HAFTANIN İÇİNDEN PANORAMA Türkiyenin Muhalefet Partisi, bundan bir süre önce Kurultayını yaptı. Bu Kurultayda, elbette ki şahıs ve ekip meseleleri rol oynadı, ileriye ait hesaplar çev- rildi ve parti içinde kudretin kimde olacağının müca- delesi cereyan etti. Bu, her memlekette, politikanın kaçınılmaz "mutfak kısmı"dır. Ancak inkâr edilmeye- cek gerçek, Kurultayın C.H.P.'ye bir yön, bir tutum, bir politika verdiğidir. Bunun seçilmesi, şu veya bu şahsın seçilmesinden daha önemli oldu. Bu hafta, bir kaç gün Egedeydim. C.H.P.'nin, Ku- rultayda aldığı yönle nasıl dirilmiş ve canlanmış bu- lunduğunu görmemek imkânsızdı. C.H.P. başarı ka- zanacaktır, yahut kazanmayacaktır. Onu bilmem. Ama CH.P.'nin ne olduğu ve bilhassa ne olmadığı, artık, tartışılmasına lüzum bulunmayacak kadar orta- dadır, açıktır. Şimdi, Türkiyenin İktidar Partisi Büyük Kongre- sini topluyor. Eğer C.H.P.'den de fazla, ne olduğu ve bilhassa ne olmadığı bilinmek gereken bir siyasi te- şekkül varsa, o da A.P.'dir. Gerçekten de A.P.'de, bu siyasi teşekküle kendi damgasını vurmak isteyen grupların hareket halinde bulundukları, görülen bir vakıadır. Yüksel Menderesli ve Nilüfer Gürsoylu eski Demokratlar, A.P. ile D.P.'nin kendi nazarlarındaki tek farkı olan o basit harf farkım fiilen ortadan kal- dırmanın gayreti içindedirler. "Elmalı Meselesi" baş- ka bir takımın bayrağıdır. Bu mukaddesatçı grup, partiyi "alafrangalar"ın elinden alırsa cennetin yolu- nu türk milletine, hiç olmazsa A.P. mensuplarına da- ha kolay açacağını düşünmektedir. "Alafrangalar" Grup seçimlerindeki başarılarından sonra partinin kendisine de çeki düzen verebilirler, bilhassa A.P.'yi gerici ve hilafetçilerden temizleyebilirlerse "batılı tarzda demokrasi"nin daha iyi işletilebileceğinden e- mindirler. Saadettin Bilgiçin, tam bir kulis adamı ola- rak, kendisine bağlı bir grupu parti içinde iktidara getirmekle kendi Genel Başkanlığının yolunu, kısa bir süre sonrası için açacağını tasarladığı bilinmektedir. Nihayet, bir takım eski Demokratların yakınları da olsalar, onların yerini almış bulunmanın hazzı içinde, fakat eskilerin "Haydi bakalım, kalkın bizim yeri- mizden" diyeceklerinden korkan ilk çağ A.P.'lilerinin bütün menfaati, A.P.'yi elbette ki A.P. olarak tutmak- tadır. Eğer Başkan Demireli bir yere sığdırmak şart- sa, onu bu grupa dahil etmek mantığın bir icabıdır. cak, A.P. bu gruplardan her hangi birisinin damgasını yese de kendisine bir yön, bir politika seç- miş olabilecek midir? Buna "Evet" diyebilmek zor- dur. A.P. gene "türlü çeşitli" dalgalanmaların ortasın- da, bir "demagoji partisi" olarak belki kütlelerden oy almakta devam edecek, ama memlekette bir tesir sa- hibi olamayacak ve iktidarsız bir iktidar halinde ka- lacaktır. A.P.'nin bir yılı aşkın bir süredir işbaşında olduğu halde bir tek kudret gösterisinde bulunama- 26 Kasım 1966 Metin TOKER ş olması arızi eti değil, kendi bünyesinin bir neticesidir. A.P n “Yahu, bu bizim iktidarımız ne menem mii» pi bizim boynumuzda, tokmak başkalarının elinde" feryatları hep duyulmakta ve a- damı güldürmektedir. Ama Büyük Kongrenin bu fer- yatları dindireceği A.P.'liler tarafından sanılıyorsa, min elinde bulunduğu da ne kadar meçhul olursa ol- sun bu iki meçhullü muadelenin bir malümu bulun- duğu ortadadır: A.P. Türkiyede, bu haliyle, kendi da- vulunu kendi tokmağıyla hiç çalamayacaktır. Demi- relin kendisinin ciddiye alınmaması yolundaki şikâ- yeti ve sızlanması kendi handikaplarından ileri gel- diği kadar partisinin bu zaafının da bir eseridir. edir ki, kendi davulundan kendi tokmağıy- la ses s çıkarabilsin? Bugün Türkiyede bir düzen var- dır ve bu düzenin yetersizliği, aksaklıkları gün geçtik- çe daha iyi görülmekte, daha iyi anlaşılmaktadır. Bu düzenin sömürücülerine -kelimeyi hiç sevmiyorum, kriptolar bunu edebiyatlarına aldılar, kelime soğuk geliyor ama ifade ettiği düzenin sömürdüğü kütlelerin karşısına çıkıyor, onla- ra da dinden imandan kitaptan peygamberden bah- sediyor. Bu, belki daha bir süre, hem İsanın, hem Musanın oylarını A.P.'ye getirecektir. Fakat bundan dolayı A.P. davulu ses vermeyen bir davulcu olarak kalacaktır ve taşıdığı, sadece bir ağırlıktan ibaret bu- lunacaktır. A.P.'nin derdi çaresiz midir? C.H.P. Kurultayı, büyük rakibine tutulacak yolu göstermiştir. Bu, ön- ce, cesaretli lider demektir. A.P. için türk siyasi ha- yatında yer hazırdır. Bu, Ortanın Sağıdır. Ortanın Sağı yerine talip olmak, aşırı sağın karşısında, C.H.P. tarafından aşın sola karşı alınan cephe derecesinde katı cephe almak demektir. A.P. bunu yapabilir mi? Ortanın Solu nasıl koyu ve tam bir devletçiliği redde- dip devletçiliğe rüçhan, fakat özel teşebbüse hak ve imkân tanıyorsa Ortanın Sağı ültra liberalliği, bilhas- sa "avantacılık"ı reddedip özel sektörü de kamu ya- rarlarım dikkate almaya davet etmektir. A.P. bunu seyyar mi? A.P. ortaya "zenginlerin servetlerini torunlarına bırakâbilmeleri hakkı"nm savunucusu olarak çıkıyor. Türkiye bugün "fakirlerin sefaletlerini torunlarına bırakmamak âhakkı"nm savunucularının elindedir. Bundan dolayı A.P'nin boynundaki davulu hep, tok- mağı tutan bir başka el çalacaktır ve davulun sesi, bu kadar yalanından çıktığı için A.P.'nin kulağına hiç hoş gelmemekte devam edecektir. A.P.'ye kalan davul tozuyla oyalanmaktan ibaret- tir ve Büyük Kongre onun bu kaderini değiştireceğe zerrece benzememektedir.