SS | di Türkiye Bonolu sinema ir, gecekondu endüstriye daya nan sinemamızın ekonomik ya» pısınin “ekonomik bir yapıdan bah- sedilebilirse- temelinde. vurguncu- luk yep 1948'de yerli sine- ma lehine konan belediye eğlence resmi İndiimiyle birlikte başlıyan ve hızını her yıl biraz daha artira- rak, bugün yılda 200 filmlik yapı ma ulaşan film enflâsyonuna para lel olarak sinemamızda tam bir vur- gun ekonomisi hüküm sürmekte: dir. Bu ekonomisinde sü- rekli, düzenli tek özellik, hiç bir düzene bağlı olmayıştır. Karaborsa, sömürme, kazık atma, dolandır- ma... bu düzen içinde en sık rastla- nan olaylardır. İki yıl önce sinema endüstrisini bir düzene bağlamak için girişilen teşebbüse karşı çıkan sinemacılardan çoğu, direnişlerini haklı göstermek için, şunu ileri sür- mekteydiler: “Yalnız sinema en düstrisinde mi bu düzensizlik? Bü- tün ekonomimiz aynı. düzensizlik içinde. Bula bula sinemayı mı bul dular? Sonra, böyle genel bir bo- zukluk içinde yalnız Ginemsielin dü zene sokulması mümkün m Bunda büyük bir gerçek payının olduğu inkâr edilemez. Ne var ki sinema endüsitrimiz, vergi ve san- sür dışında obütünbütüne başıboş bırakılmıştır, tam bir kontrolsüz- lük içindedir. En ucuz bir filmin iz “bin em çevrildiği gözönü- m 'çevirmeğe okalkı- an Man en ufak bir yeter- lik belgesi aranmadığı, bu kontrol süzlüğünsen: basit örneği olarak or- taya çıkar. arın yıllaryılı vir yılan hikâyesi" gibi sürüp giden vergi hikâyeleri de bu kortrolsüzlü- ğün bir başka örneğini verir. Kara- eserle vergi kaçakçılığının, e! emeği sömürücülüğünün en aşırısı: na, iş ve meslek ilişkilerinde'ancak “ormah kanunu” diye nitelenebile- cek bağların yer Kılmasına sinema endüstrimiz kadar sık rastlanan bir başka çalışma alanı kolay ko- lay gösterilemez. Kazancın ve ris- er aynı ölçüde kolay ve bol oluşu anında, şimdiye ka amma riyi, bütün önemine düzene sokma yolunda ciddi Ke harcanmamış olması da bunda baş rolü oynamaktadır. Sinemacılar se, hemen hemen ezici çoğunluğuy- la, böyle bir “düzene sokma”ya kar 21 Ağustos 1966 'N EM A şıdırlar. Çünkü, yine ezici çoğunluk, ancak bu şartlar altında sinema en- düstrisinde boygösterebileceğini bik mektedir. Yirmi yıla yakın zaman- yeri evler biraz dâha çığirım- an çıkarak yürüyen bu düzen, si- incili büyük çoğunluğu için tabi, vazgeçilmez bir şey olmuştur. Bunun 'dışinda bir düzeni hayal bis le edememektedirler. Yine bundan dolayıdır ki, vurgunculuk hikâyele- ri bu çevrenin en tabii, en tatlı hi- kâyeleri olarak, kahkahası bol bir tepkiden - başka bir şeyle karşılaş- mamaktadır. Son günlerde en çok anlatılan hikâye, film enflâsyonuy- lâ ilgili bir vurgunculuktur; Mesle- .Bin kurtlarından sayılan 'bir yapım- cı, sırf “naylon fatura” sağlamak için piyasanın en hızlı #yönetmenle- rinden birine bir düzine kadar "a- mortisman filmi” ısmarlar. Sözleş- meler yapılır, bonolar, paralar ve rilir. Sonunda hızlı yönetmen bir düzine filmi teslim eder. Eder ama, filmlerin bir ufak eksiği vardır: 1500 - 2000 metre civarındadırlar .normal bir yerli film: 2800 < 3000 metre civarındadır. Sözleşmede filmlerin uzunluğuyla ilgili ime gi bir kayıt bulunmamasından va: rarlanan açıkgöz yönetmenin yapımcıya oynadığı bu oyun, bu dü. zenin tabii bir cilvesi, tatlı bir şaka sayılmaktadır. (AKİS — 278) Dağ, taş bono!.. Pu ekonomik düzenin, daha doğ rusu düzensizliğin (o belkemiğini! bono meydana getirmektedir. İşlet- meci, yapımcıya avans olarak bo- no vermekte; yapımcı, stüdyo heç. boratuvar, ham madde, için giderlerinin çoğunu bu böhör larla karşılamakta, oyuncular gün“ lük ihtiyaçlarının büyük kısmını bu bonolarla * gidörmeğe © çalışmakta“ dırlar. Pazarlıklarda en önemli" yes ri, üçretin ne kadarının bono, ne kadarının peşin parayla ödeneceği tutmaktadır, Bugün sinema piyasa» sında dağ, taş bono kesilmiştir. A- ma bu bonoların çoğu hiç bir değer taşımamaktadır. : İhtiyaçlarını bir an önce karşılamak istiyenler bono- nie yok pâhasına Kırdırmakta, karşılığı ödenmiyen bonoların sayı» sı büyük bir yekün tutmaktadır. “Ö- denmiyen - bonolarımdan kendime bir elbise dikeceğim” diyen sinema vildızi Su durumu dile getirmekte dir. Sinema endüstrimizin düzen- sizliği öylesine ölçüyü aşmaktadır ki, çoğu zaman batak işlere kredi açtıkları örneklerle bilinen banka- lar bile, bir-iki eski ve tanınmış mü- li dışında, sinemacılara kredi ta, vapımcıları tefecilere itelöhektedirler, Vergi sağlainıyan vergi düzeni “Vergi - kaçakçılığın na, vurguncu ulu ğa, dörtnula bir film enflâsyonu- keli i bu. derin yüzde 60'ı, ikinci Sie yüzde 20'si, ü- çüncü yıl yüzde 10'u, dört ve be- şinci yıllar yüzde 5'eri vergi dışında tutulmuştur. Bu durumda yapımcı, . ilk yıl yapim giderinin yüzde 40'ı ü- zerinden si gereken vergiyi! ertelemek üzere, yıl sonuna doğru bir ucuz film çevirerek, bunu gide- re ir. “Amortisman sü- resini uzattığı için, bu filmlere “a- mortisman filmi” adı takılmıştır», 1- kinci yl hem ilk filinin azalan amor- tisman süresini, hem ikinci filmin ilk amortisman süresini uzatmak “ ji amortisman böylelikle sürekli vergiyi erteleyen, erteledikçe sayısı artan, sayısı arttıkça vergi ertele. mesini daha zorunlu ve güç kılan amortisman filmlerinden meydanâ ye bir fasit daire ortaya çıkmak- tadır, 33