Korkusuzca I artık, korkusuz konuşma devrine girmiştir. 1960 Devriminden sonra daha açık bir şekilde su yüzüne çıkan sosyal ve ekonomik sorunları demokra- tik sistem içinde çözümlemenin başlıca yolu da za- ten, "korkusuz"luktur. Gerçekleri korkusuzca halka anlatmadıkça, onun oy avcıları tarafından sömürül- mesini, aldatılmasını önlemedikçe, Anayasaya, çeşitli bilimsel raporlara, bütün az gelişmiş ülkeler için dün- yaca kabul edilen, devamlı şekilde tekrar edilen ger- çeklere rağmen gerekli reformların yapılması müm- kün değildir. Demokratik Ur sistem içinde, halkın yardımı, halkın bilinci olmaksızın olumlu sonuca ulaşılamaz. Çünkü herşey, sonunda, oya dayanır. Halkın bilince kavuşması ise, CHP Genel Sekreteri sayın Ecevitin söylediği gibi, "doğruları söylemekle" mümkündür. Ayağımıza demirden çarıklar geçireceğiz, köy köy, ev ev dolaşıp, yılmadan doğruları anlatacağız. Doğrula- rı açık-seçik, sınıf çatışması yaratma endişesinden u- zak, filânca ağayı veya falanca baskı grupunu kızdır- maktan sakınmadan konuşacağız. Korkusuz konuş- manın başlıca faydası da dürüst ve tutarlı bir poli- tikayı savunanların, bu baskı gruplarını da daha az tedirgin edeceğidir. Açık politika, geniş halk kitleleri tarafından gittikçe çok daha iyi anlaşılan bir politi- ka elbette ki baskı gruplarını da, ister istemez dü- şünmeye, genel akıma uymaya götürecektir. 1961 A- nayasasının öngördüğü sosyal devlet ve bunun gerek- tirdiği bütün reformlar açık dille anlatıldığı ve geniş halk kitleleri tarafından benimsendiği zaman, bugün bu reformlardan korkan kimseler, bunun aşırı akım- lara, aşırı sistemlere, ihtilallere ve karışıklıklara, li- beral sistem içinde ekonomiyi ve sosyal hayatı altüst eden enflâsyona, istikrarsızlıklara karşı başlıca em- niyet supabı olduğunu anlıyacak, birçok batı devle- tinde olduğu gibi, servetlerine, mallarına, mülklerine rağmen, bunların savunucuları arasına girecek, hiç olmazsa, birgün herşeyi kaybetme endişesi içinde, bunlara katlanacaklardır. Bugün memleketimizde, seçimlerde baskı grup- larının hakimiyeti, tartışma kabul etmez bir gerçek- tir. "Anadolu kadınının oyu yoktur. Aslında o oy, €şi- ne, babasına, ağabeysine verilmiş bir ikinci oy"dur deniliyor. Ama insafla düşünülsün, köyde kadının oyu yok da, erkeğin serbest oyu var mı? Bütün köylerde bu işi birkaç kişi ayarlar. Şu halde, yüksek sesle ko- nuşmadan ve doğrulan anlatmadan hem demokrasi- yi yürütmek, hem de Türkiyeyi çağdaş uygarlık düzeyi- ne ulaştırmak, onu, az gelişmiş bir ülke olarak, bü- yük devletlere avuç açmaktan kurtarmak mümkün olmıyacaktır. Öyle bir devir olmuştur ki, kırmızı e- şarp takmak, sosyalizm veya sol kelimesini ağza al- mak, Türkiyede takibata uğramak için yeterli sayıl- mıştır. Gerçi 1966 Türkiyesinde kırmızı ışıklar altın- da gitar çalan gençler takibata uğramıştır ama bu, tecrübesiz bir iktidarın, mizah edebiyatına girecek ic- raat örneklerinden ötede bir anlam taşımamış, bol bol karikatür konusu olmuştur. Bugün her yerde a- çıkca yaptığımız tartışmayı, kısa bir e kapalı pılar arkasında bile yapamazdık, kendi kendimiz- den korkardık. Reformlar, bütün az m. memle- ketler, için olduğu gibi Türkiye için de bir zorunluk olarak ortaya çıktığı zaman buna dört elle sarılan birçok aydın, bunları yüksek sesle anlatabileceğimize inanmıyor, alçak sesle konuşmanın ürkekliğini muha- faza ediyordu. Türkiyenin tarihi gelişiminde, bugüne kadar kemen hemen bütün sorumlulukları üzerine alan CHP'de bir "Ortanın Solu" deyiminin bu kadar uzun tartışmalara yol açmasının sebebi de zaten bu- dur. Herkes reformlara inanmıştı, herkes onların ya- yılmasını istiyordu ama, kimisi sessizce, kimisi ür- kekçe, kimisi yüksek sesle... 1965 genel seçimleri CHP'ye ve Türkiyeye, bu yüz- den, pahalıya mal olmuştur. Toprak ağası toprak re- formunu kolay kolay istemez. Eğer aydın, topraksız köylüde bu bilinci uyandıracak kadar "korkusuz" davranmamışsa, elbette ki ne onun, ne ötekinin oyu- nu almak mümkün olur. 1965 genel seçimlerinin so- nucu ile Türkiye, en az, on yıllık bir mesafe kaybet- miş, gün geçtikçe gelişen plân zihniyeti zedelenmiş, reformlar dejenere edilecek kalıplara sokulmak is- tenmiş, halk aldatılmıştır. İşte bunun içindir ki türk aydını, bugün, her zamandan daha korkusuz davran- ak, her zamandan daha yüksek sesle konuşmak, gerçeklerin arkasına gizlenmemek, onları soyut de- yimler olmaktan çıkarıp, somut örneklerle halka gö- türmek zorundadır. Bu da, elbette ki yürek ister. Jale CANDAN ne sarılan bir minimini, Keçiören onlara yalnız olmadıklarını daha Grup Başkam Şükran Nasuhoğlu- iyi duyurmak için bir vesile idi. Na- na: " suhoğlu, yalnızlık çeken bu çocuğu (7 1 — Bu gece onu koynuma ala- (kucağına aldı, saçlarım okşadı. Ço- Hasan Hüseyin bilir miyim?" diyordu. cuk, bebeğini yavaşça yere kayı dır- Zaten Çocuk Sevenlerin götürdü- o mıştı. Onun için önemli olan bebek gü hediyeler, çocuklara sokulmak, değil, sevilmek ve aranmaktı. KIZILIRMAK 7 Ocak 1967 İsteme adresi: BİZİM YAYIN- LAR. Kıbrıs Cad., Okul Sokak 1/B, Kurtuluş — Ankara ve toplumcu kitapçılar (AKİS: 7) GEL 31