HAFTANIN İÇİNDEN Kolektif her şey gösteriyor Kİ A.P. İktidarı, bütün tahminle- ri yaya bırakan bir süratle, beklenildiğinden bile kısa sürede DP. İktidarının o 1950'lerden çok sonra düştüğü bir ruh haletinin içine düşmüştür. Aynı yo- lun aynı noktaya çıkarmaması imkânı bulunmadığı- na göre, A.P.'nin ektiği yağmurun kendisine bir fir- tına halinde pek yakın bir zamanda geri geleceğini söylemenin kehanetle hiç bir ilgisi yoktur. D.P.'yi ve onun talihsiz başıyla tayfalarının felâ- ketini ters bir milli irade anlayışı hazırlamıştır. Se- çimlerde bir seçmen çokluğunun kendi partilerine oy lamışlardır ve bunun kendi ellerine, ne arzularlarsa onu yapmak imkânını verdiğini sanmışlardır. Halbuki böylelikle kurduktan bir "çokluk (o diktatoryası" ol- muştur ve D.P. İktidarı bu diktatoryayı kabul etme- yen memleket kuvvetleri tarafından düşürülmüş, o iktidarın, arkasında millet var sanan başları üç saat- lik bir polis hareketiyle toplanıvermişlerdir. Bir seçim neticesini milli irade tezahürü saymak kadar iptidai bir görüş az bulunur. Seçimlerde seç- menler partiler arasında bir tercih yaparlar ve çok- luğu kazanan parti, memleketin idaresini sırtına alır. Milli iradeye, seçimlerde rolü olmayan daha dünya kadar unsur dahildir ve zaten milli irade de, bir ger- çek olmaktan ziyade bir tâbirdir. Milli iradenin T.B.M.M.'nin bir kısmı tarafından değil, tamamı ta- rafından temsil edildiğinin kabul edilmesi bu konu- da bir tekelin mevcut olmadığının delilidir. Bugün Türkiyede, dört yıl süreyle bir A.P. İktida- rının devamını istemeyen ve kabul etmeyen tek bir meşruiyetçi kul yoktur. Fakat bu iktidarın, oyunun kaidelerine riayet etmesi baş şarttır. "Biz Anayasaya aylan davranırsak, Anayasa Mahkemesi tasarrufu- muzu iptal eder" düşüncesi, o hatalı milli irade an- layışı kadar geri bir tefsirdir. Anayasanın bir metni vardır, bir de ruhu. Bir çokluk partisi, sadece Ana- yasanın dar ve nihayet sınırlı metnim gözönünde tu- tar ve ruhunu unutursa kendisine parlak bir âkibet hazırlamaz. Düşünmek lâzımdır ki D.P. İktidarı 1924 Anayasasının metnine sadık kaldığını iddia ede ede meşruluk dışına çıkmıştır. Hiç bir ara seçimini yap- mamak, Anayasanın metnine aykırı değildi. Ama A- nayasanın ruhu bunu emrediyordu. Emeklilik Ka- nunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Basın Kanunu Anayasanın metniyle değil, ruhuyla çatışma halindeydi. Menderes, hattâ, Tahkikat Komisyonu adı altında bir sivil junta idaresi kurmasını bile A- 5 Mart 1966 Çılgınlık Metin TOKER nayasanın metnine uygun ilân etmiştir. Bir başka DP. sözcüsü, Muzaffer Kurbanoğlu ise, kendisini milli iradenin tek temsilcisi saymanın cakası içinde soruyordu: "Anayasaya uymamanın müeyyidesi ne- dir?" Bu müeyyidenin Yassıada olduğunu, pek yakın bir tarih göstermiştir. Şimdi Süleyman Demirel, Gru- puna kuvvet şurubu verir gibi, Meclis kürsüsünden "Yassıada kompleksinden kendimizi kurtaralım, bey- ler" diye haykırmaktadır. Gerçek fazilet, Türkiyede her iktidarın Yassıada ibret dersini kafasının bir ke- narında dalma muhafaza etmesidir. 27 Mayısı bir baskın sanmak, 27 Mayısı bir ihtiyatsızlığa vermek, 27 Mayısa karşı tedbiri alarak Ankaraya gelindiğine inanmak ve onu yapan kudrete karşı çıkacak kuv- vetin bulunduğu hayali içinde yaşamak basiretsiz bir iktidarı DP.'nin âkibetinden kurtaracak değildir. 27 Mayıslar, iktidarlar D.P. gibi davranmamayı akıllılık bilirlerse tekrarlanmaz. Halbuki A.P. İktidarı, D.P. gibi davranmayı marifet zannetmektedir. Bütün Bütçe görüşmeleri, tıpkı 1960'larda olduğu gibi A.P. saflarına da bir kolektif çılgınlığın yavaş ya- vaş hâkim olmaya başladığını göstermiştir. Bir yan- dan talihsiz bir Başkanlık Divanı Meclis çalışmalarını dejenere ederken diğer yandan A.P.'liler parmak kal dırmak suretiyle her şeyi yapabilecekleri, hattâ dev- letin parasını bir takım uydurma dernekler arasında paylaştırabilecekleri, söyleyecek (o sözleri kalmayınca işi yumruğa dökebilecekleri ve muhaliflere ceza da- ğıtmakla onları susturabilecekleri inancı içinde ol- duklarını belli etmişlerdir. . Memlekette huzursuzlu- gun Mecliste huzursuzlukla başladığı, tecrübeyle sa bit olmuş bir gerçektir. Bir seri hata sonunda kendini bir anda muallâkta bulan A.P. Genel Başkam ise. tıpkı Adnan Menderes gibi, artık Meclis dışında des- teği din istismarında, Meclis içinde ise partilerin bir- birine düşmanlığında arama yolundadır. Meclis dı- şında yobazların, Meclis içinde partili milletvekilleri- nin tesanüt halinde olmasının bir Başbakanı bir süre başbakanlıkta tutsa da ayakta böyle duran iktidarı kurtarmadığı bundan altı yıl önce görülmemiş midir? Süleyman Demirel çok tehlikeli (okumarıyla bu memleket için tek çıkar yol olan demokratik rejimi hazin bir âkibete hiç lüzum yokken, sadece politika bilgisizliğinden ve tecrübesizliğinden, dört nala götür- mektedir. A.P. safları, içine her an biraz daha daldık- ları kolektif çılgınlıktan kurtulmazlar, silkinmezler ve kendilerini Demirelden kurtarmazlarsa, Mende- resin D.P.'ye yaptığını Demirel A.P.'ye yapmak üze- redir.