K Gi rHAB!R'In Hikâyesi h. Bir hikâye işittim, pek beğen- dim... Zannedersem, sizin de hem gâribinize, hem hoşunuza gide- cektir. Lâükin, bunun bir mahzuru var: 1934 senesinde, inkilâp dev- rinde bir Türk muharririnin kale- miyle yazılmış olması... Kısmet fikri nasıl şimdiki fel- sefemize uygun değilse, bu hikâye de, benim tarafımdan yazılmama- Irydı. Bunu eğer, eski asırlarda, İran edibi Sadii Şirazt yazmış ol- saydı, elbette dahı uygun düşer- di! ğ Fatih taraflarında, yangın yer- lerinde, Hacı Mestan ağa isminde bir kundura tamircisi yaşarmış... Bu adamım babası meşhur ka- vavaflardanmış... Evleri, iratları, akarları varmış... Lâkin, ökçeli a- yakkabı, çevik papuçla rekabet ederek Avrupa malı el sanayiimi- zi bitirmiş; tabiil, Mestan ağanın babası da pek çok ziyan etmiş... Satmışlar, savmışlar... Nihayet, arkadan, koca yangınlar da eriş- miş, ne var, ne yok, silmiş, süpür- mMmüş... Mestan ağa, elinde kalan son arsaları da satmış... Yalnız, köşe başında kalan dört metre mürbbaı yeri kendine alakoymuş... Orada, çerden çöpten üstü tenekeli bir kulübecik yapmış... Hem içinde kendi yaşıyor, hem de sabahleyin kepeng'ni açarak, civardaki adam ların ayakkbılarımı tamir ediyor. Hulâsa, kıt kanaat yaşayıp du- ruyor. Bir gece, Mestan ağanm rüya- sına, ak sakallı bir derviş girmiş: — Mestan! Mestan! — Efendim... — Senin, Balrkesirde bir kısme- tin var... Onu yemeğe gidecek- sin... Bu kısmet, İbrahim ağa is- minde bir kahvecinin çardağında- ki siyah üzümdür. Kahve, altıyol ağzındadır. Oraya git... Beyaz salkımlar ortasındaki biricik siyah salkımı seç ve ye... O, senin kıs- metindir... Mestan ağa, sabahleyin uyan- miş... — Rüya... -diyip geçmiş. Fakat, ertesi gece, gene ayni derviş, önüne dikilmiş: — Bu dükânını önüne ilk çıka- na sat... Onun parasıyle Balikesi- re git... İbrahim ağanın kahvesin- deki siyah salkımı ye... O, senin kısmetindir. Yamacı: — Lâhavlevelâ... -diye gözleri- ni açmış... Sıra ile bir kaç gece ayni rüya tekerrür edince, demiş ki: — Gideyim bari... Fakat, bu I Kısmet e avuç içi kadar dükkânı da kim a- lır? Müşteri çıkmaz ki.., Mucize... Burasının arşını dört lira bile etmezken, önüne bir adam çıkmış: — 25 liraya bu arsayı aldım... Satar mısm?... Mestan ağa: “— Dur bakalım! Bunun içinde bir iş var...,, diyerek, paraları al- mış, imzayı vermiş ve hemen, yola düzülmüş... Mevsim sonbahar olduğu için üzüm zamanını geçirmemek endi- şesiyle acele bile etmiş, Vara vara Balıkesire ulaşmış. Orada, altıyol ağzımı bulmuş kah- veci İbrahim ağayı sormuş: — Kendi İstanbula gitti, fakat, kahvesi bu... Bakmışki, salkımlar orada du- ruyor. Hepsi beyaz, sade içlerinde bir tanesi siyah.., — Bu salkımı ben yiyeceğim... Benim kısmetimmiş... Al beş ku- Tüş... —Peki kopar ye... Burasının ye- ni sahibi benim... İbrahim ağa, İs- tanbula gitti... Rüyasına bir derviş girmiş... Ona demiş ki: “Bu kah- veyi sat... Alacağın para ile İstan- bula git... Orada, Fatihde, bir kö- şe başında mini mini bir kundura- c€ı dükkânı vardır. Sahibi Mestan ağadan orasını kaça olursa olsun satın al... Altında bir hazine var- dır!,, O define senin kısmetin- dir!,, — — İbrahim ağa, dükkânı 25 li- raya satın almış... Dün, bir mek- tup gönderdi.., Sahiden de hazine bulmuş!... öarmeli Cüfkaş GÜL Af RAİAN Söyledim: Eski çeşit bir hikâ- ye... Fakat güzel olduğu için yaz- maktan kendimi alamadım... — Hatice Süreyya , riĞ v Birçok memleketletde genç kızlar evlenirken drahoma vermek - âdeti vardır. Cenubi Afrikada ise genç kız lar satın alınır. Resimde dört keçi mukabilinde bir genç kızın satın alın- ması sahnesi görülüyor. VA Olimpiyat patinaj müsabaka - ları için, Almanyada devamlı su - rette antrenman yapılıyor. Yukar- daki resim, Almanyanın en iyi pa- | d p B tinaj oyuncusu. kadın ve kızları, bir arada çalışırken, alınmıştır. 4 | ğim.,, Ön patinaj oyuncusu, Berlinde | “Fridrihshayn,, daki sahada yıyorlar!, ka- Sol: da'nın t : : ÖÖ GA 'dan itibaren: Malbori ve İrvin Himalaya'da — Amundsen kutupta — Kaptan — Oats — Tü heykeli — Amuntsen'in son bir resmi — Toskana prensi on yedinci Lui. Akibetleri mechul kalan meşhur insanlar ! Ne oldukları bilinmiyen, âki. betleri mechul kalan insanlar...... Uzak ve yakın tarihte bunun bir çok misalini bulmak mümkündür. Harplerde, bu arada bilhassa bü- yük harpte kitle halinde ortadan kaybolan, teker teker öldükleri tesbit edilemiyen, fakat dönme- yişlerine göre öldüklerine hükmo- lunan insanların vaziyeti, bu ara- da başlı başıma bir salha teşkil eder. Şimdi burada bahsedecekleri- miz, ne oldukları bilinmiyen, âki- betleri meçhul kalan insanlar, ta- rihte meşhur simalardır. Bunların en eskisi, milâdım 15 nci senesin- de Romalılar tarafından esir edi- len Tusnelda'dır. Arniniyus'un karısı olan Tusmelda, güzel, en- damlı bir kadındı. Bir çok heykeli yapılmıştır. Romalılar tarafından esir edi- müverrih Tahsitus, bahseder. Tah situs, tarihinin bir cildinde, ken- disinin Tusnelda ile oğlu Tuneli- kus'u zafer mevkileri arasında ala ya katılmış olarak Roma sokak- larından geçirilirken gördüğünü yazıyor ve bahisi şöyle kesiyor: *“ Bu ikisinin uğrayacakları elim âkibete dair tarihimin bundan sonraki cildinde izahat verece- Tahsitus'un tarihinin bundan sonraki cildi, zamanla ortadan kaybolduğu için, Arniniyus'un güzel ve endamlı karısı Tusnelda' nm — oğlu ile beraber — âkibeti, meçhul kalmıştır. Sonu ne olduğu belli olmıyan bir tarih siması da, 17 nci Lui'dir. Lui, 1785 senesi martının yirmi- sinde Versay sarayında, 16 ncı Lu i ile Mari Antuvanet'in oğlu ola-| ra kdünyaya geldi. Fransadaki kanlı ihtilâlde, babasıyle annesi- nin başları giyotinde kesilince, 1793 senesinde, genç “Doken,, , Konvansiyonun karariyle Simon adlı hoyrat bir adama teslim edil- di. İşi kunduracılık olan bu adam, prense güya bakacak, onun yetiş- tirilmesi işini görecek, onu ihtilâl- cilerin istediği gibi büyütecekti.! Bu adamın genç veliahta karşı çok huşunetle hareket ettiğini, o- nu hırpaladığımı ve nihayet hasta bir halde yatağa düşürdüğünü ta- rih kaydediyor. Fakat, bundan ö- tesi meçhuldür! . Başı kesilen babasının yerine, krallık taraftarlarınım “17 nci Lu- i,, isim ve ünvaniyle kral ilân et- tikleri asil gencin âkibeti ne oldu- ğu ehemmiyetle araştırıldığı hal- de, bir türlü kat'iyetle tesbit edi- lememiştir. Genç prensin kendisi- ne teslim olunduğu kunduracı Si- mon, onun 1795 senesinde hasta- “danıp öldüğünü iddia — etmiştir. Halbuki, bu adamm yalan söyle- diği hakkındaki kanaat daha kuv- vetlidir. Prensin ihtilâleılar tara- fından gizlice öldürüldüğü zannı, hakikate daha yakın — görülüyor. Bu iki şekilden daha ziyade haki- kat mahiyetinde sayılan bir şekil daha vardır, ki o da prensin taraf- tarları tarafından gizlice Fransa haricine kaçırıldığı, bu kaçırılışa, kunduracı Simonun külliyetli pa- ra yiyerek göz yumduğu, hattâ yardım ettiği, kaçırılan prensin yatağımna da ona tıpkı tıpkısımna benziyen hasta bir çocuğun yatr rıldığıdır. O çocuk, bir müddet sonra ölmüş, gömülmüş, prens öl- dü, gömüldü sanılmış, fakat 17nci Lui, başka bir isim altında yaşa- mıştır ! İşte, 'Dofen, in şahsiyeti etra- fında muhtelif rivayetler!... Han- gisi doğru?.. Belli değil.. Bilhassa PS0 PBUY'TY —oUTNAYA TC y VaT çıkarmak için pek çok uğraşıl mış, bütün bunlara rağmen karan lık vaziyeti aydınlatıcı bir delil elde edilememiştir. Kısaca “Yohan Ort,, diye de a- nılan Toskana Prensi Yohan Ne- pomuk Salvator'un ne olduğu da hâlâ anlaşılamamıştır. Kendisi, 1852 senesi kânunuevvelinin 22 sinde doğmuştur. 1889 senesinde haiz bulunduğu “Arşidük,, ünva- nından vazgeçti. 1890 senesi ya- zının güzel bir gününde “Sen, Mar gareta,, isimli yelkenli ile pupa yelken enginlere açıldı. Genç Ar- şidük, ekzotik memleketler gör- mek, tam mânasıyle bir devri â- lem seyahati, bir dünya seyahali yapmak hevesine kapılmıştı. Engi ne açılış, o açılış aldu. Ne gemiyi, ne de sahibini bir daha herhangi bir yerde gördüler. Gerçi bazı ek- zotik memleketlerde seyahat ya- panlar, Arşidük'e şurada, burada rastgeldiklerini söyledilerse de, bu sözler, pek o kadar ikna edici mahiyette değildi. Hulâsa, seya- hate çıkan Arşidük'e dair memle- ketine o tarihten bu tarihe kadar hiç bir haber aksetmedi. Macera sever Arşidük, belki yolda bir ka- zaya kurban gitti. Yahut ta, in- san ayağı basmamış bir ülkede, meşhur “Robinson Kruzoe,, gibi yaşıyor! Büyük Norveçli kutup kâşifi Ronald Amundsen, 18 Haziran 1928 tarihinde “Latham,, isimli deniz tayyaresine binerek, beş ar- kadaşıyle birlikte, şimal kutbuna doğru uçtu. Maksadı, orada ka- zaya uğrıyan Nobile İtalyan keşif hey'etine yardım temin etmekti. Fakat, fedakâr insan, kazaya uğ- rıyanların yanına varmağa bile imkân bulamadı. Ne oraya vara- bildi, ne de geriye dönebildi?. Ne | oldu?. Norveç bu büyük kâşif asil insan için, millt kah: ra yapılan matem merasimi yap” bütün dünya da onun yasını tu. Kapteyn Oates de böyle ka! lan fedakâr insanlardan birid" 1912 senesinde, Skot keşif hey' cenup kutubü keşfinden dönüY”| du. Bu hey'etin mühim bir olan Kapteyn Oates, yolda surette rahatsızlanmıştı. Bu v | yette, arkadaşlarına yük - olm!'” rak, onların daha kolaylıkla * nüşlerine yol açmak düşüncesi kapıldı; ve gece yarısı, arkal rt uyurken, çadırdan dışarıya € tı. Ertesi sabah onu dört bir t ta aradılar. İzini hiç bir yerde lamadılar. “Terra Nova,, gemi, Oates'in pek sevdiği bir $" | atı sapasağlam geriye getirdi. F | kat, atlarm sahibi, ebedi KA SN Katdssine Himalaya dağında keşifler pan Malleori ve İrvin, 1924 sef5 | Haziranınım sekizinde “Mavnt " | verest,in tepesine tırmanmak V rarını vererek, işe başlamış Bu sırada ayrı bir grup teşkil , den diğer arkadaşları, onları zaktan gözle takip ediyorl: Derken araya kalm bir sis tabat sı girdi. Bu sis tabakası, iki | diğer gruptaki arkadaşlarına termedi. Bu, biran sürdü. Sis, #9 | rılıp gitti. Hayret! İki arkadaşı * tık biran evvel bulundukları yf de değiller..... Neredeler?.. Bl% malar, araştırmalar boşuna..... senedir, bu iki kişinin yaşadıklıfr na yahut öldüklerine dair hiç w haber alyıamamıştır. Belki gün?... Kim bilir, belki! Bunlardan başka ne uldııM bilinmiyen, âkibetleri meçhul #4 lan insanlar arasında Miralay F cet bulunuyor. Bu miralay, “; dan bir kaç sene evvel, 4 Amerikada tetkik seyahatine ç mıştı. Sonra çingenelerin gizli i yatını araştıran meşhur üç ef de, ortadan kaybolmuşlardır. ** de 500 zabit namzedi delikan * lunduğu halde, bir gezinti içif , gine açılan “Kopenhag,, jismip * ki mektep gemisinin nerede ne duğu da hâlâ ınhşılımıml!”'". Böyle ortadar kıybohn'âğd bir kısmının aileleri, hâlâ J"'”’ günün birinde aile yuvasına cekleri ümidiyle yışıyorlıl': a Beklenenlerden günün bir?, | dönen, hiç yok mudur?. V' Meselâ, Enol Arden, kaybo '_x | tan senelerce sonra memlek? dönmüş, ailesine kavuşmut” — | Bin bir maceradan sonra dönüt |4 | Ne saadet!... Bununla berabef' , | î neticelere nadir rastgeliniyo'" — | yazık ki şimdiki halde böyle! —