yede kütle, her söylenene inanan bir topluluk muydu? İnanmanın sebebini, o andaki şartlardan vatandaş çoğunluğunun memnun olup olmadı- ğı hususuna bağlamak lâzımdır. 27 Mayısa gi- den günlerde halk İktidardan şikâyetçi bulun- duğu için onun sorumluları hakkındaki her dedikoduyu doğru diye almaktaydı. 1961 Ya- zında da askeri idarenin tabiatındaki mahzur- lar aynı halkı o idarenin sorumluları veya on- larla bir tutulan C.H.P.'liler aleyhindeki söy- lentilere kulak vermeye itiyordu. Politikacılar hep, memnunsuzluğu söylentilerin doğurduğu- na inanmayı tercih ederler. Söylentilerin mem- nunsuzluk dolayısıyla inandırıcı hale geldiğini kabul etmek istemezler. Halbuki bunlar, sanı- rım, bir elmanın iki yarısı gibidir. İsmet Paşa Referandum için bir ara gittiği Ankaradan döndüğünde Ankaraya tek- rar gitmeye niyetliydi. 21 Temmuzda kurucu Meclis toplanacaktı ve seçim tarihini ilân ede- cekti. İsmet Paşa oy kullanmak hususundaki dikkat ve itinasına rağmen Ankara seyahatin- den vazgeçti. O sayede, Referandumu takip e- den günler hemen hep kendisiyle birlikte olmak fırsatım buldum. İsmet Paşa Referandumun neticesini baş- ka türlü tahmin ediyordu. Sanıyordu ki oyla- maya iştirak fazla olmayacak ve Hayır oyları az çıkacaktır. Referandumun sadece Anayasa- nın değil de İhtilâlin de tasvibi veya tasvip edil- memesi diye alınacağını farkediyor, fakat tas- vip etmeyenlerin bunu sândık başına gidip Ha- yır diyerek değil, sandık başına gitmeyerek ifa- de edeceklerini hesaplıyordu. Bunların sandık başına gitmeleri İsmet Paşaya, tasvipsizlikte ne kadar kuvvetli olduklarını, hislerinin nasıl canlanmış bulunduğunu gösterdi. O günler eve çok C.H.P.'li veya C.H.P. ta- raftarı kimse geldi. Bunlar Referandum hak- kında eski Demokratların nasıl propaganda yaptıklarını, halkı nasıl kandırdıklarını, ne ya- lanlar uydurduklarını, ne hileler bulduklarını anlatıyorlar, neticeyi bunlara obağlıyorlardı. Bu, kaybedilen bütün seçimlerden sonra böyle olmuştur. İsmet Paşa bazı seçimlerden evvel neticeyi başka türlü tahmin etmiştir. Ama neti- ce ortaya çıktıktan sonra bu bahanelere pek az rağbet etmiş, daima, temelde yatan daha derin sebepleri aramıştır. Referandumu takiben de bu böyle oldu. Bir akşam, yemekte bulunan ve böyle konuşan misafirler gitmişti. Benden bir harita istedi. Maltepede harita bulmak kolay değildi. Allahtan Ömerin çocukları derslerine çalışmak için atlaslarını da beraberlerinde ge- tirmişlerdi. Onda Türkiye haritasını açtık. İs- met Pa şa: — İNereler Anayasa aleyhinde oy verdi, göster bakayım" dedi. , Bunlar Bursa, Sakarya, İzmir, Manisa, Ay- --, Denizli, Kütahya, Bolu, Zonguldak ve Ço- rum ile Samsundu. İsmet Paşa sordu: "— Bu bölgeler 1957 seçimlerinde hangi istikamette oy vermişlerdi?" Samsun ve Çorumun dışındaki illerde D.P. tek başına, bütün Muhalefetin oylarından daha fazla oy toplamıştı. Tabii bu arada, bilhassa Batı bölgesinde aynı şekilde oy vermiş olan başka iller de vardı. Ama şimdi Anayasa konu- sunda aleyhte vaziyet almış bulunan illerin do- kuz tanesi "Koyu Demokrat" sayılabilecek bir bölgeye dahildi. "— O halde, neticeyi sadece bir kesif pro- pagandanın eseri diye görmek, öyle anlamak kabil midir?" Elbette ki değildi. Değildi ve bundan dola- yıdır ki Hayır oyları İsmet Paşadan başka M.B.K.'nde ve bilhassa, artık bir bütün olarak sesini duyurmak, ağırlığını hissettirmek itiya- dını kazanmaya başlamış bulunan Türk Silâhlı Kuvvetlerinde bir endişenin sebebini teşkil et- ti. Bu endişeyi hissetmek İsmet Paşayı daha düşünceli yapıyordu. İsmet Paşa 27 Mayıstan, o günkü askeri hükümet darbesinden 9 Tem- muz 1961 Referandumuna nasıl gelindiğini bi- liyordu. Ama milletin büyük bir kütlesinin bu- nu anlamaması, sadece hislerinin veya küçük sebeplerin tesiri altında hareket etmesi, aslın- da ideali olan demokratik rejimin sağlam te- mellere oturtulması gayretlerine hiç katılma- ması ona acı geliyordu. Allahtan ki İsmet Pa- -anın özelliği böyle hallerde Ümitsizliğe düş- memesi, "ne haliniz varsa görünüz" demeyi ha- tırına getirmemesi, bir misyon sahibi olduğu inancı içinde görev bildiğini yapmakta devam etmesidir. Ben onun ağızından çok kere "Bizim cemiyetimiz, işte bu! Biz onu hale yola sokmak için yola çıktık" sözünü işitmişimdir. Ama bu sözde ekseriya, cemiyetin hâlâ hale yola gire- memiş olmasının yeisini de hissetmişimdir. İhtilâlin senesinde, 1961 Haziranının ba- şında, Ankarada bir "Saray Darbesi" oldu. İs- met Paşa o sıralarda Kurucu Mecliste ve parti- si içinde bir takını münasebetsiz cereyanlarla mücadele ediyordu. Kasım Gülek, bir baş belâsı olarak gene ortaya çıkmıştı. Onunla, bununla tertiplere girişip C.H.P.'ni şahsi bir pazarlık unsuru diye kullanmaya çalışıyordu. Bunu ya- parken de, parti içinde sözünün edilmesi için Teşkilâta olmadık mavi boncuklar dağıtıyor- du. Bu boncuklardan biri, nisbi temsil aleyh- tarlığıydı. Yukarıya kırptığı göz ise, Cumhur- başkanının tek dereceli seçimi için giriştiği gay- retlerdi. Bu ikincisi C.H.P. içinde tesirli olmu- yordu ama bir ara nisbi temsil esası ciddi şe- kilde tehlikeye girdi. 151