Düzen Meselesi Ankara Belediye Başkanı, yıllık çalışma raporunun tenkitlerine cevap verirken bir olaydan da söz et- ti: Cebeci camisinin çok yakınında, ana caddeye bir- kaç adım ötede, bir vatandaşın güpegündüz inşasına başladığı gecekonduyu Belediye görevlileriyle Vilâyet yetkilileri elele verdikleri halde yıktıramamışlar. Va- li gitmiş, polis gitmiş, fakat kimsenin kılı kıpırdama- mış. Anlaşılan, perdelerini takıp keyfine bakan vatan- daşın, Belediye Başkanı ile Valiye bir kahve ikram etmediği kalmış. Vatandaşım üzülmesin; eğer yakın- daki Senato seçimlerinde kura Ankaraya düşerse, senatör adaylarından birçoğu kendisine bu fırsatı ve- receklerdir. Bu satırları yazarken önümde bir liste duruyor: Ankaradaki ruhsatlı ve ruhsatsız minibüslerden, muh- telif hatlar üzerinde, hiçbir kanuni hakka dayanma- dan haraç alan sözde değnekçilerin listesi... Ankara Belediyesi halkı taşıma görevini elindeki imkânlarla, tam olarak yerine getiremediği için, dolmuşlar ya- nında, ayrıca 420 minibüse de ruhsat vermiştir. Mi- nibüs talimatnamesinde değnekçilik yoktur. Ama bi- linen şey, hangi teşkilâta mensup oldukları bilinme- yen bir takım sabıkalıların, her minibüs durağında nöbet bekledikleridir. Bunları başlarındaki kas- ketlerinden, yumurta topuklu ayakkabılarından derhal tanırsınız. Bunlar, kendi kendilerine, her mi- nibüsü bir ücrete bağlamışlardır. Ücreti ödemiyen minibüs şoförü, o hatta araba işletemez. Hele ruh- satı da yoksa, çeteye bir de 2 veya 3 bin lira arasında hava parası, yani "yol hakkı" ödemekle mükelleftir. Ondan sonra isterse Belediye ruhsat vermesin!.. Ama bu, Ankarada, ötedenberi alışılmış birşey- dir: Birkaç açıkgöz çıkar, hazinenin veya bir şahsın arsasına gecekonduları kondurur, arsa sahibi hak iddia edemez, etse bile hakkını alamaz. Buna karşılık, ilk sakinler hemen bir çete kurar, başkasının veya hazinenin toprağını rahatça başka gecekonduculara, sahibi imişcesine satar, edindikleri bu paralarla yeni gecekondular yaparak, kraliyetlerini genişletir, fakir fukarayı alabildiğine sömürürler. Değnekçi çeteleri, gecekondu çeteleri, kaçak et çe- Milletlerin onbeş yılı geçen toplum (sevenler Derneği, kalkınması araştırmaları sonunda bilitasyon merkezleri ve 4 milyon- teleri Başkentin etrafını kuşatmış durumdadır. Bun- lar millet temsilcilerini Meclislere yollamak için oy- larını kullanırlar ama, kendi kanunlarını kendileri yapar, kendileri uygularlar. Dert yalnız dış çevrede de değildir. Başkentin ortasında, Devlet Tiyatrosu kapılarında da "güçlünün kanunları" hâkim durumdadır, Dünyanın her yerin- de, tiyatrolara gidebilmek için halk uzun kuyruklar yapar. En erken gelen, tabii beklemek şartiyle, kuy- ruğun başındadır. Az tutunmuş piyesler İçin, durum biz de de aynidir. Fakat biraz tutunmuş temsiller için sabahın dördünde de gitseniz, gene faydasız. Kimler tarafından yazıldığı bilinmeyen bir liste karşınıza di- kilir. Bir defa merak ettim, ilgililere sordum, "Devlet Tiyatrosu olarak, biz, liste yapmak diye birşey tanı- mayız, halk kendi kendine yapıyor" dediler. Sözde halk, gece 12'den itibaren gidip liste yapıyormuş, nö- betçi bekletiyormuş. Ama ben şahit oldum: Daha son- ra gelenler, daha güçlü kuvvetli iseler, listeleri yırtıp yeni liste yapıyorlar. Bazen kavga-dövüş oluyor ve ayni adamlar da hep kuyruğun başındalar!.. Yoklama saati diye birşey icadediliyor, isimler okunuyor ve hiç ortada bulunmayanlar, birden en başa geçiyor- lar. Ankarada iyi bir piyes görebilmek için ya Cüneyt Gökçeniin ahbabı olacaksınız, ya da güçlü kuvvetli bi- ri... Bir imkân daha var: Gece bekçisini görmek ve cebini okşamak!.. İşte bütün dert buradadır. Her karanlık işin ba- sında bir bekçi bekler. Yoksa, görevli kimselere gö- rünmeden, kimse şehrin göbeğinde gecekondu yap- mağa kalkışamaz. Ruhsatsız minibüs, işini yoluna koymadan, hergün Belediyenin önünde cirit atabilir mi? Değnekçinin başka ortakları da vardır. Gecekon- du ağaları bugün toprak ağalarından daha güçlü ise- ler, bu da yalnızca pazularına güvendikleri için de- ğildir. Şu halde, bunlar neden yakalanmıyorlar? Her- kes derdi biliyor da, çaresini neden bulamıyor? Çünkü, kurulmuş düzende herkesin kendine göre bir e EM hesabı var. Böylesi, herkesin işine geliyor da, ondan! Jale CANDAN atölyeleri, reha- (yayılmasında da derneklerin rolü büyüktür. Ne var ki, memleket so- tamamiyle iflâs etmiş bulunmakta- dır. Esas, az gelişmiş toplumlarda köklü reformlarla ekonomik ve sos- yal düzeni kurmaktır. Ama bunun için kanunlar, bilindiği gibi, hiçbir zaman yeterli değildir. Bunu başa- rabilmek için devlet (o teşkilâtlana- caktır. Devlet teşkilâtlanırken de gönüllü kuruluşlara ihtiyaç duyul- makta ve işbirliği, başarıda büyük rol oynamaktadır. Yardım dernek- leri de bugün anlam itibariyle de- ğişmiş, emekçi dernekler halini al- mıştır. Türkiyede, meselâ Yardım- 5 Mart 1966 luk bütçesiyle bunun tipik bir ör- neğidir. Zaten toplum sorunlarının halk kitlelerine bilinçli bir şekilde runlarını, dernekler gibi özel çaba- larla halletmek elbette ki mümkün değildir. (AKİS: