YURTTA OLUP BİTENLER mensupları, gözlerinde takdir pırıl- tıları ile, ıspartalı şivesini biraz dü- zeltmiş olan Başbakanın kıraatini izliyorlardı. Koskoca salonda sadece Demirelin sesi işitiliyordu. Hele Başbakan nutkunun en önemli yeri- ne ulaştığında, dikkatler iyice geril- di. Demirel: "- Hükümetimiz büyük milleti- mizin teveccühüne mazhar olan AP'nin bu teveccühe lâyık olma hu- susundaki titizliğini hizmet felsefe- sinin yapıcı ve güven verici unsuru addeder" dediği sırada bir yabancı basın mensubu -herhalde sözleri anlıyamadığı ve içindeki derin mâ- nayı kavrıyamadığı için o olacak-, burnunu dehşetli bir ses çıkararak silince, 50-60 çift göz, öldürücü ba- kışlarla, bu sesin sahibine dikildi.. Başbakan aşırı cereyanlarla mü- cadele edileceğini belirtip, (Kıbrıs meselesine değinerek, Amerikanın Vietnamdaki obarışçı o politikasını destekliyeceğini (o söyledikten sonra da sorulara geçildi. Taktik ve strateji Yeni Tanin gazetesi, 21 Mayıs hü- kümlülerin affina ve Turalın Mektubuna değinen bir soru sor- muştu. Demirel, bu soruya "— Bu soru, Yeni İstanbul ga- zetesinin soruları arasında cevap- landırılmıştır" diye cevap verdi. Halbuki daha, Yeni İstanbulun soruları okunmamıştı. Gazeteciler Tural meselesinde aydınlanabilmek İçin beklemeğe başladılar. Fakat Yeni İstanbul gazetesinin söz konu- su sorusu okununca şaşırdılar. Bu soruda sadece affın oşümulü soru- luyor, Tural meselesinden bahsedil- miyordu. Başbakan, cevabında da o tarafa dokunmadı. Ancak, AKİS'in sorularını cevaplandırınca (omesele anlaşıldı: £ Başbakanlığa bu dergi tarafından gönderilen metinde yer alan soru, teksir edilen metne hiç dahil edilmemişti! Demek ki, bu ko- nu münasip bulunmamıştı. Demirel, dişe dokunur sorulara hep yuvarlak cevaplar verdi: Ame- rikalıların kaçakçılık yaptıkları yo- lundaki haberler, amerikanların, haklarını kötüye kullandıkları de- mek değildi. Ama bu tip meselelerin halli için çalışılıyordu. Sovyet yardı- mıyla traktör fabrikasının kurulma- sından da vazgeçilmiş değildi. Türk Hükümeti, Birleşik (Amerikanın, Güney Vietnamın savunmasına yar- dım için yaptığı gayretleri destekli- yordu. Petrol fiyatlarında yeni bir indirim için gayret sarf edilecekti. Şu anda Kıbrısta 10 bin yunan as- kerinin varlığı Enosis demek değil- di. Ayasofyanın ibadete açılması kampanyasına Refet oSezginin res- men katıldığı varit değildi. İddia o- lunduğu gibi, Bütçede açık yoktu. Arsa spekülâsyonunun o önlenmesi için şehirdeki arazi kamulaştırıl- mıyacak, fakat bunun yerine başka tedbirler aranacaktı. Kıbrıs mesele- si herşeyden önce türk - yunan mü- nasebetlerini ilgilendiren bir mese- Demirelin basın toplantısında gazeteciler Keçi o boynuzu koklayanlar AKİS leydi. Demirelin en şevkle ve uzun u- zun cevap verdiği sorular, İktidara yakın gazetelerin beylik soruları oldu. Fakat bu sorulardan bazıları da aşırı kaçtı. Meselâ, Adalet gazete- sinin, "Hükümet, özel teşebbüsü e- sas tutan bir iktisadi politika takip edeceğine göre, sosyal hizmetleri buna paralel olarak yürütmek başa- rısı, ayni inançta olmıyan sosyalist- lerin iddialarını çürütecektir. Yapı- lan sosyal hizmetleri vatandaşa va- kit vakit topluca duyurmak husu- sunda tedbir düşünülmekte midir?" şeklindeki, cevabını da içinde saklı- yan sorusuna Demirel şöyle cevap verdi: "— Evet!" Sözlü sorular Demirel için aynı derecede rahat olmadı. Fikret Ot- yamın: "— Johnson'un Mektubunun, Se- nato ve Meclis Grupunda açıklandı- ğı takdirde, amerikan aleyhtarlığı yaratacak kadar sert olduğunu söy- lemişsiniz. Gerçekten öyle mi?" so- rusuna, "—- Bu husustaki bilginiz yanlış" diye cevap verebildi. Genel Müdürler meselesinde hak- sızlık olup olmadığı yolundaki so- ruya ise: "— Bu ithamların hiç biri doğru değildir. Zaman ve mekân isterim" cevabını verdi. Cumhuriyet temsilcisi Kemal Aydar, sakin bir ifade ile, bilhassa Topaloğlu ve Yalabığın ogörevlerin- den haksızca uzaldaştırıldıklarına dair zaman, mekân ve hattâ geniş rakamlar vererek, bu Genel Müdür- lerin müesseselerini kâra geçirdik- lerini ortaya koyunca, Demirel şöy- le dedi: "— Ben, Başbakan olarak, falan şahısla, filân şahısla (münakaşaya girmek istemem: Ben, yanlıştır de- rim. Birisi çıkar, doğru der ve mü- nakaşa devam eder. Bu hususlarda sizin bilmediğiniz hususlar vardır, -evet, aynen böyle dedi-, açıklamak- ta mahzur vardır!" Basın toplatısının, içinde gerçek payı bulunan tek cevabı belki de buydu! Toplantı bittiğinde, bellibaşlı konularda "bilmedikleri hususlar" hakikaten gazetecilerin kafasını kur calıyordu. Merak ettikleri hiç bir şeyi (o öğrenememişlerdi. e Nitekim Milliyet temsilcisi İzzet Sedes, Baş- 8 Ocak 1966