beyaz peynir ve Bozuk düzen 1958-60 yılları arası unmuştum. Muhtelif şehirlerde ame layan türkler, ilk iş olarak, birbirlerine yoğurt mayası hediye eder ve çevrede beyaz az peynir satan b adreslerini birbirlerine seli verirlerdi. Bu konuda bir de acıları vardı: türk peynirini yunan peyniri ismi altında ye- mek!. Çünkü bu peyniri Amerikaya ihraç edenler, yu- nanlılardı. Adı "yunan peyniri" diye biliniyordu. Pa- halı bir peynirdi ve çok revaçta idi. Türkler neden aynı şeyi yapmazlar, niye ihraç etmezler, diye üzülüp dururduk. ei Genel Sekreteri öl Ecevit, İzmir İktisadi Ticari İlimler Özel Yüksek Okulunun konferans salonunda yaptığı konuşmada Türkiyedeki bozuk dü- zeni dile getirip, Ortanın Solu politikası ile dertlere çare gösterirken, ri mia neden amm dığım da anlattı. tırladığıma Almanya; giden türk işçileri, Ecevitin Bakanlığı sır sırasında kendi” sine, beyaz peynir yemek istediklerini söylemişlerdi. Demek ki, o A per bugüne ve benim Amerikada bu- lunduğum 1958 Gara bu yana bu konuda hiçbir şey yapılamamış. Oysa ki ne büyük mücadeleler oldu, Türkiye ne büyük hedeflere yöneldi!.. Ama, ne yazık ki, bir peynir ihracı meselesini halledemedi. Halledemedi, çünkü bu küçücük a ykm işa- ret ettiği gibi, düzenin bozukluğ gelmekte ve aslında küçük değil, büyük m ve Eyi tadır. Türkiyede, servet sahipleri neden, faydalı yatırım. lar yapacak gere, parayı toprağa gömüyor ve bol a arsa satın alıyorlar? Ecevit cevap veriyor: , b gün Türkiyede, bir yatırım veya ekonomik faaliyet topluma ne kadar az yararlı ise, ekonomik gelişmeye ne kadar az katkıda bulunuyorsa, yatırımı yapan için o kadar kârlı olmaktadır. Bu şartlar altında, düzen bozukluğundan doğan sonuçları, kolay kâr peşinde birden görebilenler de vardı. por,devetüyü bir manto ger- çekten ilgi çekiyordu. Bunun ya- nında kürklü abiye mantolar, çok yok ki, her yaşta, her kadın rahat- lıkla giyebilirdi. Yeşil şifon elbise, böylece, bütün kalplerini kazanmıştı. koşanlara yüklemek mümkün değildir. Suç, fabrika kurmayı değil, arsa üzerine para yatırmayı daha kârlı hale getiren düzendedir. Suç, beyaz peyniri İhraç et- miyenlerde değil, basit imalâthanelerde peynir imal edip, bunları iç pazarlarda çok büyük kârlarla satma imkânını yaratan ve İhracatı tıkayan düzendedir. Türkiyenin artık, politik söz ebeliğinin ötesinde, sorunlara bilimsel açıdan bakarak çare araması, bü- tün a bu yolda seferberlik ilân etmesi lâzım- dır. tutucu ve ge rici karşı beliren tepki, belki de bir çevreyi, gerçekten, olmas; ve ve- rimsiz bir aşırı sol özlemine doğru itmektedir. Ancak, İnönünün, tarihi kişiliğini Yeri koyarak, Ortanın Solu deyimi altında ortaya a CHP'nin genç, ile- rici kadrosu ve teşkilâtı ile topyekün benimsediği po- litika, bugün Türkiyeyi, aşın yollara götürmeden, hürriyet içinde kalkınma ve bilimsel yolda reformla- tanın Solu politikası yalnızca CHP'nin politikası değil, aşın akımlarla mücadeleyi sefalet ve açlıkla, sömü- rücü güçle ve nemelâzımcılıkla mücadelede gören bü- tün everlerin politikası olmalı CHP, kendi içinde doğan bu genç hareketi milli hare- ket haline getirebilmeli, rar ve sosyal alanlarda uş > mel ni bütün ri ile bilirsek, . Solümgür yürümü- yor" diye miiteneliyen demokrasiye kırılacak yerde, bu düzeni, bilinçli şekilde değiştirebiliriz. İşte o za- man demokrasi, bizim için bir ei Sari a de gil, yardımcı kuvvet haline gelecektir. Yeter ki türk aydınlan ağlama duvarının önünde dövünmekten vazgeçip, gerçekten bu nedenlerin üzerine eğilmek ve bunları değiştirmek çabasını göstersinler. Jale CANDAN yakalı, şömizye abiye elbiseler abiye (herkese giyimli olabilme rahatlığı- seyircilerin (onı öğretiyordu. Dior'un ar- Uzun elbiseler zarif renkli redingotlar, insanı biraz da romantik devirlere götürüyor- du. Ama bunları büroda da, şık bir toplantıda da giymek mümkündü. iye bir mantonun yalnızca kolla- rından çıkan omanşet şeklindeki kürk, güzel bir buluşu, süsün sade- leştirildiğini ge Ki ii manda, ısıtıcıydı da. bir redingot manto ise, özellikle, İ gi çekti. Biraz da Sadelik güzel şeydir ama, bazen de kadınlar giyinmek isterler. Gi- yimli elbiselerin en usluları da, en yaramazları da defilede (yanyana geçiyor ve aynı ilgiyi (görüyordu. Balıksırtı boncuk ve pulla işli şi- fon bir şömizye elbiseyi, hiç şüphe 26 Kasım 1966 kadan pencereli, çok ve değişik de- kolten' elbisesini ise giyebilen o ve giyemiyen merakla seyretti. Dikiş biraz da sanattır, giyim bazen de güzel sanat oluverir ve incecik, za- rif bir manken üzerinde, seyircile- rin hiç değilse gözlerine hitabeden Pembe brokar şanel tayyör de hemen hemen ayni ilgiyi uyandır- dı. Ama bu elbise * ceket takımının bir de "kolay taşınır" niteliği var- dı. Pembe tüy etkisi yapan büyük kolye yakaya gelince, bu, tüyden de- ğil de organzadan işlenmişti. Yine, yakasında ve kollarında şık pullar bulunan, siklamen rengi bir tayyör, mor blüzlu, eflâtun brokar bir tay- yör göz alıyor, bunun yanında, bro- kardan yapılmış, uzun kollu, organ- Büyük geceler ve özellikle yılbaşı için uzun elbiseler defilesi baş- layınca, seyirciler daha da roman- tik devirlere doğru (o kayıverdiler. Ayten Kaçmazın giyindiği beyaz el- bise ve manto, takımı şantugdan ya- pılmıştı. Mantonun kollan ve elbi- senin yakası, eflâtun boncuklarla işlenmişti. Beli dore taşlarla işli, ümdüz, ampir bir kırmızı şifon tualet, türkuaz brokar etekli, aynı renkten şifon blüzlu modeli orijinal (gecelik - tualetler, hatları hep elbisenin arkasına top- layan, beklenmedik yerlerde dekol- te pencereler açan kıyafetler aynı şekilde ilgiyle izlendi ve alkışlandı. Defileyi terkeden her seyirci, bir uzun elbise merakına kapılmıştı. 31