6 Sayfa Tavukçuluk Bahsi w VÜM Sari Nezle Sari nezle; bundan - evvelki yazımızda söy.ediğimiz gibi, adi nezlenin devam ederek müzmin- leşmesinden başka birşey olma- makla beraber ondan daha bula- şıcı ve daha tehlikelidir. Telefat nisbeti yüzde — (60) ilâ (80) i bul maktadır. Sari nezle, hasta bir tavuktan diğerlerine pek çabuk ve kolay- lıkla geçer; sirayet u.sırma ve akıntılarla olur. Bu hastalığın mikrobu henüz malüm değildir. Difteriye pek yakın olduğundan Bar.ciki — bastalığı ayırt ederek ona göre bir teda- viye baş vurmak çok- mühim bir meseledir; flbakika her iki has- talığın — alâmeltleri arasında bir benzeyiş vardır. Bu - hastalığın neticesi difteri olduğundan teda- vide — bulunduğumuz- hasta'arın iyileşmediklerini görürsek bu gibi- leri feda etmekten çekinmeme- liyiz; aksi takdirde pox aşıcı olduğundan bütün hayvanlarımızın hayatını tehlikeye koymuş oluruz. Hastalık evvelâ gözlin ve nefes borusu ile burun deliklerinin için- deki ince derinin iltihabile zuhur eder. Burun deliklerinden beyaz ve yapışkan bir mayi akar, iştiha azalır, hararet artar, göz kapak- ları şişer. Burun akıntısı — başlangıçta sulu iken iki üç gün sonra katı- laşır ve fena kokmaya başlar. Hayvan zayıflar ve dermansız kalır. Akıntı nihayet burun delik- lerini tıkar, hayvan ağzından nefes almıya mecbur kalır, başını sağa sola sallar, aksıracak hissini verir. Hastalık gittikçe ileriler, nefes boruların da iltihaplar ve hasıl olan ifrazat nefes borularını da tıkayaı iıııdııı hayvan hırla- yarak ve pek güçlükle teneffüs eder. Evvelâ şişen göz kapaklari biraz âonra yapışır, hayvan gözü- nü açamaz, hattâ yiyeceği yemi bile göreme: — Yayvan iylece bitkin ve bay, irhalde kendin- dınlşıçerıkls-l())gun içinde ölür. azan bu hastalıktan ölme- yenler de vardır; fakat bunlar vzun müddet zaif kalır, hastalık müzminleşir, hastalar bir mikrop membaı teşkil ettiklerinden diğer sağlam hayvanları da bulaştırır- lar; bunun için bu gibileri iyileşti zannederek — sürüye melidir. Hasta bir tavuğu hemen sü- rüden ayırarak kuru, sıcak ve | hava cereyanı olmıyan bir mahalle makletmek lâzımdır. Tedavi için birçok şekiller varsa da hepsi göz ve buruna ihtimam etmek, hazım cihazını dezenfekte etmektir: Herhangi bir ilâcı kullanmadan evvel bir litre suda bir kahve kaşığı miktarı mutfak tuzu erite- rek burün - delikleri, ağız ve gözlere ya bir damla ile damlat- malı veyahut küçük bir pülveri- zatör ile püskürtmelidir; bu suretle bu uzuvlar iptidai bir temizlik görmüş - olurlar. Bundan sonra göz, burun ve hazım cihazı için yapılacak tedavi şunlardır : Gözlere hastalığın iptidasında yüzde (15 ) nisbetinde “ arjtlol ,, mahlulünden bir iki damla dam- Tatmalı; eğer hastalık - ilerlemiş, yani göz kapakl işmiş ve gözü kapatmış ise bun! ice açarak gözü oksijenli su ile yıkamak icabeder. Burun deliklerine de, her gün iki üç defa 1/400 nis- betinde göz taş, 28/1000 nisbe- | tinde asitborik veya okşijenli su mahlüllerinden birisi ile enjeksi- yon yapmalı veya püskürtmeli. Hazım cihazına gelince; hayvanın içeceği suya beş gram karbonat ilâve edilir. Hastalık zuhur eden kümesi birkaç defa bütün malzemesi ile beraber ve- hayvanların gezdiği mahalli yüzde 30 permengrant ile güzelce dezenfekte etmeyi ihmal etmemek lâzımdır. n Bu hastalığı difteriden tefrik biribirinden | dahil etme- | | lim ki sâri nezlede ağız | teşekkül eden uzuvlar, kalın sa- Adliye Sarayı Harabelerinde .. 'Yaz Sıcağında Adliye Sarayı, Dişleri SON POSTA Kopmuş Bir Kafatasına Benziyor!.. Ankazı Kaldırmıya Çalışan Müteahhit Şikâyetçi: - Bu İş BizimBeklediğimiz Gibi Çıkmadı, Zor- luğundan Amele Bile Durmayıp Ka- çıyor!. Diyor.. Hey gidi heyl!.. Bir zamanlar bu kapıdan kimler, ne kalabahk- lar geçerdi.. -Şimdi üstü toprak ve taşlarla dolu şu yerden, işte şuracıktan kaç davacı mer- divenleri çıkar, artık yok olan birinci kat koridorlarında dava peşinde koşardı. Adliye sarayı harabelerinde gezerken, her an bir duvar cibinden: — Ahmet Efendiüili! Pembe Hanım, Abmet Efendiil.. Diye sesler çıkacağını bekliyorum. Eskiden — Ayasofyanın karşı- sında heybetle yükselen koca saray, şimdi birçok dişi dökül: müş bir kafatasına ne kadar benziyor... Duvarları gün geç- tikçe eksiliyor... Gün geçtik- çe koskoca — heybetinden — bi- raz daha kaybediyor, çüküyor.. Taşı, toprağı, tuğlası, mermeri darmadağın, — karmakarışık — bir hâlde.. ötede beride yanık yüzlü ameleler çalışıyor.. , Öğleye bir saat var.. Allahın sıcağında Adliye sarayının harar beleri de cayır cayır yanıyor. Ben, koca sarayın ankazını söküp te- mizlemeyi Üzerine alan müteahhit dört ortaktan biri ile, lskender Bey isminde bir zatle geziyorum. Iskender Bey içini çekiyor: — Fiz nare yandık bevim. biz Ailehin güneşinde amele hergün böyle taş toprak kaldırır işin böyle çıkacağını bilmedik. Vallahilâzim bir batağa battığı- mızı gün geçtikçe anlıyoruz. Beş bin lira verdik. Vermez, — bu işe girişmez olaydık.. bak bir kere şu bölme duvarlar kaç tane?. Yu- ıâ;çfl_ı;e_k' 'i.çı:n ;unu da i içinde rımtırak kabuklar deriye yapışık değildir. Bazan boğazdada sarım- | tırak parçalar görülürse de, dif- terideki gibi yapışık olmayıp, yi- kandıkları zaman düşerler. Eğer ârazı bizzat teşhis edemez, veya tedavi mümkün değilse mahalli baytar. müdürlüğüne — müracaat ederek aşı yaptırmak - icabeder. Eranköyı Rareket Tavuk Çifeliği (D Tavuk — ve çuluğa alt olan milişküllerinizi sorunuz, mütehastıs — size cevap verecektir. karı çıkıp yukarda çalışa- cak işçi, (2-2,5) lira yev- miye ister.. usta yevmiye- si.. haydi buna razı olduk. Duvarı yukardan aşağa; çekmek için tel halatlar, ipler lâzım.. Gel gelelim ki duvar yakılınca bütün halatlar, ipler ankaz altında kalı- yor. Oradan çekiyoruz olmıyor, öteden çekiyoruz çıkmıyor. Bak şimdi size bir sürü tel halat, kalın ipler göstereyim de, gö- Yün, inanın! Adliye sarayı arsası şimdi beş metrelik bir taş ve tuğla ile örtülü.. hemen hemen yarı saray yıkılmış.. İnişli yokuşlı — tepecikler hasıl eden tuğla, taş, top- rak yığınla- rında — yüz- leri kireç ve topraktan bembeyaz ke- gilmiş ame- leler çalışı- or. — İkide irde — tozlu yenlerile bu- runlarını si- liyor, yüzle- rindeki ter- leri — kurü- luyorlar.. Biz bir amele grupuna yaklaşırken, koça bir duvar par- çesini keserleyen kara yağız biri elinden keseri attı: — Ulan, ne sökülmez şey- miş bel. Yarım saattır. iki tuğla sökemedim. İskender Bey yüzüme baktı: — Görüyorsunuz. ya beyim, dedi. İşte şu koca duvar parçası bize para kazandırır. sanırsınız değil mi?. Hiçte değil.. Hele güven kendine de sök şu duvarı.. ayır tuğlaları.. İmkânı yok. Bir kere koca binayı yaparlarken iyi harç kullanmışlar, tuğla ile harç kaynaşmış. bir türlü ayrılmıyor. Müteahhit elile sağda, soldaki çetin duvar parçalarından birka- çını gösterdi: — Nah, bunlar hep yıktığı- mız duvarlardan birkaçının par- çası. Amele tuğla arayım deye geçer başına, saatlerce uğraşır. Yukarıda: Adliye sarayının kupkuru kı Ortade: Amele böyle tehtikeli duvarlar üstünde parçası kazma sallıyor Altta: Adliye sarayının yıkılan duvarları şimdi 5 metrolik bir yüksekliğe çıktı Keser, kazma, demir kullanir. Koca birgün içinde — bir türlü şöyle on tane olsun tuğla ayı- ramaz.. Sonra ne yapar biliyor musunuz?. Müteahhit sesini yavaşlattı: — Bırakıp kaçar. Evet işini bırakıp kaçar. Etrafta — inşaat açıldı. Amele böyle — yılgın işe hiç gelmiyor.. Sabahtan akşama kadar kireç parçaları içinde yılı- yor. Ertesi gün bakıyorsunuz ki, amele yok, gelmemiş.. kaçmış.. bu işe can mı dayanır, para mı, amele mi?. Duvar parçası ile uğraşan amele çalışıyordu. Elindeki kese- rin ters tarafile yavaş yavaş vu- ruüyor, harç, güçlükle, parça parça dökülüyor, altındaki tuğla da bir türlü ayrılmak bilmiyordu. Ya o da parçalanıp dökülüyor, yahut ta iki üç bölüm hâlinde çıkıyordu. | Öğle sıcağı müthiş. Toprak, tuğla ve kireç tepecikleri kum gibi kaynıyor. Amele üzerlerin- deki kalın elbise'erle durmadan Keset, kazina culbyor, » HadA'tirda | nefes alarak terini siliyordu. Şimdi tahminle buldüum.. Tam Birinci Ceranın bulunduğu yerdeyiz., San- ki avukatlarımızdan biri yine ye- rinden kalkıp cübbesini düzelte- cek, gözlüklerini başlıyacak #anıyorum: — Reis beyefendi, müekkilim bu suçla hiç bir alâkası olmıyan bir bigünahtır.. Adalet aliyenize sığınıyor, sun'itaksirsiz, günahsız, “Tesatsız bir mevcudiyetle huzurt” | her şeyi başaracağım dese, | diğimiz o beş bin İirayı iıîâ | bıraktık.Ya iflâs, yahut alâkülli takarak — söze ; birşey çıkarmaya çılıqıcai"!, Resminizi Bize Gönderinl? . * ğ Size Tabiatınızı Söı""l" Resminiti kupos ile — gönderinik Kupan diğer sayfamızdadır. B 35 Zonguldak: t san Cevdet Beyi leryüzlü, mültefit sokulgandır. Hetk mizacına göre ket etmesini ve : killerin sulhan * hallini- bilir. Menfski bahsinde — uyanıklk Parayı havai $e sarfetmez 'I"nl“', olmağa dikkat eder. - 36 Ayvalık: A. Muhsin Bey: Kt disini çabuk - sevdirir. Menf — hareketlerde bulanmaz, daha ziya- de uysallığa temayül eder. Hayatını sever, olur olmaz şeyler uğ- runda ataklık ve atıl- ganlık yapmaz, tehli- keli ve mesuliyeti da- vet eden işlere giriş- mez. Tavur ve hare- 4 ketlerinde aceleyi andıran bir wj vardır. - ı 44 Adana: C. D, Hanım: (Resminin dercini lst emiyor ) Ufak şeylerden çabuk teessür Vâ kâ düyar, kin tutmayan kalbile darılır ve barişır. Çocukça bazı halltf ve tavurları varsa da bunlar bkla, gımarıklıkla izah edilemez. B nuza çıkıyor.. ellerinizi vicdanıli” za koyarak... Müteahhit kolumu çekti: - Şu mermerleri görüyor mif sunuz?.. Duvarı yıkarken di böyle parçalanıyor. Bir kere g:mllı mermer hiç te makbul Biz bumları o kadar ucufl verdiğ.miz halde gelip alan U yor. Taşçılara satmak ist İşimize yaramaz dediler. "'ı Kim alacak, kim gelip arayâ” cak?.. Biz de şaşırdık kaldık. ——— Ayağım bir tel hala da takık mıştı. teahhit teli tuttu: — İşte, dedi, ankaz altındâ kalan teller bunlar. Şimdiye kat, dar tel halat için, ip için beşyilf liradan fazla para verdik. ğ Sonra tâ aşağı köşedeki pıda duran bir kamyonu göst! — Tam beşyüz tuğla y Bu beşyüz tuğla kaç lira misiniz 7.. Sekiz.. Evet sekiz Bunun işçisi, şusu, busu var. kala kala beşyüz tuğlada bir L ya kalıyor, ya kalmıyor. Valltt hilâzim yalan söylüyorsam l.. —» — Bu tuğlaları nerelerde kuP! lanıyorlar ? — İnşaatta.. Az para ile binfi aptırmak isteyenler böyle ıullııyor. Hem eski tuğlalar d7 ha sağlam oluyor. $ Geş gelelim biz burasını Üzü' rimize aldığımız zaman Miz ümit etmemiştik. Hoş, alırken pek öyle kılı kırk yarmadık yll' zaten bizimle beraber münal ya girmek isteyenler gelip balkt İ tılar, derhal vazgeçtiler. Bu bitü, bir tecrübe - oldu. e para versek böyle tecrübe 'bulamay!#? — Neden şikâyetçisiniz? — Bir kere biz burasını rimize alırken tuğlanın kolaydi ayrılacağını, demirin sağlam lam elimize geçeceğini, kireç' harman - yapıp ınu;_teri bulaca! mızı ummuştuk. Fakat görüy! sunuz ya, ne tuğla ayrılıyor. kireç temiz çıkıyor.. Ne de M merler sağlam kalıyor. * Mütcahhit durdu, — yakasi Bilkti: — Vallahilâzim hani biri Ç sa da burasını ben kaldıracağ! temizliyeceğim, — amele — iş! den devrederiz. Fakat böylesi çıkmıyor. Şimdi artık işi Adliye sarayi harabeleri! çıkarken kulaklarımda o eski kalmıştı: j —Selâmi Ef., Selâmi Efeıı:u*