da C.H.P.'nin Genel Sekreteriydi. Askeri ihtilâlden sivil de- mokratik rejime geçme, meselesinin "İki Paşa- ya yer bulma meselesi" şeklinde tecellide ge- cikmeyeceğini ilk gören kimse odur. Halbuki o sıralarda çok kimse Cemal Gürselin "Karşı- İsmail Rüştü Aksal 1960'n Yazın yakadaki evine dönme" sözlerine bakıyor ve sivil idareye çabuk, kolaylıkla geçileceğini sanıyordu. bunu tahmin etmek zor değildir. Hikâye hep, "canlanmak için seni bekleyen bu topraklar" hikâyesidir. Kudret sahipleri, kendilerinin memleket için elzem, vazgeçilmez adam olduk- ları zehabına o kadar kolaylıkla gelirler ve kud- ret mevkilerinde arzularıyla değil de bir zarure- tin icabı olarak kaldıklarına öyle çabuk kendile- rini inandırırlar ki.. Bu metamorfoz, şüphesiz, Karşıyakadaki evinden Çankaya sırtlarına ge- tirilen babacan askerde de cereyan etmiştir ve Gürsel, Cumhurbaşkanı kalmasında "sayılma- yacak kadar çok milli menfaat" bulunduğun- dan emin olmuştur. Bunu ona telkin edenlerin sayısındaki kabarıklık da, her halde beklenil- meyen bir sayı değildir. 106 1960'ın Yazında, böyle bir zaruretin lüzu- muna gittikçe daha fazla inanırken Gürsel için mesele, Cumhurbaşkanlığının kendisine kim ta- rafından verileceğinin tâyiniydi. Türkeş Grupu- nun bunu ona takdime hazır olduğunu ve bunu kendisine söylediğini biliyorum. Eylülün 25'inde İsmet Paşa henüz Heybeliadadaydı. O gün, C.H.P. milletvekillerinden Ahmet Karamüftü- oğlu kendisini ziyarete geldi. Karamüftüoğlu Alpaslan Türkeş ile konuşmuştu. Karamüftü- oğlunun İsmet Paşayı ziyareti, Türkeşin Baş- bakanlık Müsteşarlığından alınmasından son- raydı ama Türkeşle görüştüğü zaman Kudretli Albay kudretim muhafaza ediyordu. Türkeş, C.H.P. diye bir teşekkül tanımadığını söylemiş. Demiş ki: "— Bir C.H.P. İktidarı bahis konusu ola- maz.." Türkeşin teklifi, daha doğrusu açıkladığı plân şuymuş: Cemal Gürsel Devlet Başkanı kal- sın. İsmet Paşa millet babası olsun. Bu "Millet Babası" tâbirinin İsmet Paçayı pek güldürdüğü- nü hatırlarım. Türkeş de, anlaşılan iktidar kol- tuğuna biraz alıştığında 1950'lerde Demokrat- ların aklından geçen şıkkı benimsemişti. İsmet Paşayı faal politika hayatından çekiyor, on pamuklara sarıp sarmalıyor ve "Millet Babası" olarak pek yüksek bir rafın üstüne kaldırıyor- du. Tabii bütün bu plânlarda hep bir tek nokta açık kalmıştır: İsmet Paşanın muvafakati! Ahmet Karamüftüoğlunun getirdiği bir ha- ber daha vardı: Türkeş, Kasım Gülekle temas halindeydi ve "CELP. meselesi"ni onunla halle- debileceği kanısındaydı. Güleği, Genel Sekreter- likten alınmasından sonra, kim C.H.P. ile bir iş çevirmek niyeti taşımışsa muhatap olarak gör- müştür ve zannederim onun bu parti içinde hiç bir mânası kalmadığı ancak son zamanlarda herkes tarafından anlaşılmıştır. Ama 1960'ın Yazında. M.B.K. içindeki "öteki grup" C.H.P. ile meselelerini İsmail Rüştü Aksalla görüşür- ken Türkeş takımı Kasım Gülekle temas halin- deydi. Evet, Cemal Gürsel Türkeş Grupunun ken- disini Devlet Başkanı olarak muhafazaya hazır bulunduğunu biliyordu ama, bildiği bir diğer husus böyle bir maceranın büyük tehlikeler taşı- dığıydı. Türkeş Grupu kendisini Devlet Başkan- lığında nasıl muhafaza edecekti? Seçimsiz bir iktidar yoluyla! Böyle bir yolda ise, insanların, karşılarında İsmet Paşayla C.H.P.'ni bulmama- ları imkânsızdı. İsmet Paşanın ve C.H.P.'nin İh- tilâle desteği, bu askeri hareketin demokratik . rejimin devamını sağlamak için yapıldığı fikri- nin payidar kalmasına bağlıydı. Bu destek İh- tilâlin altından çekilirse, İhtilâl muallâkta kalmayacak mıydı? O zaman mutlaka Zor kul-