariiniz olmak sıfatıyle bir duha öyle acemilere makale yazdırmamanızı rica ve bilvesile arzı ihtiramal eylerim efendim. Arnavutköyünde Tramvay caddesinde 17 nümeroda sakin Hüsrev Feridin halini tasavvur buyurun. Tetrika numerosı CASUS MEKTEBİ Mis NORA DAVİS in sergüzeştleri — M. Hüzberg bu saf gör işaret koymuştu, şirket memurunu uzaktan tetkik | — Şirket memuru yatak odasında . etmekle beraber ihtiyatkâr bulun- | ki elektrik tellerini sökerek: mak lüzumunu da idrak etmişti. — Bozukluk galiba buradı Mamafi, genç kadın ber zaman | — Diye-kendi kendine söylenmişti. için — ihtiyatlı bulunmaktan M. Hüzberg, memurun meşgu- kalmıyordu. —— liyetinden istifade ederek, yemek Memur b itün odaları muayene | odasında bulunan büyük masanın üzerine — memurun — birakmış olduğu evrak çantasını açtı ve içindeki evrakı tetkik etti. Bu evrak hemen kâmilen şirket “daki tualet masasının ” güzünü bilitizam —açık bırakmıştı. Bu | abonemanlarına ait taksit, a güzün içinde bir kaç bissi romanla | ihbarnamelerinden — ibaretti. M €ski kocası hakkında yazdığı bazı | Hüzbergin şüphesi zail olmuştu. notlar ve hatıralar vardı! O,yatak n Evrak çantasını olduğu gibi eski “Gdasından çıkarken bütün bunlara $ S yerine bıraktı. Fakat, en ulak ve ince bir te- | cessüs vazifesini bile ihmal etmi» yen M. Hüzberg ayağının uciyl yatak odasının kapısına yaklaşın- | ca, hiç ümit etmec bir marzara karşısında kalmıştı Elektrik şirketi memuru bir taraftan kulağını dışarıya vermiş, diğer taraftan da tualet masasının gözünü karıştırıyordu. Zeki kadın, memura iyice tetkik ve muayene fırsatını vermişti. |Polis memuru beceriksiz olursa. M. Hüzberg elektrik memun- nun hareketini tetkik ve tecessls ederek güldü: — Zavallı memur çok becerik- sizmiş... evrakımın üstüne kojydu- ğum bütün işaretleri bozdu... Ve bu inceliklere hiç te dikkat etmedi Madamki benden şüphe etmişler; ve hizli hizli yürüyerek yatak odasına girdi. — Memur efendi! nasıl, teller- | de bir bozukluk var mi? | — Hayır — madam, deminden beri onu arıyorum! | — Demek ki aradığınızı bula- madınız, öyle mi? | — Siz her halde bu işin ace- | misi olacaksınız ! — Şirketin bir emektarıyım, fakat... — Amiriniz sizden çok daha becerikli bir memur gönderseydi, leki bozukluğu belki Şüphe üzerine içe- iki saat meşgul olduktan bir şey bulamadan el kaç senelik bari muktedir. ve mütefennin bir hafiye gönderseydiler | sonra, boş olarak geri dönmek bir memurli) için ne büyük maheu- biyettir., değil mi? ergoayak sesleri çıkardı — bu bozukluğun nerde olduğunu muhkkak anlamak lâzımdır. l © derece şiddetli mi emir verdi? Elektrik memuru geniş bir ne- fes alarak güldü: — Tabii. madam! Çünki bu, hayatı umumiye ile alâkadar, mü- him bir meseledir. — Pek âlâ . Memur çantasını alarak çıktı. M. Hüzberg, kendisinin neden ve kimin tarafından takip edildi. ğini anlamak “istemişti. Meral dan> çıldıracak bir hale gelen genç kadın, elini şakağına daya- yarak bir müddet düşündü. lüzbergin polisle hiç alâka ve münasebeti yoktu. Bütün hü- kümet mahafilinde onu Binbaşı Vellerin nişanlısı olarak tanımış- dardı. (Mabadi var )