Dünyaya Bakış Bir Seçimin Anatomisi Geçtiğimiz Salı günü, Birleşik Amerikada, dedikodu- su aylardır süren dönemarası seçimleri yapıldı. Bilindiği gibi, bu seçimlerle, eyalet valileriyle Senato üyelerinin üçte biri, Temsilciler Meclisinin de tümü yenilenmiştir. Sandıklardan çıkan oyların gösterdiği ilk şey, he- men her dönemarası seçimlerinde olduğu gibi, ikti- dar partisinin önemli kayıplara uğramaktan kurtula- madığıdır. Gerçekten, bu kere de, oyları toplayan muhalefet olmuştur. Geçen Sah günü yapılan seçimin sillesini yiyen- ler, Johnson'un Demokratlarıdır. 1964 seçimlerinde Goldwater'in peşinde ezici bir yenilgiye (o uğrayan Cumhuriyetçi Parıl, önemli kazançlarla biraz belini doğrultmuş ve 1968'e ümitle bakmak şansına ka- vuşmuştur. Seçimlerin sonunda Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisindeki sayıları 40 kadar artmış, Se- natodaki sayıları ise 36'ya yükselmiştir. Eyalet vali- İlklerinin yarım düzine kadarı Demokratlardan Cum- huriyetçilere geçmiştir. Gerçi bu kazançlara rağmen Cumhuriyetçi Parti hâlâ her yerde azınlıktadır ama, biraz önce de belirtildiği gibi, belini biraz doğrult- muştur ve en önemlisi, Ronald Reagan gibi bir aktör eskisinin değilse bile, büyük bir ihtimalle Michigan Valisi Gororge Romney nin arkasında, 1968 seçimle- rine büyük ümitlerle bakmaya başlamıştır. Eyalet valilikleri seçiminde adayların kişiliğinin önemli rolü vardır. İktidar partisinin adamı olmak veya onun karşısında yer almak, çok kere, bu seçim- leri kazanmaya yetmemektedir. Eyalet valisi seçile- bilmek için, o eyaletin halkım, sorunlarını ve eğilim- lerini iyi bilmek gerekir. Bunun içindir ki, Güneyde, lokantacı bozuntuları, hattâ kocalarının yarine aday çıkan ev kadınları, irk ayrımı bayrağına Semi kolayca valiliklere "selebilmektedirler. Aynı biçimde, çeşitli büyüme ve yerleşme sancıları içinde ol) Ka- liforniyada tatlı türkülerle iş adamlarının ve orta sı- nıf beyazların desteğini kazanan bir aktör eskisi, bu eyalette gördüğü en iyi yöneticilerden olan Brown'ı yerinden edebilmektedir. Federal çapta yapılan seçimlerde görünüm biraz değişiktir. Gerçi bunlarda da halk, kendi istek ve eği- limlerine göre oy kullanmaktadır ama, baştaki, Beyaz Evdeki adamın davranışları da adaylara çok şey ka- zandırıp, çok şey kaybettirebilmektedir. Bize kalırsa, Demokrat Partinin uğradığı okayıpları "sağa kayış" diye nitelemek, Cumhuriyetçi Partiyi fazla monolitik bir kitle sanmak yanlışından doğmaktadır. Bu parti, Goldwater denemesinden sonra, sağda aradığı mace- ralardan ağzının payını almış olsa gerektir ve önü- müzdeki seçimlerde, ufku Johnson'dan çok daha açık görünen Romney'nin arkasında yeni yollar araması ihtimali hiç de az değildir. Bu bakımdan, geçen Salı günü yapılan seçimlerin sonuçlarını bilinçli bir sağa kayıştan çok, Johnson'un itibarını hızla kaybetmekte olmasında aramak gerekir. Ancak, Johnson itibarını niçin kaybetmektedir? Bütün düğüm, bu sorudadır. Johnson'un, Vietnam politikası yüzünden yıpran- dığım sanmak, amerikan gerçeklerini bilmemek olur. Amerikan halkı daha Vietnam konusunda yolunu ara- mak dönemindedir ve, anlaşılan, Johnson'un kuvwvet politikasının yanlışlığına henüz karar vermiş değildir. ğer böyla olmasaydı, barış taraflısı adaylar hem ön- seçimlerde, hem de bu seçimlerde daha başarılı so- nuçlar alırlardı. Bununla beraber, amerikan seçmeni, tandık başına Vietnam savaşının baskın altında git- miştir. Aşağı yukarı her amerikan ailesinin bir oğlu savaş alanlarında çarpışırken, ev kadım savaş yüzün- den hergün biraz daha hızlanan enflâsyonun etkisini günlük alışverişinde bile duyarken, amerikan seçme- ni, kuvvet politikasını beğense de beğenmese de, bu- nun kötü sonuçlarını hissetmedik edememektedir. Bu bakımdan, Cumhuriyetçi Partinin geçen Salı günü yapılan seçimlerden beklenenin üstünde kârlı çıkma- sında, bazı Cumhuriyetçi liderlerin savaşın en etkili yollar v araçlarla bir an önce bitirilmesini savun- muş olmasının payı da küçümsenmemelidir. Başkan Johnson'un yıpranmasında, özellikle az gelirli beyazlardan oy kaybetmesinde, izlediği ırk po- litikasının da payı vardır, Johnson'un, siyahları kâğıt üzerinde beyazlarla eşit duruma getirmeye çalıştığı bir gerçektir. Fakat bu kâğıt üzerindeki eşitlik en çok az gelirli beyazların zararına uygulama alanına dökü- lünce, silâh yer yer geri tepmiştir. Ancak, Johnson'u asıl yıpratan şey ne Vietnam politikası, ne de ırk ayrımı sorunudur. Johnson'u yıpratan şey, kendisinin, amerikan halkını bir sürü sanıp, öylece gütmeye kalkışmasıdır. Teksaslı politi- kacı işbaşına geldiği ilk günden başlayarak, kamuo- yu yoklamalarına pek duyarlı görünmekle beraber, bu yoklamalar kendi aleyhine çılanca, suçu, olayları yanlış yansıttıklarım ileri sürdüğü basın ve yayın or- ganlarında görmüş; Kongredeki Demokrat' üstünlüğe dayanarak, kendini parlamenter denetimin dışında sanmaya başlamıştır. Beyaz Evde alman her kararı sanki bir ilahi emir saymış, bunun yürütülmesi için her türlü politika oyununa başvurmayı mubah gör- müştür. İşte bu seçimlerde Demokrat Partinin başı- na gelenler, Johnson'un bu türlü davranışları yü- zündendir. Amerikan, halkı, herhalde, Teksas meralarında güdülen bir sürü değildir. Bu halk, geçen Salı günü kullandığı oyla, herşeyden önce, bunu göstermek is- temiştir. 19 Kasım 1966