O günler çok C.H.P.'li, hele C.H.P. Teşkilâ- tı seçimlerde zaferi çantada keklik sayıyordu. C.H.P.'nin her seçim çevresinde en fazla oyu toplayacağından bunların zerrece şüphesi yok- tu. Daha Referandumun kırbacı da sırta inme- miş olduğundan bütün gönüllerde milletvekil- liği, senatörlük yatıyordu. Nisbi temsil ise bun- ların adedini kısıyordu. Öyle ya, sistem çoğun- luk sistemi olsa C.H.P. listeleri her yerde tu- lum çıkacak -bu bir politikacı tâbiridir ve tam liste olarak kazanmak mânasına gelmektedir-, her aday Meclise girmek fırsatını bulacaktı. Halbuki nisbi temsilde C.H.P. listelerinin sade- ce başına yerleşmiş olanlar kazanacak, ötekiler açıkta kalacaktı. Reva mıydı bu, bunca yıl ça- lışmış teşkilât aslanlarına? Kasım Gülek, bir kolunda ekzantrik Muharrem İhsan Kızıloğlu, öteki kolunda aynı huydaki, fakat iyi niyetli Ce- mil Sait Barlas bunun propagandasını Kurucu Meclisin kulislerinde alabildiğine yapıyor, hay- li de taraftar buluyordu. Kurucu Meclisin CH.P.'li üyeleri de yarının adayları değiller miydi? Onlar da, Güleğin sözlerindeki kerame- ti anlamakta güçlük çekmiyorlardı. e Üstelik Gülek ve arkadaşları bir de paravana bulmuş- lardı. C.H.P.'nin hemen bütün muhalefet yılla- rında çoğunluk sistemine karşı gelmiş olduğu bilindiği için şimdi dillerdeki sistem "dar bölge sistemi" idi. Canım, çoğunluk sisteminin muha- fazası istenilmiyordu ki.. Dar bölge usulü kabul edilse mesele halledilecekti. Şurası bir gerçek- tir ki o günler buna iltifat eden M.B.K. üyeleri de vardı e onların da ağırlığının Güleğe eklen- mesi propagandanın tesirini arttırıyordu. C.H.P.'nin 1 Nisanda siyasi faaliyete izin verilmesinden sonraki ilk Parti Meclisi toplan- tısının arefesinde bu konu çok ciddi bir mesele olarak İsmet Paşanın karşısına çıktı. İsmet Paşa da, İsmail Rüştü Aksal da nisbi temsili C.H.P.'nin ve memleketin sadece menfaati say- mıyorlar, partilerinin şerefi olarak da görüyor- lardı. Senelerce nisbi temsil, nisbi temsil de, sonra, tam bir çoğunluğa sahip bulunduğun bir Meclis bu usulün aksi bir temsil sistemi ka- bul etsin! Buna Gülek tip bir politikacının aklı yatsa da İsmet Paşayla Aksalın akılları yatmı- yordu. C.H.P.'nin iki lideri Parti Meclisi top- lantısına bu konuda özel iki toplantıda alınmış kararla gitmeyi plânladılar. Karanfil Sokakta- ki Genel Merkeze bir gece daha ziyade Parti Meclisi üyeleri, ikinci gece daha ziyade Kurucu Meclisteki C.H.P.'li temsilciler çağırıldılar. O tarihte henüz siyasi faaliyete resmen izin veril- memiş bulunduğundan toplantılar gece yapılı- yordu. Toplantılara İsmail (Rüştü Aksal baş- kanlık edecekti. Ayten Sokaktaki evde İsmet Paşa "Gerekirse ben de gelirim. Nisbi temsil- den dönülmesini katiyen kabul etmem" dedi. 152 İsmail Rüştü Aksal meseleyi tek başına kıvıra- bileceği inancındaydı. Gerçekten de iki gece Ak- sal nisbi temsil esasının faziletlerini ve bunun C.H.P. için ifade ettiği mânayı başarıyla anlat- tı, kabul ettirdi. İyi ki de ettirmiş! Aksi halde 15 Ekim se- çimlerinde C.H.P. Millet Meclisine de ancak Se- natoya sokabildiği nisbette üye sokabilecek ve azınlıkta kalacakmış.. O takdirde Türkiyede neler olacaktı, onu 15 Ekimle 27 Ekim arasın- daki dramatik günlerin hikâyesini anlatmama sıra geldiğinde söyleyeceğim. Buna rağmen nis- bi temsilin aleyhtarları gene de Kurucu Mec- liste talihlerini denemekten geri kalmadılar. Gülek tarafından desteklenen Cemil Sait Barlas ve Sırrı Atalay Seçim Kanununun o maddesinin görüşülmesi sırasında kürsüye geldiler ve Par- las işi "Bu sistem kabul edildiği takdirde mem- lekette bir ihtilâl olur" diyecek kadar ileri gö- türdü. Kanaatince İtalyada Mussolini nisbi tem- sil sistemi yüzünden Romaya yürüyerek dikta- törlüğünü ilân etmişti! Kurucu Meclisteki C.H.P. çoğunluğu tabii, prensip kararı zaten a- lınmış olduğundan, bu görüşe katılmadı. Bu badire atlatıldıktan sonra yolun üzeri- ne "Nasır Zeytinoğlu belâsı" çıktı. C.H.P. Mu- harrem İhsan Kızıloğlunun içişleri Bakanlığın- dan çok çekmişti. Fakat Zeytinoğlu onu bir bastırdı ki.. Zeytinoğlu daha Bakanlığının ba- şında C.H.P.'lileri yurt gezisi yapmaktan ala- koymaya kalkışmış, bu teşebbüsü ( fiyaskoyla neticelenmişti. Siyasi faaliyet başladığında bir başka yasak kararıyla CH.P.'lilerin "Nasır Zeytinoğlu CH.P.'nin nasırına basmaktan vaz- geçsin" feryatlarına sebep oldu. Bakınız, mese- le aslında, C.H.P. açısından ne kadar masum- du: Siyasi faaliyet, partilerin kongrelerini yap- maları demekti. Ocak ve bucak teşkilâtı kaldı- rılmıştı. En ufak teşkilât ilçedeydi. Demek ki, ilk kongreler ilçe kongreleri olacaktı. Ama CH.P.'nin ilçe kongrelerine kimler katılacaktı? İlçelerde C.H.P.'nin binlerle üyesi vardı. Bun- ların tamamı bir toplantıya çağırılamazdı ya.. O zaman kongreleri stadyumlarda veya açık havada yapmak lâzımdı. Demek ki ilçe kongre- leri gene delegelerden teşekkül edecekti. Kim seçecekti bu delegeleri? Daha ufak topluluklar. Köyler. C.H.P. ocak ve bucak teşkilâtlarının kaldırıldığını düşünerek iyi bir yönetmelik ha- zırlamıştı. Köylerdeki C.H.P. üyeleri bir yerde toplanacaklar, müzakeresiz, nutuksuz, yani kongre havasına girmeksizin üçe kongresinde kendilerini temsil edecek delegeleri veya dele- geyi seçeceklerdi. Nasır Zeytinoğlu buna "Ya- sak!" dedi. Tabii, tâ seçimler kadar C.H.P.'nin bir çoğunluk sağlayamaması için can havliyle -tam tâbir budur- çalışacak olan İçişleri Baka-