— buldu ve mikropların bü- PASTÖR ve MİKROP İnsan eski masalları dm_, ledikçe en kurkunç düş- | manların devler olduğunu zannetmeğe hazırlanıyor; Fakat şimdi en fena düş- | manların mikroplar ol- duğunu biliy ©o kadar küçi i ancak küvvetli bir mik- | görünebilirler. , insanları göze | rünmeden — zehirlerler: ndi—artık görülk meğe, xakal.ııınuıgd baş ladılar ve doktorla ron- | larla mücadele ediyorlar. Mikroplara — karşı / ilk büyük — hücumu yapan adam Lui Pastör isminde bir Fransızdır. Fransada zulmuştu. ,Bütün bağlar- da anlaşılmaz bir dert vardı. Bir sene bütün şaraplar ekşi oldu. Pastör bu hastalığı ckik ctti. Bizim şarapta ve ya sütte ekşimek dediğimiz şeyin sebebini milyonlarca mik- Orobun — neşvünemasında yümesini — çabuklaştıran ve ya geciktiren sebeple- ri de keşfetti. —- | Bu keşif, tıpta, büyük inkilaplara başlarıgıç ol— | du. Çünkü Pastör diyor- duü ki: —Mikroplar südün, ya- hut şarabı bu kadar böz zarsa damarlardaki kanı niçin ifsat etmesin? Böyle olduğu da ispat edildi. Fransız sığırları arasında vebayı bakari vardı. Rastör bu hayvan- ların - kânını — müayenc ederek mikrobu buldu. “—Sonra kudurmuş köpekler tarafından ısırılan has- talar da çoğalmıştı. Pas- tör onların da kanınt muayene ederek - kudüz mikrobunu keşfetti. Şimdi keşfedilecek bir daha kalıyordu. Bu mikroplara karşı ne ya- | | pılmalı ? Pastör - bir nasıl nebatat yetiştiriyo! a, mikropların da yetiş- tirilebileceklerini keşfetti. | Sonra bu mikropları bazı tarzlarda yetiştirerek kuvetlerini — azaltmanın olduğunu da mümkün anladı. Böylece kuvvetleri azal- tılan mikropları mikroplu bir kana ithal edilirlerse aradaki mikroplarla der- hal mücadeleye başlaya- caklar ve onları mağlüp edeceklerdi. Pastörün bu keşli de pek doğru çıktı ve bu gün insanlığa pek çok faydaları " görülen türlü türlü aşıların keşf- edilmesine yardımı do- kundu. Pastör insanlık âlemi- nin en kıymetli ve yük- | sek çehrelerindendi Liyon ipekcilik sergisine Bursa ipekcileri davet edildi Liyon ipekcilik sergisine Bursa ipekcileri davet edilmiştir. Sergi Mart ayında açılacaktır. Bursalılar Liyon sergisine iştirak için — hazırlıklara — başlamışlardır. Liyon sergisi dünyanın en büyük | ipek pazarıdır. Bursa ipekçileri bu sergide yerli ipekli mamulâtını ' teshir edeceklerdir. illet mekteplerı kıraat sütunu Beşeriyete faydalı adamlar ve keşifle: Ze ——— —— ——— — bahçevan | şilrlerin- den bir parça KURT MASALI Kurt bir akşam acıkmıştı, Dağlarda ava çıkmıştı, Bakınarak sağa, sola, Geldi en işlek bir yola. Dedi: “Bu çok güzel bir yer; Bir kismetim varsa eğer, Ayağıma gelir, kendi. Seçtiği yeri beğendi. Geçti öyle epey zaman. Bir katır çıktı uzaktan, Geliyor çifte atarak, Tozu dumana katarak. Titretti bir sevinç kurdu. Çıktı yol yol üstüne durdu. Katır dedi ; - Kurt arkadaş | Böyle uzak durma, yanaş ! Bilirim, ne diyeceksin, Açsın, beni yiyeceksin. Yel,, bir şey geldi aklıma: Etim pek tatlı bir ettir, Ama kemiklerim serttir; Bulayım sana bir satır, kemiğimi onunla kırl Mademki son demimdeyim, Böyle bir iyilik edeyim Sana ölümümden evel! — Peki, git te çabucak gel. Kurdu aldattı “ bir satır gelireyim..., diye katır. Almanyaya üzüm ve incir ihracatımız Almanyada bulunan ticaret mü- iz Necdet B. üzüm ve z bakkında İktisat vekâ- letine mühim bir rapor gönder- miştir. Bu raporda verilen izahata göre 1913 senesinden beri Alman- yaya yapılan üzüm ve incir ıhra- catımız arlmaktadır. 1913 senesinde yapılan ihracat 9453 bin mark kimetinde idi. Bu yekün 1927 senesinde 15571 bin marka baliğ olmuştur. Almanyaya bizden başka kali- | forniya, — yunanistan — İtalyadan | üzüm ve incir “gönderilmektedir. 927 senesinde Almanyanın umum üzüm ithalatının - yüzde altmışı iye mahsulü teşkil etmiştir. Tasarruf kutuları İş bankası tarafından celbebilen 10 tasarruf hutusu tevzi edi miştir.Hal kutulara rağbet etti; için Almanyaya yeniden sipariş vapurla hat ederken müthiş bir fırtı: ya tutuldu ve ödü patladı. Korkusundan, başladı adaklara: Keçi adadış fırtına durmadı. — İnek adadı; fırtına durmadı. — Deve adadı; fırtına durmadı. Hayrat bir. çeşme adadı; fırtına dürime Durmadı, — durmadı, durmadı Ahmet efedi, kendi kendine: — “Arlık, bu kadarı da zulüm! -diye söylendi.” Artık bu kadarı da zulüml, Ve, “zal birdenbire dediği için, aklına yle bir adakta bu- Yarabbil... Şayet fırtına durursa, dünyanın en zalim adamını bulacağım. Ona 1000 altın vereceğim. Bu söz üzerine, fırtına durdu; gemi de, sahili selâmeti buldu. Oh, hele şükür! Hele şükürl... Ahmet efendi: — Bu kasabada en zafim olan kimdir? sordu. | Hırsız Ali deseler değik çekıya Va deseler di Hagdl deseler de; Katil Hıue;ıı deseler deği — Ya en zalim adam kimdir? — Memleketin kadısı. — Allah Allah ?! memleketin kadısıdır ! Eh, madem böyle;- ne denir? Ahmet efendi, doğru kadıya gitti; hacetini anlattı: — 1000 altın kabul misiniz ? — Ederim amma, bir şartla : Hilei şeriyeye uydururuz. — Ne gibi? eder karı satın alırsın. Ben de, buna mukabil, 1000 altını kabul ederim. — Hay haj — Peki, amma, beyüşera mu- amelesi yapılacağı için 15 altın harç vereceksin! . 15 Tirayı Beyüşera muamelesini yapmış- lar. Ahmet efendi, paraları saydı. Tam çıkacağı sıradı —. Dur! Nereye gidiyorsun ? Madem> karları aldın; arsamdan kaldır! — Aman efendir J — Amanı zamanı yok! benim olmıyan şeyin benim arsamda bu- kunmasını istemem. Kaldır. Hem de bu gün! — İmkânı yok! Vesait| mevcut deği — Kaç günde kalkar? ir haftada! - — O halde, sana bahçemi bir baftalığına kiralıyayım... Bu bir haftada kârını alır; nereye taşıta- caksan taşıtırsın.... Bahçenin haf- talık kirası 985 altındır. verilmiştir. — He bahalı bu böyle?... — Evet, burada, en zalim lĞaın,A alıkoyazaam. öyleyse, müsade... Gidip bir yerden borç harç para bu- layım. Ahmet efendi, 985 altın teda- rik edip kadıya verdi. Ve bir hafta çalışarak , bahçe- den karları temizledi. Eakat, memnundu: Adağı tam yerine gi (Hikayeci) — Sen, benim bahçemde doran (| Şa gördüğünüz Çenberli taşa benzeyen sütun ekmek sepet- lerinden — mürekkeptir. — Londra halinde her sene en çok ekmek sepetini baş üstünde taşımak müsabakâsı yapılır, birinci gelene mükâfat verilir. Bu seneki müsa- bakada Cin isminde biri tamam 20 ekmek sepetini 250 metroluk mesafede taşıyarak birinciliği ka- “Yelrika numerosu: 2 CASUS MEKTEBI Mis NORA DAVİS in sergüzeştleri Muallim sözüne devam etti. — Artık bu günden itibaren dairemizle bir alâkan kalmamıştır. Seni hususi bir mektupla harit nezeretine — göndereceğim oradan lâzım gelen talimatı vere- cekler. Vilyam Herbert bu sözü Nora Daviene hitaben söylemişti. Nora Davis... Bu ismi ona Casus mektebinde vermişlerdi. Nora Davisin harici hayattaki ismi başka idi. Nora Davisin, kocast öldükten sonra, ne işle meşgul olduğunu kimse bilmiyordu. Mamafi onun hariçte, | her türlü şüphelerden uzak, çok | nezih bir hayatı vardı.! Nora Davis çok zengin bir kadın olduğundan, daima hayırlı işlere nakden ve fikren yardım ederdi.. ve herkes onu öyle tanımıştı. 49 uncu caddede- ki gizli teşl intisabından kimsenin haberi yoktur. Nora Davis ayağa kalktı ve | i göğsüne koyarak - başını aşağı iğdi: — Emrinize muntazırım. Dedi. Muallim ayağa kalktı, Nora Davisi yanına alarak — ders sulo- nundan birlikte çıktılar. “Casus mektebi,, nizamnamesi koydu. Nora Davis, bir eline İncilin mucibince, vazife alanların iki şa- | 1 hit huzurunda tahlif edilmesi lâ- zaridır. Yer altında karanlık bir odaya | | indiler. Oda kapısından içeriye | girmeden, Muallim, Nora Davisin gözlerini bağladı. Vilyam Herbert, genç kadının ellerini tutarak bir masanın üstüne diger eline de rovelverin temas ettiğini anlamıştı. Muallim — kısa cümlelerle yavaş okumağa başladı. — Bu cümleleri siz de tekrar | ediniz ! Genç kadın aymı sözleri tekrar ediyordu : — Hükümetimin bana vereceği rek sonuna kadar hüsnü ifa ede- ceğim, Bana tevdi edilecek mah- rem işlerin bütün safahatını ka- | gerisinde ve ya ileri takip ede- ceğim işler hakkında bilerek ve ya bilmiyerek ifşaatta - bulunacak olursam, bu iki şahidim beni daima tecessüis ettigini hatırlıyacağım ve onların, ihanetime beni da- ima ve her yerde ölümle tecziye edebilecegine iman — edeceğim , famda hifzedeceğim; Bu teşkilât dahilinde çalışırken, memlekete hizmet — gayesinden maksat ve emel takip Cephede manla çarpışırken, ben de cephe vatandaşlarım — düş- işman memleketinde düşmanın harimine kadar girerek, milletimin bir an evel mağlüp olması için yaptığı teşkilâta vakıf olmağa çalışacağım. Nora Davis son cümleyi okur- ken arkada bir el onun gözlerini cözdü; genç kadın göz kapakla- rını kaldırınca, sağında ve solunda ahi iki adam görmüştü. Muallimin başı aşağıda, sağ eli masanın üzerinde duruyordu. No- ranm ellerini tuttu. — Kızım! - dedi - tahlifin hitam buldu. şal seni tanıdılar verdiğin — sözleri — işittiler . iki kelime de ben, söylemek im: görüyorsun ki bütün bu tahlifler, yeminler, şahitler ve ağır nizamlar nihayet birer sözden ve şekilden ibarettir. Sen eğer vata mna hiyanet edecek olursan, hiç süphe yak ki a cezanı göreceksin; kerre düşün: yapacağın fenalık vatanını baştan başa felâkete sevkedecek kadar büyük ve mü- himse, senin bir fert olayak ceza görmenden ne çıkar ? İşte yave rum bu noktayı daima hatırla ve bütün bu korkuların fevkınde bir de , vicdan”korkusu bulunsun! (Mabadı var)