YURTTA OLUP BİTENLER — Ben sizin gibi Me rum, şimdi bunun sırası değil!." vabını verdi. Fakat kalın enseli diz mın bu parlak tekliften öyle kolay- lıkla vazgeçecek biri olmadığı, ara- larında geçen şu konuşmadan an- laşılıyordu: "— Bugün din adamları da, üni- versiteler gibi muhtar bir teşkilâta bağlanırsa fena mı olur?" "— Elbette olmaz. Yalnız, Ana- yasada NE yer yoktur." Neden Askeri bir din şürası nın ümilmasınım yeri olmadığını söylüyorsunuz, anlıyamadım Ho- am?" " — Bu teklifler, sivri teklifler- 3ir. Bunlardan kaçınmamız gerekir. Sivri teklifler reaksiyon yaratır. Halbuki bizim şimdi yapacağımız, yavaştan ve alttan hareket etmek, kimseyi ürkütmeden, hedefe var mak olmalıdır. Onun için, beni din- lerseniz, ya bu önergeyi ver meyin "— Ama, biliyorsunuz, galiba De nizlide e gazete de yazdı, -evet Sabah gazetesinde okudum-, bir su- bay çıkmış, caminin minaresini yık- tırmış. Böyle şey olur mu?" Yukardaki sahne, bu haftanın başında, Pazar günü, saatlerin 1245'i gösterdiği sırada, İstanbul Belediye sarayının Meclis Toplantı salonu- nun kapısında cereyan etti. AKİS muhabirinin sadece kulak kabart- tğı bu konuşmacılardan kalın en- seli, pehlivan yapılı olanının, "Mil- liyetçiler Büyük Kurultay Başkanlı- ğına" başlığını taşıyan önergesinde attığı imzadan kim olduğu anlaşıla- bildi: Sakarya Şehri Komünizmle Mücadele Derneği Başkanı!.. Muhatabı ve kendisine "hoca" diye hitap edilen gözlüklü zatın da kimliğini, orada bu konuşmayı din- liyen, bozkurt rozetli bir genç açık- ladı: Eski Edebiyat Fakültesi Deka- nı Prof. A. Nihat Tarlan!.. Bir profesör ve bir komünizmle mücadele derneği başkanının, ilk defa olarak böyle bir yerde karşıla- şıp "memleket meseleleri" üzerine sohbet etmelerine, üç gün içinde üç ayrı yer değiştiren * "Milliyetçiler Bü- yük Kurultayı" fırsat verdi. CKMP'li gençlerin hâkimiyeti altında bulu- nan, fikirlerini Kudretli Albayların- dan alan MTTB yöneticilerinin par- lak buluşları sayesinde, 373 derme- çatma dernek ve kuruluşun sözde temsilcileri ile meydana getirilen bu 24 Kurultayda -neden kongre değil bel- li değil-, kalın enseli şahıs delege o- larak, profesör ise "Türkiyede din buhranını anlatmak" üzere bulunu- ordu. İlk gün, MITB binasında, yanya na getirilmiş masaların etrafında toplanan ve CKMP'nin malüm "Al- lah Türkü Korusun" sloganının ışı- ğında -bu slogan büyük bir beze ya- zılarak, İtfaiyenin yardımı ile salo- na astırılmıştı- çalışmalarına başlı yan bozkurtlu milliyetçilerin, saat ler ilerledikçe titremeye başladıkla- rı görüldü. Delegelerin gönüllerin- deki iman ateşinin İstanbuldaki so- guğa yetemiyeceği hemen anlaşıldı- ğından, Türkiyede ilk defa tertiple- nen bu milliyetçi büyük kurultay, yeni bir sıcak yer bulma umuduy- la dağıldı. Ve yüzbinlerce liralık -geçen yıl 1 milyon liraya yakın- bir gelir elde etmelerine rağmen, MTTB binasının kaloriferlerini oyakmaya güçleri yetmiyen yöneticiler ertesi gün, milyonerlerin kasalarından ge- çinen mukaddesatçı "İlim Yayma Cemiyetinin" salonuna sığınmakta karar kıldılar. Ne var ki, burası hem sapa, hem de ilgi çekici bir yer olmadığından, Belediye Sarayının konforlu - kub- beli büyük Meclis toplantı salonuna talip olundu. Şimdiye kadar bir-caz şarkıcısı olarak bilinen İlham Gen- cerin dikkati çeker biçimde yol gös- tericiliğini yaptığı bu Büyük Kurul- tay, nihayet haftanın son günü, öğ- leden sonra Belediye Sarayının sa- lonuna kavuşabildi. 373 dernek, sendika ve cemiyet delegesinin katıldığının bildirilmesi- ne rağmen, ancak sayıları iki elin parmak sayısını geçmiyen bazı ko- münizmle mücadele derneği şubele- rinin temsilcileri dışında belirli hiç- bir kuruluşun katılmadığı bu garip Kurultay, gerçekte, ciddiyetten çok uzak bir kalabalık olduğundan, baş- ta basın olmak üzere hiç kimsenin ilgisini çekmedi. "Ülkü ve Kültür Birliğine doğru!" Kudretli Albayın ünlü "Ülkü ve Kültür Birliği" tasarısını gerçek leştirmek amacıyla düzenlenmiş in- tibaıı hemen uyandıran bu kurul tayda geçen olaylar ve yapılan ko- nuşmalar, güldürü yazarlarına uzun süre konu olacak nitelikteydi: "İç meseleler" adı altında 6 profe- sör, 2 doçent, | asistanla birçok dele- genin ipe-sapa gelmez konuşmaların- da, sık sık Kurandan âyetler okundu, AKİS okulların ahlâk buhranı içinde olu- şundan dem vuruldu ve saatler, in- cir çekirdeğini doldurmıyacak ko- nuların tartışılmasıyla eriyip gitti. İkinci gün ise, AP içindeki aşırı sağcıların lideri Saadettin Bilgiçin gelişi ve gidişi görülmeye değerdi. Kendisine konuşmak için söz ver- miyen ırkçı deleşeler, âdeta "içimiz- e ne işin ?" dercesine yüzüne bir tuhaf bakmakla yetindiler. As- lında, komünistler kadar -hattâ da- ha fazla- masonlara çatan konuş- macıların en büyük hedeflerinin, a- çıkça ifade edilmemekle beraber, Demirel olduğu, toplantıyı on daki- ka izliyenlerce hemen anlaşılabilir- di. Nitekim, Doç. Dr. Nurettin Top- çunun bir saate yakın yaptığı konuş- masında, alkış toplıyan cümleleri genellikle, masonlara şiddetle hü- cum eden cümleler oldu. "Masonlar, mânevi osefaletimizi istismar etmektedirler" cümlesi te- zahürata vesile olurken, "Dünyamı- zın gerçek ve mutlu sultanları bir a- vuç yahudidir" sözleri, "kahrolsun- lar" nidalariyle karşılandı. Hele Topçunun, komünistler hakkında a- lınacak kararın, masonlar hakkında da alınmasını teklif ettiği sırada al- kış sesleri, son dereceyi bulmuştu. Bu kurultaya göre, Türkiyede de- jenere olmamı bir müessese yoktu. Hepsi islâmiyetin aleyhine çalışan, toplumu mânevi sefalete sürükleyen kişilerle dolmuştu!. Mil- Ni Eğitim, gerçek hüviyetini kaybet miş, yabancı eğitimi veren bir mü- essese olmuştu!.. Onlarca, "yakın bir gelecekte Türkiyede türk mekte- bi olmıyacaktı". Ya üniversitelerin bugünkü du- rumu neydi?. Bu konuda en parlak fikir gene Doç. Nurettin Topçudan sâdır oldu: — Üniversiteler lâğvedilerek, milli haritanın başında milli bir ü- niversite kurulmalıdır." Basın mı? "— O zaten zenginlerin, Ml patronların kalemi olmuştu una benzer nice ka rın alındığı festival - kurultay, son gün geç vakte kadar devam etti. Yalnız, saatler 19'u gösterdiği sıra- da, bazı sakallılar, aşırı sağcılar ve CKMP'lilerin dışında, aklı başında hiç kimsenin salonda kalmadığı gö- üldü. Zira, zırva dinlemenin de bir had- di vardı mi 18 Şubat 1967