Azalan Stoklarımız Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası, İş Bankası gibi kurumlar, aylık veya haftalık bültenlerle, Türki- yenin ekonomik durumu ile ilgili bilgiler verirlerken, son günlerde özel bir durumu da ortaya atmış gö- rünmektedirler. Bu özel durum, Türkiyenin altın stoklarının, sık sık başvurulan terhin yolu ile, alabil- diğine azalmasının yaratacağı tehlikedir. İkinci Dünya Savaşından sonra, savaşın galiple- ri anglo - saksonların üstünlüğünden gelen zorlama sonucu, özellikle dolar, uluslararası ödeme aracı ola- rak kabul edilmişti. Dolara van La üstünlük, hâ- lâ sürüp gitmektedir. Ancak, şu farkla merika Birleşik Devletlerinin diş ücaret bilançosu- nun sürekli açık vermekte oluşu, dolara olan güve- ni sanmaya, Fransa ve Federal Almanya gibi, ekono- milerini güçlendiren ülkelerde kaygılar uyandırmaya başlamıştır. En dikkat çekici yönü ile, çeşitli ameri- kan sömürücülüğüne ve -uluslararası Ödeme aracı olan özelliği yüzünden- bir de dolar sömürücülüğüne karşı çıkmış bulunan Fransa, bu yeni akımın önderliğini yapmaktadır. Genç fransız maliyecisi ve eski Maliye Bakanı Giscard D'Esting'in yürüttüğü bu, dolara kar- şı savaş, 1965 yılında Tokyoda yapılan Uluslararası Para Fonu toplantılarında tüm ayrıntıları ile ortaya atılmış ve iki hafta önce, Dünya Bankası toplantıla- rında da ayni sorun ciddiyetle söz konusu olmuştur. Kısacası, dolara duyulan güvensizlik yüzünden, onun yerine geçmek üzere, "altın esasına dönülmesi" öne- rilmektedir. Bu gelişmeler göstermektedir ki, altına olan ih- tiyaç ve atfedilen önem gün geçtikçe artmaktadır. Hâl böyle iken, Türkiyenin altınlarla ilgili tutu- munu gözden geçirmek ve içinde bulunduğumuz du- rumu yakından görmek yararlı olacaktır, sanıyoruz. Türkiye gibi, iktisaden az gelişmiş ülkeler, kalkın- malarının zorlaması ile, ithalâtlarım belirli bir çizgi- nin altına asla düşüremezler. Hattâ, kalkınma süreci- nin devamı boyunca ithalât grafiği sürekli bir artış gösterir. Buna karşılık, ihracatın esasını tarım ürün- lerinin teşkil etmiş olması, ihracatı çok değişik et- kenlerin oyuncağı haline kolaylıkla getirebilir. Söz gelişi, meteorolojik şartların uygun gitmesinden ta- rımsal hastalıklara kadar daima değiştiğini gördüğü- müz irade dışı etkenler, temelini tarım ürünlerinin teşkil ettiği ihracat grafiğine başdöndürücü zigzaglar çizdirmektedir. Bu hal karşısında, merkez bankalarının kasaları- na giren dövizlerin yollarım araştırırsak, ihracat dö- vizinin yanısıra, turizm ve bir de hizmet dövizlerinin varlığını görürüz. Türkiye için hem turizmden, hem de hizmetlerden sağlanan dövizler henüz derde deva olacak noktadan çok uzaktırlar. Yabancı ülkelerde bulunan işçilerin gönderdikleri paraların, bayramlar gibi, iyice bilinen dönemlerle sınırlı olması, dış tica- ret ödemelerinde zaman zaman sıkışmaların başgös- termesine haliyle sebep olmaktadır. İşte, bu sıkışmalar sırasında, DP. iktidarları za- zervlerini azaltmakta ve dolan, kar- Amerikanın, şılığı olmayan bir para almaya doğ- ru itmektedir. 29 Ekim 1966 içinde bulunduğu bu fasit daireden nasıl çıkacağı ve doların yitmeye yüztutmuş bulunan manında başlatılmış bir yola gitmek âdeta kaçınıl- maz olmaktadır. Bu da, elde bulunan altın stokları- nın yabancı ülkelerde terhin edilmesidir. T.C Merkez Bankasının serbest altın stoklarının 1 milyar 183 mil- yon TI. dolaylarında olduğu bilinmektedir. Bu mik- tarın çok büyük bir kısmı, yani 1 milyar 43 milyon TL. kadarı, son zamanlarda terhin edilmiş bulunmak- tadır. Aradaki küçük fark ise, İyimser olmaya yer vermeyecek şekilde ve çok eskilere uzanan bir terhin- den başka bir şey değildir İthalâtı karşılamanın Biöiği yanında, bazı kere- ler zorlama gücü daha üstün bir başka faktör, dış borçlan ödeme faktörü de işe karışmaktadır. Ter- hinlere sebep olan ayrı bir etken halinde Türkiyenin omuzlarına çöken bu dış borçları yeniden alınan yar- dımlarla ödemenin mümkün olmadığı dönemlerde al- tınları terhin etme yoluna gidilirken, döviz rezervle- rinin çok tehlikeli bir biçimde azalmasına yol açıl- maktadır. Alışılmış tehlike marjlarının his hayli altı- na düşülerek, bir aylık ödemeleri bile yapamıyacak zavallılıklar yaratılmaktadır. Mevsimlik sıkışmaları atlatmak üzere, çok müs- tesna hallerde ve nadiren başvurulan altın stokları- nın terhin edilmesi yolu, işi kolayından almayı alış- kanlık şekline sokan ve en büyük tehlikeler karşısın- da dahi, bir çocuk bilinçsizliği içinde hareket eden iktidarlar elinde daima başvurulan bir yöntem duru- muna getirilmiştir. Bunun sakıncaları ise ortadadır. onları ihracattan elde edilecek dö- vizlerin Türkiyeye gelmeye başladığı günler sayılır. Fakat, 1966 yılı boyunca gözlediğimiz dış ticaret geliş- mesi, işçi dövizlerinin artışındaki yetersizlik ve tu- rist dövizlerinin hiç bir anlam taşımayacak noktalar- da b unması, önümüzde! erin pek rahat geçmi- yeceğini göstermektedir. Terhin edilecek altın bulun- madığına göre, yeni ithalât zorlamaları yüzünden ya yeni baştan dış borçlar almak, ya da ağır şartlarla yardım kabul etmek gibi, her ikisi de çıkar yol olma- yan bir tercih karşısında kalacağız demektir. Alan terhin etmenin, sık sık başvurulan bir yol ol- madığı akıllara iyice konulmalıdır. Türkiyenin bili- nen nâzik durumu gözönüne almarak, gerek serbest altın şeklinde, gerekse diğer dövizler şeklinde rahat bir stok daima el altında tutulmalıdır. İç politika kay- gılarıyla bol keseden dağıtılan ve çoğu kere bir avuç ithalâtçının kazanç sağlamasından başka bir işe ya- ramayan döviz harcamaları, bilimsel ve dürüst bir kıstasa bağlanmalıdır. Altın terhinine ayrı bir sebep olarak gördüğümüz dış borçlan ödemede, hem borç- lanma yavaşlatılmalı, hem de ağır şartlarla birlikte gelen, yardım adı altındaki sömürme mekanizmasının dışında kalmaya çalışılmalıdır. Bunlar yapılmadığı takdirde, günün birinde karşımıza dikilecek tehlikeyi atlatmak için, bugünkinden de ağır şartlar altında bu- nalarak tehlikeyi gidermek zorunda kalırız ki, bunun vebalinin ne kadar kahredici olacağı şimdiden bilin- lidir. me! Dr. Reşat TİTİZ itibarının ne şekilde kurtarılacağı ciddi bir merak konusu olmakta de- vam edecektir. 25