AKİS zellik yarışmasına hazırlanmağa fır- sat bulamamış. Fakat finali kaybe- deceğini de hiç düşünülüyormuş. İstanbullu güzeller arasında Ay- lin ye Semra çekişmesi kulis dışın- da bile hissediliyordu. Semra Özer- tan, Hârika Yardımcının yeğeni, "Hârika hanımın kulis çalışmalarıy- la kraliçe tacını başına o koyacak" diyenler var. Ece, Bay Yardımcının evvel zaman Bakanlığında da bu eski güzel kadının rolü çok. Fakat Ayli- ne daha çok şans tanınıyor. Jürinin üyeleri güzellerden daha çok ilgi çekiyordu, denilse, yalan ol- maz. Cüneyt Gökçer ve Cüneyt Ar- tanların yanında Günseli Basar, Hül- ya Koçyiğit, seçime katılanlardan daha çok parlıyorlardı. Günseli Ba- şar biraz fazla makyajlıydı ama, ba- caklarını üstüste atıp oturuşu, elle- rini kullanışı, bakışları, gülüşü, es- ki bir kraliçeye yakışır şekildeydi. Arkasında chanel bir tayyör vardı. Seçim gecesi zaten bir chanel gece- siydi. Sinema salonunda chanel'den geçilmiyordu. Play - boylar çoğaldı m hayranlığı o klüpçülüğü- ede kendini; gösterdi. İs- sahülda iki play-boy klübü birden açıldı. Biri alaturka üzerine, öteki şimdilik aslının kötü bir 'kopye- . İstanbulda eğlence yeri denilin- Ni akla gelen iki isim var: Biri Be- hiye Aksoyu Halil -Aksoydan ve An- karadan koparıp İstanbula götüren Fahrettin Aslan -ki alaturka gazino- ların tümü onun tekelinde-; de İbrahim Doğratan. Gece k lüp- leri de onun tekelinde. Kervansa- ray, Klüp 33, Oryantal, derken şim- di de Play-Boy Klübünü açtı. Si- lindir şapkalar ve tavşanlarla dekor- lanmış bir gece klübü... Yalnız, tav- şanlar pek tavşan değil, galiba Ame- rikadan ithal edilmemiş!.. Açılış gecesi, Basın kuşlarıyla İs- tanbul sosyetesinden büyük bir grup, silindir şapka altında dansetti ve bol bol terledi. Sebebi ne ola ? "Rigoletto" operasının galası biraz hayal kırıklığı yarattı. Ferhan Onatın sesine hiç kimsenin itirazı yok, fakat olduğu yerde sayan bir koloratur. Buna karşılık, Suna Ko- rad en parlak yılım yaşıyor. Kana- dada dünyanın en güzel sesleriyle beraber söylediği operalarda aldığı kritikler yalnız opera çevrelerinde 29 Ekim 1966 değil, birçok çevrede de sevinçle karşılandı. Ankaralı seyirciler de "Rigoletto" nun ilk gecesinde Suna Koradı görmeyi, Kanadadaki başa- rısını alkışlamayı çok istediler. İlle ve lâkin Aydın Gün, Suna Koradı dördüncü soprano olarak yazmış. O- peranın holünde bunun sebebi me- rak ediliyordu. Merak edilen başka konular da var. "Doğan Onat, Devlet Operasın- dan tam maaşla emekliye mi ayrıl- dı?" diyorlar. Çünkü Doğan Onat, geçen yılı İstanbul Operasında ge- çirmişte, bu yıl yine orada. Bir ba- kıma, Özcan Sevgen ile Nevin Pere de ayni durumdalar. Onlar İstanbul- da söyleyedursunlar. Devlet Opera- sına dışardan tenor ve bariton getir- tiliyor. Neyse ki bu yabancılar gel- di, yoksa, ilk gece dinlenen "Rigo- letto"nun hali nice olurdu? "Mazi kalbimde yara" Geçtiğimiz hafta, müzikal bir hafta oldu. Çek orkestrası, dünyaca ta- TÜLİDEN HABERLER nınmış şef Karel Ancerl ile çalan Ayla Erduran ve Ayşegül Sarıca gi- bi solistlerin konserlerinden başka, Gaspar Cassado da geldi ve bir konser verdi. Eski yıllarda Gaspar Cassado geldiği zaman Saray sine- ması İstanbulun şık ve güzel kadın- larıyla dolar, birçok kadın, Çassa- do'nun müziğinden çok, yüzüyle il- gilenirdi. Zaman ne çabuk geçmiş!. Bu sefer Cassado'yu dinleyenler hep yaşlı kadınlardı. Ölüm tarlasında bıyıklanmış Fikret Hakan, Yaşar Kemalin vak- tiyle yazdığı kaçakçılık olayları- na ait röportajlarından bir film çe- virirken bıyık bırakmış, biraz tip değiştirmiş. Filmin adı "Ölüm Tar- lası". Çevirenler de, oynayanlar da çok ümitliler, Bu filmin uluslarara- sı festivallere rahatça katılacağını söylüyorlar. Fikret Hakanın hayran- ları ise "Keşke bıyıksız bir kaçakçı olsaydı" diyorlar. Fakat kara bıyık- ları Hakana yakıştıranlar da var. (Radvofonik Reklâm: 107) 376 29