AKİS fer bir âfâki "Grup" lâfıyla yetini- liyordu. Grupta böyle bir bildiri ka- rarı alınmamıştı ki.. -Alınamazdı da, zira hadise Grup toplantısından son- raydı-. Kimler toplanıp bu bildiriyi hazırlamışlardı, meçhuldü. Bildiri- ciler kimliklerini bildirmekten çe- kinmişlerdi. Sonra, "sayın"sız adı ağıza alın- mayan Genel Kurmay Başkanının yanında Genel Başkanın adı sade- ce "İnönü" idi. Hele "Genel Kurmay Başkanına ve CHP'ye yöneltilen sistemli hücum kampanyası" da neydi? CHP böyle bir kampanyanın altında değildi. Genel Kurmay Baş- kanının şahsının avukatı ise, CHP hiç değildi. Ece? Nitekim Basın da bunu farketmişti ki meşhur bildiri tek bir gazetede yer almadı. İnönü, er nevi füturu bıraka- cak kadar göle dalmış görünen şaş- kın ördeklerin hüviyetinden bir an şüphe etmedi. Hazırladıkları broşü- rü bir başkasına imzalatmaya kal kışırken suçüstü, bileklerinden ya- kalananlar bunu da yapacak seviye- ye düşmüşlerdi. Bundan dolayıdır ki İnönü, bu hafta bilhassa rejimle ilgili kısım- ları umumi tasvip gören Bütçe Ko- nuşmasını sadece bizzat hazırlama- dı, bunu Feyzioğlu ve takımına gös- termedi bile.. Sekizler, bundan da istiskal çı- karmadılar! Tufana doğru Bü ütün bu olaylar sırasında, "Çer- kez Ethem 1967" hizbinin bazı militan elemanları başka yeni oyun- ların da peşindeydiler. e Bunlardan biri, e içinde ortaya çıktı. Hadi- se şu Selâhattin Hakkı Esatoğlunun U- lusta yayınlanan "Özgür müyüz?" başlıklı bir yazısı, bazı kişiler tara- fından çoğaltılarak ve şahsi görüş- leriyle suçlamalar da ekli olarak teşkilâta dağıtılmıştı. Beyannamelerden bazılarının Ge- nel Merkeze gönderilmesiyle Esat- oğlu ve Merkez Yönetim Kurulu du- rumdan haberdar oldular. Bunun in Esatoğlu yaptığı araştırma- u beyannameleri kimlerin gön- derdiğini tesbit etti. Hafta başında- ki Pazartesi günü AKİS muhabirine durumu anlatan Esatoğlu, tesbit et- tiği iki şahsı Haysiyet Divanına ve- receğini bildiriyordu. Haftanın başlarındaki Salı günü, akşam vakti, Meclisten çıkan bir 18 Şubat 1967 eski CHP'li samimiyetle ve İnönü- nün konuşması karşısında gözleri dolmuş olarak şöyle diyordu: "— Ben bu partide, bir ara Ka- sımın yaptığı mücadeleden daha se- viyesizinin yapılamayacağını sanır- dım. Yazık ki yapılabilirmiş ve bu- nu yapabilecek tiynette kimseler bizim aramızdalarmış!' Laiklik Bu da bir fashing A 'kadan bakılınca Kırkpınar gü- reşlerine çıkmış bir pehlivanı an- dıran, irikiyım, saçları üç numaray- la traşlı, yeşil gömlekli, petrol rengi elbise giymiş, ayağı mest lastikli a- dam, elindeki dosyadan bir kâğıt çıkararak, orta boylu, gözlüklü, gö- rünüş itibariyle (merhum Peyami Sefayı hatırlatan 60'ık adama gös- terdi: "— Benim de, Kurultaya bir tek- lifim olacak" diye konuşmaya baş- ladı ve, YURTTA OLUP BİTENLER " Ben, herşeyden önce Diyanet İşleri Reisliğinin, tam mânası ile muhtar olmasını, Orduda bir 'din şürasının' kurulmasını, lise ve or- taokullardaki din dersleri program» larının müftülükler tarafından ha- zırlanmasını ve Ordudaki dini gö- revlilerin paşalığa kadar terfi etti- rilmesini istiyorum!" dedi. Tükenmez kalemle yazılmış ö-, nergesinde, isteklerini dört madde içinde toplıyan yeşil gömlekli kra- vatsız adam, kalın ensesini daha da katmerlettirecek bir şekilde geriye doğru yaylandıktan sonra, etrafin- da toplanan kalabalığa baktı ve, "Kurultayın yayınlıyacağı tebliğde, bu maddelerin yer alması fena olmı- yacak, değil mi?" diye sordu. Ne var ki, bu parlak teklif sahi- bine cesaret verecek tek bir kişi çık- madı. Tam aksine, "Hocam" diye hitap ettiği, gözlüklü, sol elinin or- ta parmağında akik taşlı koca bir altın yüzük taşıyan yaşlı adam, bu soruya ancak 30 santim ilerisinde- kilerin duyacağı bir ses tonuyla; Milliyetçiler Kurultayından bir sahne Laikliği rafa koyanlar 23