açılması için Meclise obaşvuruluyordu. C.H.P. bir gerçeğin millet tarafından kesinlikle bilin- mesini istiyordu: Anlaşılmıştı ki dış politikada bile selâmet, iç politikada demokrasi prensiple - rinin Türkiyeye hâkim olmasına bağlıdır. Pazar günü, İsmet Paşa bir basın toplan- tısı yaptı ve görüşlerini söyledi. Tabii fikirleri geniş yankı yarattı. C.H.P. Türkiyede bir Orta Çağ idaresi kurulmasına karşı bütün imkânla- rı kullanarak mücadele edecekti. Pazartesi gü- nü C.H.P. Grupu yeni toplantı tarihini de tes- bit etti: 27 Ağustos Cumartesi. O gün C.H.P. Grupu sert bir bildiri yayınla- dı. Meclisin 27 Ağustosta toplantıya çağırıl- ması teklifini İsmet Paşa Salı sabahı imzaladı, ve bu, Anayasa gereğince Meclis Başkanlığına verildi. Başkanlığın, Anayasaya bu defa ne ka- dar uyacağı, doğrusu C.H.P.liler için merak ko- nusuydu. Grupun başka bir kararı daha oldu. 27 Ağustosa kadar ne kadar C.H.P. milletvekili varsa hepsi "vatan sathı"na döküleceklerdi ve Meclisi niçin toplantıya çağırdıklarını, rejimin durumunu, İktidarın tutumunu millete bir bir anlatacaklardı. Menderesin tertiplediği o plân, en iyimser C.H.P. milletvekillerinin bile gözü- nü açmıştı ve bunlar artık, göze göz, dişe diş bir hürriyet mücadelesi yapılmadan memleket kaderinin bu, niyeti belli olmuş ekip elinden alınamayacağını anlamışlardı. Fakat bunu anlayan, 1958 yılında sadece C.H.P. milletvekilleri olmadı. 1958, Orduda da, bir ihtilâl için gerekli gruplaşmaların daha faz- la elle tutulur şekil aldığı yıldır. Çeşitli nüve- ler, İktidarın davranışları karşısında birbirle- rine yaklaşıyorlar, temaslar kuruluyor, çengel- ler daha rahat atılıyordu. Huzursuzluk mille- tin bütün zümrelerine yayılıyordu. Mecliste bu derece önemli bir konuda geniş görüşme açılsa, İktidarın başı fikrini söylese, Muhalefetin başı görüşlerini anlatsa, herkese söz hakkı tanınsa, meseleler aydınlığa kavuşsa ne olurdu? İhtimal ki Menderesin politikasının bütün zaafları mey- dana çıkardı. Ama, Türkiye, ihtilal havasına 1958'de olduğu kadar girmezdi. D.P. bunu anlamadı. D.P. bunu anlamamakla da yetinmedi. İsmet Paşa, 29 Temmuz Salı günü uçakla İstanbula hareket etti. İstanbulda kısa bir de- meç verdi ve Dr. Namık Gediğin sözlerini ce- vaplandırdı. Meclis toplantısının yapıldığı Cu- martesi ile Salı arasında İktidar gene bir takım marifetler yapmıştı. Cumartesi günü, Muhalefete söz hakkının verilmemesi üzerine Hür. P. ve C.M.P. Grupla- rı da birer tebliğ yayınlamışlardı. O gece İstan- bul ve Ankara savcılıklarından gazetelere tele- fon edildi. Tebliğlerde suç vardı. "Eğer başa bir şey gelmesi istenilmiyorsa" bu tebliğler basıl- mamalıydı. Düşününüz bu, bir hukuk devletin- de cereyan ediyordu. İstanbulda gazetelere Basın Yayın ve Turizm Bakanlığının temsilciliğinden de başvuruldu. Bir tavsiyeleri vardı. Meclisin toplantısının haberleri ve başlıkları Radyo Ga- zetesinin havasına uygun verilirse, Bakanlık pek müteşekkir kalacaktı. Bu rica savcıların ikazıyla birleşince, tabii bir tehditten başka mâna ifâde etmiyordu. Son dakikada, suçlu teb- liğlere C.H.P.nin tebliği de katıldı. C.H.P. bir tahdidi önlemek için tebliğini sona saklamıştı Bir ara, Meclisin hem iktidar, hem muhalefet kanatlarında belli başlı simalar İstanbul Lisesi mezunlarıydı. Göle, Aksal, Ökmen, Somuncu- oğlu, Budakoğlu ve daha bir çokları birbirleriy- le okul veya sınıf arkadaşlarıydı. Bu sıfatlarıyla birbirleriyle zaman zaman temas ederlerdi. Ne- dim Ökmen bir ara İstanbul Liseliler Derneği- nin başkanlığını da yaptı. 93