Türk Safosunun Hayatı: Ss ultan Mehmet, bohça bohça tezkere dağıtarak sadrazamın ahlâkı ve işleri hakkında - zamane tabirini kullanalım - anket yaptı ve onun-katli çoktan vacip olmuş olduğuna dair cevaplar aldı. Ken- © — dilerine tezkere yollananlardan bir kısmı vezirin “Valide Sultan Aliy.. yetüşşan Hazretlerini saraydan çı. karmak” tasavvurunda bulunduğu- nu yazmışlar bir kısmı da: “Vezir, Yeniçeri Ocağına güvenerek istik- Mâl iddiasındadır. Mührü Şerifi is- teseniz vermez.” şeklinde mülâha. zalar sunmuşlardı. . Hünkâr,.bu cevaplar üzerine Ye. mişçiden tamamile soğurken saray erkânı - Safonun emrile - gafil ve- ziri hiddetlendirmeğe ve suçlu mevkiine düşürmeğe çalışıyorlardı. Meselâ, bir gün Padişah,“Davutpe. şa sarayında iken sadrazam ora- ya geldi, “mühim işler var. Hün- kâr ile görüşmek gerektir” deyip huzura çıkmak istedi. Kızlarağası Abdürrazzak, padişaha arzetmeden şu cevabı verdi: — Divan günü arzedersin. Şimdi Şevketlü Efendimizi rahatsız et- mekte ne mana var! Bu cevap ona hem ağır, hem mânalı göründü. Hele bir cumar- tesi divanı sırasında yeniçeri a- ğası Kasımın — kendine görün « meden Ve haber vermeden — hu. zur çıkmasından sonderece huy- gın kızgın — sordu: * — Sebt (cumartesi) günü ağa arza girmek neden oldu? B u süsle omuz silkmekle ce. vap verildi. o Çünkü bütün saraylılar ve sarayla ilgili memur- Jar onun başına bir çorap örül - mek üzere bulunduğunu apaçık görüyorlardı, Kasım ağa da o gün son hamleyi yapmak üzere huzü. Ta çıkmış, Yemişçi sleyhine uzun bir jlürnel okuduktan sonra, Şu sözlerle padişahı çileden çıkurmış- tı: — Eğer ta'cil üzere tedariki gö- Jandı, kapıcılar kâhyasğmz kür... kaldırmazsa, beni cezalandırın!.. İşte bu telkin üzerine, Sultan Mehmet yüzünü ekşitti, divan s0- nunda huzuruna çıkan sadrazan/? Ja konuşmadı ve herif, kırılmış gu- rurunun ve şahlanmış hınçlarının ruhuna sıraladığı buhranlar için- de evine dönünce, kapıcılarda; 'Türk Ahmet geldi, eline bir hatli şerif sundu. Bu, ikbal günlerinin bittiğini haber veren resmi tebliğ idi, Yemişçi, baş düşmanıymış, gib davranan yeniçeri ağasının padi- şaha söylediği veçhile “azil, ku- bul eden adamlardan değildi. O. nun için hattı #lır almaz, zıvana. dan çıktı, hemen konağını bırakıp, eşi olan Ayşe sultanın Sütlücede- ki yalısına gitti ve yola çıkmadan önce de, ocak ağalarına, orta çor. bacılarına (Oadamlar yolliyarak: “Yoldaşlık hakkının gözetilmesi « ni,, istemekten geri kalmadı. ı Her ağaya, her çorbacıya bir çı- kım da' altın yolladığı için, bekle- diği hareket umduğundan daha çabuk vukua geldi ve bütün ocak halkı: “Yemişçiyi isteriz. Başka vezir bize gerekmez,, nârasiyle â. yaklandı. Zabitlerle neferler, bu dilek üzerinde birleşmiş ve o nâra her ağızda yerleşmiş bülunuyor. du. Yalnız Kasım ağa vezirin &. leyhindeydi, konağına kapanarak, ocaklıyı teskin çareleri arıyofdu. Fakat yeniçeriler onun bir şey- ver Yapmasını, — yöpabilmesme 1 man ve zaman vermediler. Ağşka- pısını basıp, köndisini yakaladılar, küçük bir eve götürüp hapsettiler, sonra şeyhülislâimla kazaskerlerin evlerine bölükler yolladılar, “Müh. rü hümayunun yine Yemişçi ve. zire verdirilmesini,, İstediler. On. lar, dileklerini ifade ederken şöy- le bir ağız kullanıyorlardı! — Bu işe bâis olan ağamız Ka. sımdır. Onu şimdilik deliğe tıka- dık. Fakat siz, bizim dileğimizi pa- dişaha « kabul ettirmezseniz başka türlü muamele görürsünüz. Çün- kü evleriniz yakılacak, nice kim. TEFRİKA No. 127 Yeniçeriler Ayaklanıyor Yemişçi Vezir, Azlini Bildiren Fermanı Alınca Bütün Ocaklıya Haber Uçurup Harekete Getirmişti vaziyetin padişaha bildirilmesi za. rurileşmişti. Fakat Ssfo, telâşa düşen oğlunun iradesini yine eline aldı: ©, — Ok, dedi, yaydan çıktı. Ar- tik geri dönmez. Ocaklının patır. dısından da bir şey çıkmaz. Sen üzülme, dairene çekil, zevkine bak. Bu gürültüyü ben bastırı- rim, O hapsettiği Kasım a- ğa da mahpesinin bir yanı zı delip kaçmış, saraya can atmış ve Sofaya yol göstermeğe giriş. Mmişti, Onlar, bütün bir geceyi a. yakta geçirdiler,* ocak ağalarının &n ileri gelenlerine — velide sul- tan ve padişah namına — kese ke. se akçe yolladılar, neferler ara - sında paralı propaganda yapmal yolunu buldular, ağalığa — mü hürü sadrazamdan alan — Türk Ahmedi getirmek suretile de tel- kinlerini genişlettiler. o Hoçalar, şeyhler ise ellerindeydi ve bunla. rın ağziyle taraf taraf vezir aley. hire dedikodu yaptırılıyordu. Bununla beraber, ocaklının sa- raya hücum etmesine set çekile - medi ve “Yemişçi veziri İsteri; hâraları © isyan gecesinin saba- kında bizzat padlişahın kulağında çınladı. Binlerce yeniçeri, palala- rını sallıyarak saray avlusunda bu nârayı uluorta savuruyordu. Işte bü vaziyette Safo, hölalar- la şeyhler ileri sürdü. Bir yandan da adamlarını, koyunlarında kese kese altın olduğu hâlde, yeniçeri. lerin ârslarına soktu, gece elde e- dilemiyen neferleri de baştan çı- kardı ve bir ilsi saat içinde, o nâ. raların önünü aldı. Şimdi nefer- ler, birbirlerine ellerindeki altın- ları göstererek, Şu ağzı kullanıyor" Jardı : - Bizim vekâlette, vezaretle ne âlâkamız var. Padişah kimi di. Jerse, onu kullansın. Zabitlerden bir kısmı — yiğitli. TAN BULMACA Dünkü bulmatamızin balledilmiş şekli 1234567186919 ineğe çalışırlar, kanar, baş toza bulanır SOLDAN SAĞA Ve | aheli hastalık YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Bir istasyon - Bir hayvan. 2 — Kadın papas - Bir erkek ismi, 3 — Havale etmek - Gelirat, 4 — Ağ - Ters olunursn bir nota 0- İar - Bir rebıt edatı, Katıksız, hâlis. 8 < Sanat - Dizi. 9 — Enlere - Müteharri, 10 — Asabi, incş eler sık dokur - Bir lüm olduğu üzere güzel Taysusta bü“ bir şelfle ve getirin içe klar olduğu halde halk su $i- Sokuklarda bir iki tane» | tabı seve seve” elinde çeviri den başka çeşme namile y vok. Ev- | yet kiymetini sormasile b rl getirilmiş olan ırmak suyu 1. Çönk bahları bir diki saat, akşam üstleri bir at kadar akar, kabı, kacağı nlanlar bi- gvinin ihtiyacını onunla fe: » olmayanlar gec ali, ikları memba Suyunu kitleri solmıyanlar. ise çamurlu ırmak.ve acı kuyu suyu ile heraretlerini söndür- itçok yerleri yahut kuldırımsız olduğu içi bir kere olsun a toslüdur. Günde sulanmsz. Bozan büyük caddeler ru- Bunun İçin rüzgürların kuvvetlice İ esiği su sıcak günlerde tozdan sokaği kılmaz. Bilmecburiye çıkılacak olu: fat işleri de yolünda değildir. Eski- İstanbulda olduğu gibi özerleri açık köhne arabalarla nakledile- İ rek etrafa mikrop dağılıyor. Bu an kurtulamıyor. Ahslinin sıhbati namına bunlara âcil ve müesir bir çare bulunmasını rica ederim. Kitaplar ucuzlamalı e — Ayni sual etrafında her karle ayrı 7-8-939 inde müte- be İmkân olmıysenk kâdar yüksek. Bir milletin temeli maarif olduğuna yöre İ memlekette en ucuz verlimesi ve rlınma- akti sı lâzım olan da ilmi eserler olmalı, Bu içerler. Wa- | yapmak ta hiç külleti p değil, Sergi bu sene, düküliye namı altında girenler- den beş Kuruş alıyor. Bu paranın mısfını kilap. sntış, bedellerine karşılık gü -İüki birak kitabın elli kuruşa & mümkün kılar - | fanuna en büyük hizmeti yapar. eski Kitap meşherine uzüktan bile kak yan halkı çekmeli ve okuma zevkini trmahdır. Yoksa raflarda duran eserler, 4 ve tozlameniy | sararmaş ümdur. Muallim: Cevdet İlayı' ekseriya açık bulundurulan , pe * İ relerden içeriye toz dölar. Ev cüyüsi töza bulanır. Bunlardan beşki Belediyenin | Cevaplarımız : Süprüntüler | Kadıköyönde Mısırlıoğlunda Hayri e- fendi sokağından Rüştü İmzasile mektup gönderen okuyucumuza: — Donanma piyangosu biletleri dünden Mibaren 1940 yı 0 şamına kadı mikam ve şubeleri tara, Gndar satın alınacaktır. sebeple Gümüşmyünda M: Yıldırımat 5 — Bir harfi değişirse ebe olur - Kac | Dün Galatasaraydaki Yerli Naller Ser- | âyrı cevap vermek imkânsialığını siz de bie < Kalk gösini gezdim. Gördüklerim ihtisasım ha» | takdir edersiniz. Masmafih, bu bahiz e 6 — Yemekten emir - Hororda bulu- | icinde olduğundan bir şey. diyemiyece- | Onda Kari sütununu sunl cevap İz N ğim. Yalmız bir nokta; ve kendimce çok İminda birkaç defa izahat verilmiştir. Si- 7 — Bir sesli harf - İri bir hayvan - mühim gördüğüm bu eiheti yazmayı fay-|zin sunlinize de, sil ve cevap sütunun- dal buldum. du sırasile cevap verilecektir. Maamafih, Sergide bir neşriyat kitabevi var. Ben-| bu bahis etrafındaki konun projesinin, ce sergide çok muvaffak olunan bir eser.! Meclisin önümüzdeki içtima devresinde Butaya geldiğim vakit birkaç mektepli konuşulacağını söyliyebiliriz. » — —- hayvan. Zonguldakta Maarif Tayinleri Zonguldak, (TAN) — Vilâyetimi den Ankara Gazi Pedagoji enstitüsi ne gönderilmiş olan iki ilk tedrisat müfettişile üç muallim, devam ettik- deri Ttisas şubelerini bititerek me bize ilzam kn Zeki Hiriinesileği Celâl Antakyaya, müfettiş Ibrahi: yine Zonguldağı tayin edilmişt Musllimlerden Sıtkı, Kars lisesi Hakkı, Amasyaya; Mustafa da Istan- bula tayin olunmuştur. yetimiz ilk tedrisat müfettişle. rinden Nevzat, Giresunda açılan e- gitmen kursu şefliğine, Hikmet Boz- kurt ta.Erzurum vilâyeti ilk tedrisat müfettişliğine tayin edilmiştir. Maarif Müdürü Şevki Erenson, ay izin aldığından kendisine lise mü, dürü Hasan vekâlet etmektedir, Edirnenin İmar Plânı Edirne, 6 (A.A.) — Edirne şehri- Aksarayda Yapılacak Konya Aksarayı (TAN) — Geçen- lerde şehrimize gelen Sular Umum Müdürü ile arkadaşlarının, Ulur- İİmakta yapılacak olan barajın yerini | pılması temenni edilmektedir. tayin ettikleri haber alınmıştır. Ba.| raj, Mama Sun köyü ile Kızılkaya köyü arasında yapılacaktır. Baraj .sayesinde bataklıklar orta. Baraj Ahsaraydan bir manzara cak, yol ve fenni sulama sayesinde mahsul bir kat daha ( çoğalacaktır. Burun için barajın bir an evvel ya- Belediye, şehrin imar plânını ye. mİ baştan hazırlatmıştır. Bu plânda, tarihi eserlerin korunmasına chem- miyet verilmiştir. e Konya ovasının rülmezse, bir fesat zuhura gelme. selerin kanı heder olacaktır! ğe kir bulaştırmamak için — dis leklerinde ısrar göstermek istiyor. nin imar plânı üzerinde tetkikatta bu İlunmak üzere buraya gönderilmiş o- dan kalkacağı için sıtmadan eser kal- miyacağı gibi Ulurmağın zaman za- kurak sinesinde yemyeşil bir vaha si mukarrerdir. Siz, isterseniz, im. Hocalara yürek <pekliği temin tihan için bir kere mühürü talep edin. Bütün yeniçerileri ayağa etmek üzere sözlerini geçirmekten çekinmedikleri Jardı, kâlhda (Devamı Var) lan mütehassıslar ile profesör Eğli, çalışmalarını bitirmişlerdir. man taşması ve getirmesi felâket! “ Hemşiremi” diye takdim etmişti. Melâhatir sözlerine inanan gençler, konuştukları kadını, ve genç kızı, eski nazırlardan Ali Pertev Paşanın to. runları sanıyorlardı. Melâhatin hissesine düşen adam, otuz iki, otuz üç yaşlarında görünen, hafif kır saçlı, esmer, orta boy. İu, tıknaz, ve sevimli bir gençti, Cümlelerinden ço- ğunu: “.- Hemfendi!” kelimesile bitiriyordu. Kadınların neşeli erkeklerden hoşlandıklarını duy. duğu için, yahut ta, her sözünde bir ince nükte bu- lunduğuna inandığı için, cümlelerinden çoğunu, bir kahkaha atarak bitiriyordu. Zaten soyadı da, Kema- lettin “Şen” di. Karaköydeki dükkânının ufaklığını #tiraf etmekle beraber, işlerini tıkırına koymuş bir terzi olduğunu söylüyordu. Mürüvvetin hisesine düşen genç te, 2728 yaşların. da ya var, ya yoktu. O, güzelliğine çak mağrur gö. rünüyordu. O da galiba bakışlarile, ve yakışıklı yü zile her işi halledebileceğinden emin olduğu için, fazla söz söylemeğe lüzum görmüyordu. Yalmız, dişlerinin de güzel olduğunu anlatmak için, vara yoğa, sık sık sırıtıyordu. i Kemalettin Şen, adının Muzaffer Şahin olduğunu söyleyen arkadaşından bahsederken, Melühate hita ben: “.« Onun işi gücü yoktur Hamfendi.. dedi. Ve: “.— Babası, İstanbulun en gengin yağ tüccarıcır... Yöni sizin anlıyacağınız, miras yedidir o Hamfen- dit” cümlelerini de ilâve ederek, uzun bir kahkaha savurdu. Muzaffer Şahinin en bariz marileti, durup durup, oklma geldikçe, veya estikçe damdan düşer gibi Nastettin Hoca hikâyelerine benziyen tuhaf tuhaf fıkralar anlatmaktı, Fakat, belki, bu gencin yakışıklı yüzünü beğendiği için, Mürüvvet, bu tuhaf fıkralardan hayli hoşlanı- yordu. Vapur Adaya yanaştığı zaman, gezintiyi hep bir. TEFRİKA No. 49 likte yapmağa karar vermiş bulunuyorlardı, Ke- malettin Şen, yine Melâhate hitaben: p “... Burada, dedi, benim bir arkadaşımın köşkü var Hamfendi.. Vakıâ, işleri olduğu için, o arkadaş şimdi Bursada bulunuyor. Fakat Bursaya giderken, köşkün snahtarını bana bırakmıştı, Köşkün yeri de, kendisi de güzeldir Hamfendi... Hem içinde de hiç kimse yok, biz bize, istediğimiz gibi oturur, konuşur, serbest serbest güler, eğleniriz Hamfendi.. İsterse niz ötemizi berimizi alıp, doğru oraya gidelim Ham- fı “3 “Hamdiğnd kelimesinin bu derece tekerrürü, Telâhatin sinirine dokanmıştı: “.— Gidelim... dedi, fakat bir şartla “— Emredin Hamfendi! “X. Bana bir daha Hamfendi demiyeceksiniz! Kehöülettin Şen: “.- Ya he diyeyim Hamfendi? diyerek bir kahka- ha savurdu. Bu soğuk ve yavan resmiyetin bir an evvel orta- dan kalkmasını istiyen Melâhatin dudaklarında, çap- kın bir gülüş belirdi: “- Sadece Melâhat deyin kâfi!” dedi Kemalettin Şen: *.— Başüstüne Hamfendi! ashkaha daha savurdu. : Melâhat, sürülen şartı kabul etmesine rağmen. cevabını vererek, bir memnu kelimeyi tekrarlamak dalgınlığını, bir mükte yapmış olmak için kasten gösteren genç adama, tat. U bir sitemle baktı. Çarşıya uğrayıp ta, köşke vardıkları zaman, ke. yifleri biraz daha arttı: Zira, köşk, hakikaten, Ke- malettinin söylediği kadar gü: Bir gün evvel yağmış olan sonbahar yağmurunu henüz tamamen içmemiş bulunan nemli çamlar daha yeşil, daha parlak görünüyorlardı. Sicak bir güne- şin kurutmağa başladığı topraktan, insanı tabiate ısındıran lezzetli bir rayiha sızıyordu.. Sik çamlar arasından görünen masmavi ye sakin oMarmara, yeşil dantelden bir tuvalet altındaki mevi ipek kom- binezon gibi göz gıdıklıyordu Çamların arasından süzülen tertemiz, ılık, ve kuş tüyü kadar yumuşak rüzgâr, ciğerlerini iyi üf- lenmiş birer körük gibi şişiriyordu: Hepsi de, gayri. ihtiyari, derin derin nefes alıyorlardı Melâbat: “ Oh... dünya varmış” duygularını da ifade etmiş oldu. tine: “— Bence, dedi, sofrayı şuracığa, şu çamların al tına kuralım! İçerdeki büyük masayı, Melâhatin gösterdiği yere hep birlikte taşıdılar: hepsi de © ayrı birer hizmet gördükleri için, zaten uyanmış bulunan iştahları şah diyerek, diğerlerinin Sonra, Kemalet. halinde bulunan Aksarayın, bu plân sayesinde büsbütün güzelleşeceği u- mulmaktadır. a buz kütleleri le tarihe karışa. landırcak uzun sürmedi, Melâhat, hazırlanan sofrayı gözden geçirdikten sonra: “— Eyvah... Dedi, bira almayı unutniuşuz.. Mü. rüvvet ne içecek? Mürüvvet, bu eksiğe ehemmiyet vermedi: “— Zarar yok canım.. Benim de içmem şart de- Bil y Muzuller, Melâhatin endişesine iştirak etti. Etra. fına bakınıp, çıkarmış bulunduğu caketini arıya rak: “— Olmaz... Dedi, böyle yerde de içmiyeceksi- niz de, nerkde içeceksiniz: Ben şimdi, hemen gider, alip gelirim! Mürüvvet, onun kendisi için zahmete girmesine mân! olmak isteğiyle itiraz etti: “— Hayır. Hayır... Olmaz. Gitmeyin. Eğer mutlaka benim de içmem lâzımsa, Sizinie beraber ben de rakı içerim Mürüvvet, bu sözü söylerken, hatır için fedakâr- lık yapmayı göze almış bir insan edası takınmıştı. Fakat hakikatte, biranın unutulmuş o olmasına memnundu: Çünkü içinde, müptelâları; tarafından ekmeğe, yemeğe, havaya, $uya bile tercih olunan bu içkiye karşı da bir tecessüs vardı, O, bü tecessüsü, daha bodrumda yaşadığı sıralar. da duymuştu. Babasının rakıya olan sonsuş iptilâ- ina baktıkça kendi kendine Muhakkak, bu rökidâ bir keramet var!,, Der. bir sofranın kurulması çok di. “Safa,, meyhanesinde çalıştığı sıralarda, bu te- cessüsü daha fazla duymuştu. Bu acaip suyun, ,in- sanları nasıl değiştirdiğini anlamak, öğrenmek is- tiyordu. Fakat kaç defa, gizlice içivermek niyetile kadehi eline aldıysa, bu tecrübeyi yapmak cesare. tini bulamamıştı, (Devamı var? kağ, vi linkle