125 AFACANIN ( BAA MASALLARI İki Aptal ! Arkadaş! Afacan “Bulgar çocuk edebi- yatından,, bir hikâye işitmiş; bi- se anlattı: Belgrat kasabalarından birin- de, iki aptal arkadaş varmış. Bunların sersemliklerini, Mısırda- ki sağır sultan bile duymuş. Bunlar bir gün, evlerine ya- kın bir ormanda ava çıkmak istemişler. Karıları : — Gitmeyin, sonra orınmanda kendinizi kaybedersiniz !.. Demişlerse de, onlar dinlemi- yerek ormana doğru yollanmışlar. Bi> av bulmak için, o kadar gezmişler, o kadar dolaşmışlar ki yorgunluktan — çimenlere — yatıp uyumıya başlamışlar. Köyün ber- beri de tesadüfen oradan ” geçi- yormuş. Onları bu halde gö- rünce: — Aptalların uykusu — agır olur!.. Diyerek ikisinin — bıyığını braş edip kaçmış. İki arkadaş uyandıkları zaman, bakmışlar ki bıyıkları yokl.. — Aman |.. Karılarımız bize : * Gitmeyin. ormanda yolunuzu kaybedersiniz.. , demişti. Halbuki biz. şimdi kendimizi kaybettik. Bıyıklarımız yok ; acaba biz kimiz? Diyerek, köyün yolunu tut- EHVENŞER! — Afacan — Şu kanapede otu- ran adam bir kulağının sağır o masına razı! Cingöz — Ne münasebet? Afacan— Çünki ikisi de sağır! y Afacanın ( To- ç ) isimli küçük ür kardeşi vardır. Bir. gün —amcası ona bir köpek yav- rusu hediye ett muşlar. İkisi de karılarını çağırıp sorımuşlar : — Kadınlar sizin kocalarımız nerede? İşi çakan kadınlar, bu sersem heriflerden kurtulmak için, onları büsbütün şaşırtmışlar: — Kaocalarımız ormana gitti!. — Haal..Bizizl.. -Kocalarınızın çizmesi ne renkte? — Siyah! — Haaal.. Bizizl.. Omuzların- da ne vardı? — Tüfek!.. — Haaal.. Biziz! Peki; bıyık- ları varmıydı?.. — Vardıl.. Aptallar, — ellerini traşlı du- daklarına götürüp, bağırmışlar: — Eyvaaahi., Biz — değiliz... Haydi gidip kendimizi arıyalım!. Hemen yola çıkıp, gece gün- düz; dere, tepe, düz bir ay dolaşmışlar. Bu müddet içinde bıyıkları çıkmış. Ayni zamanda sakalları da uzamış. Tekrar dö- nüp, karılarına sormuşlar: — Sizin kocalarınızın bıyık- ları vardı, değil mi? — Evet!.. — İşte bıyıklarımız var; Bi- zizi.. Kadınlar bunun üstüne ba- ğırmışlar; — Hayır; sizin sakallarınız vyar. Halbuki kocalarımızın böyle bir şeyi yoktu!.. Aptallar — ellerini götürmüşler: —Eyvaaah!.. Sakallarımız var.. çenelerine Biz değiliz! diye, geriye dönüp, yola koyulmuşlar. Öyle rivayet ediyorlarki, iki aptal arkadaş hâlâ kendilerini arıyorlarmışl... DEVRİ &LVEM SEYAHATI Afacanın Tefrikası: 5 Bu müthiş rüyadan — uyandik- tan sonra, hayatın ne kadar kiymetli olduğunu anladım. He- men yataktan fırlayıp güverteye koştum: — Ufuklara kadar uzyan durğun deniz mor menekşe rem- giııı boyanmıştı. Uzakta Rados, isam, Sakız adaları görünüyor, etrafta martiler uçuşuyordu. Te- miz havayı ciğerlerime — doldu- rarak : — Oooh 1.. Yaşıyorum.. Yaşı- yorum.. diye bağırdım. Ciııvı atıldı : aşıyorum.. diye, asıl sen değil, ben bagırayim. Çünki “rü- yanda ben ölmüşüm; sen kurtul- muşsun!,.. İkimiz de gülüştük. Ona, de- nizde boğuluyorken kendisini na- sıl kurtarmaya çalıştığımı anlat- tım. Ellerime sarılıp, sanki haki- katmış gibi, teşekkür etti. Kamaramıza indiğimiz zaman ihtiyar İngilizi yatağına boylu bayuna yatmış bir halde bulduk. Sordum ; — Neniz var ? Yüzünüz sap- sanı |... Seksen yaşında olduğunu tah- ge ( Topaç ) köpe- ge hemen bir. ku- lübe yaptırdı — ai ae aa e | Köpeği âlâ ye- meklerle beslemi- ye başladı. H * BI . ' erşeyi Bilir!.... Cingöz — Gel bakayım Afa- can: suzllerime cevap ver: Çok- tan bitmiş olduğu halde, hergün yapılan şey nedir?... Afacan — Bu da güç şey mi: Yatak! Cingöz — Aferin sana!... İki arkadaş var: Gece, gündüz dur- madan yürüyorlar.. Nedir o bil ?.. bir Afacan — Saatin akrebi ile yelkovam !.. Cingöz — Peki,.. Suya düş- töğü zaman bir damlacık bile etrafa sıçratmıyan şey — nedir ?.. Afacan — Büudala; Onu üç yaşındaki çocuk - bile bilir- Gü- neşin ziyası |.. AKILLI OLMAK İÇİN! — Yavrum! Saçımı dibinden traş ettirdin! — Babam dün gece anneme “ Sizin saçınız vzun aklınız. k- sadır | , dedi. Ben de akıllı o duğumu göstermek için bu işi yaptım! için Fakat, şişman- liyan köpek dışarı çıkamadı. kulübeyi Bakın: Köpek ne şekle girmiş?! Topaç kırdı. Bir Parça Biber! Annesi Afacana her zaman: — Misafirliğe gittiğimiz 2a- man, sofrada ben sana yemek vermeden sakın isteme |.. Diye tembih ederdi. Bir gün utanılacak bir yere, gece yatısı- na gitmişlerdi. Sofrada Afacan annesinin — sözünü — hatırladı ve yemeğe uzanmadı. Lâkin annesi zavallı çocuğu unutmuştu. Bekle- di.. Bekledi.. Nihayet. — Anne! Bana biraz biber verir misin? Dedi. Ev sahibi sordu. — Yavrum 1.. Biberi ne yapa- caksın ?.. Cocuk şu cevabı verdi: — Annem eğer bana yemek verirse, Östüne ekeceğim !.. Hiç Düşlnmez Olur Mu ? Afacana — babası bir paket çukulata — vermişti. Yarım saat sonra sordu: — Afacan! çukulatayı kendi kendine yemekten utanmadın mı? Hiç kardeşini düşünmedin, öy- le mi? — Nasıl düşünmedim, demin- denberi — bitişik — odada kendi kendime; “Ya — şimdi — Üstüme gelirse..., diye, — düşünüp üzül- düm, durduml... Birinci Çıkmış! Afacan, yerde zıpaıp oynuyan bir çocuğu arkadaşına gösterdi: — Cingöz! Şu miskini görü- yor musun; Mmektepten - birinci çıktı! — Yok, canim? Nasıl olur, © çok tembeldil.. — Evet, çok tembeldi, üç ay sonra kovuldu, böylece mektep- ten birinci çıkmış oldu! AFACANIN Tühaf Sözleri Doğruya Cauı Kurban ! Afacan henüz onyaşında iken, bir gün mektepten — ağlayarak elmişti. Ânnesi ğgunu — kü- Şıklıdı — — Yavrum ne ağlıyorsun?.. Afacan, iki hıçkırık arasında cevap verdi: — Muallim Bey bugün bize “hatasız insan olmaz.. ,, diye, bir ibare yazdırdı. Sonra da “ senin üç yanlışm çıktı.. ,, diyerek, ceza DA . Boyayı Fazla Kaçırmış! * * Afacan yoldan geçen çok ber yalı bir kadını göstererek şu söz- İeri söyledi: — Cingözl! Annem .“.lîı;ırts nakları kırmızı olanlar - sil yanağı sol yınıı_ıd— sıhhathı! Mürailik dırlar. , dedi. Şu kadının da Muallim, türkçe dersinde “Müh rai,, kelimesinin neye delâlet et tiğini uzun uzadı İt Sonra daalaşr a gNa aK dırıp, sordu: — Afacan mürailiğe dair bir- *T P ee nnn ü 'acan, © göze karşı pırl:ıiddodlydi.heıııı i şu cevabı verdi: — Efendimi Cingöz bu sabah bana: “Ben mektebe sevinereli üm;ıü ı e» dedi. İşte bu mürah Ü. ÇOCUKLAR DA ÖĞRENDİ! . K * Afacan — Bizim mahallede bir adam var, öldürdüğü adam- ların hesabı sayısız!. Cingörz — Yaaal. Doktor mu- dur?. Afacan — Hayır, şefördür!. min ettiğimiz adamcağız inledi : — Çok hastayım.. Belki bir daha iyi olamam.. Benim dünyada kimsem yok.. Fakat elimde bir hazinem var. Siz çok iyi ço- cuksunuz, bu serveti size bıra- kacağım... (îrelı benim, gerekse Cingö- zün gözlerimiz faltaşı gibi açı- mıştı. Yoksa milyoner mi olacaktık. Cingöz ihtiyar İngilizin hemen elle- rine sarıldı: — Aman, siz ölmeyin! Bize para filân lâzım değil!.. Doğrusu şu Cingöz |kadar mürai yoktur, vesselâm, meteliğe kurşun atar, sonra da böyle söz söyler ! İhtiyar — İngiliz — bizi yamı başına oturttu. Ve şöyle söze başladı; — Ben anasıl İskoçyalıyım. Fakat sülâlemiz — asırlardanberi Amerikanın Meksika eyaleti da- hilinde tavattun — etmişler. Büyük dedemiz çok — zen- gin bir adammış. Bize bırak- tığı vasiyetnamesinde, çok mü- azıyor. İşte vasiyetname. Gelin ıuıber okuyalım! İhtiyar bu sözleri söylerken astığının — altından bir tomar âğıt çıkard. Ve İngilizceden tercüme ederek, şa cümleleri okudu: “Ailemizden, iki yüz sene sonra doğacak çocuk için dün- yanın en büyük servetini - miras olarak bırakıyorum. Bu hazinenin nerede saklı olduğunu demir ku- tu içine kilitlediğim bir haritada işaret ettim. Ben öldükten ta- mam iki asır sonra, bu kutuyu açacak ve haritayı ancak © | zaman okuyacaksınız. ,, İhtiyar înglliz vasiyetnameyi him bir hazineye malik olduğunu bu suretle bize bildirdikten sonra: — Çocuklarım, dedi, henüz iki asrın tamam olması için bir | ay lâzımdır. Fakat bugün pek fena halde hastayım. Belkide ö- | leceğim,ikinizi sizede çok sevdiğim Diçin, bu hazineyi terkediyorum. | Bir ay sonra açımız, sizde milyo- | mner olunuz!.. Bu sözü müteakıp, İnımı. bavlunun — içinden bir — demir kutu çıkarıp bize verdi. Aç gözlü cingöz, işin hakikat olduğunu anlar anlamaz, eski mü- railiğini birakıp, zıp zıp sıçrama- ya başladı. geri dönüp - yüzüne bir tokat aşkettim: | — Haylâz, dedim, bu adam- cağız hem bize iyilik ediyor,hem de onuu bu hasta zamanında, patırtı edip başını ağırtıyorsun ! Cingöz korkusundan bir ke- nara sindi. İngilizin hastalığı ziya- deleşmişti. — Bütün gece inledi. Sabahleyin uyandığımız zaman, onun hayata — çoktan veda et- | tiğini — gördük. — Feri — sör müş gözleri tavana mıhlanmış, | yüzü sapsarı ve vücüdu taş ke- - tişmsişl.Ağlıyarak meseleyi kaptan? haber verdik. Bir patırdı... Bir ltü... Doktorlar geldi, gitti. ihayet İngilizi bir beyaz çarşafa sarıp, vapür nizamma göre. de- nize attılar. Arkasından ağladık.. Ağladık... | Mabadi var )