AKİS .Gülbenkyan: — Tiyatroyu sevmem ama, atla alâkalı hiç bir müsabakayı kaçır- mam" dedi. O sıralarda Londrada "Senenin atı" seçiliyordu. Karı-koca bu mü- sabakaları takip ediyorlarmış, Evsa- hibim: ba Altı yaşındanberi ata bine- rim" diye ekledi. Av merakı da erken başlamış. Bu merak hissi hayatında da epey önemli rol oynamış. "— Beni av kıyafetimle görme- lisiniz"" diyor, "Giyindikten sonra şöyle aynaya bir bakarım, ben bile kendimi beğenirim." Avn heyecanlı, zevkli ve bazı- larının söylediğinin aksine, tehlike- si az bir spor olduğunu ilâve edi- yor. Ömrü boyunca iki bin kadar ava iştirak etmiş. Ölümle neticele- nen beş kazaya şahid olmuş. — Nisbet fazla sayılmaz. Ayrı- ca böyle âni bir ölüm de sakınılacak bir şey değil bence.." diyor. Basınla ilişkisi Yetmiş yaşına gelen Gülbenkyan artık faal iş hayatından elini e- teğini çekmiş. Fakat günlük meşgu- liyeti, eski temposu ile devam edi- yor. Bir takım alışkanlıkları, şahsi- yetinin icapları, menfaatini koruma mecburiyetleri var. Her sabah 7'de, odasına getiri- len gazetelerle uyanır. Kahvaltısın- da portakal suyu ve çay içer. 8'de posta gelir. Şahsi olan mektupları kendisi okur, diğerlerini kâtibesine devreder. İsviçre -Journal de Gen&ve- amerikan -New York Times- ve ta- bii ingiliz -The Times, Daily Express, Evening Standard- basınını munta- zaman takip eder. Ayrıca, bir ha- ber ajansına abone. Dünya basının- da kendisi hakkında çıkan bütün yazıların çevirilerini ona yolluyor- lar. Böylece onun için ne deniyor, ne yazılıyor, günügününe haberi oluyor. Gülbenkyanın basına karşı tutu- mu babasınınkinin tam aksine. Ka- lust Gülbenkyan gazetecilerden hoş- lanmaz, fotoğrafçılardan kaçarmış. Bir toplantıda yanına bir fotoğraf- çı sokulmuş, "Meşhur milyoner Gül- benkyan siz misiniz?" diye sormuş. Gülbenkyan hiç istifini bozmadan, "Ah, nerede o günler!.. Değilim ama, ne olur, benim resmimi çekin" de- niş. Tabii, gazeteci yürüyüp gitmiş. 15 Ocak 1966 Nubar Gülbenkyan basının, fo- toğrafcısı, muhabirleri, bazen uy- durma haberleri ile müsbet bir işe yaradığına inanmış. Kamuoyunun ilgilendiği (o konulardan, o şahıslar- dan bahsetmek gazetecilerin hem görevi, hem de hakkı. Evsahibim: "— Bana bir muhabir gelir, su- al sormak ister. Şimdi, ben onunla konuşmazsam, patronuna dönüp, 'bana verdiğiniz işi yapamadım' der mi? Demez. Ne yapar? Kendiliğin- den birşeyler yakıştırır, uydurur, yazar. Onun için, en iyisi, herşeyi, lehte ve aleyhte olanı, açıkca gaze- tecilerle konuşmaktır. Tabii bazen buna rağmen hakikatle ilgisi olma- yan şeylerin de çıktığı olur. Fakat neticede açıkkalplilik daha kârlı.". Zeki Gülbenkyan, kendisinden bahsedilmesine engel o olamıyacağı- na göre, en akıllıca işi yapmış: Ka- muoyunun, basının bu ilgisinden is- tifade yolunu tutmuş. Bugün Avru- pada, sosyetede, politikada ve iş hayatında ismi geçen şahısların hep- siyle arkadaş, O muhitin en çok tanınan, en renkli siması haline gel- miş. Onu herkes biliyor. Bir toplan- tıya gidişi, günün birçok şahsiye- tinden fazla ilgi topluyor. Gülbenk- yan da bu ilgiden, iş hayatında ol- sun, diplomatik kariyerinde olsun, menfaat cemiyetlerine, yardım o hu- susunda olsun, mahirane bir şekilde istifade ediyor. "N.G.I." mi? Şurada! Bir otomobili var. Londrada bil- yok. O büyük şehirlere has trafik aksaklıklarında veya bü- yük törenlerde karısının onu ara- ması veya onun kendi arabasını bulması dünyanın en kolay işi. So- kaktan geçen herhangi biri. "Gül- benkyanın arabası mı? Şurada.." de- yiverir. Londra taksilerinin manevra biliyeti ka- malüm. Gülbenkyan böyle SOSYAL HAYAT bir arabanın avantajlarından istifa- de etmeyi düşünmüş. Yalnız içini en lüks otomobillerden daha rahat hale getirmiş. Yan kapılarının üze- rini de sarı hasır taklidi boyatmış. Arabayı daha sonra kapıda gördüm. Önü siyah, pırıl pırıl parlıyor. Ar kasındaki hasır işi ile hoş bir te- zad, bilhassa göze çarpan bir tezad teşkil ediyor. Numarası "N.G.T. Tabii, bir gören bir daha unutmu- yor. Gülbenkyan , gününü çeşitli ran- devular ve sosyal faaliyetlerle geçi riyor. Öğle yemeğinden sonra mut- laka uyur. Buna bizde "şekerleme" m söyledik. Tâbir pek hoşun na gi Ki koca, hafta sonlarını, Lond raya 80 km. mesafede, Hoggeston' daki evlerinde geçiriyorlar. o Harp- ten sonra satın almışlar. 18. yüzyıl- dan kalma bir ev, etrafında da ol- dukça geniş bir parkı var. Gülbenk- yan orada atları ile meşgul olabi- liyor. Çiçek serlerini, sebze bahçe- lerini geziyor. Av partileri tertip ediyor, misafir ağırlıyorlar. o Arka daşlarına her türlü ikramı yapmak- tan büyük haz duyan Gülbenkyan onların gece yatısına kalmalarını is- temez. Gezilerinde o da daima otel lerde kalmayı tercih eder. Yazın birkaç hafta için Eder Roc'da, Cap d'Antibes oteline gider- ler. Orada karı-koca tam istirahate çekiliyorlar. Gülbenkyan denizi çok sever. "— Gazetelerden öğrendim ba- banız çivileme atlıyormuş. Ben ba- lıklamayı tercih ediyorum" diye ta kıldı. Hemen ilâve etti: "— Buna son seneler Eden Roc' da başladım. Eğer usulünce, suya ilk başınız, sonra kamınız girecek şekilde Wei bundan zevkli şey yok. ir de işler ters gider başınızdan Gidi karnınız o girerse insanın canı fena acıyor!.." (AKİS: 724) 29