189 — Fakat sonra gene yükseldi ve denizi geçti. TOPRAKALTI KRALİÇESİ 186 — Salamonu kavradığı gibi havada gütür- eğe başlamıştı. pesinden aştılar. 318 PARDAYANLAR muhterem Marşale lâyık bir şeref. Fakat acaba niçin çağrıldı? oOAdam sende, onu da öğrenirim diye düşün - dü. Yatağından kalkınca ilk işi uyudu- ğu sırada Hi tarafmdan ocağın üze - rine koydurulan iki yüz Eküyü gör - mek oldu. — İşte Bkü yağan bir ev! mesele fenalaşıyor.. Galiba büyük bir işe baş. lamak üzereyiz. Ne !se başka bir şey yağmıya başlayıncaya kadar Eküleri alalım, Sonra bakalım ne olacak? di. yerek Pardayan bol su ile yüzünü yı. kayıp tuvaletini tamamladı. Sonra E- küleri belindeki kemere (yerleştirdi. 'Tamamen hazırlandıktan sonra: — Marşalin dönüşünü bekliyeyim mi? Yoksa burada bulunmamasından Wstifade mi edeyim? Haydi bari gidip oğlumu göreyim, diye düşündü. Bunun üzerine geçen gece saklan- dıkları meyhanenin yolunu tuttu. Yolda eliyle alnına vurarak: — Deviniyere giderek o şövalyenin dostu Pipopyu aramağı unuttum. Hay di.. Şu Pipo Ile tanışayım. dedi. Daha fazla düşünmeden hemen De- viniyer oteline doğru giderek tam vak tında yetişti. Çünkü sofralar kurul - muş, Landrinin usta elleri tarafından hazırlanan yemeklerin kokusu ortalr ğı kaplamıştı. Kadın ve erkek hizmetçiler mutfak. tan salona koşuyorlar ve kadeh $a - kırtıları ortalıkta hakiki bir neşe ya- ratıyordu. İhtiyar Pardayan da hemen içeriye girerek bir köşeye gitti. Pe henüz gek miyen dört kişi için hazırlanmış bir “so'raya oturdu. Geng bir hizmetçi kız« — Bu sofranın sahibi vardır Mösyö, dedi, Pardayan buna pek fazla şaşarak sofraya iyice yerleşti ve: — Çocuğum, bana evvelâ bir şişe Anju şarabı getir. Çünkü pek fazla susadım. dedi, Hizmetçi kız çekildi. Ve birkaç da - kika sonra Pardayan, otel garsonlarr nın generali yerinde olan ihtiyar bir garsonun özametle (geldiğini gördü. Bu herif de, Luben'den başkası değil. di. Luben bu sırada haşmı boş tabağa eğen İnatçı müşteriyi titreteceğine « min olduğu bir sesle: — Size, bu sofranın sahibi olduğu söylendi! dedi. İhtiyar asker, birdenbire başını kal. dırarak; — Vakitler hayrolsun usta Luben! sözlerini söyledi. Sevinçli görünmek İstiyen, halbuki gülünç olmaktan başka birşey yapa * muyan eski papaz: — Aman yarabbi, Mösyö dö Parda » yanmış! diye bağırdı. — Ta kendisi, Usta Luben; Yüz sa * atlik yoldan ustanız Lahdriyi görme. ğe gelen müşterileri pek münasebetsiz. bir şekilde karşılamakta olduğunuzu görüyorum. Çok şismanlamıssınız Mösyö Luben. Adeta bir yağ tulumu olmuşsunuz. Uzun bir ayrılıktan son ra lokantanıza karnını doyurmak için gelen ben ise kendimi size göre pek zayıf görüyorum, Neyse, hemen gidip Landriyi bana gönderiniz... Luben gitti. Biraz sonra Pardayan Deviniyerin mutfağında bir homurtu duydu. Landri alnından akan terleri silerek gözleri kızarmış, beti benzi at. mış olduğu halde geldi. 190 — 1500 metre yüksekliğinde ağaçların te « 188 Şimdi denize sürünüyorlardı. Tuzlu sular Salamonun ağzma giriyordu. 191 — Bü ağaçların dallarına kendisi gibi yara- sa adamlar asılıydı, PARDAYANLAR 319 — Dovo!... Azizim Mösyö Landri.. Ne oldu, ağlıyor musunuz? Bu da be ni tekrar görmekten doğan sevinciniz. den mi ileri geliyor? — Evet Mösyö, hem sevinçten, hem de ayıklamakta olduğum soğandan... — Neyse, hiz beni pek memnun eden sevincinizden bahsedelim. Lâyikiyle yalan söyliyemiyen otelei yüzünü ekşiterek: — Sevincim pek büyüktür Mösyö, dedi. ” Pardayan kahkahalarla güldü. Lam dri de sırıtmağa mecbur oldu. Sonra: — Otelimize uzun zaman şeref ve . receksiniz herhalde değil mi? diye sor du. — Hayır azizim, Geçerken uğradım. Uamri bu sefer o hakikaten büyük bir sevinçle; — Ah, me felâket! diye hağırdı ve eski zalimin yamuşaklığından istifa. de ederek: — Mösyö lö şövalye. Bu masanın sa” hibi olduğunu size haber vermediler mi? dedi. : — Evet, fakat başka bir masaya geç mek için bu bir sebep olamaz. Bir ma- sa evvelâ kim gelirse onundur, Ney - se, size hoş görünmek için... İ — Ah mösyö, ne lütuf! | — Fakat burada kim oturacak? o | Landri böbürlenerek: — Mösyö lö vikont Daspermon, Vİ kont Daspermon. Vikont bugün Kruse, Pezu ve Kerviyer gibi üç muhterem zata ziyafet veriyor. dedi. Pardayan: — Bak, bak!.. diye düşünerek yük - sek sesle: — Öyleyse bu sofrayı birakıyotüm. Yalnız hoşuma giden şu köşede bir sofra hazırlayınız... Yahut şu küçük odada, Ben yalnızlıktan hoşlanırım. Landri sevinerek: — Hemen mösyö! cerabmı verdi ve gitmek üzereyken Pardayan onu ko * lundan tutarak: — aZnnedersem size biraz borcum vardı? diye sordu. Landri itimatsız bir tavırla: — Evet, öyleydi! diye kekeledi. — Şimdi borcumun ne kadar oldu * ğunu söyle de parayı vereyim. Pardayan bu son sözü söyler söyle" mez eliyle kemerine vurunca duyulan para sesi Landriyi pek sevindirdi. AY” nı zamanda mutfaktan küfürlerle ks” rışık bir gürültü koptu. Ve: — Tutun, vurun, hırsızı yakalayın! Sözleri işitildi. Bu ânda karma kari” şık tüylü bir köpek gölge gibi salon” dan geçerek Lubenin kapadığı kapıya doğru koştu. Fakat buradan kaçamı” yınca Pardayanla Landrinin bulundu ğu köşeye sığındı. Orada kaptığı bir tavşan kızartmasını yere koyarak ön ayağı ile üzerine bastı. Ve kahraman ca başını kaldırarak düşmanını bekle meğe başladı. İhtiyar asker: — Bu, mutlaka Pipo'dur! diye bağ” dı. — Ta kendisi mösyö!, Vay canmal Bu tavşan kızartması Vikont Daspef” monla... — Muhterâm misafirlerine mahsus tu. Bunu anladık. o Fakat şövalyenin k ine kimse © dokunmasın, ziya ben ödeyeceğim. Köpeğin arkasından koşanlar tek * rar motfağa döndüler. — Bu köpek şimdiye kadar görmüğ