dı ve Adnan Menderes, ince siyah pabuçları a- yaklarında, elbisesiyle o yatağa uzanmıştı. Gözleri açıktı ve tavana dikilmişti. Gri elbisesi buruşuktu. Bu, Kütahya yolunda yakalandığı zaman üzerinde bulunan elbiseymiş. Onu, gün- lerce değiştirmemiş. Odanın içinde nöbetçi, iki tane genç Harbiyeli vardı. Elektrik yanıyordu. Menderes, kapının açıldığını duyunca başı- nı çevirerek bizim tarafa baktı. Traş olmuş yü- zünü gördüm. Onun beni tanıdığını sanmıyo- rum. Hatırına gelmemiştir. e Zayıflamış, daha doğrusu çökmüştü. Gözlerinin feri sönmüş gibi- me geldi. 38 Mayıs gecesi Eşkişehirde, içki sof- rasından bütün dünyaya meydan okuyan, ona buna haddini bildireceğini ilân eden adamın o olduğuna inanmak için bin şahit lâzımdı. Cif- te kapıyı kapadılar. Menderesle bir daha, Yas- sıada duruşmalarına çıkarıldığında karşılaşa- cak, en son defa ise, onu bir 15 Eylül günü; ölü- münden kırksekiz saat Önce, intihara teşebbü- sünün akabinde Adadaki odasında, gene böyle bir beyaz karyolada baygın, burnunda oksijen tüpü, yatarken görecektim. Harp Okulunda, Menderesin hemen hiç ye- mek yemediğini, mütemadiyen sigara içtiğini anlattılar. Okula getirilişin ertesi günü, traş ol- mak için jilet istemiş. Vermemişler. Kızmış ve küsmüş. Fakat sakalları, saçının aksine beyaz çıkınca berber getirilmesin© razı olmuş. Önce, odasına nöbetçi konumlamasını istemiş. "Bakış- ları ok gibi yüreğimi deliyor" demiş. Çare ol- madığını anlayınca zaman zaman onlarla, bil- hassa içeri gelen subaylarla konuşmaya çalış- mış, onlara çeşitli hareketlerinin sebeplerini anlatmış. O gün, Harp Okulunun diğer taraflarını da gezdim. Bayarla Menderesten başka iki kişi daha tek kişilik odadaydı: Koraltan ve Genel Kurmay Başkanı Erdelhun. Onların yeri Üçün- cü kattı. Bakanlar üç ilâ yedi kişilik odalarda yatıyorlardı. Namık Gedik bir gün evvel, pen- cereden atlayarak intihar etmişti. Düştüğü yeri gösterdiler. Kan lekesi ve cam kırıkları hâlâ duruyordu. O hadise üzerine pencerelere demir parmaklıklar tâktırmışlardı. — Ötekiler neredeler?" diye sordum. Diğer bütün mevkuflar koğuşlarda yatı- yorlarmış. Yarbay Yakâl: Şimdi Öğretmenler Gazinosundadır- ar.." dedi. © Öğretmenler Gazinosu da binanın üçüncü katındaydı. Komutan, oturmaları için onlara orasını tahsis etmiş. İçeriye girdik. Gazino ge- niş bir salondu. Beyaz örtülü masalar vardı ve bunların başında, tanıdık yüzler oturuyordu. Şimdi, Başbakan Yardımcısı Medeni Berki gör- düğümü hatırlıyorum. Başına, milletvekillerin- den kalabalık bir grup toplanmıştı ve hararet- li hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Bir baş- ka masada ise bir kaç kişi iskambil oynuyordu. Bizimle beraber dolaşan subay: "— Bir bilseniz, bazen ne ağız dalaşmaları yapıyorlar ve bazıları Bayarla Menderese ne küfürler ediyorlar.." diye güldü. Sonra ilave etti: "— Hele, Bakanları.." Gerçekten de, Yassıadada bunların odala- rına mikrofonlar yerleştirildiğinde ses bantla- rı Ankaradaki Milli Birlik Komitesine gelecek, orada bunlar dinlenip yazılı hale getirilecek ve okuyanlar için gerçekten ibret verici (olacak- tır. Bunlardan birinde okuduğum, Celâl Yar- dımcıya ait sözler şu anda kulaklarımda.. Ne dünya, bu! Bantlar, bugün Genel Kurmayda muhafaza altındadır sanırım. Ama suretler her halde başkalarında da vardır. Zaten, ihtilâlin hemen akabinde o çalımlı D.P. milletvekillerinden çoğunun ne halde ol- duklarını anlamak için oraya kadar bile gitme- ye lüzum yoktur. Bunlardan en önde olduğu sa- nılanlardan birinin 27 Mayıs günü Turgut Gö- leyle olan hikâyesi hem güldürücüdür, hem de çeşitli taraflarıyla düşündürücüdür. D.P.'nin en müfrit bilinen milletvekille- rinden biri, 27 Mayıs sabahı Ankarada, kaldığı yerde subaylar ve Harp Okulu öğrencileri tara- fından tevkif ediliyor. Milletvekili nefreti üze- rine fazlasıyla çekmiş, kendisinden güçsüzlere kargı yaptığı kabadayılıklarıyla bilinen, Mec- liste Muhalefet hatiplerine tecavüz ve küfür eden bir Menderes silâhşörüdür. Karşısında ih- tilâl kuvvetlerinin temsilcilerini görünce bizim aslanın beti, benzi atıyor ve "Beni tevkif ede- mezsiniz!. Beni tevkif edemezsiniz, götüremez- siniz!." diye feryada başlıyor. Kendisini alma- ya gelmiş olanlar "Nedenmiş, 0?" diye soru- yorlar. D.P.'nin Manisa Milletvekili Sezai Akdağ zira, bahis konusu olan odur- diyor ki: — Ben Halk Partisinin bizim Grup için- deki casusuydum ve onlar istedikleri için D.P. de kalmakta devam ediyordum. Grupta ve par- tide ne olsa, gidip Turgut Göleye haber veri- yordum. Ben Demokratların hapı yutmuş ol- duklarını çoktan görmüştüm. a, bir görev yapmak istediğimden hâlâ onlardanmışım gi- bi gölünüyordum. İnanmazsanız, gidin Turgut Göleye sorun.. Sezai Akdağı almakla vazifelendirilmiş e- kip bu lâflara aldırmıyor ve adamı bir cipe tı- kıp Harbiyenin yolunu tutuyor. Fakat, garip tesadüf.. O saatlerde Turgut Çöle İsmet Paşa- nın Ayten Sokaktaki evine gelmiş, Paşayla gö- rüşmüş, sonra oradan ayrılmıştır. O yolda gi- 21