şekilde kullanılmış olması, tabii daha sonrala- rı, Amerika şampiyonluğuyla bir A.P. İktidarı Türkiyenin başına oturduğunda, o günleri ha- tırlayanları pek güldürecektir. Köy hatiplerinin yaylarında başka oklar da vardı. Referandum için herkes, hayırlı ol- ması temennisinde bulunmuyor muydu? Ancak Hayır'da hayır vardı ve hayırlı oylama Hayır demek suretiyle kabildi. Bu arada bazı hamasi deliller de veriliyordu. Sandık başına gidildiğin- de sandığa bayrağımızın rengi, kanımızın rengi oy pusulalarının, kırmızı oy pusulalarının atıl- ması lâzımdı. -Hayır mânasına gelecek oy pu- sulaları kırmızı, Evet mânasına gelecek oy pu- sulaları beyaz renkte düzenlenmişti-. Nihayet Demokrat propagandacılar, bir C.H.P. İktidarı- nın gelmesinden şeytan iktidara geçecekmiş gi- bi korkanlarla konuştuklarında Referandumun bir seçim olduğunu söylüyorlar ve diyorlardı ki: "— Eğer sandıklardan C.H.P. iktidarı alacaktır.." Bunlar gibi daha bin türlü propaganda her tarafta işliyordu ve Referandumun neticesi gösterdi ki bu. tesirli de olmuştur. Referandum- da Anayasa 6,5 milyon Evet aldı ama, 4 mil- yon da Hayır çıktı. Daha önemlisi, tam 11 ilde Evet'lerin vekunu Hayırların yekünunun altın- da kaldı. Kırmızı oyların nisbeti yüzde 35'in üstündeydi. Beyaz oylar ise yüzde 60'ı biraz geçmişti. Memleketin bir askeri idare altında olduğu, Referandumun buna son vermek nite- liği taşımadığı, yani Hayır demenin bazı teh- likeler getirebileceği (oinancının yaygın bulun- duğu bir ortam içinde böyle bir nisbet Türki- yede havanın, 27 Mayıs 1960'a, yani onüçbu- çuk ay evvele nazaran çok değiştiğinin delilini teşkil ediyordu. Gerçi o günler bile, "kuyruk" tâbir edilen eski Demokratların orada veya bu- rada baş kaldırmaları üzerine tertiplenen pro- testo mitinglerine kalabalık kütleler katılıyor- du ama bu baş kaldırmaların da bir gerçeğin verdiği cürete dayandığı bu suretle anlaşılmış oluyordu. Zaten eski Demokratlar, Büyükleri- nin Yassıadadan kurtulmasını, hiç olmazsa kellelerinin kurtarılmasını oReferandumda çı- kacak oylarla ilgili görmekteydiler ve canla- rını dişlerine takmış bulunmalarının bir sebebi de buydu Ben Referandumdan biraz evvel Yas- sıadada. sıra nihayet Anayasanın ihlâli suçu- nun dâvasına geldiğinde Samet Ağaoğlunun a- vukatı Süreyya Ağaoğlunun bir lâfının mânası- nı pek iyi kavramamıştım. Süreyya Ağaoğlu kardeşinin savunmasını daha sonra yapmasını istemiş ve "Kim bilir, bir ay sonra şartlar bam- başka olabilir" demişti. Eski Demokratların Re- ferandumdaki çalışmaları bu sözlerle ne denil- mek istenildiğini ortaya çıkardı. Referandum- Evet oyu çıkarsa 150 dan sonra meşhur Time dergisi oyların netice- sini şöyle ifade ediyordu: "Hayır, hayır, 4 mil- yon kere hayır!" Amerikan dergisinin hatırına tabii "Evet, evet, 6 buçuk milyon kere evet!" demek gelmemişti. O tarihlerde tefsirin bu şe- kilde yapılmasına bizler, İhtilâlden yana olan- lar kızdık ama, gerçekten de, bir gazeteci gö- züyle, asıl mâna ifade eden oylar Evet'lerden ziyade Hayır'lardı. İsmet Paşa Referandumdan önce İstan- bula gelmişti. Maltepeye, Ömerin evine indi. Biz de, çoluk çocuk oradaydık. İsmet Paşa Hey- beiladadaki kendi evinde kalmak istemedi. Yüksek Adalet Divanı yargıçları ve savcıları Heybeliadada, kendilerine tahsis edilen bir otelde kalıyorlardı. İsmet Paşa, eğer kendisi de Heybeliadaya giderse derhal dedikoduların baş- layacağını, yargıçları gördüğünü, onlara tali- mat verdiğini kulak gazetesinin yaymaya ko- yulacağını düşündü. M.B.K. İdaresi devrinin sonunda eski Demokratların haber uçurma fa- aliyeti o noktayı bulmuştu ki bununla başa çık- mak belki de artık hiç kimsenin kudreti dahi- linde değildi. Burada bir düşüncemi belirtmek isterim. Sular durulup ta ihtilâlle devrilmiş olanlar konuşmaya başladıklarında, başlarına gelenin "C.H.P. tarafından yayılmış dedikodular" yü zünden geldiğini söyleyecekler, buna misaller vereceklerdir. Nisan - Mayıs olaylarında öldü- rülen öğrencilerin adedinin nasıl mübalâğa edil- miş bulunduğunu anlatacaklar, kendilerine fe- da muamele eden subayların hınçlarının yaygın olan hırsızlık ithamlarından doğduğunu bildi- recekler, dehşetle ürpererek "Aman yarabbi, meğer bizi ne zannediyorlarmış.." diyecekler- dir. Belki bunda, kendileri bakımından haklı bir taraf da bulunacaktır. 1961 Yazında bu silâh tamamile tersine iş- lemekteydi. M.B.K. üyeleri, onların sözümona yaptıkları rezaletler, vurdukları paralar, ka- nunsuz davranışları kulak gazetesinin başlıca nağmeleriydi. Onların şahsında bütün Silâhlı Kuvvetler mensuplarına karşı bir kin ve düş- manlık kampanyası açılmıştı. 1960'ın arefesin- de Demokratlar hakkında neler söyleniyorsa 1961 Yazında bunlar M.B.K. üyeleri ve subay- lar hakkında aynen kullanılıyordu ve tabii bun- dan C.H.P. de nasibini bol bol alıyordu. İdare bu şekilde kötülendikten sonra C.H.P. ve İsmet Paşa böyle bir idarenin kurulmasına sebep ol- muş bulunmak suçuyla itham ediliyorlar, İhti- lâlin gerçek sebepleri artık o hatırlanmıyordu bile.. Peki, bu millet birbuçuk yıl önce bir züm- re hakkında söylenenlere inanmıştı, birbuçuk yıl sonra bu zümre, tarafından bir başka zümre aleyhinde söylenenlere inanıyordu. Yani Türki-