Ah Voltaire, neredesin? Soysal dövüldüğü gün Diyelim ki İlhami Soysal, Prof. Feyzioğlunun dediği gibi bir anar- şisttir, komünisttir, isterseniz ilâve edelim, faşisttir, budisttir, sa- disttir, mazohisttir, kübisttir.. Her şeydir, her şeydir! Hattâ kumar- bazdır, düzenbazdır, kuşbazdır, cambazdır. Bu adam bir gün Türkiye Cumhuriyetinin Başkentinde, güpe- gündüz, bir kaç haydut tarafından evinin önünden kaçırılır, götürü- lüp döğülür, sonra bir tarlaya atılırsa ve bunu yapanlar hâkim hu- zuruna çıkarılmazlarsa Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olma vasfi zedelenir mi, zedelenmez mi? Elbette ki zedelenir, değil mi? İlhami Soysal anarşistliğinin, komünistliğinin, isterseniz gene ilâ- ve edelim, faşistliğinin, budistliğinin, sadistliğinin, mazohistliğinin, kübistliğinin, hattâ ve hattâ kumarbazlığının, o düzenbazlığının, kuş- bazlığının, cambazlığının hesabım Türkiyede kime verecektir? Bu he- sabı kendisinden yargıçlar değil de bir otomobil e üç haydut sormaya kalkışırsa Anayasanın ruhu muazzep olmaz m Elbette ki olur, değil mi? Peki, kimdir bu anayasanın başlıca yapıcısı? Elbette ki CHP., değil mi? Bu C.H.P. böyle bir meselenin hesa- bım bir takım küçük hesapların tesiriyle sormak görevine sırt çevi- rirse kendi kendisini inkâr ii mi, etmez mi? Elbette ki eder, değil m O halde ne istiyor, EE Feyzioğlu? C.H.P.'nin kendi kendisini inkârını mı? Halbuki herkesin gözleri önünde bir sahne cereyan ediyor ve Prof. Feyzioğlu kendi kendisini, inkâr ediyor. Bundan yıllarca önce Voltaire, "Fikirlerinizin karşısındayım. Fakat bunları söyleyebilme hürriyetine sahip olmanız için sizinle birlikte savaşmaya hazırım!" dedi. Büyük adam sözü budur. Bir Aydına yaraşan söz budur. Prof. Feyzioğlu yapılmış bir ihtilâlin "sivil ekip"i olmak için vaktiyle bir lamelif çevirmiş, sonra kös kös kürkçü dükkânına dönmüştü. Şimdi arkadaşlarıyla birlikte, kim bilir, belki de yapılacağını sandığı bir ihtilâlin "sivil ekip"i olmak için bir lamelif daha çeviriyor. O ihtilâl hiç yapılmayacak, ama Prof. Feyzioğlu kürkçü dükkânı- na tekrar döndüğünde bu sefer dükkânın kapısını yüzüne mutlaka kapatılmış bulacaktır. Eh, bunu hak etmediğim söyleyebilecek bir insaf sahibi var mı. dır? vensizliğini açıkça belirten davra- nışlarda bulunmayı artık sakıncalı bulmuyor ve hâlâ "odunumun pa- rası" diye direten bu hizbin, alık parti içinde, parti adına söz sahibi olamıyacaklarını anlatmak istiyor- du. Ama Feyzioğlu ve Yedisi daha, "Bundan istiskal çıkar" demediler. Belki de pişkinliklerinin İnönünün sabrını yeneceğim sanıyorlardı. Ha- yal! "Dayı"dan kıl çekenler jnönüyü Bütçede Grup sözcüsü ola- rak kürsüye çıkmakta daha da teşvik eden hadise, biten haftanın sonlarında cereyan etti. TİP'in Ge- nel Kurmay Başkam Turalın son e- mirnamesiyle ilgili gensorusu hak- kında CHP'nin nasıl bir tutum takı- nacağının görüşüldüğü Grup toplan- tısından sonra bir gazetede bir man- şet yayınlandı. e Akşamın manşeti şöyleydi; İnönü 'Turala emirname nasıl yazılır, öğreteceğim' dedi! Halbuki İnönü böyle bir şey söy- lememişti. Nitekim gazeteye bunu belirten bir yazı gönderdi. Bunu hem Akşam, hem Ulus koydular. ve açıklanmış oldu. gün, gazetelere bir başka bildiği daha gidiyordu. — Bildirinin üstünde "CHP Türkiye Büyük Mik- let Meclisi Grupundan bildirilmiş- tir" ibaresi vardı. Bildiri şuydu: "Türkiye İşçi Partisinin Sayın Genel Kurmay Başkanının emirna- mesiyle ilgili olarak Meclise verdi- ği gensoru önergesi üzerinde Grupunda cereyan eden müzakere- lerin özeti, resmi bülten halinde ba- sına verilmiştir. Akşam Gazetesinin 9 Şubat ta- rihli sayısının başlığında Genel Baş- kan İnönüye atfedilen ve Sayın' Ge- nel Kurmay Başkanını hedef tutan söz tamamiyle gerçek dışıdır. İnö- nü böyle bir söz söylememiştir. Genel Kurmay Başkanına ve CHP'ye yöneltilen sistemli hücum kampanyasının yeni bir tezahürü o- lan bu manşetin ve resmi bülten dı- şında sızdırılan başka yanlış haber- lerin güttüğü omaksadı kamuoyu takdir edecektir. CHP Grupu müzakerelerine baş- tan sona hâkim olan düşünce, Ana- yasaya, hür demokratik rejime, müessese ve şahısların şeref ve iti- barlarına gölge düşürülmemesi ol- muştur Bildiriyi görenler bir kaç nokta- sına takılmaktan kendilerini alama- dılar. Bir defa, bildiriyi yayınlayan kimdi? Şimdiye kadar Gruplar adı- na bildiriler Grup Başkanlıkları ta- rafından yayınlanmaktaydı. Bu se- 18 Şubat 1967