SİNEMA dana getirdi. meğe başlam Amerikan sinema endüstrisinin korkusu boşuna (değildi. Vatikan ve amerikan katolikleri ellerinde iki büyük silâh bulunduruyorlardı: Pa- ra ve Boykot!.. Birincisinin etkisi kendisini dolaylı, ama çok ağır bir şekilde duyurmaktaydı: Amerikan sinema endüstrisi Morgan Banka- sının denetim indeydi, oysa Morgan Bankası aynı zamanda Vatikanın hazinesinin büyük kısmını muha- faza eden bir bankaydı. Boykota ge- lince, 20 milyondan fazla amerikan katoliğinin bir filmden yüz çevirme- si, o filmin "yatması" için yetip de artıyordu. Yasaklar çarkı işle- ışı Böylelikle filmleri daha senaryo halindeyken inceleyip "tavsiyeler" de bulunan, daha sonra da tamam- lanmış filme izin vermek veya ver- memek yetkisini taşıyan "Yapım Tüzüğü Yönetimi"nin dışında, hattâ bu yönetimden gösterme izni almış olan filmleri bile yeni' baştan sınıf- landıran "Ulusal Ahlâk Lejyonu". Amerikan sinema endüstrisinin en korkulan bir "baskı grupu" haline gelmişti. "Ulusal (oOAhlâk Lejyonu" her hafta Amerikada gösterilmekte olan bütün filmleri sınıflandırıyor, bunu bütün katolik basınına, kato- lik kiliselere bildiriyordu. Katolik sınıflamasına göre "A 1"e giren filmleri herkes görebilirdi, "A 11"- ye girenleri yalnız büyükler ve genç- ler görebilirdi. "B" sınıfındaki film- ler kısmen sakıncalı olan filmler- di. "C” sınıfındakiler ise bütün kato- liklere yasaktı. Nitekim amerikan katolikleri her yılın Aralık başın- daki âyinlerde "C" sınıfına giren filmleri oynatmakta ısrar eden si- nemaları boykot edeceklerine and içmekteydiler. Amerikan katolikle- ri sinema sansüründe ekseriya Pro- testanlar ye musevilerle (| işbirliği yaptıkları için bu boykot daha da et- kili olmaktaydı. Değişen şartlar Ancak, "Ulusal Ahlâk Lejyonu"nun her buyruğunun yerine getirildi- ği eski "altın çağ"lar gittikçe geri- de kalmaktadır. On yıldanberi A- merikan sinema endüstrisinde, dün- ya sinemasında ve toplumda kendi- ni gösteren gelişmeler, toplumsal şartların katı ahlâk kurallarından 'önünde sonunda baskın çıktığım bir kere daha ortaya koymuştur. 1956'da Kardinal oSpellman'ın "Baby Doll Taş Bebek" filmi aley- hindeki vaizi bardağı taşıran son damla oldu ve vaaz kürsüsünü söz ve düşünce hürriyeti aleyhinde kul- AKİS lanması basında şiddetli eleştirme- lere uğradı. Bundan sonra katolik- ler "zaman sana uymazsa sen Za- mana uy" sözüne uymak akıllılığını gösterdiler. Nitekim 1957 de Papa XII. Pie, katoliklerin kötü filmleri takbih etmektense iyi filmleri teş- vik etmekle meşgul olmalarının da- ha doğru olacağını söyledi. Aynı yıl, "Yapım Tüzüğü"nde bir değişiklik yapılarak "yalnız büyükler için" a- , sınıfı i. Böylece ahlâki yönden sa- kıncalı görülen, fakat sanat yönün- den değer taşıyan filmlerin yasak- lanmasının önü alınmaktaydı. Ama son sekiz yıl içinde sinemayı saran "çıplaklık dalgası", cinsiyet mesele- lerinin gittikçe daha gerçekçi bir tutumla ele alınması bunu bile ye- tersiz hale getirmekteydi. Bu yüz- en amerikan katolikleri, geçenler- de, sınıflamalarına yeni "birini da- ha kattılar: "A IV". Alaycıların "dü- şünen adam sınıfı" diye adlandır- dıkları "A IV'e giren filmler yalnız büyüklerin, o da kesintilerle görebi- leceği sinema eserlerini içine almak- tadır. Öyle görünüyor ki, toplumda- ki ahlâk görüşleri, sinemadaki "erişkinlik" arttıkça katolikler sınıf- ların sayısını artırmağa devamdan başka çare bulamıyacaklardır. 34 (Radar Reklâm: 17) —688 18 Aralık 1965