D BAA A, İ SON POSTA A M VA I, Gon GÜNLERİ..... Harbini Fransızların Mı, Alman- ların Mı Kazanacağı Mesele Olmuştu. Fakat Ben Harbi ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 137 — Bu resmi geçitte bir şey nazarı dikkatimi celbetli. Asker, tabur tabur geçtikçe, bazı taburlar : — Yaşasın Kıral!.. Bazıları: > — Yaşasın İmparator!.. Bazıları sadece: — Yaşasın Fransa... Ve bazıları da karşılanada Kkoskoca bir imparator durduğu balde: ğüy - sın Cümhur!ı! çe Di,:'î:yhnyorlırdı.wBir or- duda, bu kadar mühtelif ” Fikirle- rin nasıl birleştiğine hayret ettim. Fakat, asıl resmi geçidi; Alman- yada seyrettik. O vakit Alman- yada hükümdar, Prusya kıralı ( Büyük Vilhelm ) idi. Önümüzden tam bir ( kolordu) geçti. Asker sanki bir makine ile müteharrik gibi hareket ediyor.. tam ratorun Öönüne gelince; hepsi birden başlarım sağa çevirerek İmparatorun gözünün içine bakı- yorlardı. Sanki o bakışla : — Emret.. — canımız feda olsun... Diyorlardı. Bütün askerlerin elbisesi, tertemizdi. Sakız beyaz pantalonları, kâmilen ütü- lenmişti. Potinleri, çizmeleri parıl parıl parlıyordu. Bu intizam çok hoşuma gitti.. Gel zaman, git saman; Fransa ile Prusya arasın- da mubharebe açıldı. Yani 1870 muharebesi... O zaman doktorum (Mavroyeni Paşa) idi, Rum olduğu için, tabii Fransızların tarafını iltizam ediyordu ve onların gale- besini bekliyordu. Halbuki, ben Alman askerinin intizam ve cid- diyetini gördüğüm için, zaferi Almanların kazanacağını şüphe- siz addediyordum. — Mavroyeni Paşa ile — iddiaya — giriştik. Bahsi hangi taraf kazanırsa yürz lira alacaktı. İlk muharebelerde Fransızların kazandığı ufak tefek muvaffaki- yetler, Paşayı çok Üümitlendirdi. Ben, neticeyi bekliyordum. Niha- yet Prusyalıların Parisc girdikleri gün; M.ıv:rı;»ycni)'î çağırtlım : — Nasil 7.. NAKILİ : yoluma Diye sordum, Mavroyeni; va- | ziyetten çok mütcessirdi. — Bahsi, beu kazandım. Y_Dı Hirayı hakkettim. Fık;n sen, zl'.ğdurl heri: irisin. Yüz İirayı nereden "î:lğn bl:r:ıs vyereceksin ?.. Haydi bu parayı sana bağışladım... Diye lâtife ettim. Abdülhamit, — epeyce Muştu. Son söz olarak Söyledi: ü — Diyeceğim, Almanlar, iyi Sskerdir, Talim ve terbiye busu- Sunda ciddidir. Bir zamanlar, ben de bı_ınlır- an muallim — getirttim. Fakat, bğ_vıe ortalığı — velveleye verme lim. Sessiz sadasız hareket ©İ h—m' Ne ise. Oralar bizim Üze- Hinize vazife değil.. İnşallah ge- içeceklerini irler ve hüsnü yoruk şunları 15 Kânnanevvel | rüyor. mpa- | gibi | Almanların Kazanacağına Kani İdim, hak kazandı. Ec- nebi — matbuatı, aleyhimize ateş püskürüyor. Vaz- iyet, gittikçe va- hamete doğru yü- Dahilen de fırkacılık çok fena bir şekil al- dı. — Mühalifler; &deta düşman prao- | pagandacı!ğı pa- yıyorlar... Bugün, bu mesele etra- fında görüşürken, Abdülhamit yine mühim — ifşaatta bulundu. — Siz, muha- | liflerden açılmıştı. Bunlardan bazı- sını tanıyor, bazı- sını — tanımıyor- du. —( İsmail Ke- mal) e gelince dedi ki: Söz — İsmail Kemali tanır mısı- nız... Mazisini bi- lir misiniz? —Hayır Efen- “ dim. — Öy[g ise, bakınız ben size anlatayım... Bu adam, (İzmit) te | mutasarrıfınış. Bir sebepten do- layı azledilmiş, İstanbula gelmiş. Beşiktaş iskelesinde bir ev - tut- muş. (Mll'ıcyn) e devama başla- mş. En ziyade, Esbapçı başı İsmet dairesine uğrarmış... Bir gün İsmet B. elinde bir kâ- ğıtla geldi. — Efendim! Bu kâğıdı; İsmail | Kemal Bey isminde zeki ve ma- lâmatlı bir zat verdi. Devletin menafiine müteallik bazı mütele- Atı varmış. Bir kere okuyunuz. | Muvafık bulacağınız şeyleri icra : buyurursunuz. Dedi...Kâzıdı okudum.Hakikaten bazı güzel fikirler buldum. Bu ada- mın kim olduğunu şundan bundan da sordum. Zeki ve hizmetinden istifade edilir bir adam olduğuna muttalli oldum. O sırada Tİrab- | lusgarp valiliği açıldı. İsmail Ke- malin lâyihasında, Trablusun ida- resi hakkında da bazı mütalealar İdare merkeri: A Mezan İhtiyat Bilümum bu gözlerinde |G EMNİYET KASAL 1 Âzizin üç ay müddetle kendi nezareti altında meclisi vükelâ yaptırdığı arabesk salon olduğu için derhal onu hatırladım. Ayni zamanda, Trablus havalisi hakkında benim de bir pro- jem — vardı. Orada; — asker almanın — şekli, —aşiret alayları teşkili — vesaire hakkındaki bu projemi bir kâğıda yazdım. Ken- disini çağırttım. j (Arkası var) ON BEŞİNCİ PATRON KUPONU No. 14 ajisde on beş günde bir v?ıı":' olduğumuz — Patronu bedava alınak latiyorsamıa, bu kuponu kesip saklayınız ve 1$ kupan toplayınız. — Patrenlarnaır dan memnun © Patroalir Beşreli! gür den İibaroa İstanbual — karilerieka bir hafta, taşra kariları alr ©a gün içinde kuponlarını gönder- neildirler Bu müddst geçilkten soara kuponlar kabul edilmez. MRİSEFİT FELEMENK BANKASI “İSTANBUL ŞUBESİ MSTERDAM sermayesi: 25,000,000 FL. Tediye edilmiş sermayesi: 5,000,000 FL. akçesi: 3,250,000 FL. Galotada Karaköy palasta Telefonı Beyoğlu 3711-5 Satanbul tAl) şübesli #lerker Postanesi ittisallade Allalemel haa, Telkfom İst. $63 banka muamelâtı ARI İCARI ŞARK YILDIZI Holivuta Nasıl Krnç;ım... Yıldızlar Arasına Nasıl Karıştım? 5 i pek sevmekle ve onu fena hayatından kurtarmıya ça- lışmakla beraber biraz da kendimi düşünüyordum. Hazırlandığım bu çetin yolun yolculuğunda bir can arkadaşının beraber bulunmasıni, azçok fFaydalı buluyordum. Beni, son sözüme kadar hay- retle dinliyen Nihal, birlâhza dü- şündükten sonra sordu: — Peki Selma.. Bütün bu uzun yolculuğu yapmak için para?,.. — Param yok; — Eh. Nasıl gideceksin?. « Para meşelesi. önüme yıgılan maniaların evo büyüğü idi. Kaf- dağı gibi aşılmaz ve atlanılmaz bir mâni... Ben herşeyi düşünmüş, fakat Avrupa ile Amerikanın arasın- daki koca Atlantik denizini hiç hesaba katmamıştım. Her Feda- kârlığı göze —aldığım — rzaman, icap ederse gayemin en son merhalesine kadar yayan gitme- yide hesaba katmıştım. Fakat, bu besabın yanlış olduğunu şimdi anlıyorum. Faraza, buradan kalk- tım, Eski masallarda olduğu gibi, demir çarığı ayğıma giydim. asayı da elime aldım. Ver elini Holivut; diye yollara revan oldum. Nihayet, nereye kadar gidebilecektim... Okyanus sahiline, değil mi?.. Pek âlâ.. Bu denizi masıl geçecektim? Yoksa ben de ( Musa bin Nasir gibi ): — Yarabbelâlemin!... — Eğer, önümdeki şu ( Ummanı bipayan), mânii meşyü hareketim olmasaydı kalbime ilham ettiğin san'at aş- kını, yeryüzünde senin en mü- | barek — cennetin olan ( Holivut ) şehri dilârasına kadar isal eder- dim... Deyip te asamı Okyanus sa- hiline mi dikecektim? * Bir ay, mütemadiyen zekâmı bütün kudretile işlettim. En aşağı mevkilerde — olsun, — seyahatimi temin edecek olan parayı tedarik edebilmek için ne düşünmek müm- künse düşündüm. Mümkün değil... Hırsızlık edemezdim. Vücudu- satamazdım. - Dolandırıcılık Bunlardan başka mu yapamazdım... bir şey kalıyordu; çalışıp kazan- | mak... Bu da urun zamana müh- taçtı. Mütemediyen — işliyen — dima- ğım, artık bitap bırakacak kadar beni yormuştu. Ne evde, ne mektepte, insan yüzü görmek istemiyordum. Tenha — köşelere çekilmek ve kendimle başbaşa kalmak ihtiyacını hissediyordum. En küçük bir sualden bile kor- kuyordum. Çünki, ne ©o suali kavrayacak ve ne de cevabımı verecek kadar kudretten mah- rumdum. Bu dimagi yorgunluk, nihayet sıhhatim üzerine de tesir yapmı- ya başladı. Yanaklarımın o, ate- şin pembeliği yavaş yavaş solu- yor.. gözlerimin siyah ve parlak nuru günden güne sönüyordu. | Her sabah gözlerimi açar açmaz yatağımdan fırlıyarak — yaptığım idmanlarımı bile artık ihmal edi- yordum, Bir lâstik top gibi sıkı, çevik ve atılgan vücudum, yavaş yavaş gevşemiye başlamıştı. YAZAN: .Selma Z. Bütün bu hallerin farkına va- ran Nihal, birgün gözleri dolu dolu olarak yüzüme haykırdı: —Selmâ, kardeşim, kendine gel. Nereye gittiğini biliyor musun?... Güldüm ve cevap verdim. — Evet Nihal... Biliyorum... Ahiret tarikile Holivuta.. Ve.. artık sizde Babacığım, hayatım ve sıhhatim hakkında ciddi endişeler uyanmıya başla- mıştı. Annemle senin, daha ciddi bir surette benimle meşgul olduğu- nuzu çok iyi anlıyordum. Bilmem hatırlar mısın Baba- cıgım?.. Bir gece odama gelmiş, karyolamın üzerine olturmuş.. biraz dereden, tepeden konuştuktan sonra, böyle tenha köşelere çeki- lerek — düşündüğümün sebebini sormuştun. Ben, bu sualin inceliğini der- hal anlamış ve gülmüştüm. Hâ- lim ve vaziyetim, sizde pek ba- sit bir şüphe uyandırmıştı: Aşk.. Benim yaşımda bir kıza mu- sallat olacak başka ne deri ola- bilirdi?... Doğru.. benim de bir aşkım vardı. Fakat bu aşkım, on İlira- lik bir nikâh — halkasının dairei şifasında ballolumacak kabilden değildi. Paraya.. daha çok pa- raya ihtiyaçım vardı. Eğer aşkım bir altın halka meselesi olsaydı, eminim ki kırip saracak, bu işi halledecek kadar | fedakârlığı göze almıştınız. Fakat, benim mübhtaç olduğum parayı söylemiş olsaydım, bunun karşı- sında sizde benim — kadar âciz kalacaktınız. Hem de âciz kalmak- la beraber, tabil, fikirleri »e ve teşebbüslerime de mâni olalıcak- tınız... O gece, ne kadar samimi idik Babacığım, Bir Baba gibi değil, candan bir arkadaş gibi bevim kalbime girmek istiyor ve beni söyletmek için, özüm üzüm | üzülüyordun. Hele: — Hayatımdan biç memnun değilim.. Dedikten sonra, bu ademi memnuniyetimin — esbabın: anla- mak için beni ne kadar mahira- ne istintak etmiştin... Ben, bu samimiyeti suiistimal etmedim. Ve sizi müşkül bir mevkide bırakmadım Babacığım. Evlâdının arzusunu yerine getir- wekten âciz olan bir Babanm, adar mustarip ve muzmahil cağını tahmin edemiyecek ka- dar düşüncesiz. ve insafsız bir kız değildim. İşte, bu gece mülâkatının be- şinci günü, büyük birtali ve tesa- düfle karşılaştım. Tali ve tesadüfl... Buna, inan Babacığım... Bu büyük kudretin, bütün dünyaya, bütün dünyanın işlerile beraber insanların mukadderatına hâkim olan en büyük bir(Alihe)olduğuna pek çok inan Babacığım... (Arkas var) Doğum ve kadın hastalıkları mütehassısı — DOKTOR Hüseyin Naşit Hastalarını Türbe karşısında eski Hilâliahmer binasındaki muayenehanesinde hergün öğ- leden sonra kabul etmektedir. Telefon İst. 22822