DIŞ GEZİLER ; Japonya NAGAİ MONO Nİ WA MAKARE YO Panamerican'ın büyük uçağı Tokyo körfezi- nin üzerinden süzülüp hava alanına inerken yer ışıl ışıldı. Aklın almayacağı kadar geniş bir sahada kimi renkli, kimisi beyaz ışıklar karan- lığın içinde bir küme ateş böceğini hatırlatıyor- du. Hemen her taraf aydınlıktı. 1966 Parisine hala "Işık - Şehir" diyenler japon başkentini görmeyenlerdir. Geceleri dünyanın en aydınlık köşesinin Piccadilly Circus veya Times Sguare olduğunu sananlar ise Osakanın beş kilometre uzunluğundaki Midovsuji Bulvarından hiç geç- memiş bulunanlardır. Geceleri japon şehirleri- nin özelliği, başka bir tarafta rastlanmayacak kadar bol, yanıp sönen neonlu reklâmlardır. Bu, Tokyo körfezinin sadece başkent kı- yısı için böyle değil. İki milyonluk nüfusuyla meşhur Yokohama da burada. Bütün körfez, bir ucundan ötekine birbine bağlı. Geceleri ışıklarla oyalanan gözler gündüzleri bütün sa- hilde ancak tersaneler, liman tesisleri, fabrika- lar, depolar, antrepolar görüyor. Bir yabancı denizci dostum anlattı. Geçen- lerde Japonyaya gelmişler. (Ellerindeki harita biraz eskiymiş. Haritada "küçük balıkçı köyü" diye okuyorlarmış. oDürbünle bakıyorlarmış: Bacalar, bacalar, bacalar.. Ama büyük Pana- merican uçağımızın biraz evvel üzerinden sü- züldüğü Tokyo körfezinin ortasından, Japonya- nın tarihinde çok japondan önemli rol oynamış iki amerikan komutanının, Komodor Matthew C. Perrry'nin de, General Douglas MacArthur'ün de, bir asır arayla gelmelerine rağmen böyle bir manzara seyrettiklerini sanmamak lâzım- dır. Tokyo körfezi, hele 1853 yılının 14 Tem- muz günü, boş, sakin ve yeşil bir diniz kıyısın- dan başka şey değildi. Komodor Perry'nin, için- de 560 adam taşıyan dört harp gemisi körfeze o gün girdi. Japonlar, tâ Moğol istilâsı günle- rinden beri iki yabancı harp gemisini birarada görmemişlerdi. . Komodor Perry'nin filosunu dehşetle seyrettiler. Komodor Perry, üçyüz kadar adamıyla sa- "Bükemediğin eli öp" manasına japon atasözü hile çıktı. Hiç korkunç hali yoktu. Japonyanın fiili ve mutlak hâkimi olan Şogunun adamları -Şogun, bir nevi "Başkomutan" mânasına gel- mektedir - kendisini bekliyorlardı. Komodor Perry sadece itimatnamesiyle Amerika Cum- hurbaşkanı Fillmore'un Japon İmparatoruna mektubunu vermedi. Bir çok da hediye dağıttı. Bunlar, şimdi bütün dünyada ve bilhassa Ame- rikada japon malı olarak satılan cinsten meka- nik oyuncaklar ve âletlerdi. Başkanın İmpara- tora mektubu bir tek ve masum talep taşıyor- du: Amerika, Japonyanın kapılarının kendisiy- le ticarete açılmasını istiyordu. Komodor Perry'nin acelesi de yoktu. Şimdi, Çin sahille- rine, Hong-Konga gidiyordu. Oradan Ryukyu adalarına geçecek, kışlayacaktı. İlkbaharda tekrar gelecek, İmparatorun cevabını alacaktı. Komodor Perry'yi dinlerken Şogunun a- damlarının gözleri Amerikanın "kara gemiler"i- nin cüssesine, toplarının iriliğine takılmıştı ve bunların -buharla işliyorlardı- aksi rüzgâra rağmen nasıl olup da Tokyo Körfezini geçebil- miş bulunması karşısında hepsi son derece şaş- kındı. O günler, Japonyanın iki başkenti vardı. Tokyo körfezi kıyısındaki, bugün adı Tokyo o- lan şehir Edo diye biliniyordu ve Şogunun mer- keziydi. Buna mukabil İmparatorluğun baş- kenti henüz Kyoto idi. imparator ve saray er- kânı oradaydılar. Şogun, meselenin vehameti dolayısıyla hadiseden İmparatoru haberdar et- ti. İmparator, Komei idi. İmparator Komei, japon hükümdarlarının içinde boş sayılmayan- lardan biridir. Korkunç haber üzerine derhal bir çare söyledi: Japonyanın bütün mabetle- rinde "barbarlar"ın belâlarını bulmaları için dua edilecekti! Edodaki Hükümet de önce ame- rikan taleplerine mukavemeti kararlaştırdı ve bazı tedbirler aldı. O zamana kadar Hükümet, açık denizde seyredebilecek gemi yapılmasını 1