Sahife & Millet m Halk masallarından: Havada uçan küp Evel zaman içinde, köyün birinde, dokuz çocuk babsı, bir ihtiyar çifci varmış. Çifcinin çocukları bü- yümeğe başladıkca, ihti- yarın da derdi ve masrafı artmaga başlamış. Bir gün tarlada çif sürerken elindeki çapası sert ve kalın bir şeye tesadüf etmiş. İhtiyar çiftci çapasını ayni mahalle - vurarak toprağı kazmağa başla- mış. Bir az sonra büyük bir eski zaman küpü meydana çıkmış. Çifci evelâ define buldum diye sevinmişse de, küpü mey- dana çıkarınca içinin boş olduğunu gürerek- mah- zun olmuş. Akşam evine dönünce çocuklarını başına toplayarak, tarlada top- Tağı kazarken boş bir küp bulduğunu söylemi Çocuklar içinde para çik- Madığına meyus ulmuş — Tefrika nümerosu: 57 — SAHTE Pi — Hayır... — O halde niçin Tilmiyorsun? Klara sağ kolunü üşıkının boy nuna doladı. — İşte boynuma sa- iyle bana, sen de beni, benim Sseni sevdiğim gibi sevi: yör musun? — Elbet... şüphe mi ediyorsun? — Hayır! Fakal — Fakat... — Omu ağzından İşitmek İsti- yorüm... — Neyi? — Beni sevidiğinit... — Kaç defa söyledim.... — Yok klaral öyle değil.. candan söylemeni istiyorum.. İs- tiyorum ki «seni #eviyorum.. ve- lar. Fakat çifcinin kü- çük ve şeytan bir kızı varmış. Çifci bütün ev- latları arasında bu yara- maz ve haşarı kızı daha çok severmiş. Sabahlayıs çifci tarlası-, na giderken, kızı: Baba! -demiş- bugün tarlaya beni de götür... Çifci, kızı ile birlikte tarlaya varmışlar. Şeytan kız, toprağın altından çıkan — büyük küpün yanına gitmiş. kü- pü muayene ederken üs- tünde bir satır yazı müş. Babası onu muş bir adamdan almağa gönderdiği için, kız küpün üstündeki şu yazıyı heceliyerek oku- muş: «Bu küpün içindeki altınlar başka bir yerde saklıdır. Onları elde et- mek istiyen, bu allin k. pünün içine bir defa gir- melidir. Yaramaz — birdenbire bu bi küpün içine atlamış. Fakât küp tılı- sımlı imiş.. yerinden oy- namağa ve bir az sonra da göke doğru yükselme- ge başlamış. İhtiyar — çifcinin aklı başından gitmiş.. haykı- rıp bağırmağa başlamış.. etraftan yetişen köylüler hayretle başlarını yuka- kaldırmışlar, küp içinde havada uçan bu haşarı kızı seyrediyorlar- mış. Tılısımlı rıya ekte; kıraat sütunu | dikçe yükselmiş.. gözden | gaip olmuş. | ... Kendi kendine uçan küp -masal bu ya...- yüksek bir dağın tepesine vYarınca zemine doğru inmeğe başlamış! Yaramaz kız, küpün durduğu yerde inmiş ve oralarını — araştırmağa koyulmuş. Yerde ufak, taştan bir kapak görmüş; kapğı kaldırınca büyük bir çukurun içinde parıl- dayan altınlarla karşıla- şınca sevincinden ne ya- pacağını şaşırmış. küpe doldırıp getirmek istemiş. Fakat küp yerinden kalk-| mamış. — Çifcinin — kızı yürüyerek köye gelmiş, meseleyi babasına anlat- mış. Eşegi yanlarına al- mışlar, gizlice dağın te- pesine çıkmışlar. İhtiyar çifci sarı sarı altınları görünce sevinmiş ve al- laha dua ederek eşeğe yüklemişler. Çifci, kızının havay uçtugunu gördügü za- man, onu — okuttuğuna pişman olmuş ve ellerini başına vurarak ağlamış. Trabluşugarbe mektupçu olmuş- tam. Bir gün, Vali, paşa, beni bir tahrirat işi için konağına çağırdı. Selâmlık odasına alındım. Burası, cidden, harıkülâde nefis bir tarzda tefriş edilmişti. O ne arbesk etajerler, kanapeler, kol- tuklar, çiniler, vazolar. Etrafıma göz gezdirirken, oda- 'nın gerisinde, bir yastığın üzerin- de, gayet ince bir sanatla işlenmiş bir yılan başı gördüm. Her halde pek büyük bir sanatkârın elinden çıktığı anlaşılıyordu. Yeşil gözleri © kadar tabii ve mükemmeldi ki #deta bana baktığını hissediyor- dum. Sırtının ve boynunun pulla- çelik gibi pırıltılar içindeydi. Bu güzel sanat eserine daha ya- kından bakmak için bir iki adım da, bir insanm, hayatında ancak bir kere duyabileceği müt- hiş bir korku duydum. Tam yastığın üstüne iyildiğim sırada , Ozamana kadar süs sandığım yılân başı kımıldanmağa başlamaz m? Evvelâ ağzı açıldı; ve dışarıya uzun çatallı bir dil çıktı. Sonra, odadaki eşya arasında bir kımıl- danma oldu. Ve, süs sandığım başın sahibi boa, bana doğru süzüldü . Fevkalâde büyüktü . — Lâki korktuğum için, bana, daha büyük görünüyordu ; Derhal yerimden fırladım. kapı” ya doğru koşarak: — İmdat! İmdat! - diye, avazım çıktığı kadar bağırmağa başladım. f o aralık odaya Vali paşa girdi. Sanki hiç bir şey olmamış gibi gülüyordu. Omzumu akşadı. Yılanı işaretle — Korkma, oğlum! Yılan ter- biyelidir! Sana zararı dakunmaz!- dedi. Kekeliyerek: — Aman... paşaml... Yılar terbiyesi. olur.. mu?- diyebilmişim. ” Paşa: — Elbette olur!- cevabını ver- di.- Bak, şimdi görürsun. Derken, yılana döndü: — İblis! İblisi- diye seslendi Gel yanıma bakayım, yavrum. Hakikaten de, yılan, cidden öperek şu sözleri miş; Yavrum! Sen göke doğru yükselirken - seni okuttuğuma — ne kadar pişman olmuştum. Hal- buki okumak bilmeseydin bu küpün tılsımını kim işitince Söyle- onun bacaklarına dolandı; göğde- sine dolandı; nihayet, başını paşa- nun boynuna dayayıp durdü. Ben, olduğnm yerde, terler döküyordum. Paşa, bana hitap ederek dedi — Bunu bana, Afrikanın içer- lerinden getirdikleri zaman, henüz mini miniydi... Burada alıştı. Hiç tehlikesi yoktur. Değil mi, İblis? Boa, sanki onu tasdik ederce- sine, korkunç dilini iki tarafa sallayıp duruyordu. Nihayet, azıcık kendimi toplıya- bildim. Birlikte, Valinin yazı odasına geçtik. Evrakın tetkikine koyoldul. Bu sırada, paşanın on, ön bir — yaşlarındaki — küçük kızı. yanma geldi. Benim elimi sıktık- tan sonra, yılanla oynamağa baş- ladı. Hayvan, bundan son derece memoun — görünüyordu. —Demin efendisine yaptığı gibi, şimdi de küçük — hanımın — beline — sardı. Doğrusu ya: artık, ilk telâşımdan pek mahçup — olmuştum. — Vali, kızına, benim korkaklığımı anla- tacak diye ödüm patlıyordu. Fakat, paşa, iyiden iyiye tahrirata dalmışti. Ben bunları düşündüğüm sırada kızcağızın birden bire rengi dön- dü. Müthiş bir çığlık kopararak sendeledi. Paşa başım - kaldırdı. Bir feryat da o kapardı. Deminki uslu akıllı yılan, kız- tıkıyor; onu, ür gibi boğmak istiyordu. İblis Çözül, haykırdı - çözül! Fakat, İblis oralı deği Kızı sıkmakta devam ediyordu. Zavallı yavrucak, — morarmıştı.. Ölmek üzereydi. Bereket, üzerimde tabanca vardı da, çekip başına ateş ettim. Koca boa cansız bir yığın ha- linde yerede vrilince, Kızcağız rabat bir nefes aldı. Çocuğı, silâh sesine koşan uşakların yardımiyle yan- daki odaya götürdük. Suni tenefe füsle iyileştirdik. Paşa, beni alnımdan öptü. Hayvanın birdenbire kudurması son derece merakımı gıcıklamıştı. Bunu, hiç bir suretle izah ede- miyor. Nihayet, kızını sıkıştırıdı. — Doğru söyle! Hayvana ne yaptındı ? — Hiç bir şey yapmadım, paşa baba 1... Yalnız, bahçedeki tav- şanların kulaklarını kanattımdı. Paşanın merakı halloldu. Kızın üzerine bulaşan tavşan kanının kokusu, İblisin eski avcı- hk damarını birdenbire kabartı- çözüll - diye RENSES nin için çıldızıyoruml» diyesinli! Bak, ben ne kadar heyecan için- A Fakat altınlara - kavu- | Kesfedecekti? Bi küp yüksel- | şunca kızının alnından Nakili: (Hikâyeci) ——— <-— —— — - — Olamaz dedik yal iki saat | adamın şatodan — iç girmesine | digini bu kadar- müşkilâtla mı sonra gell Haber veririz, çağırır- | müsade etmedi. görebilir? sa görüşürsün. — Şimdi olamazl İşte o kadar. — Büyük adamlarla görüşmek Nüki 1 F Sen - galiha iki saatin ne Dedi ye bu hüviyeti meçhal | için . -yalnız burada degil- her demek olduğunu bilmiyorsuu? Ben | adamın göğsünden itti. memlekette bir usul vardır. bir köylü İken iki dakika bile | * Meksikalının sabri tükenmiş; | — — Benim, böyle saçma usullere abım tir tör Gt | sayi etmek — istemiyorum — sizin Fiayet etmek icin müsait vaktim deyiml Bütün riyor.. Seni gördüğüm saman kal- bimin — çarptığını — hissediyoram, Söyle bana, sevgilimi senin de, beni gördüğün zaman kalbin çar- piyör. mu? Klara, Vilsonun elini çekerek, doktorun gittiği dakikadan beri çarpmakta olan kalbinin üstüne koydu. — Bak.. nasil... çarpiyor. * Beklenilmeyen bir ziyaretci !... — Braktmız beni canım.. ben adam yimeml — Bayır, olamaz.. şimdi gö- remezain! Mister Vilsot yatıyor. — Uyandırmak kabil değil mi? efendiyi büyük bir fat hibi diyorlar. O her beri olsa, benim gibi bir köylü: yü kapısında saatlarca — beklet- mezdi Kapıtci sordu: — Nerden geliyorsun? — Meksiladan.. | — Mister Vilsonu ne yapacak- sin? Aaatlli Bu memlekette ya- bancıları hep böyle istievap mı ederler? sana ne? Elbet bir diye- ceğim var ki, kendisini görmek istiyorum, Kapıcı, elendisinden aldıği tali- at üzerine, bu garip kiyafetli Kapıcıya kuvvetli bir boks havale | ederek adamı bir anda yere de- virdi çeye daldi. yüradı.. Şi Burada bi şilamışti. — Kimi göreceksinle? — Mister Vılsonu. — Randevu aldiniz mi? — Ne randevusu? — Haberi yoksa, şimdi - sizi l edemez.. — Neden? — Kendisiyle görüşmek bir gön evel haber dir. — Bu memlekette herkes, yok.. Haydi, çabuk git haber veri ÜUşak da kapter gibi aksilendir — Olamazt Pekalâ... Ve arkasından bir yamrük da yuşağa salladı.. Herif merdiven- yüve lerden danirken — Meksikalı yavaş yavaş yukarıya çıktı. Şatomun koridorlarında kimseye rasigelmemişti. Bir çok odaların kapılarımı açıp kapadı. — Tuhaf şeyl Bu kçekoca bi- ada kimseler yok mu? Diye söylenirken kulağına şu sesler aksetmişti: — Eger Cak şimdi hayatlta ol Mabadi.