YURTTA OLUP BİTENLER cek hali yok. İşte, kendi hükümeti iş başında. Benim hükümetim onun hükümeti. Her arzusunu hemen ye- rine getireceğiz. Getireceğim.." Süleyman Demirelin adının Ha- br Debreli olmaması ne kadar ya- zık! Bir ciddi Başbakan vatandaşa doğruyu söylemek o zorundayken, işin doğrusu da türklerin, plânlı kal- kınmalahni gerçekleştirmek için o- nun finansmanım bizzat sağlamala- rıyken Demirel her yerde "para ko- lay, para kolay" demektedir. Bu ko- lay paranın sırrını belki İş Adamı Demirel bilmektedir ama, Başba- kan Demirel paranın hiç de kolay olmadığını çabuk görecektir. Demirel, köylünün sofrasına otu- rup soğan - ekmek yedi ve bunu du- yurdu mu milletin gönlünü kazana- cağı hesabındadır, herkesin ağızına bir parmak bal çalmanın kendisini "popüler bir siyaset adamı" yapa- cağını düşünmektedir, bundan do- layı da Ankarada oturup zor işlerin üstesinden gelmeye çalışacağına u- cuz işler peşinde dolaşıp durmak- tadır. Ankara Menderesi, devlet ida- resi batağa düştükten sonra sıkar olmuş, Menderes kendini o zaman "imar sefahati"ne vermişti. Demirel Başbakanlığın sadece oçalımını da- ha bugünden kullanmakla yetiniyor, o makamın sorumluluk ve görevle- rini kulak arkası ediyor. Belki bu, sandıktan çıkmanın Başbakan ol- mak için hep yeteceği inancının so- nucudur. Fakat attığı -öteki türlü bir dev- let anlayışının üç yıl içinde hazırla- dığı- barut tükenince, adı ister De- mirel Süleyman, ister Debreli Ha- san olsun, Bay Olay bir zamanlar Fransada bir olay olan Mösyö Pou- jade'ın âkibetiyle (o karşılaşacaktır: içinden çıktığı karanlığa, bir kuy- ruklu yıldız gibi bir an parladıktan sonra tekrar dönüp orada kaybol- mak! Asıl kaybolan, Bay Olayın bize kaybettirdiği zaman olacaktır. C.H.P. Sağırlar diyaloğu Yüzünde yorgunluğun izlerini taşı- an P Grup Başkan Vekili Prof. Feyzioğlu, Şükrü Koçun kolu- nu tutarak: "— Seçim Beyannamemizde, si- zin bu söylediklerinizin hepsi var. Bülent Ecevit Maya tutuyor Var mısınız, oturup, üzerinde tartı- şalım? Yoksa, yeni sloganlarla orta- lığı niye bulandırıyoruz?" dedi. Selâhattin Hakkı Esatoğlu bir- den atıldı: — Turhan bey, bırakalım bu op- portünizmi, yerimizi açık - seçik belli edelim. Hem, sizin o Seçim Beyannamesi..." ükrü Koç, Esatoğlunun sözünü kesti ve cümleyi tamamladı: «Seçim Beyannamesini cebi- ne Beyin seçim bölgesine giden ve kürsüde seçmene göz kırpıp, 'Siz beyannameye boşverin. Biz gene bil- diğimizi My diyen arkadaş- ları çok gördük! Günün kahramanı Bülent Ecevit ise, konuşmaların en canalıcı nok- tasında Grupa katıldı. O sırada Fey- zioğlu, yüzündeki otebessüm daha da genişleyerek ve gazetecilere ba- karak, Koça cevap (veriyordu: — Sayın Koç, Seçim Beyanna- memizde biz, sizin bugün Ortanın Solu diye şekillendirdiğiniz, Bülen- tin konuşmasında bahsettiği mese- leleri hep vüzuha kavuşturduk. Ben, o beyanname üzerinde tartışmaya hazırım. Yoksa, Grupta mesele ü- zerine mesele çıkarmağa karşıyım." Feyzioğlu bu sözleri (o söylerken Bülent Ecevit önce hafifçe, sonra sesini biraz yükselterek: AKİS — Turhan, Turhan, o, dediğin gibi değil!" diye birkaç kere tekrar- ladı, fakat Feyzioğlu oduymadı ve karşısındaki Seyfettin Turnanın ko- luna girerek, okulisin dip tarafına oğru yürüdü. Feyzioğlunun ilerlediği kısımda Mehmet Hazer ile Sedat Çumralı o- turmaktaydılar. C.H.P. içinde çok kimsenin aynı lâfı başka kelimelerle (söylemekte olduğu gerçeği bu hadisenin cereyan ettiği Pazartesinden bir gün sonra, Salı günü daha iyi ortaya çıktı. O sabahki toplantıda Genel (Başkan, İnönü de hazır bulunuyordu. İnönü henüz müdahale etmek niyetinde değildi ama, Grupta cereyan eden tartışmalara bizzat teşhis koymak lüzumunu da hissetmişti. Salı sabahı, Feyzioğlu takımın- dan Coşkun Kırca konuştu. Coşkun Kırcanın konuşması, mutad üzere hırçın ve ukalâcaydı ama, mesele- nin esası üzerindeki o fikirleri bir kaç gün önce Bülent Ecevitin ifade ettiği fikirlerin aynıydı. Ecevit de, ırcada" 'nin hangi prensiple- ri savunan bir parti olduğu" husu- sunda eş görüşe sahiptiler. Ancak Kırca, bu partiye "Ortanın Solun- da bir parti" denilmesini istemiyor, bunun zihinleri karıştırdığını söylü- yor, "isim takmaya ne lüzum var" diyor, Bülent Ecevit ise "ismimizi söylemezsek çok seçmen bizi kaşka- rikocu sanıyor, vaziyetimizi açıktan alalım" diyordu. Salı günü daha sonra konuşan Mustafa Ok ise -İnönü onun konuş- masını çok beğendi- bu prensipleri gayet güzel anlattı, CHP'nin ne ol- duğunu konular üzerindeki vaziye- tini belirterek ifade etti. Maksat bir ama... CHP'li milletvekili ve o senatörler, haftanın başında Pazartesi günü yapılan Grup toplantısından son de- rece heyecanlı çıktılar. O gün Grup, Grup Başkan Vekillerinden Hıfzı O- guz Bekatanın başkanlığında, olduk- ça sinirli bir hava içinde toplandı. İzzet Birandın gündem dışı konuş- masının ardından, bir gün önce başlayan Genel Görüşmeye geçildi. Usül üzerindeki kısa an sonra, Kars senatörü Mehmet zer kürsüye geldi ve Ecevitin bir & ön. ceki Grup toplantısında yaptığı ko- nuşmayı ele aldı ve: "— Ecevit, son seçimlerde Ge- nel Başkanı, Genel Sekreteri ve par- ti adına konuşan diğer sözcüleri it- 2 Temmuz 1966